20 Mart 2014 Perşembe

PARTİ SORUNU

PARTİ SORUNU




Toplumsal savaşım (mücadele) araçları olarak partiler, günümüzde her zamankinden çok yaygınlaşıp önem kazanmıştır. Bir zamanlar partileri kapatıp yasaklayan egemenler, kitlelerin demokratik savaşımı karşısında parti varlığını kabullenmek zorunda kalmıştır. Ancak, bunu öylesine ustalıkla yapmıştır ki, sonuçta yönetime ulaşan partiler hep onun denetiminde kalmıştır. Görünüşte “herkes parti kurabilir, halktan oy alırsa yönetime gelebilir.” Oysa, olay bu denli basit değildir. Parti konusuna kafa yoranlar ve özellikle bu yönde eyleme geçenler güç ve karmaşık ilişkilerle uğraşmak zorunda kalacaktır. Parti sorununu doğru kavramak için, toplumsal bilince ve geniş bir tarih bilgisine gereksinim vardır. Parti sorunu bir kültür sorunudur. Önümüzdeki üç yazıyı, yerel seçimler nedeniyle güncel olan parti konusuna ayırıyoruz. İlerde; küreselleşme parti ilişkisini, Batı partilerini ve Türkiye’deki kimi partileri ele alıp inceleyeceğiz. Yazılar; parti üyelerine, duygudaşlarına (sempatizanlarına) ve oy verenlere umarız yararlı olur, bu konuda bir bilinç yükselmesi sağlar.

Parti, ortak politik inançları olan ve toplumsal yaşamı inançlarına uygun olarak yeniden örgütlemek için, benzer yöntemlerle uğraş veren insanların gönüllü birlikteliği ya da temsil etmeye çalıştığı kitlenin en ileri ve en bilinçli unsurlarının oluşturduğu, merkezi bir örgüttür.


Parti Ve Örgütlenme

Halk kitlelerinin örgütlü olması, yalnızca bugün ve yalnızca azgelişmiş ülkelerde değil, tarihin her döneminde ve özellikle Batılı ülkelerde; yönetenlerce istenmeyen bir durumdur. İşleyiş biçimi ve görünümü ne olursa olsun; azınlığın çoğunluk üzerine egemenlik kurduğu bir düzenin ayakta tutulabilmesi, çoğunluğun örgütsüz kılınmasıyla sağlanabilir.
Yönetim erkini elinde tutanların, tarih boyunca kendi dışındakilere örgütlenme olanağı vermek istememesi ve örgütlenme girişimlerinin baskıyla karşılanan bir çatışma durumuna gelmesi bundandır. Sınıfların ve buna bağlı olarak silahlı kümelerinin ortaya çıkmaya başladığı ilkel toplumdan, çağdaş devletin oluştuğu günümüze dek tüm toplum biçimlerinin ortak özelliği budur.
İnsanlık tarihi, bir anlamda, yönetimi ele geçirme ya da korumaya yönelen savaşımların ve bu savaşımların temel öğesi olan örgütlerin tarihidir. Bu nedenle toplumsal eylemlerin bir aracı olarak örgüt sorunu, insanlık tarihi kadar eski bir sorundur. Bu eski sorunda, başından beri var olan ortak özellik; yönetenlerin, yönetilenler üzerinde egemenlik kurmaya çalışmaları, bunun için de onların örgütlenmesine engel olacak önlemi almış olmalarıdır.
Ancak, hiçbir önlem, baskı altında tutulan kitle eylemlerini durduramamış; tersine bu eylemler, toplumsal gelişimin nesnel koşullarına uyum gösterdiği oranda, barışçı ya da barışçı olmayan yöntemlerle, siyasal ve toplumsal dönüşümler gerçekleştirmiştir. Egemenlerin güce dayalı egemenlikleri sürgit devam etmemiş, insanın olduğu her yerde ve her zaman, baskıya karşı savaşım da var olmuştur.

Parti Nedir Örgüt Nedir

Yönetim için savaşımın araçları olarak geliştirilen örgütlerin, uzun bir geçmişi ve zengin bir çeşitliliği vardır. Ancak, partiler insanlık tarihinin belirli bir döneminin, Batı’da gelişen kapitalist dönemin ürünüdür ve aynı dönemde ortaya çıkan başka örgütlerden ayrımlıdır. Tüm siyasi partiler, sözcüğün geniş anlamıyla birer örgüttür, ama her örgüt bir siyasi parti değildir.
Üzerinde tam olarak anlaşılmış, herkesçe kabul gören tek bir parti tanımının bulunmadığını işin başında belirtmek gerekir. 1 Her parti, başka partilerin yapısına benzemeyen, kendine özgü bir yapıya sahiptir 2 ve onların rakibidir.
Birbiriyle çatışan çıkarların örgütsel karşılığı olan partilerin, değişik anlayış ve algılamalarla ele alınması doğaldır. Ancak, bu sonuç, en aykırı çıkarlara dayansa da, partilerin ortak özellikler ve benzerlikler taşımayacağı anlamına gelmez.
Parti kavram ve işleyişini, birbiriyle örtüşen kurallar düzeni içinde benzer kılan neden; tüm partilerin, yönetim gücünü ele geçirmek için siyasi savaşım yapmalarıdır. Yönetimi ele geçirme girişimi, karşıt amaçlarla da olsa, partileri işleyiş olarak bir noktada buluşturur; onları, birbirlerine karşı benzer yöntemler kullanan örgütler durumuna getirir.
Siyasi parti en genel anlamıyla, kabul edilmiş programları uygulamak amacıyla bir araya gelen bireylerin kurduğu örgüt diye tanımlanabilir. Partiyi, ortak politik inançları olan ve toplumsal yaşamı, inançlarına uygun olarak yeniden örgütlemek için, benzer yöntemlerle uğraş veren insanların gönüllü birlikteliği ya da temsil etmeye çalıştığı toplumun en ileri ve en bilinçli unsurlarının oluşturduğu, merkezi bir örgüt olarak da tanımlayabiliriz.

Parti Tanımları

Fransız siyaset bilimcisi Benjamin Contant 1816 yılında partiyi; “Aynı siyasal öğretiye (doktrine) inanan insanlar topluluğu3 olarak tanımlamaktadır. Siyasal partiler üzerine kapsamlı araştırmalar yapmış olan Maurice Duverger ise partileri, “Siyasal erki ele geçirmek ve kullanmak” için son yüzelli yıl içinde ortaya çıkan ve ağırlıklı olarak “parlamento guruplarının ve seçim komitelerinin” doğuşuna bağlı olan örgütler olarak görmektedir. 4
Türkiye’de siyasal parti konusunu derinlemesine incelemiş bir bilim adamı olan Prof.Dr.Tarık Zafer Tunaya, “Üzerinde tümüyle anlaşılmış bir parti tanımının olmadığını” belirterek partiyi şu biçimde tanımlar: “En geniş anlamıyla parti, belirli bir siyasal program üzerinde birleşmiş kişilerin, bu izlenceyi, özellikle olağan seçim yollarıyla gerçekleştirmek amacıyla kurmuş oldukları örgüttür.. Siyasi parti, insanların ve toplulukların (cemiyetlerin) en gizli yanlarına dek giren, onların güç ve zayıflıklarını oluşturan malzemeleri yani düşünceleri, duyguları, gelenekleri, geçmişe sevgiyi ve gelecek özlemlerini sürekli olarak ve başarıyla kullanan bir örgüttür.” 5
Prof. Dr.Münci Kapani’nin parti tanımı ise Duverger’nin tanımına benzemektedir: “Partiler bir program çevresinde toplanmış, siyasi erki elde etmek ya da paylaşmak amacını güden, sürekli bir örgüte sahip örgütler topluluğudur.” 6

