1838 yılında İngiltere’yle imzalanan Serbest Ticaret Antlaşması,
günümüzdeki Avrupa Gümrük Birliği Protokolüne; 1839 da başlayan Tanzimat
uygulamaları ise, Avrupa Birliği uyum düzenlemelerine denk gelir. Konu
incelendiğinde, tarihin yüzyetmişbeş yıl sonra bu denli yinelenmiş olması çoğu
kimseye şaşırtıcı gelecektir. Tarihten ders alınmadığı için, yaşananlar yeniden
yaşanmıştır. Tanzimat Osmanlıyı çökertti, Avrupa Birliği Türkiye’yi yok oluşa
götürüyor. Bu gerçeğin görülmesi gerekir. Bu amaçla, Tanzimat uygulamalarıyla
Avrupa Birliği ilişkilerini içeren çalışmayı üç bölüm olarak ard arda
yayınlayacağız. Okuyunuz ve değerlendiriniz.
Borçlanma
Başlıyor
Tanzimat dönemiyle başlayan
ve “mali reformlar” olarak adlandırılan “yenileşme”
uygulamalarının kaçınılmaz sonucu; ödeme sınırlarını aşan borçlanma, mali
açıdan dışa bağlanma ve siyasal bağımsızlığın yitirilmesi oldu. Borçlanma dışa
bağımlılığı, dışa bağımlık da içerde yönetim gücünün yitirilmesini getirmişti.
İmparatorluğu dağılmaya götüren süreç hız kazandı.
İlk
dış borç 1854’te alındı. Ancak, bu ilk borç girişimi değildi. Mustafa Reşit
Paşa, 1850’de Hariciye Nazırı olarak Londra’da bir borç anlaşması
imzalamış, ancak bu anlaşma Padişah Abdülmecit tarafından, ağır koşullar
içeriyor gerekçesiyle onaylanmamıştı. Osmanlı Devleti, anlaşmayı tek taraflı
bozması nedeniyle, almadığı borca karşılık 2,2 milyar frank tazminat ödemek
zorunda kalmıştı.1
Mustafa
Reşit Paşa,
4 yıl sonra, 1854’te, Osmanlı İmparatorluğunu, İngiltere ve Fransa yanında
Rusya’ya karşı savaşa (Kırım Savaşı) sokan anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmayla
birlikte, siyasi konumu güçlendi, İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Stratford
Canning’in girişimiyle sadrazamlığa getirildi.2 O dönemde, büyük
devlet büyükelçilerinin, bu tür atamalarda büyük etkisi vardı. Örneğin Sadrazam
Ali Paşa Fransızların, Mahmut Nedim Paşa Rusların adamı olarak
tanınıyorlardı. Mustafa Reşit Paşa Sadrazam olunca, 1850’de yapamadığı
borç anlaşmasını 1854’te imzaladı ve Kırım Savaşı nedeniyle paraya gereksinimi
olan Osmanlı İmparatorluğu dışarıya ilk borcunu yaptı.
İlk Borç: 1854 Borçlanması
1854 borçlanması, 3
milyon sterlin tutarında ve yüzde 6 faizliydi. Osmanlı İmparatorluğu bu borca
karşılık, Mısır’dan elde ettiği cizye vergilerini (Müslüman olmayan
Osmanlı tebaasından alınan vergi), Suriye ve İzmir gümrük gelirlerini
güvence olarak göstermişti.3
1860
yılında yeniden dış borç alınmak istendi. Ancak daha önce borç vermek için her
yolu deneyen İngiltere bu kez, borç koşullarını ağırlaştıran yeni koşullar
ileri sürdü ve bilinçli bir “isteksizlik” gösterdi. Ödeme gücünü aşan
borçlanmanın, zorunlu olarak yeni borçlanmalar getireceğini biliyordu. Bu
nedenle, önceki borçlanma koşullarını kabul etmedi ve borç vermedi.
Osmanlı
Devleti, bu kez Fransa’ya başvurdu. Mirés adında bir banker, devlet
yetkilileriyle temas kurarak 400 milyon franklık bir borç verme önerisinde
bulundu. Mirés bunun karşılığında 6 milyon frank komisyon istiyordu.
Osmanlı Devleti Mirés ile anlaştı; karşılık olarak da birçok yerin
gümrük gelirini, tuzlu balık resmini, Filibe gülyağı gelirini,
Bursa’nın ipek öşürünü gösterdi. Ancak, Mirés Osmanlı Devleti’ni
dolandırdı. Borç tahvilleri Avrupa borsalarında satılamadı. Fransa Hükümeti Mirés’yi
tutukladı ve mali piyasada satılan tahvillerin bedeli, Osmanlı Hükümeti’ne
verildi.
Akçalı (Mali) Bunalım ve Yeni Borç
Yaşanan akçalı
bunalım, 1862 yılında yeni bir borçlanmayla aşılmaya çalışıldı. 1863 yılında Osmanlı
Bankası’na “Devlet Bankası” statüsü verildi ve aynı yıl bir devlet
bütçesi yapıldı. Ancak yapılan bütçenin ne kendisine ne de yapanlara bir yararı
oldu. Çünkü bu bütçe, daha sonra yapılacak olanlar gibi bir borç ödeme
bütçesiydi. 12 yıl sonra 1875’te, bütçenin 17 milyon gelirine karşılık 13
milyon lira dış borç ödemesi vardı.4 Osmanlı bütçesi 1875 yılında,
aynı bugünkü Türkiye Cumhuriyeti bütçesi gibi, gelirlerinin yüzde 76’sını dış
borç ödemesine ayırmıştı.
Osmanlı Devleti’nin dış borç toplamı ise;
150 milyonu anapara, 61 milyonu faiz olmak üzere 211 milyon İngiliz Sterliniydi.
Borç anlaşmalarının çarpıklığı nedeniyle, bu borcun yalnızca yüzde 53’ü Osmanlı
hazinesine girmişti. Borcun büyük bölümü, Avrupalı banker ya da bankalardan
alınmıştı. Düyunu Umumiye’nin kabul edildiği 1881’de devlet borçlarının;
yüzde 40’ı Fransa, yüzde 29’u İngiltere, yüzde 8’i Hollanda, yüzde 5’i Almanya,
yüzde 3’ü İtalya’ya yapılmıştı.5
İflas ve Muharrem Kararnamesi
Osmanlı Devleti, 6
Ekim 1875’te yayımladığı bir kararname ile borçlarını ödeyemeyeceğini tüm
dünyaya duyurdu. Alacaklılar durumu protesto etti ve sorunu siyasi baskı
yoluyla çözmeye çalıştılar. 1881 yılında İstanbul’da yapılan toplantıda,
Osmanlı Devleti, borçların, alacaklılar tarafından seçilen bir kurul tarafından
yönetilmesini kabul etti. Bu anlaşmaya Muharrem Kararnamesi adı verildi.
Üst
yönetimi İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Avusturyalı, Hollandalı ve
Osmanlılardan oluşan ve Muharrem Kararnamesi’nin bir gereği olarak
kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi; borç ödemelerine ayrılan devlet
gelirlerini alacaklılar yararına yönetmek üzere kurulmuştu; uluslararası
niteliği olan siyasal ve diplomatik bir kurum değil, bir anlamda özel bir
şirketti.
Osmanlı
Hükümeti, Muharrem Kararnamesi’nin 8. maddesi gereği; tahsil edilmesi
kolay bazı devlet gelirlerini, “mutlak ve değişmez” bir biçimde borç
ödemelerine ayırıyordu. Bu gelirler şunlardı: tütün ve tömbeki (nargile
tütünü) rüsumatı (vergileri), ipek öşürü (ondalık vergi), pul
ve ispirto resimleri (harçlar), tütün ve tuz inhisarları
(tekelleri), İstanbul ve civarı balık avı vergisi, Bulgaristan
vergisi, Kıbrıs gelirleri, Doğu Rumeli vergisi, gümrük
resimlerinde ve gelir vergisinde oluşacak gelir fazlalıkları.
Türk Tütünü ve Reji İdaresi
Bu gelirlerin en
önemlilerinden olan tütün gelirleri için, Avrupalıların baskısıyla tekel
oluşturmak üzere Tütün Rejisi adıyla bir şirket kuruldu. Bu şirket
kurulduktan sonra, tütün üreticisi köylülerin karşısına tek alıcı olarak çıktı
ve çok düşük fiyatlarla tütün almaya başladı. (Reji, tütünü 10 kuruşa alıyor,
yüzde 250 karla 35 kuruşa satıyordu) 6 Reji İdaresi, daha
sonra aldığı tütünün işlemesini de kendisi yapmaya başlamıştı.
Yetiştirdikleri
tütünle geçinemez hale gelen köylüler, Reji İdaresi ile ilişkiye
geçmeden kaçak tütün ekmeye başladılar. Reji, bunun üzerine, hükümete
bir yasa kabul ettirerek tütün ekimini denetimi altına aldı ve kendi silahlı
gücünü (Reji kolcuları) oluşturdu; yasadan aldığı güçle köylüler üzerine şiddet
uygulamaya başladı. Çatışmalarda binlerce Türk köylüsü öldürüldü. Abdülhamit,
Reji uygulamalarına son vermek istedi, ancak başaramadı. 1913 yılında
Balkan Savaşı sırasında paraya gereksinim duyan hükümet, 1,5 milyon lira
karşılığı, Reji’nin sahip olduğu ayrıcalıkları 1928 yılına dek uzattı. Reji
İdaresi ancak, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kurulan Cumhuriyet Hükümeti
tarafından ortadan kaldırıldı.
Reji dönemi
uygulamalarıyla, IMF isteğiyle çıkarılan ve bugün uygulanmakta olan Tütün
Yasası arasında büyük bir benzerlik vardır. Türkiye’de tütün dışalımı
serbest bırakılmışken, 57. DSP, MHP ve ANAP Hükümeti’nin çıkardığı 59. AKP
Hükümeti’nin uygulamasını sürdürdüğü bu yasa; tütün ekim alanlarını sınırlamış,
bu sınırlar dışında ekim yapan köylüye ve ekimi ihbar etmeyen muhtara ceza
getirmiştir.
İşbirlikçiliğin ‘Kuramcısı’: Daniel
Ducoste
Daniel Ducoste, Fransa Maliye
Bakanlığı Müşavirliği ve Osmanlı Devleti’nden alacağı olan devletlerin
Hesap Komisyonu Başkanlığını yapmış döneminin etkili bir ismidir. Tanzimat
dönemi uygulamalarına yön veren ve Osmanlı borçlanmasının sonuçlarını irdeleyen
araştırmalar yapmıştır. 1889 yılında yazdığı kitapta, yalnızca o dönemde değil,
bugün de uygulanmakta olan önermelerde bulunmuştur: “Şimdi Türkler hızla
borçlanmaktadırlar. Ancak yirmibeş yıl sonra Osmanlı toplumunda borçlanmaya
karşı muhalif unsurlar ortaya çıkacaktır. İşte o zaman, gerek alacaklarımız ve
gerekse bunların faizleri tehlikeye düşecektir. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin
maliyesi, ekonomisi ve servetleri üzerindeki çıkarlarımızı koruyabilecek Türk
yöneticilere ihtiyacımız olacaktır. Ben, bu ‘yerli misyonerlerin’, bizden ve
yapacağımız siyasi baskılardan çok daha yararlı olacağı kanısındayım. Bunlar,
Türk halkına kendi dilleri, kendi ikna yöntemleri ile yaklaşma olanaklarına
sahiptirler. Bu ‘yerli misyonerler’ alacaklarımızın, bir ya da birkaç yüzyıl,
teminat unsurlarının en önemlilerinden biri olacaktır.” 7
İdari ve Hukuksal Teslimiyet: Islahat
Fermanı
1838 Balta
Limanı Anlaşması ile önü açılan, borç anlaşmalarıyla yerleşen ve Gülhane
Hattı Hümayunu ile süren Batı’ya bağlanma süreci, 18 yıl sonra, Islahat
Fermanı adı verilen bir başka “yenileşme programını” ortaya çıkardı.
Batılı devletlerin telkin ve zorlamasıyla, Padişah Abdülmecit 18 Şubat
1856’da Bab-ı Ali’de; nazırlar, yüksek dereceli memurlar, şeyhülislam,
patrikler, hahambaşı ve etnik toplulukların temsilcileri önünde, Islahat
Fermanı adı verilen bir “program” açıkladı. Bu açıklama hiç zaman
yitirilmeden, istenilenleri yerine getirmenin göstergesi olarak; sürmekte olan Paris
Anlaşması görüşmelerinde büyük devletlerin bilgisine sunuldu. Bu davranış,
ABD gezilerine gitmeden önce, kendisinden istenen yasaları acele olarak çıkaran
politikacıların bugünkü tavrıyla hemen aynı anlayışın ürünüydü.
Islahat
Fermanı,
Batıya bağlanma sürecini tamamlayan üçüncü girişim oldu. 1838 Ticaret
Anlaşması, Osmanlı sanayi ve ticaretini Avrupa’nın denetimi altına sokmuştu.
1854’te başlayan borçlanma süreci aynı işi mali alanda yapmıştı.8
Şimdi, idari ve hukuksal düzenlemeler yapılacak ve Osmanlı İmparatorluğu tam
olarak yarı–sömürge haline getirilecekti.
Hukuksal Düzenlemeler: Ayrıcalıklar
Islahat Fermanı’yla batılılara
verilen sözler, üstlenilen yükümlülüklere göre: Osmanlı Devleti sınırları
içinde yaşayan Hıristiyan uyruklara, Fatih zamanında tanınmış olan eski hak ve
ayrıcalıklar yeniden uygulanacak, sosyal haklar, vergi yükümlülüğü, askerlik,
eğitim ve devlet memurluğuna atanma gibi konularda, Hıristiyan tebaaya onları
Müslümanlarla eşit kılan yeni haklar tanınacaktı. Bu haklar ek bir fermanla
ilan edilecekti. Din ve mezhep farkı gözetilmeksizin Osmanlı tebaasının
tümünden, eşit olarak vergi alınacaktı. İltizam sistemi (vergi miktarının
ve toplanmasının mültezim denilen kişilerce belirlendiği Osmanlı vergi sistemi)
ortadan kaldırılacak ve bir daha uygulanmayacaktı. Yabancı uyruklulara,
Osmanlı ülkesinde mülk edinme ve arazi satın alma hakları tanınacak, bu hak
kutsal yerler (Hicaz) dışında, ülkenin her yerinde geçerli olacaktı. Ceza
hukukunda; işkence yasaklanıp önlenecek, suçluların mülklerine devletin el
koyması yöntemi kaldırılacak ve cezaevlerindeki yöntem ve kurallar insan
haklarına uygun hale getirilecekti. Ceza davaları için karma mahkemeler
kurulacak ve bu mahkemelere özgü yeni ceza yasaları çıkarılacaktı.
Patrikhanenin ve müslüman olmayan dini kuruluşların, hukuksal ayrıcalıkları
daha da genişletilecek, Patrikhane ve Müslüman olmayan dinsel kuruluş temsilcileri,
il ve ilçe meclisleri ile Ahkam-ı Adliye (Hukuk Kuralları) kurumlarında
temsilci bulundurabileceklerdi. Batı kültürüne önem verilecek, Batı’dan
öğretmenler getirilecek ve eğitim yatırımları için Avrupa’dan yardım alınacaktı.
9
Azınlık
Ayrıcalığı
Islahat Fermanı’nın kaçınılmaz
sonucu, İmparatorluk içinde yaşayan Müslüman olmayan uyruklar içinde,
milliyetçi hareketlerin yükselmesi oldu. Türkler, kendi ülkelerinde ekonomik ve
sosyal yetmezlik içinde ümmet olarak yaşarken, ekonomik ve kültürel gelişkinlik
içindeki azınlık milliyetleri adeta bir “anayasaya” kavuşmuşlardı.
Değişik etnik ve dinsel unsurları “Osmanlılık” ideolojisi çerçevesinde
birleştirmeyi amaçlayan Ferman, İmparatorluğu değil, azınlık
milliyetleri kendi içinde birleştirmişti.
Osmanlı
Hıristiyanları, her geçen gün güçlenip daha ayrıcalıklı duruma gelirken, Türk
halkı, yoksulluğun ve ezilmişliğin ağır baskısı altındaydı. Çaresizlik içinde
kabuğuna çekilen Anadolu halkının sığınacağı tek şey, elinden alınamayan
inançları ve dini oluyordu.
Islahat
Fermanı’nın
açıklanmasından, Tanzimat döneminin sona erdiği kabul edilen 1876 yılına
dek geçen 20 yıl içinde, ülkenin birçok yerinde ayaklanmalar çıktı ve toprak
kayıpları meydana geldi. 1856 yılında Eflak ve Boğdan’a (Romanya)
özerklik tanındı, beş yıl sonra Lübnan Sancağı özerkleşti, 1862’de Karadağ
ayaklanması ortaya çıktı, dört yıl sonra Mısır Valisi İsmail Paşa’nın
isteği doğrultusunda valiliğin babadan oğula geçmesi kabul edildi, bir yıl
sonra Girit’deki ayaklanmalar, Girit’e yeni ve özel bir yönetim
biçimi verilmesine neden oldu, 1875’te Hersek’te ayaklanma çıktı ve 1876
yılında Bulgarlar bağımsız devlet kurmak için ayaklandılar. 1918 Mondros
Anlaşması’na dek geçen süre içinde İmparatorluk dağıldı ve 1920 Sevr’iyle,
Türk egemenliği, Anadolu’nun ortasında 120 bin kilometrekarelik bir alana
sıkıştırıldı.
Cumhuriyet’in Devraldığı
1923’te kurulan
Türkiye Cumhuriyeti; Tanzimatla başlayan 84 yıllık ağır sömürü
döneminin, sürekli savaşların ve ekonomik çözülmenin tükenme noktasına
getirdiği bir toplum içinden çıktı. Kurtuluş Savaşı bittiğinde azalan
nüfusuyla Türkiye; toprakları ekilemeyen, sanayi ve ticaretten yoksun, yıkıntı
halinde bir ülkeydi. Bütün gelir kaynakları, doğal varlıkları, madenleri ve en
iyi toprakları, yüz yıl boyunca yabancılar tarafından sınırsızca kullanılmıştı.
Sömürü, o denli ağır ve yaygındı ki, yer altı-yerüstü değerleriyle dünyanın en
varsıl bölgelerinden biri olan Anadolu, dünyanın en yoksul insanlarının
yaşadığı bir bölge haline gelmişti. Tarım çökmüş, ticaret durmuştu. Sanayi
üretimi yoktu. İnsanlar kendini besleyemiyordu. Eğitimsizlik yaygın,
hastalıklar çok fazlaydı. 1838 Türk-İngiliz Serbest Ticaret anlaşmasıyla
başlayan Tanzimat dönemi ülkeyi mahvetmişti. Cumhuriyet’in, geçmişten
aldığı miras buydu.
DİPNOTLAR
1 “Azgelişmiş Sürecinde Türkiye”
S.Yerasimos, Belge Y., 2.C ., 7.Bas, sf.73-74
2 “Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler
Ansiklopedisi”, İletişim Y., 6.C . sf.1793
3 “Büyük Larousse” Gelişim Yay. Sf.3469
4 a.g.e.
sf.3469
5 “Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler
Ansiklopedisi”, İletişim Y., 6.C ., sf.1794
6 “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.9754
7 “Militan Atatürkçülük” Vural Savaş, Bilgi Yay. 2001, sf.35
8 “Azgelişmiş Sürecinde Türkiye”
S.Yerasimos, Belge Yay., 7.Baskı 2001, sf.96
9 “Büyük Larousse” Gelişim Yay. Sf.5494 ve “Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye”
Stefanos Yerasimos, Belge Yay., 7.Baskı 2001, Sf. 96–128
Bir kredi bir yeni faiz oranları %3, proje finansmanı başlatmak ve faturaları ödemek için hızlı ve kolay bir yol olduğu için uygulama adresten bize ulaşın: co.operateloanservice@gmail.com
YanıtlaSilBu para bizim en az $ 1,000.00 seçimdir kredi borç kredi teklif alır.
Ben sertifikalı borç veren Legit ve kayıt,
Bir kredi edinmekle ilgileniyor benimle daha fazla bilgi co.operateloanservice@gmail.com için iletişim