24 Şubat 1917’de, Rusya’nın başkenti Petrograd’da,
açlık çeken ve eksi yirmibeş derecede ekmek kuyruklarında bekleşen halkın,
fırınlara saldırmasıyla gelişen olayların, sosyalist bir devlet ortaya
çıkaracağı kimsenin aklından geçmemişti. Günün özgün koşullarının ve iyi
örgütlenmiş bir parti yetkesinin yarattığı yeni devletin, sosyalizmi ne düzeyde
temsil edebileceği bugün yoğun olarak tartışılıyor. Ancak, gözardı edilemez bir
gerçekliktir ki, Sovyet Devleti 20.yüzyıla damgasını vurmuş ve Sosyalizmi ‘kitap
sayfalarından’ çıkararak, yaşamın içine taşımıştır.
“Hülya” Gerçek Oluyor
Sosyalizm, Rus Devrimi ’ne dek, aydın ve işçi kümeleri
dışında pek ciddiye alınmamıştı. İşadamları, hükümet yetkilileri ve kurulu
düzen yandaşları sosyalistleri uzun süre, ‘ hülya peşinde koşan ’, hayal
güçleri geniş serüvenciler olarak gördüler. Onlara göre, 1871 Paris komünü, ‘
yerel beceriksizliklerin ’ yol açtığı küçük bir toplumsal “yanlışlıktı”
ve hemen düzeltilmişti. Sosyalizm, ‘kitap sayfalarında kalacak ’ bir düştü.
Devrim’in Kıvılcımı
13 Şubat 1917’de, Rusya’nın başkenti Petrograd’da,
açlık çeken ve eksi yirmibeş derecede ekmek kuyruklarında bekleşen halkın,
fırınlara saldırmasıyla gelişen olayların, sosyalist bir devlet ortaya
çıkaracağı kimsenin aklından geçmemişti. Günün özgün koşullarının ve iyi
örgütlenmiş bir parti yetkesinin yarattığı yeni devletin, sosyalizmi ne düzeyde
temsil edebileceği bugün yoğun olarak tartışılıyor. Ancak, gözardı edilemez bir
gerçekliktir ki, Sovyet Devleti 20.yüzyıla damgasını vurmuş ve Sosyalizmi ‘ kitap
sayfalarından ’ çıkararak, yaşamın içine taşımıştır.
Kadınlar
Çarlığın kısa sürede yıkılmasına neden olan Şubat
Devrimi ’ni Petrogradlı kadınlar başlatmıştır. Kitle eylemlerine karşı
hazır durumunda tutulan Petrograd garnizonuna, iyi örgütlenmiş polis ve kazak
birliklerine ve işçiler arasında ortak bir eylem için herhangi bir anlaşma
yapılmamış olmasına karşın; kadınlar, 13 Şubat 1917 günü Petrograt sokaklarına
çıktı. ‘ Barış ve Ekmek ’ diye bağırıyorlardı.
Kadınları gören dükkan
sahipleri kepenklerini kapatıp onlara katıldı. Rus ordusunun en acımasız
birlikleri olan kazaklar eyleme müdahale etmemişti. Haber tüm kente yayılmıştı.
Ertesi gün yapılan gösterilere işçiler de katıldı. Göstericiler kazakları
alkışlıyor, polisler de az ötede olayları izliyordu. Üçüncü gün çeşitli
örgütler, özellikle Bolşevikler, gösterilerin yönetimini ele aldı. Artık
yalnızca ‘ Barış ve Ekmek ’ değil ‘ Kahrolsun Despotizm ’
sloganları da atılıyordu. Kendiliğinden oluşan halk tepkisi, önlenemez bir
politik eyleme dönüşmüştü.
Kazaklar Ateş Etmiyor
Olaylar olağanüstü bir hızla yayıldı. Polis bu kez,
daha önceleri yaptığı gibi halkın üzerine ateş açmaya başladı. Kazaklar ve
askerler ateş açmak istemiyordu. Subayların zorlamasıyla önce havaya daha sonra
yerdeki buzlara ateş ettiler.
Kışlalarda kıpırdanmalar
başlamıştı. O günkü olaylardan etkilenen askerler, bundan böyle halkın üzerine
ateş açmamaya karar vererek ayaklandı. Ertesi gün kışlalardan çıkan askerler
işçilere katıldı. 28 Şubat’ta ordunun silah deposunu ele geçirdiler ve 40.000
tüfeğe el koyarak, birkaç saat içinde işçi mahallelerine dağıldılar. 1
Sınırsız yetkilerle donatılan
General Habalof hiç bir şey yapamaz duruma gelmişti. Buyruğu altındaki birliklere
güvenemiyordu ve bu birlikler hızla azalıyordu. Kitle üzerine gönderdiği
güvenilir kazak birlikleri göstericilerin arasına karışıp gözden yitiyordu.
Ayaklanmanın sonucunu ve Çarlığın yıkılmasını belirleyen, sonunda askerin
devrimden yana geçmesi oldu. 12 Mart’ta 150 bin kişilik Petrograd garnizonunda
devrime katılmayan bir tek asker kalmamıştı.
Çarlık Yıkılıyor
300 yıllık Rus Çarlığı, başkentinde yoğunlaşan kitle
eylemleriyle birkaç gün içinde yıkıldı. On yıllarca ‘ donmuş durumda kalan
muhalefet ’ bir anda canlanmış ve kitleler, yarattıkları devrimin sunduğu
sınırsız özgürlük ortamında, kurtulmak istedikleri baskı düzenini tarihin
arşivine yollamıştı. Çarlığı deviren Şubat ayaklanmalarında yalnızca 200 kişi
ölmüş 1300 kişi yaralanmıştı. 2
Karenski ve Geçici Hükümet
Şubat Devrimi ’nden sonra bolşeviklerin katılmadığı Kerenski
başkanlığında geçici bir hükümet kuruldu. Geçici hükümet çalışmalarını
parlamento niteliğindeki Duma ile yürütüyordu. Rusya’ya özgü bir yapı
olarak 1905’de ilk örneği görülen ve işçi-köylü temsilcilerinden oluşan
Sovyetler ise Duma ’dan bağımsız bir çalışma yürütüyordu. Sekiz ay süren
iki başlılık Ekim Sosyalist Devrimi’yle sona erdi ve bütün iktidar,
Sovyetler’de toplandı.
Geçici Hükümet Rus halkının ruh yapısını ve istemlerini
kavrayamamıştı. Savaş istemeyen milyonlarca insana karşın hükümet; şerefli
savaştan, zaferden sözediyordu.
Duma’yı Batı Avrupa parlamentoları sanıyor ve soyut bir
demokrasi havariliğine soyunuyordu ama çalışmalarını ‘ tehlikeli ’
gördüğü Bolşevik Partisi’ni de kapatmaya girişebiliyordu. Büyük toprak
sahiplerinin arazilerine el koyan köylülere karşı sert bir politika uyguluyor;
grevci işçilere, askerlere, ‘ kamu düzenini sağlama ’ gerekçesiyle karşı
çıkıyordu.
Geçici Hükümet, kendisini yönetime getiren kitlelerden hızla
uzaklaşmaktaydı. Şubat Devrimi’nden sonra yoğun biçimde Geçici
Hükümet ’i destekleyen işçi ve askerler desteklerini bolşeviklere çevirdi.
İyi örgütlenmiş ve kitlelerin istemlerine somut çözümler öneren Bolşevik
Partisi, Haziranda yapılan I.Sovyet Kurultayında, delegelerin yalnızca
yüzde 10’unu kazanmışken, ekimde bu oranı yüzde 52’ye yükseltmişti. Birinci kurultayda
delegelerin yüzde 84’ünü elinde bulunduran ve Geçici Hükümet’i kuran menşeviklerle sağ kanat sosyalist devrimcilerin delege oranları
ise yüzde 26’ya düşmüştü. 3
Ekim Devrimi
24 Ekim gecesi saat ikide Bolşevik milisler ve askerler,
küçük birimler halinde; garları, elektrik santrallerini, silah depolarını,
basımevlerini, telgraf ve telefon merkezlerini, bankaları işgal etmeye başladı.
Tutuklu bolşevikler serbest bırakıldı.
Kışlık Saray ’a sıkışan geçici hükümetin iletişimi kesilmişti.
Kızıl muhafızlar, denizciler ve askerler sarayı kuşattı. Ünlü Avrora
Kruvazörü de kuşatmaya katılmıştı. 25 Ekim Saat 17:00 de Kışlık Saray
düşmüştü. Bolşevik güçleri aynı gece Petrograd’ın bütün kritik noktalarını ele
geçirdi. Paris Komünü’nden sonra ilk kez “sosyalist” bir yönetim
kurulmuştu.
Devrim’in Öncelikleri
Sovyet yönetiminin ilk girişimi, savaşan uluslara
barış önermek oldu. Hemen ardından büyük toprak sahiplerine, Çarlığa ve
kiliseye ait olan tüm toprak ve mülklerin, köylü komitelerince teslim
alınmasını kabul etti.
Beşten fazla işçi çalıştıran
iş yerleri kamulaştırılacak, bütün uluslara ‘ kendi kaderini tayin ’ hakkı
tanınacaktı. Sovyetler Birliği’nin ve tüm Doğu’nun yoksul uluslarına yakın
olunacak, onların ulusal bağımsızlık istemlerine saygı gösterilecek ve yardım
edilecekti. Bu anlayışla, Aralık 1917’de Finlandiya, Ağustos 1918’de
Polonya’nın bağımsızlığı kabul edildi.
Barış Anlaşması
Sovyetler Birliği, 17 Aralık 1917’de Almanya ile
ateşkes, 3 Mart 1918’de de Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve
Osmanlı İmparatorluğuyla Brest-Litovsk Barış Antlaşmasını
imzaladı.
Bu anlaşmayla Sovyetler
Birliği, 46 milyon insanın yaşadığı bir milyon kilometre kareden fazla toprak
yitirdi. 4 Polonya, Litvanya, Courland, Riga, Belarusya ve
Kafkasya’nın bir bölümü bırakıldı. Kafkasya’dan Kars, Ardahan ve Batum
Türkiye’ye verilmiş, diğerlerinin geleceği Bağlaşık Devletleri kararına
bırakılmıştı.
Sovyetler için bir yenilgi
antlaşması niteliğinde olmasına karşın, Brest-Litovsk ile Bağlaşık
Devletleri ile Rusya arasındaki savaş durdurulmuş ve bolşevik hükümet yönetimini
güçlendirmek için zaman kazanmıştı.
Devrim’in Öğrettiği
Ekim Devrimi, kurulu düzene karşı toplumun büyük bir bölümünden bu düzeyde
destek alan ender olaylardan biridir. Kitlelerin ruh halini kavrayan iyi
örgütlenmiş partilerin, toplumsal gerilimlerin arttığı özel dönemlerde, geniş
yığınları yönetebileceği ilk kez Rus devriminde görülmüştür.
Rus Kentsoyluluğu, Çar buyrukçuluğuna
karşı savaşım içinde gelişen işçi sınıfına göre; kötü örgütlenmiş, politik
yönden deneyimsiz ve yetersizdir. Bu yüzden demokratik devrimin öncülüğünü,
Rusya’da işçi sınıfı üstlenmiştir.
Bolşevikler, ulusal
bağımsızlık, barış ve toprak sorununu içeren demokratik eylemle, kentsoyluluğu
alt etmeye yönelik ‘ sosyalist ’ eylemi tek bir süreçte birleştirmeye
çalışmıştı. Oysa, Marksizme göre sosyalist devrimin başarı kazanabilmesi için,
üretici güçlerin sosyalist ekonomiyi gerçekleştirebilecek düzeyde gelişmesi ve
işçi sınıfının yüksek bir kültüre ulaşmış olması gerekiyordu.
Sosyalizme geçecek ülkelerin;
burjuva demokratik devrimlerini tamamlamaları, kapitalist gelişim sürecinde
yüksek bir düzeye erişmiş olmaları ve bu işe birkaç gelişmiş ülkenin birlikte
girişmeleri gerektiği, bir zorunluluk olarak ileri sürülüyordu. Bolşevik yönetimin
sosyalizmi kurmaya yönelmesini onaylamayan zamanın kimi sosyalist kuramcıları,
sosyalist devrimin Rusya’da başarıya ulaşamayacağı, ulaşsa bile yönetimi elinde
tutamayacağını söylüyordu.
Lenin’in ve bolşevik önderlerin büyük bölümünün
dogmacılıkla suçladığı bu görüş, Sovyetler Birliği’nin kendiliğinden yıkıldığı
1991 yılına dek 73 yıl, kitap sayfalarında kaldı.
Ödenen Bedel
Bolşeviklerin, yönetimi elde etmeleri kolay oldu ancak
korumaları için yüksek bedel ödemeleri gerekti. Devrimden hemen sonra dağılan
Çar ordusunun kimi general ve subayları, beysoylu kökenli askeri okul
öğrencileri, yönetim ayrıcalıklarını yitiren çeşitli unsurlar, kilise ve büyük
toprak sahipleri ayaklandı.
Dışarıdan yapılan akçalı ve
askeri yardımlar, karşı devrimcileri uzun süre ayakta tuttu ve iç savaş 1922’ye
dek sürdü. Ekim devrimini gerçekleştiren öncü işçi kadrolar ve askerlerin
önemli bir bölümü iç savaş sırasında öldü ya da yaralandı.
1917’de 3 024 000 olan sanayi
işçilerinin sayısı; 1922’de 1 243 000’e düşmüştü. Üstelik bu işçilerin tümü
eski sanayi işçileri değil, savaşa gitmemek için işe giren esnaf, öğrenci ve
orta sınıf işsizleriydi. 5 Dünya savaşı ve iç savaş, Rusya’nın
nüfusunu yüzde 10 azaltmıştı. Fabrikalar, demiryolları tahrip olmuş, sınai
üretim gerilemiş, mali ve ticari düzen dağılmıştı.
İlk Uygulamalar
Devriminden hemen sonra toplumsal yaşamın her alanında
köklü dönüşümler yapıldı. Bunların bir bölümü daha önce uygulaması olmayan duygusal
eşitlik arayışlarıydı. Askeri rütbeler, kamu görev ünvanları, protokol
düzenlemeleri kaldırıldı, iç ticaret ve para kaldırılmak istendi.
Tüm Sovyet vatandaşları artık
her bakımdan ‘ eşit yoldaşlardı. ’ Özellikle yoksul köylüler toprak
isteği içindeyken, el konulan topraklar devlet fonlarının desteğiyle kollektif
komünler haline getirildi. Bunların sayısı 1920’de 3 300’e varmıştı. 6
İşçiler, 8 saatlik iş gününe
kavuştu, üretim ve dağıtım işlerinde yetkili konuma geldi. 2 Aralık 1917’de
kurulan Ulusal Ekonomi Yüksek Konseyi, ekonominin tümünü denetim altına
aldı. Bankalar kamulaştırıldı. Çar hükümetinin bütün borçları reddedildi ve
ödenmedi. Nisan 1918’de dış ticaret devletleştirildi.
İç Savaş
İç savaş, kent nüfusunun beslenmesini olanaksız duruma
getirmişti. Köylüler kentlere ürünlerini gönderemiyor ya da göndermiyordu.
Açlık, neredeyse savaştan daha çok can alıyordu.
21 Kasım 1918’de çıkarılan bir
kararname ile ticaretin yerini almak üzere yeni bir ‘ ürün dağıtım
düzenlemesi ’ yapıldı, 16-50 yaş arası herkes için çalışma zorunluluğu
konuldu.
Köylülerden, kendileri için
gerekli olanın dışındaki tüm ürünleri devlete teslim etmeleri istendi. Köylüler
bunu kabullenmeyerek ‘ erzak toplama komitelerine ’ karşı direnişe geçti
ve her türlü çekinceyi göze alarak karaborsayı beslemeyi sürdürdü.
Bunun üzerine 1919 başlarında
ürünlere devletçe elkoyulmaya başlandı. Bu döneme ‘ savaş komünizmi ’
dönemi adı verildi.
İç savaşın sonuçları çok
ağırdı. Dört yıllık süre içinde açlık, bulaşıcı hastalık (özellikle 1920 deki
tifüs) ve silahlı çatışma sonucu 8 milyon insan ölmüştü. Sanayi, tarım ve kamu
maliyesi çökmüş, toplumsal yaşam çözümsüz gibi görünen bir karmaşa ortamına
sürüklenmişti. 1920 yılındaki toplam sanayi üretimi, 1913 yılındakinin ancak
yüzde 13,8’i kadardı. 7 Fabrikalarda deneyimli mühendis, teknisyen
ve usta kalmamış gibiydi.
“Yeni Ekonomi Politika”
Mart 1921’de, ‘ savaş komünizmi ’ yöntemleri
bir yana bırakılarak Yeni Ekonomi Politika uygulamasına girişildi.
Köylülere ürünlerini serbestçe satabilme olanağı tanındı ve iç ticaret yeniden düzenlendi.
Benzer yumuşama politikası, sanayi sektörüne de uygulandı.
Üretim, 1926 yılında 1913’ün
düzeyini yakaladı ve daha sonra büyük sıçramalarla sürekli olarak artış
gösterdi. 1929’a dek uygulanan NEP, ulusal ekonominin büyümesini sağlayarak
gelecekteki gelişmeler için bir alt yapı oluşturdu.
İdeolojik Ayrılıklar
1927 yılında geniş kapsamlı politik ve ideolojik
bölünmeler yaşandı. Sovyet Cumhuriyetinin ayakta kalmasının, gelişmiş
kapitalist ülkelerde ortaya çıkacak sosyalist devrimlere bağlı olduğunu Ekim
Devrimi ’nden beri ileri süren; Kamanev, Zinovyev ve Troçki
gibi önderler, yandaşlarıyla birlikte Komünist Parti’den çıkarıldı.
Troçki’nin yurt dışına sürülmesiyle başlayan bu süreç,
gelecek on yılda, idam, hapis ve toplama kamplarıyla donatılmış parti içi kanlı
bir iç hesaplaşmanın başlangıcı oldu. Hiçbir devrim ‘ kendi evlatlarını ’
bu ölçüde yememişti. 1927, aynı zamanda, Stalin’in Sovyet toplumuna her
yönden egemen olduğu ve öldüğü 1953 yılına dek süren dönemin de başlangıcı
oldu.
Atılımlar
1927-1937 arasındaki on yıl, politik baskının yanında
dev boyutlu atılımların gerçekleştirildiği bir dönemdir. Bu evrede üç temel
kalkınma girişimi görülür; çiftliklerin ortaklaşacı
(kolektif) çiftliklerin kurulması, sanayileşme ve eğitimde devrim... Gelişmiş kapitalist ülkeler 1929 dünya
bunalımının ekonomik yıkımıyla uğraşırken, Sovyetler Birliği bu üç alanda sıradışı
bir gelişme sağladı. 1920’lerin açlık ve yoksulluk altındaki bu ‘ köylü ülke
’, 20 yıl içinde ABD’inden sonra dünyanın ikinci büyük sanayi ülkesi durumuna
geldi. 8
“Tek Ülkede Sosyalizm”
Başarılan ekonomik büyümenin politik karşılığı, ‘ tek
ülkede sosyalizmin kurulması ’ olarak tanımlandı. Oysa, Marks’a göre
geri bir tarım ülkesinde sosyalizmin kurulması olanaklı değildir. Bu işe
girişen ülkenin, ‘ sosyalizmi kurmanın güçlüğünü ’ göğüsleyecek kadar
gelişmiş olması gerekir.
Marks’ın öngörüsüyle Rusya’daki somut gerçeklik arasındaki
çelişki, ‘ Marksizm ’e katkı ’ ya da ‘ yaşamın devrimci diyalektiği ’
söylemleriyle çözülmek istendi. Sorunun ideolojik belirlemelerle aşılabileceği
düşünüldü.
‘ Tek ülkede sosyalizmin ’ yaşayabilmesi için; ‘ Düşman kapitalist ülkelerden
gelen tehdite ’ karşı dayanılmalı, ‘ küçük meta üretimi ’ ortadan
kalkmalı ve o güne dek tarım ve ticarette ayakta kalan tüm özel girişimler
kapatılmalıydı... Çoğunluğun kabullendiği bu eğilim Komünist Parti’de şiddetli
bir karşıtçılık yarattı ve bu karşıtçılığa karşı bilinen parti içi terör
uygulandı.
Beş Yıllık Planlar
1928’de, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen
hedeflerle ilk beş yıllık plan uygulamaya koyuldu. Planın temel eğilimi, tüketim
ürünleri üretimi değil başta kömür, petrol, elektrik, çelik, kereste,
çimento, motor ve makina olmak üzere üretim araçları üretimiydi.
Urallar’da yeni bir
demir-çelik sanayi, Dinyeper üzerinde büyük bir hidro elektrik santrali ve
Stalingrad traktör fabrikası, ilk planın simge olan yatırımlarıydı.
İşçi ve teknisyenlerin teknik
eğitimi ve iş disiplini sağlama
yöntemlerine önem veriliyor, üretimde başarılı işçiler, ‘ Sosyalist
yarışma kahraman ’ ilan ediliyordu. Büyük bir çaba sonunda, ilk beş yıllık
plan, dört yıl üç ayda gerçekleştirildi. Bu süre içinde ağır sanayide yüzde 273
artış sağlanmıştı. 9
1930-1933 arasında sanayi
üretimi ABD’de yüzde 35, İngiltere’de yüzde 14, Almanya’da yüzde 34, Fransa’da
yüzde 23 azalırken, aynı dönemde Sovyetler Birliği’nde yüzde 201 artmıştı. 10
1933-1937 ikinci planda da
ağır sanayiye ağırlık verildi. 1937’ye gelindiğinde Sovyetler Birliği artık,
ikinci derece işlenmiş mallar için güçlü bir alt yapıya sahip bir ülke olmuştu.
Yiyecek, giyecek, konut vb. tüketim ürünleri yetersizliğini gidermek için,
üçüncü beş yıllık planda bu ürünlerin üretimine ağırlık verildi. Ancak 1941
yılında Almanya’nın Rusya’ya saldırması nedeniyle üçüncü plan uygulanamadı.
Tarımda Sorun
Hızlı sanayileşme tarım kesiminde, önemli sıkıntılara
neden oldu. Tarımı canlandırmak ve geliştirmek için bu kesimde önemli
yeniliklere gidilmesine karar verildi. Yeni bir ortaklaştırma çalışmasına
girişildi.
Elli ya da yüz küçük toprak
sahibi köylü, bir ortaklaşacı çiftlikte üretim amacıyla birleştirildi. Tarımsal
üretim birimlerinin ne denli büyük olursa, traktör ve başka tarım makinalarının
kullanımında o denli artırım (tasarruf) sağlanacaktı. Daha az köylü çalışacak,
daha çok ürün elde edilecekti. Artan iş gücü sanayiye aktarılacak, köyde
çalışmayan köylü fabrikalarda işçi olacaktı. Sınai üretim artacak, devlet
kentlere daha ucuz ve bol gıda ürünü gönderecekti.
Ancak, toprakla ilgili
uygulamalar, belirlenen ereklere erişemediği gibi ciddi toplumsal sorunlar
yarattı. Devrimi, kendisine sözverilen topraklar için desteklemiş olan
köylüler, tarım arazilerinin ortak mülkiyetini anlamak ve kabul etmekten çok
uzaktı.
Onlar işledikleri toprağın ve
elde edeceği ürünün sahibi olmak istiyor, büyük ölçekli tarım üretiminin
yararlarını düşünmüyordu. Ortaklaşacı öyle bir hız ve öyle bir şiddetle kurulmuştu
ki, köylü şaşkına dönmüş ve uzun süre çalışmamış, daha sonra da uygulamaya etkin
biçimde karşı çıkmıştı.
Köylü Direnişi
Hükümetin köylü direnişlerini baskı ve şiddetle
bastırması, dönemin koşulları nedeniyle yönetim için belki de tek çıkar yoldu.
Yönetim, devinim alanını sınırlamış ve kendisine başka seçenek bırakmayarak
anlamsız ve gereksiz sert bir yola ister istemez girmişti. İşçi yönetimi, temel
bağlaşığı köylülük üzerine silahla yürüyor ve parti kararlarında yeralması
sürse de, ‘ işçi-köylü ittifakına ’ eylemsel olarak son vermiş oluyordu.
Bireysel tarımdan ortaklaşacı
tarıma geçmeyi kabul etmeyen özellikle kulak ’lar (varlıklı köylüler);
tarımsal üretimi bilinçli bir biçimde baltaladı. Üretimi kıstılar; hayvanlarını
kestiler ve zaman zaman ekinleri yaktılar. Hayvan kırımı çılgınlık düzeyine
çıktı. 1929’da 34 milyon olan at sayısı 1933’de 16 milyona, küçükbaş hayvan
sayısı ise 147 milyondan 50 milyona düştü. Büyükbaş hayvanların yüzde 45’i,
domuzların yüzde 40’ı yok edildi. 11
Kıtlık
1931 yılında en varsıl tarım bölgelerinde bile ürün son
derecede azalmıştı. 1932 ve 1933’de Sovyetler Birliğinin tahıl deposu
durumundaki Ukrayna’da kıtlık başladı. Ve kısa sürede yakın bölgelere yayıldı.
Dış dünyaya duyurulmayan kıtlık nedeniyle 5,5 milyon insanın öldüğü sanılmaktadır.
12
Oysa, hükümet tarım üretiminin
artması amacıyla tarım makinaları üretimine büyük önem vermiş ve 1930 yılında
25 bin olan traktör sayısını 200 bine, 1000’den az olan biçerdöver sayısını 25
bine çıkarmıştı. 13 İnsanın kazanılmadığı yerde, makina işe
yaramıyordu.
Hiçbir karşı koyuş, ortaklaştırmanın
uygulamalarında herhangi bir yumuşama sağlayamadı. Sovyet hükümeti, ortaklaştırmanın
kapitalizmi kırsal alanlarda “bir daha dirilmemek üzere” yok edeceğine
inanıyordu. Toplumsal özellikleri gözardı ediyor konuya inatçı bir ideolojik
tavırla yaklaşıyordu.
1929 yılında 57 000 olan kolhoz
sayısı 1932’de 211 000, 1500 olan sovhoz sayısı ise 4337 olmuştu. Aynı
dönemde ekilen kolhoz toprakları 10 milyon hektardan 226 milyon hektara,
sovhoz toprakları ise 2 milyon hektardan 33 milyon hektara çıkarılmıştı.
14 (Kolhoz: mülkiyeti devlete ait topraklarda kurulan ve bu
toprakları kooperatif ilişkileriyle kullanma hakkına sahip olan ve üyelerinin
gelirden pay aldıkları ortaklaşacı tarım çiftlikleri; sovhoz: Toprağın,
üretim araçlarının, ürünlerin tümüyle devlete ait olduğu ve genellikle yoksul
köylülerin oluşturduğu tarım çiftlikleri)
Eğitim Başarısı
Tarımdaki başarısızlığa karşın, 1923-1938 arasında
gerçek bir eğitim devrimi gerçekleştirilmiştir. ‘ Yeni bir insan ’ ereğiyle
girişilen eğitim atılımı, SSCB’nin tümüne yayıldı. Köylere dek uzanan okuma
yazma kursları açılması, parasız zorunlu eğitimin yaygınlaştırılması ve yeni
okulların açılması, 1919’da, daha iç savaş sürerken kabul edilmiş ve
uygulanmıştı.
1932’ye gelindiğinde 7-15 yaş kümesindeki
çocukların yüzde 98’i okula gidiyordu. Köylüler, kolhoz ve sovhozlarda,
işçiler fabrika ve mahalle birimlerinde okuma yazma öğrendi. Rabfak adı
verilen işçi fakülteleri açıldı. Eğitimin yerel dillerde yapılması
nedeniyle onlarca yeni yerel abece (alfabe) hazırlandı. 1914 yılında 8 milyon
olan ilk ve orta öğretim okullarındaki öğrenci sayısı, 1938’de 28 milyona
çıktı. Aynı dönemde, üniversite öğrencilerinin sayısı 112 binden 542 bine
çıktı.15
Dış Siyaset
Sovyetler Birliği’nin dış siyasetteki temel yaklaşımı,
‘ emperyalist kuşatmaya karşı savunma ’ ve ‘anti-emperyalist savaşımlara
yardım ’ olmuştur. Türkiye’den sonra Çin’e de bu yönde yardım yapılmış,
sonraki dönemlerde bu tutum sürdürülmüştür.
SSCB, 1934’de Milletler
Cemiyet’ine kabul edildi. ABD 1933’de, Çekoslavakya ve Romanya 1934’de
Sovyetlerle diplomatik ilişki kurdu.
Batının Hitler’e karşı
sürekli ödün veren tutumundan rahatsız olan Sovyet Hükümeti, Almanya ile 1939
Ağustosunda herkesi şaşırtan saldırmazlık anlaşması imzaladı. Yeni bir dünya
savaşının gelmekte olduğunu gören Stalin, parti ve Kızılordu’dan
atılanların yerini doldurmak, silah sanayii kurmada zaman kazanmak için,
sosyalizme ait etik değerlerle çelişen bu anlaşmayı imzalamaktan çekinmemişti.
Almanya 1939 Eylül’ünde
Polonya’ya saldırdığında, Sovyetler Birliği de bu anlaşmayı gerekçe gösterip,
Doğu Polonya, Karelya, Baltık devletleri ve Besarabya’yı topraklarına kattı.
Ancak, ne Almanya ile ülkesi arasına yeni tampon bölge koyması ve ne de anlaşma
maddeleri, Hitler’in Rusya’ya saldırmasını önledi. Sovyetler Birliği, 22
Haziran 1941’de başlayan Alman saldırısıyla tarihinin en kanlı savaşına girdi.
DİPNOTLAR
1 “Rusya’da Büyük Ekim Devrimi” Dev.ve
Karşı Dev.Ans., Gelişim Yay. sf.638
2 “Rusya Şubat-Mart 1917” David Floyd,
20.yy Tarihi, Sayı 21, sf.420
3 “1917 Devrimi” Y.N.Gorodetski, 20.yy.
Tar., Gelişim Yay. S: 22, sf.429
4 “Brest Litovsk Antlaşması” Jaroslov Vatenta,
20.yy Tarihi, Arkın Kit., Sayı 22, sf.436
5 “Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler
Ansiklopedisi” İletişim Yay., 2.Cilt, sf.607
6 “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.10696
7 a.g.e. sf.10696
8 “Otoriter Sistem” J.N.Westwood, 20.yy
Tarihi, Sayı 32, sf.622
9 “Büyük Larouuse” Gelişim Yay., sf.10698
10 “Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi”
Aydınlık Yay., sf.365
11 “Stalin’in Ekonomik Politikası” Malcolm
Falkus, 20.yy Tarihi, Sayı 32 sf.632
12 a.g.e. sf.632
13 a.g.e. sf.632
14 a.g.e. sf.629
15 “Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi”
Aydınlık Yay., sf.412
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder