8 Ekim 2013 Salı

DÜNDEN BUGÜNE ÇİN DEVRİMİ – 3



1 Ekim 1949 günü Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu ve Çin’in bağımsızlığı ilan edildi. 10 milyon kilometrekare toprağı ve 1 milyar nüfusuyla bu büyük ülke emperyalizmin etki alanından çıkıyor ve sosyalist ülkeler arasına katılıyordu. 1 Ekim 1949’da silahlı savaşımı (mücadeleyi) bitiren devrim, sürekli kılınan yenileşme atılımlarıyla bugün dünyayı bir başka alanda, ekonomi ve toplumsal kalkınma alanında sarsıyor, dünyanın dengesini değiştiriyor. 20.yüzyılın ilk yarısında, insanları kent sokaklarında açlıktan ölen, nüfusunun yüzde 90’nı kırlarda yoksulluk içinde yaşayan kalabalık nüfuslu bu ülke, başka bir ülkeyi sömürmeden nasıl oluyorda dünyanın en güçlü birkaç ülkesinden biri olabiliyor. Yarım yüzyıl iç savaş ve işgallerle boğuştuktan sonra, iliklerine dek sömürülmüş bir sömürgeden bir dünya devi nasıl yaratılabiliyor. Bunun yanıtını, özellikle kalkınmak isteyen ezilen ülke insanları vermeli, bunun için de Çin Devrimi’ni dikkatlice incelemelidir. Çin Devrimi günceldir ve herkes için, özellikle de biz Türkler için önemlidir. Türk Devrimi ile Çin Devrimi arasında önemli benzerlikler ve kuşkusuz ayrılıklar vardır. Bu iki devrimin kıyaslanması, günümüz için uygulanabilir sonuçlar çıkarılmasına yardımcı olacaktır. Aşağıdaki çalışmayı bu amaca yönelik olduğu için yayınlıyoruz. Üç bölüm olarak yayınlayacağımız çalışma, geniş kapsamı olan bu konu için bir ön taslak olarak değerlendirilmelidir.


Çin Devrimi’nin Türk Devrimi’yle Benzerlikleri ve Ayrılıkları

Birçok bakımdan ayrımlılıkları olmasına karşın Türk ve Çin toplumu, 20.yüzyıl başında, ortak sorunlar ve sıkıntılarla karşılaşmıştı. Dünyanın her yönüne ulaşmayı başaran güçlü Batılı devletler yalnızca bu iki ülkeyi değil, pek çok az gelişmiş ülkeyi, neden oldukları sorunlarla birbirlerine yakınlaştırmıştı.
Sömürgeci ve emperyalist işgalin doğurduğu çıkar çatışmaları, ayrımlı tarihsel mirasa sahip, ayrımlı coğrafyalarda yaşayan milyonlarca insanın gelecek umutlarını, savaşım biçimini ve toplumsal çıkarlarını aynı kanalda birleştirmişti. Küreselleşen sömürü ve şiddet, kendisine karşı tepkiyi de küreselleştiriyor, ezilen yoksul ülkeleri birbirine yakınlaştırıyordu.
Bu nedenle Türk ve Çin devrimlerinde var olan benzerlik ve ayrılıkların incelenmesi gerçekte, 20.yüzyıldaki tüm ulusal bağımsızlık savaşımı önderlikleriyle Kemalist önderliğin incelenmesi demektir. Okuyucu burada yapılan belirlemeleri genel çizgisiyle, önceki bölümlerde incelenen bütün ulusal hareketler ve bunların önderlikleri için de irdelemeli ve bunları Kemalizmin temel ilkeleriyle karşılaştırmalıdır. Bu çaba, günümüze yönelik geçerli ve uygulanabilir sonuçlar çıkarmayı olanaklı kılacaktır.

Ulusal Kurtuluş Savaşı Dönemi Karşılaştırması

Örnek Olma

Her iki devrim de, dağılan feodal imparatorlukların yıkıntıları ve emperyalist işgal altından çıkmıştır. Türk Devrimi başarılan ilk anti-emperyalist devrimdir ve birçok ezilen ülkeye olduğu gibi Çin’de de özellikle 1920’li yıllarda, Kuomintang’a örnek olmuştur. Kuomintang, Türk Devrimi’nin ulusal birlik ilkesine uygun hareket ettiği dönemlerde başarılı olmuş, dış etkilere açıldığı oranda başarısızlığa uğramıştır. Türk Devrimi’nin Çin’deki etkisini general Ho You Su 1936 yılında şöyle dile getirmiştir: “Türk Devrimi’nin bütün Doğu dünyasının ilerleme ve gelişmesindeki rolü, Batı dünyasını kültür ve uygarlık yoluna yönelten Fransız devrimi kadar önemli ve etkilidir.”[1]

Siyasi Bağımsızlık

Politik bağımsızlık, karar ve uygulama yeteneği, içişlerine kıskançlıkla sahip çıkma; Türk Devrimi’nin temel öğeleridir. Ulusal konularda, hiçbir koşulda hiçbir gücün etkide bulunmasına izin verilmemiştir. Bu ilke, düşmanları olduğu kadar dostları da kapsar. İşbirliği ve yardım ilişkileri bu tutumu değiştirmez. Sovyetler Birliği’nden, akçalı ve askeri destek alınmıştır ancak başta ideolojik olmak üzere hiçbir anlamda etkisi altında kalınmamıştır. Ulusal özgür istenç (irade) tam anlamıyla gerçekleştirilmiştir.
Çin bu konuda, uzun süre başarılı olamadı. İşçi sınıfının uluslararası dayanışması adıyla alınan Sovyet yardımına ayrımlı anlamlar yüklenmiş ve özellikle Çin Komünist Partisi Sovyetler Birliği’nin siyasi ve ideolojik etkisine açık olmuştur. Savaş sürecindeki bu girişimgücü (inisiyatif) paylaşımı, yetkesi yüksek, güçlü, özgüvene sahip merkezi bir önderliğin yaratılmasını geciktirmiştir. Sovyetler Birliği’ndeki siyasi ayrılıklar Çin’e taşınmış, Stalin-Troçki çatışması bütün boyutlarıyla ÇKP saflarında da yaşanmıştır. İç çelişkilerin çözülerek ulusal birliğin sağlanması gerekirken, yersiz ve anlamsız, dış kaynaklı siyasal sorunlarla uğraşılmıştır.

Ulusal Birliği Sağlama

Türk Devrimi’nde Kurtuluş Savaşı süresince iç siyasal çatışmalara izin verilmemiştir. Feodal ilişkilere bağlı toplumsal ve kültürel geriliğin neden olduğu bölünme ve parçalanma eğilimi; güncel, somut ve geçerli yöntemlerle önlenmiştir. Sınıfsal, dinsel, etnik ya da siyasal ayırımlar öne çıkarılmamış, belirlenen ulusal kurtuluş stratejisine uyum gösteren herkes savaşıma kabul edilmiştir. İttihatçılar, sosyalistler, din adamları, bir kısım aşiretler, eşraf ve ayan meclis çatısı altında savaşa katılmış ancak bunların ayrı ayrı örgütlenmelerine izin verilmemiştir. Bu konuda gösterilen başarı Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nın 3,5 yılda kazanılmasını sağlamıştır.
Aynı başarı Çin Devrimi’nde sağlanamadı. Yüzyıl başındaki kendiliğinden gelişen eylemlerin dağınıklığı yanında, ulusçu güçler, devrimin hiçbir döneminde tam olarak bir araya gelemedi. Ne Kuomintang’ın ulusçu programı, ne değişik partilerin Kuomintang içinde çalışması ve ne de emperyalist işgalin yayılması, bu birliği gerçekleştirmeyi sağlayamadı.
Mao’nun Komünist Parti’si ve Çang Kay Şek’in Kuomintang’ı, kuruldukları günden beri ideolojik ve örgütsel iç çatışmalarla uğraştı. Ayrıca bu iki büyük örgüt, 1921 den 1949 yılına dek tam 28 yıl boyunca, artan azalan şiddetlerle birbiriyle de çatıştı. Bu durum, ulusal kurtuluş savaşının hem uzun sürmesine, hem de ağır savaş yitiklerine neden oldu.

İmparatorluk Kalıtı (Mirası)

Her iki devrim de, çöken imparatorlukların yıkıntıları üzerinde yükselmiştir. Ancak, Türkiye’de dağılan imparatorluğun devlet aygıtından yararlanılmış; ordu, silah, bürokrasi, iletişim vb. devrim amacıyla kullanılmıştır. İmparatorluk kurumları kurtuluştan sonra ortadan kaldırılmış, savaş içinde oluşturulan Meclis ve ona bağlı bir kısım yapılanmalar dışındaki tüm yeni devlet organları Cumhuriyet’den sonra kurulmuştur.
Çin’de ise, imparatorluk kurumlarından yararlanılamamış; ordu, yönetim birimleri, eğitim, kültür vb. ileride kurulacak devletin temel organları, uzun savaş dönemleri içinde oluşturulmuştur. Geçici ya da kalıcı, kurtarılmış kızıl bölgelerde kurulan örgütsel yapılar, ileride kurulacak Çin Halk Cumhuriyeti’nin küçük ve yerel öncüleri olmuştur. Yıkılan devletin kalıntılarından yararlanamamak, başarı süresini uzatmış, insan yitiğini arttırmıştır.

Feodallere Karşı Tavır

Değişik özellikleri olmasına karşın her iki devrim de, kendine özgü feodal ilişkilerin egemen olduğu bir toplumsal yapı içinde oluşmuştur. Türk feodalleri genellikle, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katılmıştır. Sahiplendikleri toprakların mülkiyetine yasal olarak 1839 Tanzimat Fermanı’yla kavuşan eşraf ve ayan sınıfının önemli bir bölümü, yeni elde ettiği mülkiyet haklarını yabancılara kaptırmak istememiş, yanlarına ulema takımını da alarak işgale karşı direnmiştir. Kemalist önderlik bu kesimleri, devrim stratejisine uygun hareket etmelerini sağlayarak saflarına almada başarılı olmuş ve bu başarı, hem iç isyanların bastırılmasını, hem de savaşın kısa sürede kazanılmasını sağlamıştır. Türk Devrimi’nde, anti-emperyalist bilinçten uzak toplum kesimlerinin anti-emperyalist bir savaşta yer almasının yöntemi bulunmuş ve başarıyla uygulanmıştır.
Aynı başarı Çin’de gösterilemedi. Koumintang’ın etkin olduğu dönemlerdeki ulusal ağırlıklı politik tutumun yerini, Komünist Partisi’nin etkisini arttırmasıyla sınıfsal öncelikli politikalar ve dış kaynaklı ideolojik önermeler aldı. Ülke koşullarıyla tam olarak uyuşmayan III.Enternasyonal kararları, ulusal birliğin gerçekleştirilmesinin önünde, günün koşullarına uygun düşmeyen yapay sorunlar durumuna geldi. Emperyalist işgal ve buna karşı yürütülen ulusal bağımsızlık savaşı sürerken, büyük toprak sahiplerinin arazilerine el koyularak yaygın bir anti-feodal savaşım başlatıldı. İç savaş yaygınlaştı, anti-emperyalist savaş ile anti-feodal savaş birbiri içine girdi. Kendi askeri gücüne sahip savaş beyleri ve feodallerin hemen tümü Çin Komünist Partisi’ne karşı tavır aldı, büyük bir bölümü de emperyalizmle işbirliği içine girdi. İç çatışmalar ve emperyalizmle işbirliğine varan gelişmelerden rahatsızlık duyan aydınlar savaşımdan uzaklaştı. Nesnel olarak ulusal bağımsızlık savaşına katılabilecek unsurların tümü, bu amaç çevresinde biraraya getirilemedi.

Önderlik Sorunu

Türk Devrimi, ulusal bağımsızlığın evrensel boyutunu, yerel toplumsal özelliklerle birleştiren ve nesnelliği önde tutan bir önderlikle gerçekleştirmiştir. Savaşta ve yönetim döneminde, kişisel öncelikler politik uygulamalara yansıtılmamış, toplumsal kalkınmayı amaçlayan sürekli devrimcilik her aşamada temel alınmıştır.
Çin Devrimi’nin 1901-1921 arasındaki ilk yirmi yıllık döneminde, Sun Yat Sen’in Kuomintang’ı dışında ulusal devrime öncülük yapabilecek politik bir yapılanma görülmüyor. İmparatorluğun dağılmasında etkin rol alan general Yuen Şikai kendisini imparator ilan etti. 1921’de kurulan Komünist Parti Sovyetler Birliği’nin etkisinden kurtulamadı. Sun Yat Sen’den sonra Kuomintang’ın başına geçen Çang Kay Şek, kendisini Çin’in tek sahibi ve temsilcisi olarak görmeye başladı.
Çin’de bir Mustafa Kemal çıkamıyordu. Mao 1940’dan sonra, “artık ikinci bir Kemalist Türkiye’nin olamıyacağını”; Türkiye’nin, Mustafa Kemal’den sonra İngiliz-Fransız emperyalizmiyle bütünleştiğini belirterek; “1927’deki büyük devrimin (Çin’de) başarısızlığa uğramasından sonra, Çin burjuvazisinin bazı unsurları büyük haykırışlarla Kemalizm’i istedi. Fakat Çin’in Kemal’i nerede?” diye sormuştur.[2]
Çin, ulusal kurtuluş döneminde bir Mustafa Kemal bulamadı ancak O’nun öngördüğü ve uyguladığı kalkınma yöntemini, 1980’den sonra, yoğun ve yaygın bir biçimde tüm ülkede başarıyla uyguladı.

Çin ve Türk Devrimlerinde İktidar Dönemlerinin Karşılaştırması

Yöntem Ayrımı

Türk Devrimi’nde bağımsızlıktan sonra uygulanan ve altı ilkeyle anlatılan kalkınma yönteminde, devletçilik belirgin bir biçimde temel alınmıştır. Ancak, devletçiliğe verilen önem, özel girişimciliğin yadsınmasına ve yabancı sermayenin tümden reddedilmesine yol açmamıştır.
Ulusal bağımsızlığı zedelemeyen, tekelleşme eğilimi göstermeyen her tür ekonomik etkinlikten yararlanılmış, 15 yıl gibi kısa bir sürede büyük gelişme sağlanmıştır. Sömürgeci bağlardan kurtulan azgelişmiş bir ülkenin, tekelci bir dünyada, doğal ömrünü tamamlamış liberalizme takılmadan nasıl kalkınabileceği gösterilmiştir. Kemalist kalkınma yöntemi 23 yıl sonra 1945’den sonra bırakılmış ve Türk Devrimi, karşı devrimcilerin yönetimde etkin hale gelmeleriyle sona ermiştir.
Çin, 1949’dan sonra katı bir devletçi politika uyguladı. Toplumsal yapıya uygun düşmeyen ideolojik yaklaşımlar kalkınmayı sağlamadığı gibi, Çin halkını açlıkla karşı karşıya getirdi. Ekonomik kalkınmada Sovyet yardımına bel bağlandı.
Sovyetler Birliği, 1961 yılında, Çin’de yürüttüğü bütün yatırımları yarım bırakarak, yatırım planlarını bile yanlarında götürerek geri çekildi. Siyasal nedenlere dayalı bu hareket, Çin’i, önemli miktarda sermaye yatırılan, bitirilmesi olanaksız, harabeye dönmüş onlarca yatırımla başbaşa bıraktı. Ekonomik başarısızlık siyasal söylemlerle aşılmaya çalışıldı. 1965’de başlatılan Büyük Proleterya Kültür Devrimi Çin için gerçek bir yıkım oldu. Çin, düzen sorunuyla karşı karşıya gelmek üzereyken Teng Hsiao Ping’in öncülük ettiği çağdaşlaşma uygulamalarına girişildi.


1978; Yönetim Değişikliği

1977’den sonra geliştirilen ekonomik kalkınma uygulamaları, Kemalist kalkınma modelinin uygulamalarıyla büyük bir benzerlik gösterir. Devlet öncüdür ve sosyal niteliklidir. Kalkınmanın temel gücü ulusal kaynaklardır. Bağımlılık doğurmamak ve üretime yatırmak koşuluyla dış kredi alınır. Kalkınma planlarına uyumlu biçimde özel girişimciliğe yer ve destek verilir. Dışarıya açılıp, dışsatım arttırılırken, ulusal pazar gümrük koruması altında tutulur. Gelişmiş ülkelerle, ulusal sanayiye zarar verecek ikili ya da bölgesel ticari anlaşmalara girilmez. Barışçı dış politika ile silahlanma harcamaları düşürülmeye çalışılır. Laik eğitime, özellikle teknik eğitime özel önem verilir. Köy ve tarım sorunları devlet desteğinde birinci sırayı alır.
Çin’de uygulanan ekonomik politikanın, belirgin özellikleri bunlardır. Çin’in 1980’lerde uyguladığı ve büyük başarı elde ettiği bu uygulamalar, elli yıl önce ilk kez Türk Devrimi’nde uygulanmıştı. Ancak, kalkınma atılımına doğru yöntemle başlayan Türk Devrimi sonunu getiremedi. Yanlış başlayan Çin ise bu yöntemi daha sonra uyguladı ve başarılı oldu.

Kemalist Kalkınma Biçiminin Önemi

21.Yüzyıla bir dünya ekonomik devi olarak girmeye hazırlanan Çin, Kemalist kalkınma yönteminin, az gelişmiş ülkeler için, evrensel düzeydeki önemini gösteren açık ve çarpıcı örneği durumundadır. Yeni Dünya Düzeni’nin görünen tüm güçlerine ve karşı çıkışlarına karşın bu gerçek değiştirilememekte, emperyalist yıkımın her geçen gün daha açık olarak ortaya çıkan sonuçları, az gelişmiş ülkeleri bu yola girmeğe zorlamaktadır.
20.yüzyılın başı, ortası ve bugünü; ekonomik, askeri ve akçalı bağımlılıklar, geçerli stratejik yöntemler ve uygulanabilir politik ilişkiler açısından; büyüyen rakamlar ve yetkinleşen teknolojiden başka, öze yönelik bir ayrım göstermemektedir.
Mali sermaye egemenliğinin, metropollerde ve denizaşırı pazarlardaki baskısı, 1910 ile 1990 yılları arasında, niteliksel bir ayrım göstermez. Ne ulusal mali sermayeye şirketler aracılığıyla uluslararası boyut kazandırma çabaları, ne de yerkürenin geometrik biçimini anlatan sıfatlarla üretilen ‘yeni kuramlar’, bu gerçeği değiştirmiyor. Emperyalist işleyiş değişmedi, sömüren ülkeler birkaç değişiklik dışında aynı ülkeler.

Türkiye’de Başlayan Çin’de Süren Kalkınma Biçimi

Emperyalizme karşı savaşımlarla dolu 20.Yüzyılda, savaşım sürecini başlatan Türk Devrimi’nin önemi, 21.yüzyıla girerken daha çok öne çıkıyor. Bu önem, az gelişmiş ülkelerin dünyanın her yanına gerilmiş emperyalist sömürü ağına takılmadan, ulusal haklarından ödün vermeden, nasıl ve ne biçimde kalkınacağını göstermede yoğunlaşıyor.
Türk Devrimi’yle başlayan Çin Devrimi’yle süren bağımsız kalkınma uygulamaları, çözülme noktasına gelmiş olmasına karşın güçlü görünen birkaç büyük devletin yıkıcı etkisinden kurtulmanın tek yoludur. 20.yüzyılın sonlarında daha iyi anlaşılmaya başlanan Kemalist ideolojinin, 21.yüzyılda dünya siyasetindeki etkisini, belirleyicilik düzeyine çıkaracak olmasının maddi temelini bu yol sağlayacaktır.

DİPNOTLAR





[1] “Kemalizm” 1936 sf.335 ak. Selahattin Çiler, “Atatürk için Diyor-lar ki” Varlık Yay., 4.Basım, 1981, sf.103-104
[2] La Nouvelle Democratie” Mao Tse-Toung, Pekin 1968 ak.Prof. Taner Timur “Türk Devrimi ve Sonrası” İmge Kit., 1994, sf. 299

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder