18 Mart, Çanakkale Savaşlarının başlangıcının
yıldönümüdür. Sonuçlarıyla, Türkiye’nin olduğu kadar dünyanın da geleceğini
etkileyen bu büyük savaş; savaştan çok, inançta birleşmiş yoksul bir ulusun
neleri başaracağını gösteren bir destandır. Bu yazıyı, bir metrekaresine 6500
mermi düşen Gelibolu Yarımadası’nda şehit düşenlerin anısına saygı için
yayınlıyoruz.
Gelibolu
Yarımadası’nda bugün küçük bir mermer anıtın yükseldiği Kemalyeri, Mustafa
Kemal’in Arıburnu savaşlarını yönettiği yere verilen addır. Kimi Türk
tarihçisi, Kemalyeri için “Mustafa Kemal’in gerçek doğum yeri”
der. Türk halkı onu Kemalyeri’nde
tanıdı, Conkbayırı’yla
yüceltti, “Anafartalar’ın yenilmez komutanı” olarak ona duygulu ve içten
bir saygıyla bağlandı. Saygı ve bağlılığı, halk kahramanlarına binlerce yıldır
gösterilen gizemli bir sevgi, halk söylencelerinde görülen destansı öğeler
içerir. Türk halkı için, yurdu kurtaran, “ölümden korkmaz ” kahraman;
asker için, kendisiyle birlikte en önde savaşan ve asla yenilmeyen, “kurşun
işlemez” bir komutan; subay için, iyi yetişmiş bilgili bir asker, usta bir
savaş tasarımcısı ve “güvenilir bir” komutandır.
Çanakkale ve Mustafa Kemal
Çanakkale
Savaşı, Türkiye’de ve dünyada ne denli etkili olduysa, Mustafa Kemal de
Çanakkale Savaşları üzerinde o denli etkili olmuştur. Yarbay rütbesinde bir
subayın çok önemli sonuçlar doğuran büyük bir savaşta, belirleyici düzeyde
etkili olması sıradışı bir olaydır.
İngiliz General
Aspinal Oglander, bu durumu, İngiltere resmi tarihinde, “bir tümen
komutanının, üç ayrı yerde, tek başına giriştiği harekatlarla; bir savaşın,
hatta bir ulusun kaderini değiştirecek büyüklükte bir zafer kazandığı tarihte
pek enderdir”1 sözleriyle dile getirmiştir.
Türkiye’de, yeterince incelenmeyen, üstelik çoğu kez
çarpıtılan Çanakkale Savaşı ve Mustafa Kemal olgusu, neden ve
sonuçlarıyla ve en küçük ayrıntısına dek, Batıda incelenmiş, askeri-politik
uygulamalarda edinilen deneyimler, 20.yüzyıl boyunca kullanılmıştır. Türkiye
Çanakkale’yi unuturken, Batı hiçbir zaman unutmamıştır.
Kemalyeri
Gelibolu
Yarımadası’nda bugün küçük bir mermer anıtın yükseldiği Kemalyeri, Mustafa Kemal’in
Arıburnu savaşlarını yönettiği yere verilen addır. Kimi Türk tarihçisi, Kemalyeri için “Mustafa Kemal’in gerçek doğum yeri” der. Türk halkı onu Kemalyeri’nde tanıdı, Conkbayırı’yla yüceltti, “Anafartalar’ın yenilmez komutanı” olarak ona duygulu ve içten bir
saygıyla bağlandı.
Saygı ve
bağlılığı, halk kahramanlarına binlerce yıldır gösterilen gizemli bir sevgi,
halk söylencelerinde görülen destansı öğeler içeriyor. Türk halkı için, yurdu
kurtaran, “ölümden korkmaz” kahraman;
asker için, kendisiyle birlikte en önde savaşan ve asla yenilmeyen, “kurşun işlemez” bir komutan; subay
için, iyi yetişmiş bilgili bir asker, usta bir savaş tasarımcısı ve “güvenilir bir” komutandır.
Çanakkale’de oluşan bu imgeyi, Harp Akademisi eski
komutanlarından Orgeneral Ali Fuat Erden (1882-1957), “Mustafa Kemal,
Türk milletinin Çanakkale Savaşlarında bulduğu en gerekli insandır” biçiminde
dile getirir.2 Çanakkale saldırısını öneren ve yenilgiden sorumlu
tutulan3 İngiltere Denizcilik Bakanı Sir Winston Churchill
için ise Mustafa Kemal, savaşın yönünü değiştiren “bir kader
adamıdır”.4
Kendini
Yetiştiren Kurmay Subay
Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki başarısı, yurt sevgisine dayalı inanç ve kararlılık
yanında, sahip olduğu askeri bilgi ve deneyimlere dayanır. Okuyor, araştırıyor
ve yüzbaşılığından beri, tüm tatbikatlara büyük bir özen ve dikkatle hazırlanıp
katılıyordu.
Savaşta
deniz-kara işbirliğinin önemini incelemiş, düşüncelerini Trablusgarp’ta sınama
olanağı bulmuştu. İtalyan askerinin deniz topçusunun ateşiyle korunarak karaya
çıkarılmasının, kıyı savunmasını güç duruma soktuğunu görmüş, çıkartmalarda,
denizden yapılan topçu ateşinin taktik gücünü kavramıştı.
Bilgisini dizgeli bir görüş durumuna getirerek, alınacak
önlemler konusunda, askeri değeri olan yeni düşünceler geliştirmişti. Çanakkale
savaşı başladığında, deniz-kara işbirliği konusunda bilgi ve deneyimi olan tek
subay oydu. Çanakkale’deki başarısının bir başka nedeni, yüksek donanımlı bir
komutan olmasıydı.5
Ulusal
Önder
Dönemin
aydınları, Çanakkale’den haberler geldikçe, yalnızca iyi yetişmiş bir komutanla
değil, çok gereksinim duydukları ve belki de yıllardır bekledikleri, ulusal bir
önderle karşılaşmakta olduklarını düşündüler. “1915 de, İstanbul’un
kurtuluşunu büyük ölçüde ona borçlu olduklarını” öğrenmişler6,
onun ülke geleceğinde önemli bir yeri olacağını anlamışlardı. Bu anlayış,
ilerdeki Kurtuluş Savaşı’yla Cumhuriyet Devrimleri’nin dayandığı inanç ve
güvenin temelini oluşturacak, onu “vatan kurtarıcılığından yeni bir devletin
kuruculuğuna” götürecektir.7
Çanakkale’de
ortaya çıkan Mustafa Kemal imgesinin nasıl oluştuğunu anlamak için,
orada nelerin yapıldığını ve neler yaşandığını bilmek gerekir. Bu bilgiye
birinci elden ulaşmak, olayları onun anlatımıyla öğrenmek daha anlamlıdır. Hiç
sevmediği savaştan ve acılarla dolu anılarından söz etmekten pek hoşlanmadığı
için, bu tür anlatımlar çok değildir.
Çanakkale Savaşları ile ilgili açıklamalar yaptığı Ruşen
Eşref’e imzalayarak verdiği (24 Mayıs 1918) fotoğrafın arkasına; “Her
şeye karşın kuşkusuz ki bir aydınlığa doğru yürümekteyiz. Bende bu inancı
yaşatan güç, yalnız sevgili ülkeme ve ulusuma duyduğum sınırsız sevgim değil,
bugünün karanlıkları içinde, yalnızca yurt ve gerçek sevgisiyle ışık saçmaya ve
aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdendir...” diye yazmıştı.8
Usta Savaşçı
İngiliz ve Fransız
birlikleri, Avustralya ve Yeni Zelandalılar’dan oluşan Anzak Kolordusu’yla birlikte,
25 Nisan 1915’te Arıburnu’ndan çıkartma girişiminde bulundu. O günlerdeki
çarpışmalar; onun savaşan askerle birlikteliğini, kararlılığını ve komutan
olarak yeteneklerini ortaya koyan örneklerle doludur.
Sabaha karşı
çıkartmaya başlayan düşmanın, Conkbayırı’ndan tepeye doğru ilerlediğini
gördüğünde, ana çıkarmanın yapılmakta olduğunu anladı ve hemen harekete geçti.
Conkbayırı’nın önemini biliyordu. Fransız Tarihçi Benoit Mechin’in daha
sonra yazdığı gibi, “İstanbul’un kilidi Çanakkale Boğazı, Çanakkale
Boğazı’nın kilidi ise Conkbayırı’ydı; burayı ele geçiren, İstanbul’u ele
geçirecekti”.9
25 Nisan’da
başlayan ve 16 Mayıs’a dek 21 gün süren Conkbayırı savunması, tarihin gördüğü
en kanlı savaşlardan biridir. Saldırının ilk günü; düşman durdurulmuş, Kabatepe
çıkarması başarısız kılınmış ve düşmana ağır yitikler verdirilmişti. Saldırıyı
gerçekleştiren Kolordu Komutanı General Birdwood, 25 Nisan akşamı
İngiliz Kuvvetler Komutanı General Hamilton’a başvurmuş ve çıkartmanın
durdurularak “bütün askerlerin geri çekilmesini” istemişti.10
Komuta yeteneği ve ortaya konan direnme gücü bakımından
olağanüstü bir gün olan 25 Nisan 1915 için, Ruşen Eşref’e şunları
anlatır: “Yirmi dört saatten beri aralıksız süren savaş, askeri çok
yormuştu. Verdiğim bir emirle saldırıyı kestim. Ancak vatanı kurtarmak için,
kazanılmış olan hattı güçlendirmekten ve ne olursa olsun bırakmamaktan başka
çare yoktu. Bu nedenle gereken şu emri verdim: ‘Benimle birlikte burada
savaşan bütün askerler bilmelidirler ki, bize verilmiş olan namus görevimizi
tümüyle yerine getirmek için, bir adım geri gitmek yoktur. Rahatlık uykusu
aramanın, yalnız kendimizin değil, bütün milletin sonsuza kadar rahattan yoksun
kalmasına neden olacağını, hepinize hatırlatırım”.11
Askere
Örnek Olma
Mustafa Kemal, bu tür subayların en ileri örneklerinden biriydi. Kurup eğittiği
birliklerin ve savaşın o denli içindeydi ki, Çanakkale’den sağ çıkması
olasılığı düşük bir rastlantıydı. Çok dar bir alanda, beş yüz bin insanın ölüp yaralandığı
kanlı bir savaşta, çatışmaların yalnızca içinde değil, hemen her zaman
önündeydi. Üstelik sağlığı da pek yerinde değildi. Buna karşın, askere
gönülgücü (moral) vermeyi amaçlayan, bilinçli bir yüreklilik ve atılganlık
gösterdi.
Sürekli “ilk
ateş hattında”12 dır. “Ne yokluktan ne de sıcaktan”13
yakınır. Birlikte savaştığı askerlerle yazgısını birleştirmiş, ölümü içeren
kutsal bir bütünlüğe ulaşmıştır. Ölümden korkmaz. Birliklerini etkilemek için, “düşman
mermilerine ölçülü bir gözüpeklikle karşı çıkar”14, hiçbir
düşman kurşunu kendisine değmeyecekmiş gibi davranır.
Çatışmanın
yoğunlaştığı bir gün, savaşı yönettiği yer, seri bir top ateşiyle karşılaşır.
İlk mermi, bulunduğu yerin altmış metre ötesine, ikinci ve üçüncüsü kırk ve
yirmi metre yakınına düşer. Uzaklık ve zamanlama hesaplanmış ve dördüncü
merminin onun bulunduğu yere düşeceği saptanmıştır. Subaylar kaygıyla
uyarırlar, ancak yerinden kalkmaz ve sigarasını içmeyi sürdürerek, “artık
çok geç, kaçarak askere kötü örnek olamam”15 der. Siperdekiler,
dehşetle dona kalmış bir durumda, dördüncü merminin düşmesini beklerler. Ancak
bir şey olmaz; “düşman üç mermi atmış, dördüncü atışı yapmamıştır”.16
10 Ağustos’taki
Conkbayırı çatışmalarının en önemli anında, göğsünden vurulur. Durumu gören
yanındaki Yarbay Servet’e
(Yurdatapan) susmasını işaret eder, bir şey olmamış gibi davranır. Mermi
parçası, üst cebindeki saate denk gelmiş ve kendi söylemiyle, “büyükçe bir
kan çukuru bırakmaktan” başka bir zarar vermemişti.17
Parçalanmış saati, aynı akşam, karargahta karşılaştığı
Ordu Komutanı Liman von Sanders’e armağan eder. Son derece duygulanan Sanders,
“aile markalı” kendi altın
saatini o günün anısına olarak ona verir.18
Büyük
Yığınak
İngiltere ve
Fransa, Churchill’in önerilerine
uygun olarak, Mısır’a ve Çanakkale Boğazı’nın karşısındaki Limni Adası’na, “iki yüz binden fazlasını” savaşta
yitireceği19 büyük bir askeri güç yığdı. Doğu Akdeniz Donanması’nı
İskenderiye’de topladı; Avustralya ve Yeni Zelanda dahil, sömürgelerden asker
getirildi.
İngiliz
donanmasının, “teknoloji harikası” en
yeni gemileri bu işe verildi. Önemli bir direnişle karşılaşılmayacağı
söyleniyordu ancak büyük bir hazırlık yapılıyordu. Hazırlıklar yoğun biçimde
sürerken, kimi çevrelerde kaygı ve kuşkular belirmeye başlamıştı. “Türkler’in askerlikteki ustalığını”20
bilen Amiral Fisher, “korkularını yutmuş” hazırlıkları
sürdürüyordu. Ancak, İngiliz Deniz Kuvvetleri’ni, “Çanakkale’nin zorlanarak, modern bir donanmayı böyle bir tehlike
altına sokmanın” kaygısı sarmıştı.21
Churchill, üç yıl önce 1911’de
benzer düşünceler taşıyordu. Ancak, Aralık (1915) başındaki kabine
toplantısında, “Almanlar’ın Belçika’daki
savunma hatlarına yaptığı bombalamayı ve bunun etkilerini” gördükten sonra
düşüncesini değiştirdiğini açıkladı ve “yerleri
bilinen modası geçmiş Türk toplarının” kolayca yok edileceğini, savaşın
kolay kazanılacağını ileri sürdü.
Savaş Bakanı Lord Herbert Kitchener (1850-1916)
başta olmak üzere, “Savaş Kabinesini yola
getirdi”22 ve donanmayı Çanakkale’ye gönderdi. O dönemde, “yenilmesi olanaksız, karşı konulmaz güç” olarak
görülen, dünyanın en büyük deniz gücü, 19 Şubat 1915’te, yedi bin nüfuslu
Çanakkale’nin “dış tabyalarını
bombalayarak” saldırıya geçti.23
Savaş Bakanı Kitchener;
Çanakkale Ortak Kuvvetler Komutanı, Sir Monteith
Hamilton’a (1853-1947) gönderdiği iletide, şunları söylüyordu: “Çanakkale’yi alıp İstanbul’u susturursanız,
bir zafer kazanmayacaksınız, savaşı (Dünya Savaşı’nı y.n.) kazanacaksınız”.24
Şaşırtıcı
Direnç ve Düşkırıklığı
Masa başında
hazırlanan plan, dışardan bakıldığında; akılcıl, parlak sonuçlu ve kolay
uygulanabilir görülüyordu. Ancak, savaş başlar başlamaz, Churcill başta olmak üzere, savaş kabinesi üyeleri ve askeri
yetkililer karamsar bir düş kırıklığına uğradılar.
Bir yıl önce,
Balkan Savaşı’nda, “bir nefeste bir
vilayeti bırakıp dağılan”25 bir ordu yerine, dünyanın en büyük
askeri gücüne karşı, “savunduğu toprağın
bir karışı için, bir taburunun kanını bir nefeste kurban eden”26
bir orduyla karşılaşmışlardı. “Herkes,
bulunduğu taşa, toprağa; elleri, ayaklarıyla sarılmış, ölüyor ama tutunduğu
yeri bırakmıyordu”.27 Gözleriyle gördükleri büyük değişim, “bir komuta mucizesi mi, yoksa anlaşılması
olanaksız bir bilinmezlik miydi?”28
İki savaş arasında orduda görülen direnç gücü ve
savaşkanlık ayrımı, birçok insan için, anlaşılması olanaksız boyuttaydı. Ancak,
kuşkusuz bir bilinmezlik olayı değildi. Türk halkında varlığını her zaman
sürdüren yurt savunma güdüsü, yönetim yeteneği yüksek, bilinçli ve atılgan
komutanlık istenciyle buluşunca, Çanakkale’deki direnişi ortaya çıkarmıştı.
Aynı sonuç, dört yıl sonra, yapılamaz denilen Anadolu direnişinde alınacak;
Kurtuluş Savaşı’yla, büyük güçlerin Türkiye’ye yönelik plan ve uygulamaları,
Çanakkale’de olduğu gibi geçersiz kılınacaktır.
Savaşı
Yitiriyorlar
Savaşın sonucu,
1915 Ağustos’unda belli oldu. Anafartalar cephesindeki Conkbayırı ve Kireçtepe
çatışmaları, Çanakkale zaferini belirleyen savaşlardı. Saldırganların savaşım
isteği kırılmış, tinsel gücü çökmüştü. Ne yaparlarsa yapsınlar, başarılı
olamıyor, Türk savunmasını aşamıyorlardı. Askeri teknolojinin en son ürünlerini
kullanıyor, askerlerine her türlü olanağı sağlıyor ancak Türk askerini
yenemiyorlardı.
İnsanlık suçu
saydıkları kimyasal silah bile kullandılar. Türk Ordusu içinde önce, “zehirli gaz kullanılacak, önleyecek gücümüz
yok” sözünü yayıp, direnç gücünü kırmaya çalıştılar Daha sonra, gerçekten
kimyasal silah kullandılar.
Mustafa Kemal, bu konuyu
ilerde şöyle anlatacaktır: “Çanakkale
Savaşları sırasında, düşmanın zehirli gaz kullanacağı haberi duyuldu;
(önlem alacak y.n.) karşı bir silahımız
yok. Düşman zehirli gaz kullansa
bile, biz tepedeyiz onlar ovada, bize tesir etmez sözünü yazdım (cepheye
dağıttırdım y.n.). Daha sonra bir deneme
yaptılarsa da, rüzgarın yön değiştirmesi üzerine bu beladan da kurtulmuş olduk.
Askerin de bize güveni arttı”.29
Büyük bir orduyla gelmelerine karşın, Müttefik komutanlar
daha çok askere gereksinim olduğunu söylüyordu. Hamilton; 17 Ağustos’ta Londra’ya gönderdiği raporda, “yeni ve büyük çapta” yardımcı kuvvet
gönderilmesini istiyor ve “üzülerek
söylemeliyim ki, Türkler bizim bazı birliklerimiz üzerinde manevi üstünlük
sağlamıştır; iyi komuta edilen ve cesaretle savaşan bir ordunun
karşısındayız... Eğer, Majestelerinin Hükümeti benim denize dökülmemi
istemiyorsa, derhal 95 bin yeni asker gönderilmelidir” diyordu.30
Sonucu
Gören Uyarılar
Hamilton kaygısında haklıydı.
Conkbayırı yenilgisinden sonra, bağlaşık (itilaf) ordusu savaş gücünü önemli
oranda yitirmiş, sahil şeridine sıkışıp kalmıştı. Yaptıkları her çıkış
püskürtülüyor, birlikleri sürekli eriyordu. Denize dökülerek Gelibolu’dan
tümüyle atılabilecek durumdaydılar. Mustafa
Kemal, üstlerine ve asker arkadaşlarına, “Düşman artık güçsüz, tümüyle kovulabilir”31 diye
yazılar yazıyor, saldırıya geçilmesini istiyordu. Ancak, gerek Ordu Komutanı Liman Von Sanders, gerekse Başkomutan
Vekili Enver Paşa, uyarılarını
değerlendirip harekete geçmiyordu.
Bağlaşık
ordularındaki çözülme ve “Çanakkale’yi
terk etme eğilimini”32 görmüş, belli etmemeye çalışarak
çekileceğini anlamıştı. Gizliden başlattıkları çekilmenin 1916 başında
tamamlanacağını öngörüyordu. “Buna fırsat
vermeden işgalcileri yok etmek için, son bir saldırının tam zamanıdır”33
diyerek, harekete geçilmesi için üstlerini zorladı. Ancak, “çekilme ihtimali görülmemektedir” 34, “harcanacak kuvvetimiz yok”35
biçiminde yanıtlar aldı.
Saldırı önerisinin kabul edilmemesi üzerine, komutan
olarak Çanakkale’de yapacağı önemli bir işi kalmamıştı. Görevini 10 Aralık’ta
5.Ordu Komutanı Fevzi Paşa’ya
(Çakmak) bırakarak İstanbul’a döndü. Dönüşünü daha sonra Salih Bozok’a şöyle anlatacaktır: “Düşmanın çekileceğini anladığım için saldırılmasını önermiştim. Ancak
önerimi kabul etmediler. Bu nedenle canım sıkılmıştı. Çok da yorgundum. İzin
alarak İstanbul’a geldim. Eğer düşman, ben oradayken çekilmiş olsaydı, herhalde
daha çok sıkılacaktım”.36
Gerçekleşen
Öngörü
İtilaf
Devletleri, sanki Çanakkale’den ayrılmasını bekliyormuş gibi, 19 Aralık
1915’te, yani onun İstanbul’a gidişinden dokuz gün sonra çekilmeye başladı.
Karanlık ve sisten yararlanarak sessizce hareket ediyor, çekilmeyi belli
etmemeye çalışıyorlardı. 31 Aralık’tan 8 Ocak 1916’ya dek, 95 bin asker ve
büyük miktarda askeri donanım, silah ve yiyeceği gemilere yüklediler.
Price George Kruvazörü, karanlık ve puslu bir havada, son
2 bin askerle suçlulara özgü bir gizlilik içinde ve kaçar gibi, Çanakkale’den
ayrıldı. Kaçışı o denli sır vermeden başarmışlardı ki, Türk yetkililer olayın
farkına bile varmamışlar, durumu ancak Çanakkale’de hiçbir İngiliz kalmadığını
görünce öğrenmişlerdi.37 Mustafa
Kemal, bir kez daha haklı çıkmıştı.
DİPNOTLAR
1 “Millitary
Operations, Gallypoly” Aspinall-Oglander: C.II, sf.485; ak. Y.Hikmet Bayur, “Atatürk- Hayatı ve Eseri-I”
Atatürk Araş. Mer., Tıpkı Bas., Ank. 1997, sf.98
2 “Çankaya”
Falih Rıfkı Atay, Sena Mat.,
İstanbul-1980, sf.92
3 Büyük Larousse, Gelişim Yayınları,
4.Cilt, sf.2357
4 “Çankaya”
Falih Rıfkı Atay, Sena Mat.,
İstanbul-1980, sf.92
5 “Atatürk”
Lord Kinross, Altın Kit. 12.Baskı,
İstanbul-1994, sf.99
6 “Çankaya”
Falih Rıfkı Atay, Sena Mat.,
İstanbul-1980, sf.92
7 a.g.e. sf.86
8 “Atatürk’ün
İstanbul’daki Çalışmaları” Sadi Borak, Kaynak. Yay., 2. Bas., İst.-1998, sf.124
9 “Kurt
ve Pars” Benoit Mechin, Kum Saati
Yay., İst.-2001, sf.59
10 “Kaynakçalı
Atatürk Günlüğü”U. Kocatürk T.İş B.Yay.,
Ank., sf.30
11 “Anafartalar
Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülakat” Ruşen Eşref, Yeni Mecmua, İst.-1918; ak. Uluğ İldemir, a.g.e.
sf.XXV
12 “Mustafa
Kemal” Benoit Mechin, Bilgi Yay.,
Ankara-1997, sf.111
13 “Kurt
ve Pars” Benoit Mechin, Kum Saati
Yay., İst.-2001, sf.60
14 a.g.e. sf.112
15 “Atatürk”
Lord Kinross, Altın Kitaplar,
12.Bas., İst.-1994, sf.123
16 a.g.e. sf.123
17 “Tek
Adam” Ş. S. Aydemir, I.C,lt, Remzi
Kit., 9.Bas., İst.-1983, sf.256
18 a.g.e. sf.257
19 “Tek
Adam” Ş.S.Aydemir, I.Cilt, Remzi
K., 9.Bas., 1983, sf.237, 238
20 “Çanakkale
Savaşı”, R.R.James, “20.Yüzyıl
Tarihi”, Arkın Kit., İst.-1970, sf.368
21 a.g.e. sf.364
22 a.g.e. sf.364
23 a.g.e. sf.264
24 “Kaynakçalı
Atatürk Günlüğü” U. Kocatürk T.İş B.Y.,
Ank., sf.27
25 “Mustafa
Kemal” Benoit Mechin, Bilgi Yay.,
Ankara-1997, sf.107
26 “Tek
Adam” Ş. S. Aydemir, I.Cilt, Remzi
Kit., 9.Bas., İst.-1983, sf.246
27 a.g.e. sf.246
28 a.g.e. sf.246
29 “Anafartalar
Muharebatına Ait Tarihçe”Uluğ İldemir, T T. K. Bas., Ankara-1990, sf.XXII
30 “Çankaya”
Falih Rıfkı Atay, Sena Mat.,
İstanbul-1980, sf.91
31 “Atatürk’ün
Hayatı ve Eseri”, Hikmet Bayur, 1963, sf.95; ak. Prof.U.Kocatürk, “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü”,
T.İş Ban.Kül.Y., sf.42 ve “Kurt ve Pars” Benoit Mechin, Kum Saati Yay.,
İst.-2001, sf.68
32 “Kaynakçalı
Atatürk Günlüğü”U. Kocatürk T.İş B.Yay.,
Ank., sf.45
33 “Atatürk’ün
İstanbul’daki Çalışmaları” S.Borak, Kaynak Yay., 2. Bas., İst.-1998, sf.84
34 “Atatürk”
Lord Kinross, Altın Kitaplar Yay.,
12.Bas., İst.-1994, sf.125
35 “Atatürk’ün
İstanbul’daki Çalışmaları” S.Borak, Kaynak Yay., 2. Bas., İst.-1998, sf.84
36 “Atatürk”
Lord Kinross, Altın Kitaplar Yay.,
12.Bas., İst.-1994, sf.125
37 “Kaynakçalı Atatürk
Günlüğü”U. Kocatürk T İş Ban.Yay.,
Ank. sf.46
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder