9 Ekim 2013 Çarşamba

DÜNDEN BUGÜNE ÇİN DEVRİMİ - 2



1 Ekim 1949 günü Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu ve Çin’in bağımsızlığı ilan edildi. 10 milyon kilometrekare toprağı ve 1 milyar nüfusuyla bu büyük ülke emperyalizmin etki alanından çıkıyor ve sosyalist ülkeler arasına katılıyordu. 1 Ekim 1949’da silahlı savaşımı (mücadeleyi) bitiren devrim, sürekli kılınan yenileşme atılımlarıyla bugün dünyayı bir başka alanda, ekonomi ve toplumsal kalkınma alanında sarsıyor, dünyanın dengesini değiştiriyor. 20.yüzyılın ilk yarısında, insanları kent sokaklarında açlıktan ölen, nüfusunun yüzde 90’nı kırlarda yoksulluk içinde yaşayan kalabalık nüfuslu bu ülke, başka bir ülkeyi sömürmeden nasıl oluyorda dünyanın en güçlü birkaç ülkesinden biri olabiliyor. Yarım yüzyıl iç savaş ve işgallerle boğuştuktan sonra, iliklerine dek sömürülmüş bir sömürgeden bir dünya devi nasıl yaratılabiliyor. Bunun yanıtını, özellikle kalkınmak isteyen ezilen ülke insanları vermeli, bunun için de Çin Devrimi’ni dikkatlice incelemelidir. Çin Devrimi günceldir ve herkes için, özellikle de biz Türkler için önemlidir. Türk Devrimi ile Çin Devrimi arasında önemli benzerlikler ve kuşkusuz ayrılıklar vardır. Bu iki devrimin kıyaslanması, günümüz için uygulanabilir sonuçlar çıkarılmasına yardımcı olacaktır. Aşağıdaki çalışmayı bu amaca yönelik olduğu için yayınlıyoruz. Üç bölüm olarak yayınlayacağımız çalışma, geniş kapsamı olan bu konu için bir ön taslak olarak değerlendirilmelidir.


1949 Sonrası: Çin’de Yönetim Dönemi

Çin Devrimi, 2.Dünya Savaşı sonrasının en önemli olayıdır. Birinci savaştan sonra Rusya’yı yitiren emperyalist ülkeler, 2.Dünya Savaşından sonra da Çin’i yitiriyordu. Uzun yıllar, Batıdaki varsıllığa kaynaklık eden bu büyük ülke, tarihsel geçmişine denk düşmeyen bir yoksulluk ve sefalet içine düşmüştü ancak şimdi kendisini sömürgecilerden kurtarıyordu.
Halk Cumhuriyetinin kurulduğu 1949 yılında Çin, dünya gelişme çizelgelerinin en altında yer alan bir ülkeydi. Düzensiz ve kalabalık kentlerin ürkütücü yaşam koşulları, uçsuz bucaksız kırlardaki sonsuz yoksulluk, yüzyıllara dayalı feodal egemenliğin doğurduğu sosyal gerilik ve giderilmesi olanaksız görünen ulusal ayrılıklar, büyük boyutlu toplumsal sorunlar olarak ortada duruyordu.
Emperyalist sömürü ve uzun süreli iç çatışmalar, Çin halkını yaşam savaşı verme noktasına getirmişti. Çin köylüsü o denli yoksul ve umarsız hale gelmişti ki, elindeki toprağı bile işleyemiyordu. Toplam yüzölçümünün ancak yüzde 10’unu tarıma açabilmişti.[1] 1950 yılında bir hektar ekilebilir toprağa düşen insan sayısı, açlıktan yüzbinlerce insanın öldüğü 1917 Rusyası’ndakinden on kat daha çoktu.[2]
1949 yılında Çin nüfusunun yüzde 90’dan fazlası kırlarda yaşıyordu. Birbiriyle ilişkisi olmayan birçok bölge, kendi silahlı güçlerine sahip büyük savaşçı feodallerin denetimi altındaydı. Ellibeş ayrı ırk, başta Budhacılık, Lamacılık ve İslamiyet olmak üzere birçok din, onlarca dil ve yüzlerce yaşam biçimi vardı. Beş özerk bölge, 29 özerk il ve 69 özerk yönetim birimi varlığını sürdürüyordu.[3]
Dağlarda ve vahalarda klanlar halinde, feodalizm öncesi ilişkilerle yaşayan göçebe insan toplulukları bulunuyordu. Sanayi, ulusal varsıllığa hemen hiç katkıda bulunmuyordu, çünkü yoktu. Oysa kullanabileceği hammadde kaynakları sınırsız işgücü vardı. Çalışan az sayıdaki işletme sömürge tipi işletmeydi. Genellikle yabancı sermayeye ait bu işyerlerinde Çinli işçiler, on iki saat işgünü, çift vardiya koşullarında, düşük ücretle, kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere çalıştırılıyordu.

Sovyet Etkisi ve Öykünme (Taklit)

1949-1952 arasında Sovyetler Birliği’ni örnek alan bir ekonomik kalkınma düşünüldü. Ortaklaşacılığa ve sanayileşmeye ağırlık verilecekti. Üretim araçlarının tümü kamu mülkiyetine alınacak ve hazırlanacak kalkınma planlarında; makinalı toplu tarım, ağır sanayi ve üretim makinaları üretimi öncelikli olacaktı.
Devrimden hemen sonra, kitle baskısıyla yapılan ve ideolojik belirlemelerle uyuşmayan toprak dağıtımı ‘olumlu’ bir sonuç vermedi. 350 milyon köylüye 460 bin kilometrekare toprak dağıtılmış[4] ancak kullanım hakkıyla sınırlı kalan, eşitsizlikleri gidermeyen ve ürün artışı sağlamayan bu dağıtım, çağdaş tarıma geçme amacına herhangi bir katkı sağlamamıştı.
Toprak dağıtımına son verildi ve tarımda sosyalist uygulamaya geçildi. Altı yıl içinde 178 milyon köylünün toplandığı 26 000 adet halk komünü kuruldu.[5] Tarıma açılmamış bölgelerde, toplam yüz ölçümün yüzde 5’ini oluşturan devlet çiftlikleri oluşturuldu.
Tarımsal gelişmeyi amaçlayan bu uygulamalar, köylünün gerçek istemiyle uyum göstermiyordu. Küçük bir toprağın özel kullanım hakkını sağlıyor olsa da, köylüler bununla yetinmek istemedi ve komün yaşamını benimsemedi. Tarımda amaçlanan gelişme sağlanamadı.
1953-1957 arasında birinci beş yıllık kalkınma planı hazırlandı ve uygulamaya sokuldu. Önemli sayılabilecek gelişmelere karşın, sanayide de istenilen ereğe ulaşılamadı. Elde edilen ekonomik büyüme, nüfus artışıyla hemen hemen sıfırlanıyor, tarımdaki durgunluk sürüyordu. Sovyet kalkınma modeli Çin’de başarılı olamamıştı.

Halka Yönelme

1957 yılında, Sovyet Rusya’da Stalin’e karşı yapılan suçlamaların sosyalist dünyayı birbirine kattığı günlerde, ortaklaşacı (kolektivist) uygulamalarda yumuşamaya gidildi. Merkezi ve yerel yöneticiler, köylünün hükümetle işbirliği kurmada süren çekingenliğini ortadan kaldırmak için, alınacak önlemleri araştırmaya ve halkın istemlerine eğilmeye karar verdi. Sayıları 750 bine varan tarım kooperatifi kuruldu. Köylülerin, kooperatif topraklarından kişisel olarak kullanma payı yüzde 5’den yüzde 10’a çıkarıldı. Onlara buralardan elde edeceği ürünü kullanma hakkı tanındı.
Ancak, yumuşamadan beklenen sonuç alınamadı. Bu kez köylü, kendine ait topraklardan elde ettiği ürünü arttırıyor, ortaklaşacı girişimleri savsaklıyordu. Emeğini yalnızca kendine ait topraklarda kullanma ve sağladığı ürünün tümüne sahip olma isteğindeki köylüleri, ortaklaşacı çiftliklerle ‘mutlu etmek’ olanaklı olmuyordu.

Aydınları Kazanmak

Tarım sorunlarını aşmadaki tıkanıklık sürerken, “yüz çiçek açsın” olayı başlatıldı. “Yüz çiçek yan yana açsın, yüz fikir akımı tartışsın” bir Çin atasözüydü. Düşünce ve sanatın özgür bir ortam içinde tartışıp yarışmasını anlatan bu eski Çin geleneği, özellikle iç savaş sırasında yitirilen aydın desteğini yeniden kazanmak için ileri sürülmüştü. ‘Yüksek düzey aydınlar’, sanatçılar, bilim adamları; alt yapısı oluşmamış ideolojik belirlemelerin ulusal savaşımın önüne geçirilmesi nedeniyle Komünist Parti’den uzaklaşmıştı. Sosyalist düzenin kuruluşu karşısında da ilgisizliğini sürdüren bu kesim, kazanılmak isteniyordu.
Aydınlar, bu kampanyaya olumlu yanıt verip katılmada pek gönüllü olmadı. Bir süre sonra 27 Şubat 1957’de Mao, çağrıyı birkez daha yineledi ve aydınlar sorununun mutlaka çözülmesi gerektiğini söyledi; “Çin’in sosyalizmin kurulması gibi dev bir görevde, olabildiği kadar çok aydına gereksinimi vardır. Aydınlarla ilişkilerimizi düzeltip, onların karşılaştıkları sorunları çözümlemelerine yardım etmeli, yeteneklerini tam olarak ortaya koymalarını sağlamalıyız. Parti üyelerinin çoğu aydınlarla anlaşmayı, onlarla geçinmeyi pek beceremiyor. Onlara sert davrandıkları gibi, işlerine de saygı duymuyorlar. Bilimsel ve kültürel konulara, yerli yersiz burunlarını sokuyorlar. Bu eksiklikleri mutlaka ortadan kaldırmalıyız...”[6]
Eksiklikler bir türlü ortadan kaldırılamadı. Gerçekleştirilmeğe çalışılan sınıfsız topluma hazır olmayan bir toplum, uzun erimli umutların gündeme sokulmasını sindiremiyor ve bu uğurdaki büyük çabaya karşın istenilen sonuç elde edilemiyordu.

“Büyük Sıçrama” ve Başarısızlık

Birinci beş yıllık planın başarısız olması üzerine yumuşama dönemine son verildi. ‘Sosyalist düzenin yerleştirilmesi’ için ‘daha bütünsel’, ‘daha köklü’ yöntemler yürürlüğe konuldu ve ‘Büyük Sıçrama’ adı verilen yeni bir politik döneme girildi. 1958, gerek ‘Büyük Sıçramanın’ ve gerekse de ikinci beş yıllık planın başlangıcı oldu. On beş yılda İngiltere’yi geçmeyi amaçlayan bu iddialı planla, önce kırsal işgücü devinime geçirildi. Yüz milyonu aşkın kadın ve erkek büyük hidroelektrik santrallerin yapımında canla başla çalıştı. 67 milyon köylüye, ülkenin yeniden ağaçlandırılması projesinde iş verildi.
İlk yıl umut verici sonuçlar alındı, üretim arttı sanayi gelişti. Ancak, sevinç 1959 başında yerini endişe ve üzüntüye bıraktı. Tarımda, iki yıl art arda düşük ürün elde edildi. Tarım ürünleri dışsatımı durduruldu, dışalıma gidildi. Bu kez döviz yetersizliği nedeniyle sanayi için gerekli donanımın dışalımı yapılamadı. Tarımdan sonra sanayide de gelişme durdu. Çin, kendi halkını besleyemez duruma düştü. Büyük umutlarla girişilen ‘Büyük Sıçrama’ döneminde, 20 milyon Çinli açlık ve yoksulluktan öldü.[7] Dönem başında kentlere göçmüş olan milyonlarca köylü, köylerine geri gönderildi.
Başarısızlık kesindi. Ancak, yöneticiler başarısızlığın gerçek nedenini göremedi. Tarımdaki kötü sonuçlar elverişsiz doğa koşullarına bağlandı. Sanayideki durgunluğun nedeni olarak da, Sovyet uzmanlarının siyasi nedenlerle geri çekilmiş olması gösterildi. Bu arada birçok yerde, akıl dışı uygulamalar yapıldı. Tarım ürünlerine zarar veren kuşlar yok edildi. Bu kez yok olan kuşların yediği zararlılar olağandışı arttı. İyi araştırılmadan yapılan dev sulama yatırımları, toprağın alkalilenmesi ya da tuzlanmasına yol açtı.
Başarısızlıkta etkisi olsa da bu tür uygulamalar olumsuzlukların gerçek nedeni değildi. Sovyetler Birliği’ndeki ‘sosyalizmi kurma’ girişimi hemen aynısıyla alınıp uygulanmıştı. Köylü kendine ait toprak ve ürün peşindeyken, inatçı bir ortaklaştırma (kolektifleştirme) uygulanıyordu. Çağdaş tarımcılığı yerleştirmek için gerekli olmamasına ve köylünün isteksizliğine karşın, “halk komünlerinin” kurulması sürüyordu.
Sanayileşmede devletin öncülüğüne kimsenin karşıtçılığı olmamasına karşın, özel girişimciliğe hiçbir alanda izin verilmiyordu. Aynı tutum ticaret için de geçerliydi. Aydın desteği, politik nedenlerle yitirilmişti. Uygulanan politikalara eleştiri yönelten yöneticiler, bulunduğu yer ve konuma bakılmaksızın görevinden uzaklaştırılıyordu. O günlerde ve daha sonra Cumhurbaşkanı Liu Şao Çi, Pekin Belediye başkanı Peng Çen, savunma bakanı Ping Di Huay ve Komünist Parti sekreteri Teng Hsiao Ping, ‘revizyonist’ suçlamasıyla görevlerinden uzaklaştırılan üst düzey yöneticilerdi.

Kültür Devrimi ve Sonuçları

Ekonomideki başarısızlık, ideolojik davranış ve eylemlerin daha da öne çıkarılmasına yol açtı ve 1965’de Çin için gerçek bir felaket olan, Büyük Proletarya Kültür Devrimi denilen kampanya başlatıldı. 1965-1969 yılları arasında sürdürülen ancak olumsuz etkileri uzun yıllar sürecek Kültür Devrimi’nde, düşünceleri ve davranışları nedeniyle aydınlar, bir kez daha saldırıya uğradı. İyileştirme (reform) yanlısı ne kadar yönetici varsa tümü görevlerinden uzaklaştırıldı.
Oysa bunlar, tarım sorununa özel önem vermiş, halk komünlerini sorgulamış, tarımı geliştirecek yeni uygulamalar getirmişti. Örneğin, her köylü ailesine, 100 metrekare arazi sahibi olma ve bahçesinden, kümesinden, zanaatından elde edeceği ürünleri serbestçe satabilme hakkı vermişlerdi. Bu uygulama bile tarıma oldukça önemli bir canlılık sağlamıştı. Ancak, bu gelişmelere Kültür Devrimi’yle son verildi ve özellikle öğrencilerden oluşan kümeler, denetimsiz bir coşkuyla gözden düşürülmesi istenen siyasi kişilere saldırdı. Kızıl Muhafızlar denilen bu kümelerin davranışlarındaki aşırılık, Çin’i neredeyse bir içsavaşın eşiğine getirmişti.
Kültür Devrimi’nden 1976 yılında Mao’nun ölümüne dek, çağdaşlaşma yanlılarıyla, yöneticiler arasında sert bir savaşım yaşandı. Mao’dan sonra, Hua Guo Fing, Ye Cien Ying ve Teng Hsiao Ping etkin oldu ve bu ekip 1977 yılında, tarım, sanayi, ulusal savunma ile bilim ve tekniği içeren Dört Çağdaşlaşma Kampanyası başlattı.

Teng Hsiao Ping ve Hızlı Kalkınma

Teng Hsiao Ping önderliğindeki yenilikçiler, devlet yönetimine geldiğinde, ‘sosyalizme geçmeyi’ başaramamış ancak sanayi, ulaşım, eğitim ve halk sağlığı alanında gelişmeler sağlanmış bir Çin buldu. Hızlı kalkınma için gerekli olan bir ekonomik alt yapı oluşmuştu ancak mülkiyet ilişkileri üretici güçlerin gelişimi üzerinde engelleyici bir baskı oluşturmayı sürdürüyordu.
Köylülerle halk komünleri, girişimci unsurlarla ortaklaşacılık, tüccarlarla ticari yasalar arasındaki çelişkiler; toplumsal kalkınmayı sağlamanın önündeki engel durumundaydı.
Kendi toprağına sahip olma özlemiyle yaşayan köylüler, devlet fabrikalarında ücretli olarak çalışmak zorunda kalan gizil (potansiyel) girişimciler ve serbestçe ticaret yapma umudunu yitirmemiş tüccar adayları; Çin nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturmaktaydı. Çin, sahip olduğu ekonomik alt yapı, yeraltı zenginlikleri ve eğitilmiş iş gücüyle, çağı yakalamaya aday bir ülke haline gelmişti ama bunu yapacak siyasi önderliğe sahip olması gerekiyordu. Çin kendisini yönetecek “becerikli” yöneticiler bekliyordu.

Politika Değişimi

Teng Hsiao Ping önderliğindeki yenilikçiler, bu beceriyi gösterdi. Önce siyasal alanda bir dizi iyileştirme yapıldı. Örneğin parlamentoda işçi-köylü-asker milletvekili oranı düşürüldü. Toplumsal ve kültürel alanda kişi hakları genişletildi. Geçmiş dönem uygulamaları, Mao’nun kişiliği dahil tartışmaya açıldı.
1978’de anayasada değişiklikler yapıldı. Köylünün topraktaki iyelik (mülkiyet) hakkını genişleten, sanayi ve ticarette özel girişimciliğe olanak veren yasalar çıkarıldı. 1979’da ABD ile ulusal bağımsızlığa zarar vermeyen bilimsel ve teknik anlaşma imzalandı. Yatırım biçimi, kazanç aktarımı (kâr transferi), işçi ve mühendis çalıştırma, devir süreleri gibi konularda; koşulları Çin’in belirleyeceği biçimde, kapılar yabancı sermayeye açıldı.
Çin Devlet Bankası, 1978’de Tokyo’da çalışmaya başladı. Kısa sürede kendini finanse edecek üretken sanayi yatırımlarında kullanmak üzere, Japonya’dan 1,5 milyar dolar borç alındı. Bilim, teknik, savunma, tarım ve sanayi alanlarında çağdaş atılımlar gerçekleştirildi. Uygulamaya koyulan 1976-1986 on yıllık planda, yıllık ortalama büyüme hızının yüzde 10 olması, çelik ve petrol başta olmak üzere belirlenen sanayi alanlarıyla; ulaşım, enerji ve limanların donatılmasını içeren on iki büyük proje hazırlandı. Çin yalnızca bu projeler için dış kredi aldı. Dış kredi koşullarının siyasi ve ekonomik bağımlılık doğurmasına izin verilmedi.
Bugün, kamu mülkiyetinin Çin ekonomisindeki oranı yüzde 50’ye düşmüştür. yüzde 20 kamu-özel ortak girişimi, yüzde 30’u ise özel sektöre aittir.[8] Ekonomide kamunun belirleyiciliğini sürdürmekte ancak özel girişimciler kendilerine ayrılan alanlarda yatırım yapmakta, bu yatırımlarından kazanç elde etmektedir. Petrol, demir-çelik, enerji, iletişim, ulaşım gibi stratejik sektörler, büyük oranda kamu iyeliği ve denetimi altındadır.

Üretime Yatırım

Ulusal ya da yabancı sermaye yatırımları, Çin’in planlı kalkınma ekonomisine katkı koyacak biçimde üretime yönlendirildi. Yatırım koşulları üstelik sıkı biçimde Çin hükümetince belirlenmesine karşın, yoğun bir yabancı sermaye girişi oldu. Dünyanın bütün az gelişmiş ülkelerinde hiçbir kısıtlamayı kabul etmeyen uluslararası şirketler, Çin’de hükümet kararlarına uygun davrandı ve birbirleriyle yarışırcasına yatırım yaptı.
İlk on yıl içinde, 395 milyar dolarlık yabancı sermaye girişi oldu.[9] Bu miktar, 2000 yılında 1 trilyon dolara; 2009 da ise 1,63 trilyon dolara çıktı. Dünyanın en büyük 500 uluslararası şirketinden (Global Top 500) 480’i Çin’e yatırım yaptı.[10]
Gerek ulusal ve gerekse uluslararası sermaye yatırımlarıyla Çin bugün büyük bir şantiye durumundadır. Küreselleşmenin ideologlarından Amerikalı gelecek bilimcisi John Naisbitt, Çin’e yaptığı gezide şu belirlemeleri yapıyor: “Hayatımda böyle bir şeyi hiç görmemiştim. 160 kilometre boyunca kesintisiz süren inşaatlar... Çin şu anda bile dünyanın üçüncü büyük ekonomisi, Almanya’yı geride bırakıyor. Yalnızca ABD ve Japonya’nın arkasında. Bazı ölçülere göre Japonya’yı bile geçmiş durumda... IMF, satın alma gücü paritesini (PPP) kullanarak Çin’in 1992’de, daha önceki tahminlerdeki gibi 400 milyar dolar değil, 1,7 trilyon dolarlık mal ve hizmet üretmiş olduğunu buldu.... Çin şu anki ekonomik konumunu geliştirebilirse 2000 li yıllarda dünyanın en büyük ekonomisi haline geleceğine inanmamak için hiçbir neden yok...”[11]

Yoksulluktan Kurtulma

The Economist Dergisi, Çin mucizesiyle ilgili kapsamlı araştırmalar sonucunda şu yorumu yapıyor: “1978 yılında 270 milyon Çinli’nin ‘mutlak yoksulluk’ içinde yaşamakta olduğu düşünülüyordu. Tarımla ilgili reformların büyük oranda başarıya ulaştığı 1985 yılında ise bu sayı 100 milyona düşmüştü. 1991 yılında ise Çin’de, bir Japonya, iki İngiltere ya da yarım Amerika edecek kadar insan yoksulluktan kurtarılmıştı...”[12]

Öngörüler

Economist dergisinin Dünya Bankası verilerine dayanarak 1994 yılında yaptığı bir araştırmada, 2020 yılında mutlak üretim değeri olarak en çok mal ve hizmet üretecek 15 ülke sıralanmaktadır. Bu çalışmaya göre, ABD’nin toplam üretimi 100 olarak alındığında 2020 yılındaki Japon üretimi 45, Alman üretimi 30, Çin üretimi ise 140 olacaktır.[13] Dünya Bankasının verilerine göre 1997 yılındaki 4 trilyon 383 milyar dolarlık satın alma gücü paritesi ve gayri safi milli hasılasıyla Çin, ABD den sonra ikinci büyük ekonomik güç durumuna gelmiştir.[14]
Yine Dünya Bankası verilerine göre, 1980-1997 dönemi yıllık ortalama büyüme hızı sürerse, 2025 yılında dünyanın en büyük ekonomik gücü Çin olacak. Bugün, 1.05 trilyon dolarlık GSMH’la 7. olan Çin, toplam verimini 18.64 trilyon dolara çıkaracak ve ABD’nin önünde birinciliğe oturacak.[15]

Öngörüler Gerçek Oluyor

Çin, Dünya Bankası'nın öngörüsünden 11 yıl önce 2014'de, dünyanın en büyük ekonomik gücü durumuna geldi. Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) verilerini değerlendiren Euronews, Çin'in satın alma gücü paritesinin 2014'de 17,6 Trilyon Dolar'a ulaşarak, 1872'den beri 146 yıldır dünyanın en büyük ekonomik gücü olan ABD'nin önüne geçtiğini açıkladı.[16
Çin bugünkü durumuna başarıyla uyguladığı planlı kalkınma izlenceleriyle (programlarıyla) geldi. 2000 yılında İtalya’yı geçerek altıncı, 2005 de Fransa’yı geçerek beşinci, 2006 da İngiltere’yi geçerek dördüncü, 2007 de Almaya’yı geçerek üçüncü, 2010 ise Japonya’yı geçerek ikinci büyük ekonomik güç oldu.[17]
Çin, dış ticaret büyüklüğü olarak, 1978 de dünya 32.’si iken; 1989 da 15., 1997 de 10., 2001 de 6., 2003 de ise 1978’e göre yirmi beş kat artarak 4.’sü olmuştu.[18] Bugün (2012) Çin’in dış ticaret hacmi 3,86 trilyon dolardır. 2.05 trilyon dolar dışsatım yaparken, 1,82 trilyon dolar dışalım yapmaktadır. Dış ticaret fazlası yıllık 231 milyar dolardır. Dışsatımda dünya 1.’si, dışalımda dünya 2.’sidir. Çin bugün 124 ülkenin en büyük ticaret ortağı durumundadır.[19]

Yabancıdan Yararlanma Kendi Gücüne Dayanma

Çin bugün büyük bir dış yatırımcıdır. ABD, Japonya, Almanya dahil dünyanın her yerinde yatırımları vardır. Afrika ve Güney Amerika’nın gelişmesinde itici güç durumuna gelmiştir. Yurt dışındaki yatırımlarını çoğunlukla birleşme ve satın alma yoluyla yapmaktadır. Dış yatırım Çin’li işletme sayısı 20 bine ulaşmıştır. 13 ülkede toplam 16 ekonomik ve ticari iş birliği bölgesi kurmuş, bu alandaki yatırımları 4 trilyon doları aşmıştır.[20]

Devletçiliğin Başarısı

Gerçekleştirilen hızlı ekonomik gelişmenin dayandığı temel güç, izin verilen yabancı sermaye yatırımları değildir. Bu yatırımlar, ulusal ekonominin gelişmesinde zaman ve sermaye öncelikleri olmayan ikincil yatırım alanlarına kaydırılmıştır. Ekonomik gelişmenin gerçek motoru, temel sanayi dallarındaki devlet tekeli konumundaki KİT’lerin başarısıdır. Çin 1980’den sonra devletin belirleyiciliği altında karma ekonomiyi ustalıkla uygulamış ve sosyal devleti her boyutuyla yaşama geçirmeyi başarmıştı.
Devlet işletmelerinin başarılarına, mülkiyetinin tümü devlete ait, 1,8 milyar dolar değerindeki Pekin merkezli Shougang Demir-Çelik İşletmesi iyi bir örnektir. Bu kamu kuruluşu, özkaynaklarına dayanarak yaptığı atılımlarla üretimini 1995 yılında yüzde 100 arttırarak 10 milyar tona çıkarmıştı. 1993 yılında Peru’daki bir demir madeni ile miktarı açıklanmayan bir bedel karşılığı bir çelik işletmesini satın alarak söküp ülkesine götürdü. Aynı işletme 175 milyon dolar sermaye ile kendi bankasını kurdu ve şu anda yalnızca Çin’in değil dünyanın sayılı işletmeleri içinde yerini aldı.[21]

Çin’in Akçalı (Mali) gücü

Çin bugün çok büyük döviz stokları olan bir ülkedir. Gelişmiş ülkeler dahil her ülkeye borç vermektedir. Döviz rezervi 2010 yılında 2,85 trilyon doları bulmuştur ve bu miktar her yıl ortalama 200 milyar dolar artmaktadır.[22]
ABD hazine bonolarının yüzde 25’ini satın almıştır[23] ve bu bonoların değeri 900 milyar doları aşmaktadır.[24] Tümünü elden çıkarması durumunda ABD ekonomisi karmaşık sorunlarla karşılaşacaktır.

Çin’in Kalkınma Yöntemi Daha Önce Uygulandı mı

1949 yılında ulusal devrimiyle dünyayı şaşırtan Çin, aynı şaşkınlığı bu kez, ekonomik büyümedeki başarılarıyla yapıyor. Teng Hsiao Ping’in 20 yıllık ekonomik devriminin, Mao’nun sosyal devriminden daha köklü olduğuna inananlar hiç de az değil.
“Çin’in kaderini doğmalar değil ekonomi-politik belirlesin” diye vasiyet bırakan Teng’in ekonomik kalkınma politikası yeni bir buluş ve yöneliş değildir. Bu yöntem tam 57 yıl önce 1923 de, “ekonomi herşey demektir... Ulusal bağımsızlığın korunması ancak ekonomik başarıyla mümkündür... Biz gücümüzü doğmalardan değil gerçek yaşamdan alıyoruz...” diyen Mustafa Kemal tarafından Türkiye’de 1923-1938 arasında uygulanmıştır. Çin’de 1980 den sonra uygulanan ekonomik kalkınma politikası, aynı konudaki Türk Devrim uygulamalarının yinelenmesi gibidir.

DİPNOTLAR





[1] “Çin Halk Cumhuriyeti” “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.2707
[2] “Çin Devrimi” “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklope-disi” Gelişim Yay., Sayı 1, sf.33
[3] “Çin Halk Cumhuriyeti” “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.2706
[4] a.g.e. sf. 2708
[5] a.g.e. sf. 2708
[6] “Çin Devrimi” “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklope-disi” Gelişim Yay., Sayı 1, sf.33
[7] “Çin Halk Cumhuriyeti” “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.2721
[8] “Amerika Kendisi Dünyanın Jandarması Olarak Görüyor” Wu Keming, Aydınlık, 23 Mart 1996, Sayı 457, sf.8
[9] a.g.e. sf.8
[10] TC Pekin Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği; “Çin Halk Cumhuriyetinde Doğrudan Yabancı Sermaye Uygulamaları ve Sağlanan Teşvikler”
[11] “Global Paradoks” John Naisbitt, Sabah Yay., sf.142-143
[12] “Economist” 01.10.1994 ak. Gencay Şaylan, “Değişim, Küreselleş-me ve Devletin Yeni İşlevi” İmge Kitapevi, 1994, sf.183
[13] a.g.e. sf.183
[14] “Cumhuriyet” 20.11.1998
[15] “Dünya Ekonomisinden” Cumhuriyet 16.02.1999
[16] “IMF: Dünyanın En Büyük Ekonomik Gücü Çin” Aydınlık 11.12.2014
[17] CIA Wold Fact Book; Fortune “Çhina is richer, but most Chinese are still poor” Feb.17, 2001
[18] www.ekodiyalog.com/konular/cin_ekonomisi_sektor.html
[19] CIA Wold Fact Book; Fortune “Çhina is richer, but most Chinese are still poor” Feb.17, 2001
[20] http://tr.euronews.com/2013/09/09/cin_den_dis_yatirim_rekoru
[21] “Global Paradoks” John Naisbitt, Sabah Yay., sf.151
[22] Bloomberg “China’s Currenoy Reserves Rise to Record, domestic Lending Exceeds Target” Jan.11,2011
[23] Redif Business Online, Novenber 2010, www.cindeyasam.com/2013/01/09/cin_ekonomik_verileri
[24] Factbox: China leads of biggest U.S. Creditors; Jan.10.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder