1
Ekim 1949 günü Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu ve Çin’in bağımsızlığı ilan edildi.
10 milyon kilometrekare toprağı ve 1 milyar nüfusuyla bu büyük ülke
emperyalizmin etki alanından çıkıyor ve sosyalist ülkeler arasına katılıyordu.
1 Ekim 1949’da silahlı savaşımı (mücadeleyi) bitiren devrim, sürekli kılınan
yenileşme atılımlarıyla bugün dünyayı bir başka alanda, ekonomi ve toplumsal
kalkınma alanında sarsıyor, dünyanın dengesini değiştiriyor. 20.yüzyılın ilk
yarısında, insanları kent sokaklarında açlıktan ölen, nüfusunun yüzde 90’nı
kırlarda yoksulluk içinde yaşayan kalabalık nüfuslu bu ülke, başka bir ülkeyi
sömürmeden nasıl oluyorda dünyanın en güçlü birkaç ülkesinden biri olabiliyor.
Yarım yüzyıl iç savaş ve işgallerle boğuştuktan sonra, iliklerine dek
sömürülmüş bir sömürgeden bir dünya devi nasıl yaratılabiliyor. Bunun yanıtını,
özellikle kalkınmak isteyen ezilen ülke insanları vermeli, bunun için de Çin
Devrimi’ni dikkatlice incelemelidir. Çin Devrimi günceldir ve herkes için,
özellikle de biz Türkler için önemlidir. Türk Devrimi ile Çin Devrimi arasında
önemli benzerlikler ve kuşkusuz ayrılıklar vardır. Bu iki devrimin
kıyaslanması, günümüz için uygulanabilir sonuçlar çıkarılmasına yardımcı
olacaktır. Aşağıdaki çalışmayı bu amaca yönelik olduğu için yayınlıyoruz. Üç
bölüm olarak yayınlayacağımız çalışma, geniş kapsamı olan bu konu için bir ön
taslak olarak değerlendirilmelidir.
Çin Devrimi, 2.Dünya Savaşı
sonrasının en önemli olayıdır. Birinci savaştan sonra Rusya’yı yitiren
emperyalist ülkeler, 2.Dünya Savaşından sonra da Çin’i yitiriyordu. Uzun
yıllar, Batıdaki varsıllığa kaynaklık eden bu büyük ülke, tarihsel geçmişine
denk düşmeyen bir yoksulluk ve sefalet içine düşmüştü ancak şimdi kendisini
sömürgecilerden kurtarıyordu.
Halk Cumhuriyetinin kurulduğu 1949 yılında
Çin, dünya gelişme çizelgelerinin en altında yer alan bir ülkeydi. Düzensiz ve
kalabalık kentlerin ürkütücü yaşam koşulları, uçsuz bucaksız kırlardaki sonsuz
yoksulluk, yüzyıllara dayalı feodal egemenliğin doğurduğu sosyal gerilik ve
giderilmesi olanaksız görünen ulusal ayrılıklar, büyük boyutlu toplumsal
sorunlar olarak ortada duruyordu.
Emperyalist sömürü ve uzun süreli iç
çatışmalar, Çin halkını yaşam savaşı verme noktasına getirmişti. Çin köylüsü o
denli yoksul ve umarsız hale gelmişti ki, elindeki toprağı bile işleyemiyordu.
Toplam yüzölçümünün ancak yüzde 10’unu tarıma açabilmişti.[1] 1950 yılında bir hektar ekilebilir toprağa düşen insan sayısı,
açlıktan yüzbinlerce insanın öldüğü 1917 Rusyası’ndakinden on kat daha çoktu.[2]
1949 yılında Çin nüfusunun yüzde 90’dan
fazlası kırlarda yaşıyordu. Birbiriyle ilişkisi olmayan birçok bölge, kendi
silahlı güçlerine sahip büyük savaşçı feodallerin denetimi altındaydı. Ellibeş
ayrı ırk, başta Budhacılık, Lamacılık ve İslamiyet olmak
üzere birçok din, onlarca dil ve yüzlerce yaşam biçimi vardı. Beş özerk bölge,
29 özerk il ve 69 özerk yönetim birimi varlığını sürdürüyordu.[3]
Dağlarda ve vahalarda klanlar halinde,
feodalizm öncesi ilişkilerle yaşayan göçebe insan toplulukları bulunuyordu.
Sanayi, ulusal varsıllığa hemen hiç katkıda bulunmuyordu, çünkü yoktu. Oysa kullanabileceği
hammadde kaynakları sınırsız işgücü vardı. Çalışan az sayıdaki işletme sömürge
tipi işletmeydi. Genellikle yabancı sermayeye ait bu işyerlerinde Çinli
işçiler, on iki saat işgünü, çift vardiya koşullarında, düşük ücretle, kadın ve
çocuklar da dahil olmak üzere çalıştırılıyordu.
Sovyet Etkisi ve Öykünme (Taklit)
1949-1952 arasında Sovyetler Birliği’ni örnek alan bir ekonomik
kalkınma düşünüldü. Ortaklaşacılığa ve sanayileşmeye ağırlık verilecekti.
Üretim araçlarının tümü kamu mülkiyetine alınacak ve hazırlanacak kalkınma
planlarında; makinalı toplu tarım, ağır sanayi ve üretim makinaları üretimi
öncelikli olacaktı.
Devrimden hemen sonra, kitle baskısıyla
yapılan ve ideolojik belirlemelerle uyuşmayan toprak dağıtımı ‘olumlu’
bir sonuç vermedi. 350 milyon köylüye 460 bin kilometrekare toprak dağıtılmış[4] ancak kullanım hakkıyla sınırlı kalan, eşitsizlikleri gidermeyen ve
ürün artışı sağlamayan bu dağıtım, çağdaş tarıma geçme amacına herhangi bir
katkı sağlamamıştı.
Toprak dağıtımına son verildi ve tarımda
sosyalist uygulamaya geçildi. Altı yıl içinde 178 milyon köylünün toplandığı 26
000 adet halk komünü kuruldu.[5] Tarıma açılmamış bölgelerde, toplam yüz ölçümün yüzde 5’ini
oluşturan devlet çiftlikleri oluşturuldu.
Tarımsal gelişmeyi amaçlayan bu
uygulamalar, köylünün gerçek istemiyle uyum göstermiyordu. Küçük bir toprağın
özel kullanım hakkını sağlıyor olsa da, köylüler bununla yetinmek istemedi ve
komün yaşamını benimsemedi. Tarımda amaçlanan gelişme sağlanamadı.
1953-1957 arasında birinci beş yıllık
kalkınma planı hazırlandı ve uygulamaya sokuldu. Önemli sayılabilecek
gelişmelere karşın, sanayide de istenilen ereğe ulaşılamadı. Elde edilen
ekonomik büyüme, nüfus artışıyla hemen hemen sıfırlanıyor, tarımdaki durgunluk sürüyordu.
Sovyet kalkınma modeli Çin’de başarılı olamamıştı.
Halka Yönelme
1957 yılında, Sovyet Rusya’da Stalin’e karşı yapılan
suçlamaların sosyalist dünyayı birbirine kattığı günlerde, ortaklaşacı
(kolektivist) uygulamalarda yumuşamaya gidildi. Merkezi ve yerel yöneticiler,
köylünün hükümetle işbirliği kurmada süren çekingenliğini ortadan kaldırmak
için, alınacak önlemleri araştırmaya ve halkın istemlerine eğilmeye karar
verdi. Sayıları 750 bine varan tarım kooperatifi kuruldu. Köylülerin,
kooperatif topraklarından kişisel olarak kullanma payı yüzde 5’den yüzde 10’a
çıkarıldı. Onlara buralardan elde edeceği ürünü kullanma hakkı tanındı.
Ancak, yumuşamadan beklenen sonuç
alınamadı. Bu kez köylü, kendine ait topraklardan elde ettiği ürünü arttırıyor,
ortaklaşacı girişimleri savsaklıyordu. Emeğini yalnızca kendine ait topraklarda
kullanma ve sağladığı ürünün tümüne sahip olma isteğindeki köylüleri, ortaklaşacı
çiftliklerle ‘mutlu etmek’ olanaklı olmuyordu.
Aydınları Kazanmak
Tarım sorunlarını aşmadaki tıkanıklık sürerken, “yüz çiçek
açsın” olayı başlatıldı. “Yüz çiçek yan yana açsın, yüz fikir akımı
tartışsın” bir Çin atasözüydü. Düşünce ve sanatın özgür bir ortam içinde
tartışıp yarışmasını anlatan bu eski Çin geleneği, özellikle iç savaş sırasında
yitirilen aydın desteğini yeniden kazanmak için ileri sürülmüştü. ‘Yüksek
düzey aydınlar’, sanatçılar, bilim adamları; alt yapısı
oluşmamış ideolojik belirlemelerin ulusal savaşımın önüne geçirilmesi nedeniyle
Komünist Parti’den uzaklaşmıştı. Sosyalist düzenin kuruluşu karşısında
da ilgisizliğini sürdüren bu kesim, kazanılmak isteniyordu.
Aydınlar, bu kampanyaya olumlu yanıt verip
katılmada pek gönüllü olmadı. Bir süre sonra 27 Şubat 1957’de Mao,
çağrıyı birkez daha yineledi ve aydınlar sorununun mutlaka çözülmesi
gerektiğini söyledi; “Çin’in sosyalizmin kurulması gibi dev bir görevde, olabildiği
kadar çok aydına gereksinimi vardır. Aydınlarla ilişkilerimizi düzeltip,
onların karşılaştıkları sorunları çözümlemelerine yardım etmeli, yeteneklerini
tam olarak ortaya koymalarını sağlamalıyız. Parti üyelerinin çoğu aydınlarla
anlaşmayı, onlarla geçinmeyi pek beceremiyor. Onlara sert davrandıkları gibi,
işlerine de saygı duymuyorlar. Bilimsel ve kültürel konulara, yerli yersiz
burunlarını sokuyorlar. Bu eksiklikleri mutlaka ortadan kaldırmalıyız...”[6]
Eksiklikler bir türlü ortadan
kaldırılamadı. Gerçekleştirilmeğe çalışılan sınıfsız topluma hazır olmayan bir
toplum, uzun erimli umutların gündeme sokulmasını sindiremiyor ve bu uğurdaki
büyük çabaya karşın istenilen sonuç elde edilemiyordu.
“Büyük Sıçrama” ve Başarısızlık
Birinci beş yıllık planın başarısız olması üzerine yumuşama
dönemine son verildi. ‘Sosyalist düzenin yerleştirilmesi’ için ‘daha
bütünsel’, ‘daha köklü’ yöntemler yürürlüğe konuldu ve ‘Büyük Sıçrama’
adı verilen yeni bir politik döneme girildi. 1958, gerek ‘Büyük Sıçramanın’
ve gerekse de ikinci beş yıllık planın başlangıcı oldu. On beş yılda
İngiltere’yi geçmeyi amaçlayan bu iddialı planla, önce kırsal işgücü devinime
geçirildi. Yüz milyonu aşkın kadın ve erkek büyük hidroelektrik santrallerin
yapımında canla başla çalıştı. 67 milyon köylüye, ülkenin yeniden
ağaçlandırılması projesinde iş verildi.
İlk yıl umut verici sonuçlar alındı,
üretim arttı sanayi gelişti. Ancak, sevinç 1959 başında yerini endişe ve
üzüntüye bıraktı. Tarımda, iki yıl art arda düşük ürün elde edildi. Tarım
ürünleri dışsatımı durduruldu, dışalıma gidildi. Bu kez döviz yetersizliği
nedeniyle sanayi için gerekli donanımın dışalımı yapılamadı. Tarımdan sonra
sanayide de gelişme durdu. Çin, kendi halkını besleyemez duruma düştü. Büyük
umutlarla girişilen ‘Büyük Sıçrama’ döneminde, 20 milyon Çinli açlık ve
yoksulluktan öldü.[7] Dönem başında kentlere göçmüş olan
milyonlarca köylü, köylerine geri gönderildi.
Başarısızlık kesindi. Ancak, yöneticiler
başarısızlığın gerçek nedenini göremedi. Tarımdaki kötü sonuçlar elverişsiz
doğa koşullarına bağlandı. Sanayideki durgunluğun nedeni olarak da, Sovyet uzmanlarının
siyasi nedenlerle geri çekilmiş olması gösterildi. Bu arada birçok yerde, akıl dışı
uygulamalar yapıldı. Tarım ürünlerine zarar veren kuşlar yok edildi. Bu kez yok
olan kuşların yediği zararlılar olağandışı arttı. İyi araştırılmadan yapılan
dev sulama yatırımları, toprağın alkalilenmesi ya da tuzlanmasına yol açtı.
Başarısızlıkta etkisi olsa da bu tür
uygulamalar olumsuzlukların gerçek nedeni değildi. Sovyetler Birliği’ndeki ‘sosyalizmi
kurma’ girişimi hemen aynısıyla alınıp uygulanmıştı. Köylü kendine ait
toprak ve ürün peşindeyken, inatçı bir ortaklaştırma (kolektifleştirme) uygulanıyordu.
Çağdaş tarımcılığı yerleştirmek için gerekli olmamasına ve köylünün
isteksizliğine karşın, “halk komünlerinin” kurulması sürüyordu.
Sanayileşmede devletin öncülüğüne kimsenin
karşıtçılığı olmamasına karşın, özel girişimciliğe hiçbir alanda izin
verilmiyordu. Aynı tutum ticaret için de geçerliydi. Aydın desteği, politik
nedenlerle yitirilmişti. Uygulanan politikalara eleştiri yönelten yöneticiler,
bulunduğu yer ve konuma bakılmaksızın görevinden uzaklaştırılıyordu. O günlerde
ve daha sonra Cumhurbaşkanı Liu Şao Çi, Pekin Belediye başkanı Peng
Çen, savunma bakanı Ping Di Huay ve Komünist Parti sekreteri Teng
Hsiao Ping, ‘revizyonist’ suçlamasıyla görevlerinden uzaklaştırılan
üst düzey yöneticilerdi.
Kültür Devrimi ve Sonuçları
Ekonomideki başarısızlık, ideolojik davranış ve eylemlerin daha da
öne çıkarılmasına yol açtı ve 1965’de Çin için gerçek bir felaket olan, Büyük
Proletarya Kültür Devrimi denilen kampanya başlatıldı. 1965-1969 yılları
arasında sürdürülen ancak olumsuz etkileri uzun yıllar sürecek Kültür Devrimi’nde,
düşünceleri ve davranışları nedeniyle aydınlar, bir kez daha saldırıya uğradı. İyileştirme
(reform) yanlısı ne kadar yönetici varsa tümü görevlerinden uzaklaştırıldı.
Oysa bunlar, tarım sorununa özel önem
vermiş, halk komünlerini sorgulamış, tarımı geliştirecek yeni uygulamalar
getirmişti. Örneğin, her köylü ailesine, 100 metrekare arazi
sahibi olma ve bahçesinden, kümesinden, zanaatından elde edeceği ürünleri
serbestçe satabilme hakkı vermişlerdi. Bu uygulama bile tarıma oldukça önemli
bir canlılık sağlamıştı. Ancak, bu gelişmelere Kültür Devrimi’yle son
verildi ve özellikle öğrencilerden oluşan kümeler, denetimsiz bir coşkuyla gözden
düşürülmesi istenen siyasi kişilere saldırdı. Kızıl Muhafızlar denilen
bu kümelerin davranışlarındaki aşırılık, Çin’i neredeyse bir içsavaşın eşiğine
getirmişti.
Kültür Devrimi’nden 1976 yılında Mao’nun ölümüne dek, çağdaşlaşma yanlılarıyla,
yöneticiler arasında sert bir savaşım yaşandı. Mao’dan sonra, Hua Guo
Fing, Ye Cien Ying ve Teng Hsiao Ping etkin oldu ve bu ekip
1977 yılında, tarım, sanayi, ulusal savunma ile bilim ve tekniği içeren Dört
Çağdaşlaşma Kampanyası başlattı.
Teng Hsiao Ping ve Hızlı Kalkınma
Teng Hsiao Ping
önderliğindeki yenilikçiler, devlet yönetimine geldiğinde, ‘sosyalizme
geçmeyi’ başaramamış ancak sanayi, ulaşım, eğitim ve halk sağlığı alanında
gelişmeler sağlanmış bir Çin buldu. Hızlı kalkınma için gerekli olan bir
ekonomik alt yapı oluşmuştu ancak mülkiyet ilişkileri üretici güçlerin gelişimi
üzerinde engelleyici bir baskı oluşturmayı sürdürüyordu.
Köylülerle halk komünleri, girişimci
unsurlarla ortaklaşacılık, tüccarlarla ticari yasalar arasındaki çelişkiler;
toplumsal kalkınmayı sağlamanın önündeki engel durumundaydı.
Kendi toprağına sahip olma özlemiyle
yaşayan köylüler, devlet fabrikalarında ücretli olarak çalışmak zorunda kalan gizil
(potansiyel) girişimciler ve serbestçe ticaret yapma umudunu yitirmemiş tüccar
adayları; Çin nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturmaktaydı. Çin, sahip
olduğu ekonomik alt yapı, yeraltı zenginlikleri ve eğitilmiş iş gücüyle, çağı
yakalamaya aday bir ülke haline gelmişti ama bunu yapacak siyasi önderliğe
sahip olması gerekiyordu. Çin kendisini yönetecek “becerikli”
yöneticiler bekliyordu.
Politika Değişimi
Teng Hsiao Ping
önderliğindeki yenilikçiler, bu beceriyi gösterdi. Önce siyasal alanda bir dizi
iyileştirme yapıldı. Örneğin parlamentoda işçi-köylü-asker milletvekili oranı
düşürüldü. Toplumsal ve kültürel alanda kişi hakları genişletildi. Geçmiş dönem
uygulamaları, Mao’nun kişiliği dahil tartışmaya açıldı.
1978’de anayasada değişiklikler yapıldı.
Köylünün topraktaki iyelik (mülkiyet) hakkını genişleten, sanayi ve ticarette
özel girişimciliğe olanak veren yasalar çıkarıldı. 1979’da ABD ile ulusal
bağımsızlığa zarar vermeyen bilimsel ve teknik anlaşma imzalandı. Yatırım
biçimi, kazanç aktarımı (kâr transferi), işçi ve mühendis çalıştırma, devir
süreleri gibi konularda; koşulları Çin’in belirleyeceği biçimde, kapılar
yabancı sermayeye açıldı.
Çin Devlet Bankası, 1978’de Tokyo’da
çalışmaya başladı. Kısa sürede kendini finanse edecek üretken sanayi
yatırımlarında kullanmak üzere, Japonya’dan 1,5 milyar dolar borç alındı.
Bilim, teknik, savunma, tarım ve sanayi alanlarında çağdaş atılımlar
gerçekleştirildi. Uygulamaya koyulan 1976-1986 on yıllık planda, yıllık
ortalama büyüme hızının yüzde 10 olması, çelik ve petrol başta olmak üzere
belirlenen sanayi alanlarıyla; ulaşım, enerji ve limanların donatılmasını içeren
on iki büyük proje hazırlandı. Çin yalnızca bu projeler için dış kredi aldı.
Dış kredi koşullarının siyasi ve ekonomik bağımlılık doğurmasına izin
verilmedi.
Bugün, kamu mülkiyetinin Çin
ekonomisindeki oranı yüzde 50’ye düşmüştür. yüzde 20 kamu-özel ortak girişimi,
yüzde 30’u ise özel sektöre aittir.[8] Ekonomide kamunun belirleyiciliğini sürdürmekte ancak özel
girişimciler kendilerine ayrılan alanlarda yatırım yapmakta, bu yatırımlarından
kazanç elde etmektedir. Petrol, demir-çelik, enerji, iletişim, ulaşım gibi
stratejik sektörler, büyük oranda kamu iyeliği ve denetimi altındadır.
Üretime Yatırım
Ulusal ya da yabancı sermaye yatırımları, Çin’in planlı kalkınma
ekonomisine katkı koyacak biçimde üretime yönlendirildi. Yatırım koşulları üstelik
sıkı biçimde Çin hükümetince belirlenmesine karşın, yoğun bir yabancı sermaye
girişi oldu. Dünyanın bütün az gelişmiş ülkelerinde hiçbir kısıtlamayı kabul
etmeyen uluslararası şirketler, Çin’de hükümet kararlarına uygun davrandı ve birbirleriyle
yarışırcasına yatırım yaptı.
İlk on yıl içinde, 395 milyar dolarlık
yabancı sermaye girişi oldu.[9] Bu miktar, 2000 yılında 1 trilyon dolara; 2009 da ise 1,63
trilyon dolara çıktı. Dünyanın en büyük 500 uluslararası şirketinden (Global
Top 500) 480’i Çin’e yatırım yaptı.[10]
Gerek ulusal ve gerekse uluslararası
sermaye yatırımlarıyla Çin bugün büyük bir şantiye durumundadır.
Küreselleşmenin ideologlarından Amerikalı gelecek bilimcisi John Naisbitt,
Çin’e yaptığı gezide şu belirlemeleri yapıyor: “Hayatımda böyle bir şeyi hiç
görmemiştim. 160
kilometre boyunca kesintisiz süren inşaatlar... Çin şu
anda bile dünyanın üçüncü büyük ekonomisi, Almanya’yı geride bırakıyor.
Yalnızca ABD ve Japonya’nın arkasında. Bazı ölçülere göre Japonya’yı
bile geçmiş durumda... IMF, satın alma gücü paritesini (PPP) kullanarak Çin’in
1992’de, daha önceki tahminlerdeki gibi 400 milyar dolar değil, 1,7 trilyon
dolarlık mal ve hizmet üretmiş olduğunu buldu.... Çin şu anki ekonomik konumunu
geliştirebilirse 2000 li yıllarda dünyanın en büyük ekonomisi haline geleceğine
inanmamak için hiçbir neden yok...”[11]
Yoksulluktan
Kurtulma
The Economist Dergisi, Çin
mucizesiyle ilgili kapsamlı araştırmalar sonucunda şu yorumu yapıyor: “1978
yılında 270 milyon Çinli’nin ‘mutlak yoksulluk’ içinde yaşamakta olduğu
düşünülüyordu. Tarımla ilgili reformların büyük oranda başarıya ulaştığı 1985
yılında ise bu sayı 100 milyona düşmüştü. 1991 yılında ise Çin’de, bir Japonya,
iki İngiltere ya da yarım Amerika edecek kadar insan yoksulluktan
kurtarılmıştı...”[12]
Öngörüler
Economist dergisinin Dünya
Bankası verilerine dayanarak 1994 yılında yaptığı bir araştırmada, 2020 yılında
mutlak üretim değeri olarak en çok mal ve hizmet üretecek 15 ülke
sıralanmaktadır. Bu çalışmaya göre, ABD’nin toplam üretimi 100 olarak
alındığında 2020 yılındaki Japon üretimi 45, Alman üretimi 30, Çin üretimi ise
140 olacaktır.[13] Dünya Bankasının verilerine göre 1997 yılındaki 4 trilyon 383
milyar dolarlık satın alma gücü paritesi ve gayri safi milli hasılasıyla Çin,
ABD den sonra ikinci büyük ekonomik güç durumuna gelmiştir.[14]
Yine Dünya Bankası verilerine göre,
1980-1997 dönemi yıllık ortalama büyüme hızı sürerse, 2025 yılında dünyanın en
büyük ekonomik gücü Çin olacak. Bugün, 1.05 trilyon dolarlık GSMH’la 7. olan
Çin, toplam verimini 18.64 trilyon dolara çıkaracak ve ABD’nin önünde
birinciliğe oturacak.[15]
Öngörüler Gerçek Oluyor
Çin, Dünya Bankası'nın öngörüsünden 11 yıl önce 2014'de, dünyanın en büyük ekonomik gücü durumuna geldi. Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) verilerini değerlendiren Euronews, Çin'in satın alma gücü paritesinin 2014'de 17,6 Trilyon Dolar'a ulaşarak, 1872'den beri 146 yıldır dünyanın en büyük ekonomik gücü olan ABD'nin önüne geçtiğini açıkladı.[16]
Çin bugünkü durumuna başarıyla uyguladığı planlı kalkınma izlenceleriyle (programlarıyla) geldi. 2000 yılında İtalya’yı geçerek altıncı, 2005 de Fransa’yı geçerek beşinci, 2006 da İngiltere’yi geçerek dördüncü, 2007 de Almaya’yı geçerek üçüncü, 2010 ise Japonya’yı geçerek ikinci büyük ekonomik güç oldu.[17]
Çin bugünkü durumuna başarıyla uyguladığı planlı kalkınma izlenceleriyle (programlarıyla) geldi. 2000 yılında İtalya’yı geçerek altıncı, 2005 de Fransa’yı geçerek beşinci, 2006 da İngiltere’yi geçerek dördüncü, 2007 de Almaya’yı geçerek üçüncü, 2010 ise Japonya’yı geçerek ikinci büyük ekonomik güç oldu.[17]
Çin, dış ticaret büyüklüğü olarak, 1978 de
dünya 32.’si iken; 1989 da 15., 1997 de 10., 2001 de 6., 2003 de ise 1978’e
göre yirmi beş kat artarak 4.’sü olmuştu.[18] Bugün (2012) Çin’in dış ticaret hacmi 3,86 trilyon dolardır. 2.05
trilyon dolar dışsatım yaparken, 1,82 trilyon dolar dışalım yapmaktadır. Dış
ticaret fazlası yıllık 231 milyar dolardır. Dışsatımda dünya 1.’si, dışalımda
dünya 2.’sidir. Çin bugün 124 ülkenin en büyük ticaret ortağı durumundadır.[19]
Yabancıdan Yararlanma Kendi Gücüne Dayanma
Çin bugün büyük bir dış yatırımcıdır. ABD, Japonya, Almanya dahil
dünyanın her yerinde yatırımları vardır. Afrika ve Güney Amerika’nın
gelişmesinde itici güç durumuna gelmiştir. Yurt dışındaki yatırımlarını
çoğunlukla birleşme ve satın alma yoluyla yapmaktadır. Dış yatırım Çin’li
işletme sayısı 20 bine ulaşmıştır. 13 ülkede toplam 16 ekonomik ve ticari iş
birliği bölgesi kurmuş, bu alandaki yatırımları 4 trilyon doları aşmıştır.[20]
Devletçiliğin Başarısı
Gerçekleştirilen hızlı ekonomik gelişmenin dayandığı temel güç,
izin verilen yabancı sermaye yatırımları değildir. Bu yatırımlar, ulusal
ekonominin gelişmesinde zaman ve sermaye öncelikleri olmayan ikincil yatırım
alanlarına kaydırılmıştır. Ekonomik gelişmenin gerçek motoru, temel sanayi
dallarındaki devlet tekeli konumundaki KİT’lerin başarısıdır. Çin 1980’den
sonra devletin belirleyiciliği altında karma ekonomiyi ustalıkla
uygulamış ve sosyal devleti her boyutuyla yaşama geçirmeyi başarmıştı.
Devlet işletmelerinin başarılarına,
mülkiyetinin tümü devlete ait, 1,8 milyar dolar değerindeki Pekin merkezli Shougang
Demir-Çelik İşletmesi iyi bir örnektir. Bu kamu kuruluşu, özkaynaklarına
dayanarak yaptığı atılımlarla üretimini 1995 yılında yüzde 100 arttırarak 10
milyar tona çıkarmıştı. 1993 yılında Peru’daki bir demir madeni ile miktarı
açıklanmayan bir bedel karşılığı bir çelik işletmesini satın alarak söküp
ülkesine götürdü. Aynı işletme 175 milyon dolar sermaye ile kendi bankasını
kurdu ve şu anda yalnızca Çin’in değil dünyanın sayılı işletmeleri içinde
yerini aldı.[21]
Çin’in Akçalı (Mali) gücü
Çin bugün çok büyük döviz stokları olan bir ülkedir. Gelişmiş
ülkeler dahil her ülkeye borç vermektedir. Döviz rezervi 2010 yılında 2,85
trilyon doları bulmuştur ve bu miktar her yıl ortalama 200 milyar dolar
artmaktadır.[22]
ABD hazine bonolarının yüzde 25’ini satın
almıştır[23] ve bu bonoların değeri 900 milyar doları aşmaktadır.[24] Tümünü elden çıkarması durumunda ABD ekonomisi karmaşık
sorunlarla karşılaşacaktır.
Çin’in Kalkınma Yöntemi Daha Önce
Uygulandı mı
1949 yılında ulusal devrimiyle dünyayı şaşırtan Çin, aynı
şaşkınlığı bu kez, ekonomik büyümedeki başarılarıyla yapıyor. Teng Hsiao
Ping’in 20 yıllık ekonomik devriminin, Mao’nun sosyal devriminden
daha köklü olduğuna inananlar hiç de az değil.
“Çin’in kaderini doğmalar değil
ekonomi-politik belirlesin” diye vasiyet
bırakan Teng’in ekonomik kalkınma politikası yeni bir buluş ve yöneliş
değildir. Bu yöntem tam 57 yıl önce 1923 de, “ekonomi herşey demektir... Ulusal
bağımsızlığın korunması ancak ekonomik başarıyla mümkündür... Biz gücümüzü
doğmalardan değil gerçek yaşamdan alıyoruz...” diyen Mustafa Kemal
tarafından Türkiye’de 1923-1938 arasında uygulanmıştır. Çin’de 1980 den sonra
uygulanan ekonomik kalkınma politikası, aynı konudaki Türk Devrim
uygulamalarının yinelenmesi gibidir.
DİPNOTLAR
[8] “Amerika Kendisi Dünyanın Jandarması Olarak Görüyor” Wu Keming, Aydınlık, 23 Mart 1996, Sayı 457, sf.8
[10] TC Pekin
Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği; “Çin Halk Cumhuriyetinde Doğrudan Yabancı
Sermaye Uygulamaları ve Sağlanan Teşvikler”
[12] “Economist” 01.10.1994 ak. Gencay
Şaylan, “Değişim, Küreselleş-me ve Devletin Yeni İşlevi” İmge Kitapevi,
1994, sf.183
[15] “Dünya Ekonomisinden”
Cumhuriyet 16.02.1999
[16] “IMF: Dünyanın En Büyük Ekonomik Gücü Çin” Aydınlık 11.12.2014
[16] “IMF: Dünyanın En Büyük Ekonomik Gücü Çin” Aydınlık 11.12.2014
[19] CIA Wold Fact Book;
Fortune “Çhina is richer, but most Chinese
are still poor” Feb.17, 2001
[20]
http://tr.euronews.com/2013/09/09/cin_den_dis_yatirim_rekoru
[22] Bloomberg “China’s Currenoy Reserves Rise to Record,
domestic Lending Exceeds Target” Jan.11,2011
[23] Redif Business
Online, Novenber 2010, www.cindeyasam.com/2013/01/09/cin_ekonomik_verileri
[24] Factbox: China
leads of biggest U.S. Creditors; Jan.10.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder