Son dönemde yazılı ve görsel basında,
sosyal medyada; güncelliği olmayan ve Türkiye’yi ilgilendirmeyen, karalamaya
dayalı düzeysiz bir tartışma yaşanıyor. Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne
yönelik gerçekleri yansıtan her öğretici yazı, yazarına küfür olarak geri
dönüyor. Gerçekler, yalana dayalı yaymacayla örtülmeye çalışılıyor. Türk
töresine uymayan garip eylemler yapılıyor, Türkiye’nin konuğu olan turistler
dövülüyor. Bilgisizliğin karanlığı içinde önce sanal düşmanlar yaratılıyor,
sonra bu düşmana savaş açılıyor. Sincan Uygur konusunun gerçek boyutunun özet
de olsa ortaya konması gerekiyor.
Sincan Uygur ve
Geçmiş
Çinlilerin
Sincan (Sintzyan) adını verdiği Uygur bölgesi, Orta Asya’nın doğusunda yer
alan, geçmişinde yüksek bir uygarlığın yer aldığı Türk ülkesidir. Tarihi, Çin’le
olan çatışmalı ilişkiler ve başka Türk boylarıyla sürüp giden savaşımlar tarihi
gibidir. Uygurlar için Çin’le ilişkiler, içiçe geçen 1350 yıllık uzun bir
süreçtir. Kimi zaman Türk boylarına karşı Çin’le birlikte davranılmış, kimi
zaman Çin’e karşı Türk boylarıyla birlik olunmuştur. Örneğin, Uygur Beyi Tumitu
Göktürklere karşı Çin’in desteğini alarak, 744’de devletini kurdu. Bu
işbirliği Göktürk Birliği’nin dağılmasına neden oldu. Uygurlar, 751’de
Talas’daki Çin-Arap Savaşı’nda Arapların yanında yer aldı ve Türk bölgelerine
büyük zarar veren Arap egemenliğinin gerçekleşmesini sağladı.
Uygurlar,
8.yüzyıl ortasıyla 9.yüzyıl ortasına dek geçen yüzyıl içinde, yüksek bir
uygarlığa ulaştılar. Ticaret dini olarak nitelenen Manieizm’e
inandıkları bu dönemde, tarım ve ticareti geliştirerek toplumsal gönenci
yükselttiler; eğitim, sanat ve bilimde çağını aşan bir kültür yarattılar.
Ancak, bu uygarlığı koruyup geliştiremediler. MS. 840’da Kırgızlara yenildiler
ve devlet olarak tarih sahnesinden çekildiler.
Uygurlar,
850’den günümüze dek 1165 yıldır devletten ve bağımsızlıktan yoksun olarak
yaşadılar. Cengiz Han’ın Moğol egemenliği dışındaki tüm zamanlarda
Çin’in etkisinde kaldılar.
1949
Çin Devrimi, ülkenin tüm eyaletleri gibi Sincan Uygur bölgesi için de dönüm
noktası oldu. 10 milyon (9 706 961) kilometrekarelik bu büyük ülke, Batılılarca
sömürge durumuna getirilmiş, işgaller görmüş ve Çin halkı çok yoksul düşmüştü.
Hastalıklar ve kıtlıklar milyonlarca insanı öldürüyor, sefalet iç bölgelerdeki
kentlerde ve kırlarda felaket haline geliyordu. Ülkenin en Batısında ve en uzak
ucunda bulunan Sincan Uygur’da yoksulluk, uzaklığı kadar derin, büyüklüğü kadar
yaygındı.
1949
yılında Çin nüfusunun yüzde 90’dan fazlası kırlarda yaşıyordu. Birbiriyle
ilişkisi olmayan birçok bölge, kendi silahlı gücüne sahip büyük savaşçı
beylerin denetimi altındaydı. 55 ayrı ırk, başta Budhacılık, Lamacılık
ve İslamiyet olmak üzere birçok din, onlarca dil ve yüzlerce yaşam
biçimi vardı. Beş bölge, 29 il ve 69 yönetim birimi varlığını sürdürüyordu.
Dağlarda
ve vahalarda klanlar halinde, feodalizm öncesi ilişkilerle yaşayan göçebe insan
toplulukları bulunuyordu. Sanayi, ulusal varsıllığa hemen hiç katkıda
bulunmuyordu, çünkü yoktu. Oysa kullanabileceği hammadde kaynakları ve sınırsız
işgücü vardı. Çalışan az sayıdaki işletme sömürge tipi işletmeydi. Genellikle
yabancı sermayeye ait bu işyerlerinde Çinli işçiler, on iki saat işgünü, çift
vardiya koşullarında, düşük ücretle, kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere
çalıştırılıyordu.
Kalkınma
Çin,
çok kısa süre içinde, “mucize” olarak
nitelenen kalkınmasını sağladı. Atatürk’ün 1930’larda bulup uyguladığı Karma
Ekonomi ya da sosyal piyasa ekonomisi denilen yöntemle görkemli bir
gelişme sağladı. Önce halkını yoksulluk ve hastalıktan kurtardı. 1978 ile 1985
arasındaki yalnızca 7 yıl içinde mutlak yoksulluk içindeki 170 milyon insanı
açlıktan kurtardı. Bu sayı Japonya’nın nüfusundan çok, Almanya ve İngiltere’nin
toplamının iki katıydı.
Yeni
yönetim, sanayi yatırımlarına önem verdi, yıllık ortalama yüzde 10 büyüme
hızıyla bu büyük ülkeyi sanayi ülkesi durumuna getirdi. Eğitimde, sağlıkta,
ulaşımda yüksek teknolojide olağanüstü gelişme sağladı. Ekonomide ABD’yi geçip
birinci güç oldu, küresel ticarette dünya devi durumuna geldi.
Çin
bugün dünyanın geleceği için özgün bir rol oynuyor. Emperyalist yöntemleri
kullanmadan, emperyalist ülkelere karşı mücadele ediyor. Dış yatırımlarının
çoğunu azgelişmiş ülkelere yapıyor.
Özerklik ve Sincan
Uygur
Çin’de
400 civarında etnik topluluk bulunuyor. Bunlardan 55’şine, azınlık konumuyla
resmi statü kazandırılmış. Çinliler dışındaki 55 etnik yapıya, yoğun
biçimde yaşadıkları bölge, “Bölgesel Özerklik” alanı olarak ayrılmıştır.
Bunların, kendi abeceleri (alfabeleri) ve anadilde eğitim hakları vardır. Mülk
edinme, çalışma, işyeri açma, seyahat etme, örgütlenme gibi haklar yasal
güvence altına alınmıştır. Güvenlik gücü kurabilir, milis oluşturabilir, yerel
yasa çıkarabilirler. Eğitimde kontenjan kullanmakta, iş kurmada vergi
bağışıklıklarından yararlanmaktadırlar.
Sincan
Uygur Özerk Bölgesi,
55 özerk bölgeden biridir. Çin’in altıda birini oluşturan 1 milyon 665 bin
kilometrekare yüzölçümüyle, ülkenin en büyük özerk bölgesidir. Resmi dili Uygurca
ve Çincedir. Bölge nüfusunun yüzde 45’i (8,5 milyon) Uygur, yüzde 40’ı (7,5
milyon) Çin kökenlidir. Çin’in kullandığı pamuğun yüzde 90’ını, petrol ve doğal
gazın yüzde 30’unu Sincan üretmektedir.
Sincan
Uygur, devrimin kazanımlarından ve Çin’deki gönenç yükselişinden, öbür özerk
bölgeler gibi payını almış, tarihinin en hızlı gelişmesini yaşamıştır. 20.
Yüzyıl ortasında, açlık ve hastalık içinde işsiz ve yoksul, adeta terkedilmiş
bir bölgeyken, bir kaç on yılda temel gereksinimleri karşılanan ve sürekli
gelişen bir yurt durumuna gelmiştir.
ABD
başta olmak üzere Batı, Çin Devrimi’nden çok rahatsız olmuştur. Türk Devrimi’ne
yaptığı gibi; gizli-açık, görünür-görünmez, silahlı-silahsız tüm gücüyle ve
sürekli olarak saldırgan bir tutum izlemiştir. Kore Savaşı gerçekte Çin’e karşı
bir savaştı. Vietnam da öyle. Çin direnip güçlendikçe geri adım attı ancak
tutumundan vazgeçmedi. Saldırgan aracılar, işbirlikçiler ve terör örgütleyerek
tutumunu sürdürdü. Şimdi Pasifik’teki egemenlik için Çin’le çatışmaya
hazırlanıyor. Çin’e karşı küresel bir kampanya başlatmış durumda.
ABD,
Sincan Uygur’u küresel düzeyde yürüttüğü bölme politikasının bir parçası
olarak kullanmaktadır. Bu kullanım yeni de değildir. NATO’yu kurduktan sonra
pekçok yerde yaptığı gibi, Sincan’da da eyleme geçti. 1950, 1953, 1958, 1962,
1965 ve 1968’de altı kez karışıklık çıkarmaya çalıştı. Başarılı olamadı ancak
tutumundan vazgeçmedi. Ellili ve atmışlı yıllar, Yeni Dünya Düzeni’nin kuruluş, sosyalist bloğa
ve Çin’e karşı savaşımın yoğunlaştığı yıllardı.
Amerikalılar,
uzunca bir süre Sincan Uygur’a yönelik doğrudan bir girişimde bulunamadı.
Dışarda yaşayan Uygurlulardan işbirlikçi yetiştirip bunları örgütlemeğe
çalıştılar. 1992’de, Rıza Bekin adlı Türk Ordusundan emekli bir General,
İstanbul’da bir vakıf kurdu ve Doğu Türkistan Milli Kurultayı diye bir
kurultay düzenledi. Rıza Bekin, 1949'da Almanya’da askeri istihbarat,
1953’te ABD’de subay muharebe, 1959’da yine ABD’de stratejik
istihbarat konularında eğitim almış Uygur kökenli bir subaydı.
İstanbul’daki
kurultaya benzer bir kurultay Almanya’da Münih’te yapıldı. Bu iki kurultay ve
başka küçük kurultaylar, 2004’te birleştirilerek Dünya Uygur Kurultayı oluşturuldu.
Başkanlığına ABD Enformasyon Ajansı başta olmak üzere Batı’nın hemen tüm
haberleşme kurumlarıyla çalışan Erkin Alptekin adında Uygur kökenli bir
kişi getirildi. Aynı yıl, Sürgündeki Doğu Türkistan Hükümeti kuruldu.
Erkin
Alptekin, yalnızca
Uygur sorunuyla değil, Çin’e karşı hemen tüm etkinliklerde yer aldı. Örneğin,
yanına Tibet’ten ve İç Moğolistan’tan kaçan kimi ayrılıkçıları da alarak, “Doğu
Türkistan, Tibet, İç Moğolistan Federasyonu” adlı bir örgüt kurdu. Daha
sonra ABD’nin desteğiyle küresel düzeyde etkinlik gösteren ve ayrılıkçılığı
yayan “Temsil Edilmeyen Ülkeler ve Milletler Örgütü”nü kurdu. Kürtleri
de içine alan bu örgüt, küreselleşme ideologlarının; “küçülme”, “parçalanma”
ve “kabileselleşme” söylemleriyle “1000 ülkelik bir Dünya” olarak
tanımladığı yeni dünya düzeninin ayrılıkçı politikalarını yürüten bir örgüttü.
Dünya
Uygur Kurultayı’nın
bugünkü Başkanı Rabia Kadir adında Eski Çin yurttaşı Uygurlu bir
kadındır. Ülkesinde casusluktan 8 yıl ceza almış, ABD’nin ısrarlı ricasıyla
salınmıştı. Şimdi aynı Fetullah Gülen gibi, ABD Hükümeti’nin
koruyuculuğu altında orada yaşıyor. Sincan Uygur’daki ayrılıkçı eylemleri
yönetmeye çalışıyor.
Terör ve Urumçi
Olayları
ABD,
Orta Asya ülkelerinin Sovyetler Birliği’nden ayrılmasıyla buradaki varsıllığın
sahipsiz kaldığına inandı ve Orta Asya’ya girmeğe karar verdi. Bu karar,
bölgede ve özellikle bölgenin büyük ülkesi Sincan Uygur’da yeni bir terör
dalgasının yayılmasına neden oldu.
2008
yılında düzenlenen Yaz Olimpiyatları, tüm dünyada büyük beğeni kazanmış,
Çin’in eriştiği teknik ve toplumsal düzey görkemli bir gösteriyle ortaya
konmuştu. Ekonomistler, küreselciler dahil, Çin’deki ekonomik gelişmenin “başdöndürücü”
bir hızla sürdüğünü ve yakında ABD’yi geçeceğini söylüyordu.
Urumçi olayları bu dönemde, 2009’da ortaya
çıktı. Uzun süren kışkırtmalar sonunda çatışmaya hazırlanmış bir küme, bir
gözaltı olayını bahane ederek gerilimi etnik çatışmaya çevirdi. Yönetim binası
önünde gösteri yapmak isteyen bir küme, güvenlik güçlerince gözaltına alınca
olaylar başladı. İnternet iletişimi, özellikle yurtdışı bağlantısıyla
kışkırtmada etkili olmuştu. Uygur kökenliler, Çinlilere saldırmış; 14 ev,
yüzlerce araba yakılmış, 200 dükkanı tahrip edilmişti. Güvenlik güçleri duruma
müdahale etmiş, 183 kişi yaşamını yitirmişti. Ölenlerin 46’sı Uygur 137’si Çin
kökenliydi.
Urumçi
olayları üzerine,
yazılı ve görsel basında Batı merkezli yalan ve yanlışa dayalı büyük bir
kampanya başlatıldı. Dünya Uygur Kurultayı ve onun başkanı Rabia
Kadir, bu kampanyada yoğun biçimde kullanıldı. Rabia Urumçi’de 3
bin Uygurlunun öldürüldüğünü açıkladı. Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları
İzleme Örgütü, İslam Konferansı gibi malum örgütler, olayı şiddetle
kınadılar. TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, olayı “vahşet” olarak
niteledi ve “Sincanda Müslümanlara karşı soykırım uygulandığını” söyledi.
Çin Hükümeti, bu açıklamayı “akla ve mantığa uymayan” sözler olarak
niteledi.
Urumçi
olayları üzerine Reuters
Haber Ajansı’nın tutumu, Batı basının genel yaklaşımına bir örnektir. Reuters,
bir küme sivilin çok sayıda silahlı polisle çevrilmiş bir fotoğraf
yayınladı. El Cezire Televizyonu’na çıkan Rabia Kadir fotoğrafı
göstererek, Urumçi’de orantısız güç kullanıldığını söyledi. Oysa,
fotoğraf başka bir olaya aitti ve Sauthern Metropolis Weekly’de daha
önce yayınlanmıştı. Reuters bu yayın nedeniyle okuyucularından özür
diledi.
Benzer
nitelikte yayın yapan ancak özür dilemeyen yayın organları da vardı.
Türkiye’de; Hürriyet, Milliyet, Posta, Radikal ve Sözcü, ölülerle dolu
bir fotoğrafı, 7 Temmuz’da “Sincan’da Müslüman Katliamı” başlığıyla
birinci sayfadan verdi. Bu fotoğrafın, Çin’in başka bir bölgesinde, Hangcau’daki
bir trafik kazasına ait olduğu ortaya çıktı. Bu gazeteler okuyucularından özür
dilemedi.
2014 Olayları
Urumçi
olaylarından sonra
merkezi hükümetin aldığı birleştirici kararlar, olayların durulmasını sağladı,
ekonomik gelişme gözle görülür bir gönenç yükselmesine yol açtı. Ancak, Çin’in
ABD ekonomisini geçtiği 2014’te olaylar yeniden başladı.
Bu
kez, olaylar nitelik değiştirmiş, kitlesel eylem gücünü yitiren ayrılıkçı
devinim, terör eylemlerine girişmişti. 1 Mart 2014’te, ülkenin Güneyindeki Kunmink’te,
elleri palalı 8 kişi istasyonda savunmasız 37 kişiyi palalarla öldürdü. “Çin’in
12 Eylül’ü” diye tanımlanan bu kırım, Çin’de büyük bir öfke dalgasının
yayılmasına neden oldu.
22
Mayıs 2014’te, Urumçi’de pazara yapılan bir canlı bomba saldırısında,
her iki etnik kökenden 39 kişi öldü.
Uygurların Sahip
Olduğu Haklar
Sincan
Uygur Özerk Bölgesi,
1984’te çıkarılan, “Bölgesel Etnik Özerklik” Yasasının tüm koşullarından
yararlandığı gibi, bölgeye özel kimi ek ayrıcalıklara da sahiptir. Sincan’da
yaşayan Çin kökenliler, “Uygurların kendilerinden daha çok hakka sahip
oldukları için” ciddi düzeyde rahatsızdırlar.
Uygurlar;
eğitim, siyaset, aile planlaması, yargı bağımsızlığı uygulamalarında seçenekli
politikalara sahiptir. Yönetim organlarına yüksek temsil, tek çocuk
politikasından muafiyet, üniversite sınavlarında ek puan, Uygurların kullandığı
ayrıcalıklardandır.
Urumçi
olaylarından hemen
sonra, Sincan Uygur’un geleceği için tarihi önemi olan, Birinci Sincan
Ulusal Çalışma Konferansı düzenlendi. ÇKP’nin tüm önder kadrosu, Hükümet,
üst düzey askeri ve sivil görevlilerin katıldığı Konferansta, “Kalkınmada
Sıçrama” adı verilen bir program kabul edildi. ÇKP, programın başarıya
ulaşması için olanaklarının tümünü kullanacağını açıkladı.
Konferansta,
Sincan Uygur’daki kişi başına düşen ulusal gelirin 2015’e dek, ülke
ortalamasına çıkarılması kararlaştırıldı. Alınan kararlara uygun olarak,
azgelişmiş olan Güney Sincan’a 350 milyar dolarlık sabit yatırım yapıldı. Sinopek
Petrol, Cahina Petrol gibi enerji devleri, vergilerini Sincan’da ödemeye
başladı. Üstelik vergiler artık, miktar bazlı olarak değil katma değer
biçimiyle ödenecekti. Bu uygulamayla iki şirketin Sican’da ödediği vergi 6 kat
artmıştı.
Sincan
Uygurlu şirketlere, kapsamı geniş vergi bağışıklığı (muafiyeti) getirildi.
Vergilerde indirim yapıldı. Orta Asya’ya açılan kapı durumundaki Kaçgar serbest
ekonomik bölge ilan edildi. Sincan’daki devlet kuruluşlarında çalışanların
yüzde yetmişini Uygur kökenli olması kararlaştırıldı.
2010’da
Pekin’de yapılan ve Sincan Uygur bölgesinden 19 toplum önderinin de katıldığı, Sincan
Kalkınma Konferansı düzenlendi. Konferansta, gelişkin Doğu illerinin
Sincan’a bütçe desteği vermesi kararlaştırıldı. Şanghay, bütçesinin
yüzde 0,6’sı Sincan’a ayrıldı. 2011’de bölgeye 1,4 milyar dolar aktarıldı.
Bu, böbrek satmak isteyen herkese açık bir ilan, böbrek nakli ihtiyacı olan hastalarımız var, bu nedenle böbrek satmakla ilgileniyorsanız, lütfen iowalutheranhospital@gmail.com adresindeki e-posta adresimizden bizimle iletişime geçin.
YanıtlaSilAyrıca +1 515 882 1607 numaralı telefondan whatsapp'ı arayabilir veya bize yazabilirsiniz.
NOT: Güvenliğiniz garanti altındadır ve hastamız, onları kurtarmak için böbrek bağışı yapmayı kabul eden herkese büyük miktarda para ödemeyi kabul etmiştir. Sizden haber almayı umuyoruz, böylece bir hayat kurtarabilirsiniz.
Mao rejimi dünya tarihinin en ahlaksız,barbar resimlerinden biridir.kızıl muhafizlar her türlü haksız tecavüz işkenceyi mubah gördü. Kendi halkina 50 yıl boyunca sokakta bile kadın erkek en adisinden cöpçü elbisesini layık gördü.Kızıl kore yi destekleyerek milliyetçi çine saldırdı.Kazak Türklerinin direniş lideri Osman Batur'u ve ailesini iskencelerle katlettiler.Kasgarli Mahmut'un Divan-ı Lugat -it Turk adlı eserini Çinde bastırmak isteyen 10'a yakın aydın Çin hükümetince öldürüldü.Altay kazakları pamir daglarinda Cinlilerle savasarak ozgurluge kavuştular.Amerikan senatosundaki bazı komünist yalakasi millet vekilleride ABD nin kazak Türklerine yardımını engellemeye çalıştılar.Bırakın bu palavralari.
YanıtlaSilBenim soydasim en fazla hangi ülkenin sınırları içindeyse ve baskı görüyorsa benim için öncelikli emperyalist devlet odur.Şükür Ataturk'e ki Batı emperyalizmi gibi,Komünist emperyalizme de bu ülkede geçit vermedi
Teşekürler. Kaleminize sağlık, özellikle çarpık kentleşme ve doğal dengenin betonla dolması ile ilgili de Türkiye yazısı yazmanızı çok isterim.
YanıtlaSil