Mustafa Kemal’in Parti Tanımı

Siyasi partileri, "ekonomik yarar ve yaşamsal çıkarları sağlayan savaşım örgütleri" olarak gören Atatürk'ün parti tanımı; Türkiye'nin özgün koşullarına bağlı olarak, sınıfsal değil ulusal partilere örnek olacak bir anlayışı içerir. 2 Şubat 1923 tarihinde İzmir'de yaptığı konuşmada görüşlerini şöyle açıklar: "Sosyal gruplara (partiler aracılığıyla y.n.) sağlanan yarar çoğu kez, toplumun tüm katmanlarının yararını kapsayamaz. Bazı sınıfların yararları başka yönde bazı sınıfların yararı ise bir başka yöndedir. Bu sınıfların yararlarını sağlamak için onlara dayanan, onları temsil eden partiler kurulabilir. Ancak, bir başka zümrenin partisi de bulunacaktır. Ben, ulusun içinden şu ya da bu sınıfı almak diğer bir sınıfın aleyhine çalışmak düşüncesinde değilim. Çünkü böyle bir düşüncede bulunmaya bizim ülkemizde gereksinim yoktur. Zira inceleyerek görüyoruz ki (Türkiye'de y.n.), çıkarları birbirine denk sınıflardan oluşan bir halktan başka bir muhatap bulamıyoruz."
Parti konusunda kuram ve uygulama olarak yoğun araştırma ve inceleme yapan, Lenin; parti kavramını, Rusya’nın 20.yüzyıl başındaki koşullarına bağlı olarak sınıfsal temeller üzerine oturtur ve bir sınıf savaşı örgütü olarak gördüğü partiyi şöyle tanımlar: “Parti, bütün ülkeyi kucaklayacak kadar büyük, sıkı ve ayrıntılı bir iş bölümünü gerçekleştirecek kadar geniş ve çok yanlı, her türlü şart altında kendi çalışmasını dosdoğru sürdürecek kadar sınanmış olan, kendisinden çok daha güçlü düşman karşısında açık savaştan kaçınacak, ama bu düşmanın gafletinden yararlanarak ona en umulmadık zamanda ve en umulmadık yerde saldırabilecek kadar esnek bir örgüttür.” 7


Partilerin İşlevi


Partiler, içinde bulundukları ülke ve dönemin özelliklerine bağlı olarak, bu tanımların hemen tümünde ortak özellikler ya da çelişkiler taşıyan örgütleridir. Ancak tanımlar, ne denli kapsamlı ve “doğru” olsalar da parti kavram ve ilkelerini tam olarak açıklamaya yeterli olamazlar. Parti konusu, tanımların ötesinde; dünyanın içinde bulunduğu koşullar, uluslararası ilişkiler, ülkelerin gelişim düzeyleri ve kitlelerin gereksinimleriyle biçimlenerek gelişen, değişen ve değişmekte olan toplumsal bir olaydır.
Parti işleyiş ve yapısının, yeni süreçlerin ortaya çıkardığı sınıfsal ya da ulusal gereksinimlerle değişime uğraması, somut bir gerçekliktir. Ancak, değişmeyen bir başka somut gerçek, ulusal ya da sınıfsal sömürü sürdükçe, parti ve parti savaşımının, öneminden hiçbir şey yitirmeyecek olmasıdır.

Partiler Son 200 Yılın Olgusudur

Başka örgütlerden önemli ayrımları olan partiler, doğrudan yönetimi amaçlayan savaşım örgütleridir. Partiler, 19.yüzyıl sanayi devrimiyle ortaya çıkan ve yüzelli yıllık bir geçmişi olan örgütlerdir.
18.Yüzyıl başlarında, dünyanın hiçbir ülkesi kelimenin bugünkü anlamıyla partileri bilmiyordu. O dönemde; düşünce akımları, halk birlikleri, bilgelik (felsefe) dernekleri ve parlamento kümeleri (grupları) vardı ancak partiler yoktu. 8

Anayasal Kurum Olarak Partiler

Partilerin siyasi istencin (iradenin) oluşumunu belirleyen örgütler olarak ortaya çıkması, 19.yüzyıla dek gitmektedir ancak, anayasal kurumlar durumuna gelmeleri, II.Dünya Savaşı’ndan sonra olmuştur.
İlk kez, 1947 yılında İtalyan Anayasası, “Tüm yurttaşların demokratik yöntemle, ulusal siyasetin belirlemesine katılmak üzere partiler halinde serbestçe birleşme hakları vardır” (madde 49) diyerek, partileri bir kurum olarak kabul etti. 9
Ardından, 1949 yılında kabul edilen Alman Anayasası’nın 21.maddesi, partileri bir anayasa kavramı haline getirdi ve bir partiler kanunu çıkarılmasını öngördü. Bu kanun 1967’de çıkarılacaktır.
Fransa’da, partilerle ilgili kapsamlı bir gelişme görülmez. 1875 Anayasası, partilerden hiç söz etmez. 1946 Anayasası, partilerin parlamento çalışmalarına küme olarak katılacağını öngörür. 1958 Anayasası ise, yalnızca partilerin seçimlerdeki konumlarından söz etmekle yetinir.
1976 Portekiz Anayasası, partilere kurum olarak yer verir, ancak özel bir kanundan söz etmez. 1978 İspanyol Anayasası partilerden söz etmez ancak İspanya’da partilerin hukuksal konumunu düzenleyen bir yasa kabul edilir. 10

Partilerin Demokratik Bir Ortama Gereksinimi Vardır

Partilerin gelişip yetkinleşmesi ve kurumlaşarak sürekliliği olan bir güç olması için, kurallarına uyulan ve güvencesi olan demokratik bir işleyişe gereksinim vardır.
Gelişkin ve güçlü partiler, demokratik ve özgür toplumsal ilişkiler içinden çıkarlar. Burada söz konusu edilen demokratik işleyişin, mali güçten yoksun kitlelerinin yararlanamadığı, kâğıt üzerinde kalan göstermelik bir “demokratik” işleyiş olmadığı bilinmelidir.

Parti Çeşitleri


Siyasi demokrasinin temsili kurumları olarak ortaya çıkan partiler, her ülkenin toplumsal yapısına, ulusal gereksinimlerine ve uluslararası ilişkiler ağının koşullarına bağlı olarak zengin bir çeşitlilik yaratmışlardır.
Benzerlikleri giderek artıyor olsa da savaşım anlayışı, örgütlenme biçimi ve kapsam bakımından değişik özellikler taşıyan parti türleri, verdikleri uğraşıyla, evrensel boyutta bir toplumsal savaşım birikimi yaratmıştır. Gücünü ve etkisini giderek arttıran küresel egemenliğe karşı koyacak, kalıcı bir yönetim seçeneği oluşturulmak isteniyorsa, bu birikimden yararlanılması gerekir.
Partilerin; kitle ya da kadro partileri, sağ ve sol partiler, yasal (legal)-yasadışı (illegal) partiler, düzen partileri-düzen dışı partiler, parlamento içi-parlamento dışı partiler, sınıf partileri, ulusal partiler gibi birçok türü vardır. Toplumun nesnel koşullarının biçim vereceği parti türünün doğru seçimi, güçlü bir parti örgütünün yaratılmasının ön koşuludur. Bu koşulun yerine getirilmesi, gerek ancak yetmez şarttır. Partinin gücünü, türü ya da biçimi değil, kitlelerden aldığı destek belirler.

Kritik Ayrım

Parti türleri arasındaki en belirgin ayrım, yönetim erkini ele geçirmiş olan sınıf ve zümrelerin haklarını savunan partilerle, halkın haklarını savunan partiler arasındaki ayrımdır.
Yönetimdeki partilerinin temel amacı, kurulu düzenin sürdürülmesini sağlamak ve karşıtçı partilerin güçlenip hükümet seçeneği olmalarını önlemektir. Bu amaç için yeterli mali ve siyasi olanaklara sahiptirler. İktidar partilerinin yönetim gücüne bağlı olarak, görünüşte kabul edilen politik eşitlik ve demokratik haklar gerçekte, siyasal düzenin kaba bir eşitsizliği içeren işleyişinin gizlenmesinden başka bir şey değildir. Halk karşıtçılığının partileşmeye yönelmesini işin başında önlemek; olmazsa güç yöntemlerini devreye sokarak kazanılmış demokratik haklardan sıyrılmak, küresel siyasetin en temel işleyişi durumundadır.
Yönetim olanaklarından uzak karşıtçı partilerin, üzerlerindeki baskıyı aşmak ve yönetime yürüyebilmek için dayanabileceği güç, yalnızca halkın desteğidir. Bu destek, halkın sorunlarına çözüm üretme ve üretilen çözümleri uygulama konusunda verilen güvenle sağlanabilir. Bu güven, kitleleri örgütleyebilmenin ön koşuludur. Parti örgütlenmesine gerçek anlamda gereksinimi olanlar, çözüm bekleyen sorunların baskısı altında olan geniş halk kitleleridir.


Partiler Eylem Örgütleridir


Partiler, kuramsal tartışmaların yapıldığı düşünce kulüpleri değil, eylem örgütleridir. Ancak bu gerçek, parti yaşamına yön veren eylemin abartılarak kuramın gözardı edilmesine yol açmamalı; kuram ve eylem, dengeli bir bütünlük içinde parti örgütünün tüm birimlerine egemen kılınmalıdır. Kitlelerin gereksinimlerine ve yaşamın gerçeklerine yanıt veren savaşım biçiminin oluşturulması, bu dengenin sağlanmasıyla olanaklıdır.
Partiler, insanlara, siyasi yetkeyi (otoriteyi) ve kamusal işleyişi etkileme olanağı veren örgütlerdir. İyi örgütlenmiş bir parti, yönetimden uzak olduğu dönemlerde bile toplum üzerinde etkili olabilir ve siyasal yaşama yön verebilir.
Kişiler siyasi parti örgütlenmesi içine girmeden, yani örgütlenmeden, ne denli bilinçli, özverili ve yürekli olurlarsa olsunlar, toplum içinde siyasi bir güç oluşturamazlar. Düşünce ve eylem alanında kişiyi bireysel tepkiden kurtaran parti, onu siyasi ve düşünsel olarak eğitip kendisine bağlar ve diğer üyelerle birleştirir. Bu birleşme insanları, ortak çalışmanın güçlü dayanışmasıyla; kendi yazgısına yön veren, özgüveni gelişmiş ve halkı etkileyen toplumsal bir güç haline getirir.
Toplumsal karşıtçılığın özdeksel (maddi) yapısı hazır olsa bile, örgütlü parti savaşımı ortaya çıkmadığı sürece, kitleler çıkarlarını savunan ve sonuç getiren bir devinim içine giremezler. Tunaya’nın söylemiyle; “Kamuoyu, çoğu kez karmaşık, karışık ve durağandır. Siyasi parti, kitleleri uyandırır, kamçılar, ona ufuk ve yol gösterir.” 11

Partiler En İleri Unsurların Örgütüdür

Kitlelere yönelen partilerin amaçları son derece açık ve somut olmalıdır. Partiler, seçimden seçime oy verilen soyut bir kavram değil yaşamın her alanında kendini duyumsatan (hissettiren) somut bir güç haline gelmelidir. Parti gücünü eylem, eylemi de parti üyeleri yaratır. Türü ne olursa olsun partiler, temsil etmeye çalıştığı kitlenin tümünün değil, o kitlenin en bilinçli en ileri ve en etkin unsurlarının örgütüdür.
Parti üyeleri, içinde çalıştığı öncülerdir. Partilerin gerçek gücü, örgütlediği ileri unsurların tek tek güçlerinin matematiksel toplamından çok daha yüksektir. Dün olduğu gibi bugün de, ileri düzeyde örgütlenip örgütünü yetkinleştirmeyen hiçbir sınıf, küme ya da ulus, amaç ve istemlerini gerçekleştiremez; bağımsızlığını koruyup gelişimini sürekli kılamaz. Bilinen açık gerçek şudur: Örgütlü halk her şeydir, örgütsüz halk hiçbir şeydir. Bu gerçeği, Fransız Profesör Georges Bordeau şöyle dile getiriyor: “Kendisi gibi düşünenlerle birleşmeyen adam, bugünün siyasal yaşamında, düşüncelerini gerçekleştirmek bakımından hemen hiçbir etkiye sahip olmayan adamdır.” 12

Örgütler Ağı

Yönetime gelerek toplumsal ve ulusal sorunları çözmek ve toplumu yönetmek gibi önemli bir amaçla ortaya çıkan partiler, bu zor ve kapsamlı amaçlarında başarılı olabilmek için; değişik nitelikli çok sayıda örgütsel ilişkiyi, bütünlüğü olan bir örgütsel ağ durumuna getirmelidirler. Bu ise, düşünce ve örgüt birliğini sağlamakla olanaklıdır.
Genel merkez organlarından en küçük örgüt birimine dek tüm üyeler, aynı inanç sağlamlığı, aynı istenç gücü ve aynı bilinç düzeyine ulaştırılmalıdır. Bunu başarmak için kendi içinde uyumlu, iletişim gücü yüksek, dayanışmacı, siyasi öngörüye sahip ve devinim (hareket) yeteneği gelişkin büyük bir örgütsel aygıtın kurulması gerekir. Yönetime gelmek ve halkın sorunlarını çözerek toplumu bağımsızlık ve özgürlüğe götürmek ancak böyle bir örgütü yaratmakla olanaklıdır.

Ordu Örneği

Bu aygıta savaş sırasındaki çağdaş orduların örgütlenmesi iyi bir örnek olabilir. Bu örgüt, milyonlarca insandan oluşur. Bu insanlar, hiçbir karışıklığa yol açmadan görev alacakları yerlere ulaştırılır. Buralarda eğitilir, beyin ve beden olarak yapacakları işe hazırlanır. Bunların giyecek, yiyecek ve başka yaşamsal gereksinimleri sürekli olarak ve aksatılmadan çözülür.
Ulusal görevi yerine getirme günü geldiğinde, başkomutanlığın buyrukları en kısa sürede aksamadan milyonlarca insana iletilir. Cephede savaşanlara silah, malzeme ve yiyecek ulaştırılır. Yaralılar için hastaneler kurulur. Cephe gerisinde acemiler eğitilir, gereksinimler karşılanır.

Atatürk’ün Verdiği Örnek

Atatürk, büyük bir örgüt olarak gördüğü orduyu, “canlı bir makine” kabul eder ve şu değerlendirmeyi yapar: “Bir orduyu oluşturan her kişi, canlı bir makinenin canlı organları ve parçalarıdır. (Ancak y.n.) bu makineyi işleten her organ ve parçalarını harekete geçiren her araç, buharla işleyen bir motor değildir. Hareket ettirici güç, ordu makinesini meydana getiren canlı organların bilinçleri ve ruhsal yapılarıdır. Zihinlerde; bilgi, yargılama, anlayış yeteneği ve kavrama gücü olmazsa makine durur ve hiçbir kuvvet onu işletemez. Böyle bir makinenin çalıştırılabilmesi için, bir ya da birkaç makinistin sanat ustalığı, yeterli ve yararlı olamaz. Çünkü durgun beyinlerden oluşan kitleler; taş, demir ve odun yığınlarından daha hareketsizdirler.” 13


Ordu Örneğini Partiye Uygulamak


Savaş sırasındaki ordu örneğini, seçime hazırlanan bir siyasi partiye uygularsak, ortaya şöyle bir çalışma ve parti yapısı çıkacaktır: Yine bu örgüt, yüzbinler ya da milyonlarca üyeden oluşur. Çalışmada görev alanlar kendi yörelerinde, parti merkez örgütünden gelen milyonlarca bildiri, afiş ve başka tanıtım malzemelerini kitlelere ulaştırırlar.
Üyeler, her türlü propaganda ve örgütsel çalışma için eğitilmişlerdir. Evler, işyerleri tek tek dolaşılır. Semtlerde ve kent merkezlerinde büyüklü küçüklü Açıkhava ve kapalı salon toplantıları yapılır. Eylemler için gerekli olan yasal girişimleri yapacak, eylem alanlarını düzenleyecek ya da güvenlik önlemlerini alacak görevliler önceden belirlenir ve gereksinimleri karşılanır. Basınla sürekli ilişki kurulur. Parasal kaynak sağlayacak birimler kurulur. Parti adaylarını kitlelere tanıtacak kampanyalar düzenlenir. Seçim sandıklarında görev alacak sorumlular seçilir ve bunlar eğitilir. Seçim günü, sandıkları dolaşacak ve oradaki parti görevlilerine hizmet verecek gezici ekipler oluşturulur.
Parti, tüm üye ve duygudaşlarını örgütlü bir bütünlük içinde aynı amaca yönlendirerek, tüm gücünü, seçimde başarılı olmak için ortaya koyar.
Örgüt yapısını bu düzeye çıkarmış bir parti, doğaldır ki, yalnızca seçimlerde değil, diğer tüm parti çalışmalarında da başarıya ulaşacaktır. Esnek, hızlı hareket eden, her koşulda varlığını sürdüren ve halka dayanan, savaşım biçimlerini çabuk yenileyebilen, değişime yetenekli bir parti yapısı; örgütlü savaşım içinde kazanılan kuramsal ve eylemsel birikime dayanılarak ancak sağlanabilir.

DİPNOTLAR


  1. Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof.Dr.T.Z.Tunaya ARBA Araş. Bas. Yay. Tic. Kasım 1995, sf.2
  2. Siyasi Partiler” Maurice Duverger, Bilgi Yay., 2.Bas., 1974, sf.52
  3. Siyasi Partiler” Maurice Duverger, Bilgi Yay., 2.Bas., 1974, sf.9
  4. a.g.e. sf.15-16
  5. Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof.Dr.Tarık Zafer Tunaya ARBA Araş. Bas. Yay.Tic.Kasım 1995, sf.2-3
  6. İktisat” Prof.Dr.Çetin Yetkin, Süreç Yay.ve Tan.Tic.Ltd.Şti. sf.29
  7. Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Tarihi”, Aydınlık Yay., 1975, sf.54
  8. Siyasi Partiler” Maurice Duverger, Bilgi Yay., 2.Bas., 1974, sf.15
  9. Devlet ve Demokrasi” Server Tanilli, Say Kit.Pazar., 2.Bas., sf.220
  10. a.g.e. sf.220-221
  11. Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof.Dr.T.Z.Tunaya ARBA Araş. Bas. Yay. Tic. Kasım 1995, sf.28-29
  12. Traité de Science Politique” Georges Burdeau, Paris 1948, 1.C., sf.427; ak. T.Z.Tunaya “Türkiye’de Siyasi Partiler” ARBA Yay.Tic., Kasım 1995, sf.29
  13. Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” M.K. Atatürk, 1981, Genel Kurmay Ateşe Başkanlığı ve “Atatürk ve Devrim”, Ord. Prof. Enver Ziya Karal, TC.Zir. Ban.Kül.Yay., Ank.-1980, sf.15

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder