22 Nisan 2017 Cumartesi

BİRİNCİ MECLİS VE MUSTAFA KEMAL’İN AÇIŞ KONUŞMASI



Birinci Meclis, ulusal bağımsızlıktan ödün vermeyen, tutsaklığın her türüne karşı çıkan Müdafaa-i Hukuk anlayışının doğal sonucuydu. Ulusun yazgısına yön vererek toplumun her kesimini etkiliyor, güç aldığı halkı tam anlamıyla temsil ediyordu. Bağımsızlık savaşı yürütürken devlet kurmaya girişilmişti ve meşruiyetini ulusal varlığın korunmasından alıyordu. Dünya siyasi tarihinde örneği olmayan, gerçekten demokratik, savaşkan bir yönetim organı, benzersiz bir temsil kurumuydu. Yetkisini ve yaptırım gücünü, millet iradesini yansıtan, yazılı olmayan ve kökleri Türk tarihine giden özgürlük tutkusundan alıyordu.


Ulusa Bildirim

Mustafa Kemal, 21 Nisan 1920’de, Heyeti Temsiliye adına; tüm valiliklere, sancaklara, belediye başkanlıklarına ve kolordu komutanlıklarına, “çok aceledir” uyarısıyla gönderdiği genelgeyle 23 Nisan Cuma günü Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılacağını bildirdi.
21 Nisan genelgesi, ulusal direnişi temsil eden halk eyleminin yeni ve ileri bir aşamaya geldiğini gösterir. Nutuk’ta, “o günün hissiyat anlayışına ne derece uyulmak mecburiyetinde bulunulduğunu gösteren bir belge”1 olarak tanımlanan genelge, vatan ve din duygularına seslenen uhrevi bir anlatımla kaleme alınmıştı. Ancak, öz olarak, “milletin kendi geleceğine kendisinin egemen olması için”2 girişilen, köklü ve büyük bir siyasi değişimin devrimci özüne sahipti.
Ulusal direniş, artık yalnızca halk hareketi olmaktan çıkacak ve halk devleti kurmaya yönelerek toplumsal devrim niteliği kazanacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bağımsızlığın sağlanmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu yönelişin gelişip olgunlaşan doğal ürünleri olacaktır.3

Benzeri Olmayan Girişim

Amasya Genelgesi’nde açıklanan, Erzurum ve Sivas Kongreleri’yle meşruiyet kazanan ulusal eylem, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni ortaya çıkardı. Mustafa Kemal’in “Selahiyeti fevkaladeyi haiz (olağanüstü yetkili)4 dediği ve İstanbul Meclisi’nin kapatılmasından yalnızca 34 gün sonra toplanan bu Meclis, ulusun gerçek ve tek temsil gücünü oluşturuyordu. Ankara Meclisi; yasama, yürütme ve yargı erkini dolaysız kendi elinde toplayarak, büyük bir devrim gerçekleştiren, benzersiz bir yönetim organı, gerçek bir halk meclisiydi.

Güçler Birliği”

Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama, yürütme ve gerek gördüğünde yargı yetkisini (İstiklal Mahkemeleri) elinde toplamıştı. 1921’de kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu (Anayasa), meclisin yalnızca bir yasama organı değil, onunla birlikte bir kurucu organ olduğunu ve egemenliğin kayıtsız koşulsuz milletin olduğunu kabul ediyordu.5
Birinci Meclis, bir Batı parlamentarizmi ya da ona benzemeğe çalışan ve sınıfsal üstünlüklere dayanan göstermelik bir kurum değildi. Ortaya çıkışını, niteliğini ve amaçlarını; toplum üzerinde egemenlik kuran sınıflar ya da sınıflar bağlaşmasının (ittifakının) temsilcileri değil, doğrudan ve gerçek anlamda halkın temsilcileri belirliyordu.

Milletvekilleri

Milletvekilleri; kılıkları, giysileri, yaşları, kültürleri, düşünsel düzeyleri ve görgüleriyle, başka başka ve çok değişik çevrelerin insanlarıydılar. Beyaz sarıklı, aksakallı, cüppeli, eli tesbihli hocalarla, üniformalı genç subaylar; yazma ya da şal sarıklı aşiret beyleri, külahlı ağalar ve kavuklu çelebiler; Avrupa’daki yüksek öğrenimlerini bitirip yeni dönmüş, Batı kültürüyle yetişmiş nokta bıyıklı aydınlar; Kuvayı Milliye kalpaklı yurtsever gençler yan yana oturuyordu.6
Milletvekili sayısı 115’le başlayan, daha sonraki katılımlarla 380’e çıkan Birinci Meclis’te; 115 memur ve emekli, 61 sarıklı hoca, 51 asker, 46 çiftçi, 37 tüccar, 29 avukat, 15 doktor, 10 aşiret reisi, 8 tarikat şeyhi, 6 gazeteci ve 2 mühendis bulunuyordu.7

Özveri Girişimi

Meclis’e katılarak girişilecek eylem, kişisel çıkar sağlanacak bir uğraş değil, ölümü ve yargılanmayı göze alan ve yalnızca ulusal varlığını korumayı amaçlayan bir özveri girişimiydi. Batı parlamentoları gibi ayrıcalıklı sınıfların çıkarlarını değil, doğrudan halkın ve ulusun haklarını savunuyordu. Bu meclis, geldikleri yörede sayılıp sevilen ve varlıklarını toplumun geleceğine adamış önder konumdaki kişilerin, yurt savunması için oluşturduğu bir halk meclisiydi.
Milletvekillerinin çoğunluğu Ankara’ya, atları, bir bölümü kağnılarıyla gelmişti. Meclis önündeki parmaklıklar, “atların bağlandığı bir tavla” gibiydi. Von Mikush, Mustafa Kemal adlı kitabında, 1920 Ankara Meclisi’nin önündeki görüntüleri, Kuzey Amerikalı çiftçilerin Bağımsızlık Bildirisi’nden sonra yaptıkları toplantılara benzetmişti.8

Yüksek Temsil, Özgür Tartışma

Okul-medrese, yenilik-tutuculuk, cumhuriyetçilik-meşrutiyetçilik, Türkçülük-saltanatçılık, ırkçılık-ümmetçilik gibi siyasi tartışmanın hemen her türü; Birinci Meclis’te, üstelik yoğun ve sert biçimde yaşandı. Sertliğin giderilmesinde, ulusal davada kararlı milletvekilleri kadar, Meclis’in Mustafa Kemal gibi bir başkan tarafından yönetilmesinin de önemli etkisi vardı.
Düşünsel çatışmalarla dolu, ölümüne mücadele veren ve “yetkilerinde ödünsüz olan” bir meclisin başkanı olarak, “çoğu zaman insana hayret veren bir sukûnet ve olgunlukla, uzun, sinirli ve ağır tartışmaları” yönetmiş, kendisine ve hükümete yönelik eleştirileri “ciddiyetle yanıtlamış”, oturum yönetirken yansız davranmış, “gensoru sonuçlarını soğukkanlılıkla uygulamıştı”.9
Kurtuluş Savaşı’nı yürüten Birinci Meclis’in, hükümet ve ordunun görev yaptığı koşullar, bugün birçok insana inanılmaz gibi gelebilir. Türk Kurtuluş Savaşı; inancın güce, kararlılığın teknolojiye ve ulusal direncin emperyalizme üstün geleceğini gösteren ve ulusun tümünü temsil eden bir katılımcılık örneğidir. Destansı bir direniştir. 20.Yüzyılda kazanılmış ilk anti-emperyalist mücadeledir; ezilen uluslara örnek olmuştur.

Mustafa Kemal’in Meclis'i Açış Konuşması

Mustafa Kemal,  23 Nisan’da Meclis’in oluşumu hakkında kısa bir konuşma yaptı. Temel görüşlerini ertesi gün, yani 24 Nisan’da açıkladı. Üç uzun konuşmayla, ülkenin durumuyla ilgili olarak geçmişten gelen ve o günü ilgilendiren hemen tüm konuları ele aldı. Değerlendirmeleri, anayasa hukuku açısından derinliği olan görüş ve yorumlar içeriyordu. Yönetim biçimiyle ilgili önermeleri ve kullandığı hukuk dili, son derece ileriydi.
Konuşmasının başında Samsun’dan Meclis’in açılışına dek geçen olay ve gelişmeleri anlattı. Kendisini, “milletin bağrındaki savaşçılardan biri olarak”10 tanımlayıp, mücadeleye atılma nedenlerini açıkladı. “Yaşam ve kişiliğim, yüce milletin malıdır; benim için artık en kutsal görev, milli iradeye boyun eğmeyi her şeyin üzerinde görmektir” dedi ve konuşmasını şöyle sürdürdü: “Geçirmekte olduğumuz şu hayat ve ölüm günlerinde, büyük umut ve çabalarla, sağlanmaya çalışılan milli istiklalimiz uğrunda, bütün varlığımla çalışacağımı, millet önünde açıklarım. Bu kutsal amaç uğrunda, milletle beraber, sonuna kadar mücadele edeceğime bütün kutsal inançlarım adına söz veriyorum” dedi.11
Başkan seçildiği oturumdaki dört saatlik12 konuşmasının sonraki bölümlerini, yönetim biçimiyle ilgili hukuksal-siyasal konulara ayırır ve özet olarak şunları söyledi: “Ülkeyi parçalanma ve dağılmadan kurtarmak için, bütün milli kuvvetlerin derhal, köklü bir kurum içinde birleştirilmesinden başka çare yoktur. Bunun biçimi ne olmalıdır? İşte sorun budur. Millet vicdanına dayanan ve yüce meclisinizde toplanan yüksek milli irade, saygıdeğer kurulunuza meşruiyet ve yasallık kazandırmıştır. Millet vicdanının yargısına bağlı kalmak bakımından, sorumluluğu belirlenen bir gücün işleri yönetmesi zorunludur. Bu gücün doğal biçimi ise hükümettir... Yüce meclisiniz, milletin yargısına karar vermenin sorumluluğunu, yalnızca yasa yapma ve yasa koyma ile görevli olarak değil, milletin yazgısıyla doğrudan uğraşarak taşıyacaktır... Ülkemizin şimdiye kadar geçirdiği bunalımlara, felaketlere; kimi zaman Avrupa’yı taklit etmek, kimi devlet işlerinin yönetimini kişisel görüşlere göre düzenlemek, kimi zaman da anayasayı bile kişisel duygulara oyuncak etmek gibi, acı sonuçlarını yaşadığımız basiretsizlikler neden olmuştur... Ulusun yazgısını kayıtsız ve koşulsuz elinde tutan Türkiye Büyük Millet Meclisi, hızla yeni bir devlet kurmaktadır. Bu işi yaparken en karışık hukuk ve toplumbilim kuramları ile anlatılan sistemleri, değerlerini tam vererek gözden geçirmektedir. İki düşünce derhal kendini göstermiştir: Yeni bir hükümet oluşturmak ve Meclis’in komisyonları aracılığıyla ülkeyi bizzat yönetmek...”13

DİPNOTLAR

1              Nutuk” M.K.Atatürk, I.Cilt, T. T. K. Yay., 4.Bas., 1989, sf.475
2              Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt, Remzi Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.252
3              a.g.e. sf.259
4              TBBB Zabıt Ceridesi Devre I, Cilt I, sf.8-3
5              Büyük Larousse, Gelişim Yayınları, 19.Cilt, sf.11 873
6              İlk Meclis” Prof.H. Veldet Velidedeoğlu, Çağdaş Yay., 2.Bas., sf.15
7               “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt, Remzi Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.339
8              Atatürk” L. Kinross, Altın Kit. Yay., 12. Bas., İst.-1994, sf.262
9              Kuvayı Milliye Ruhu” S.Ağaoğlu, Kül.Bak. Yay., Ank.-1981, sf.246
10          “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt, Remzi Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.262
11         a.g.e. sf.262-263
12         a.g.e. sf.263
13         Atatürk’ün Bütün Eserleri” 8.Cilt, Kaynak Yay., İstanbul-2002, sf.72 ve “Kuvayı Milliye Ruhu” sf.32-40




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder