“Türkler
Batı giysileri içinde Doğulu yürekleri olan insanlardır.
Sempatik ve duyguludurlar. Birbirlerine ‘canım, şekerim, balım’ gibi, Korece’de karşılığı olmayan ve bizim alışkın
olmadığımız sevgi sözcükleri ile seslenirler.
Yardımseverdirler. Yolda bir kaza olsa, herkes yardıma koşar.
Dünyada hiç kimse Türkler kadar konuksever olamaz. Eve gelen
konuğu Tanrı’nın gönderdiğine inanırlar. ” Hee-Chul
Lee-
Kore Ankara Büyükelçisi
Tinsel (Ruhsal) Biçimleniş
Bir
toplum ya da topluluğu oluşturan insanların tümünü kapsayan ve
topluluk içindeki her bireyi aynı biçimde ifade eden, tek bir
tanımın yapılamayacağı açıktır. Boy
ya da kavim,
milliyet
ya da millet,
niteliği ve büyüklüğü ne olursa olsun tüm toplum biçimlerinde;
bireyler arasında düşünce ve davranış ayrımlılıkları,
karşıtlıklar, başkalıklar kuşkusuz olacaktır. Sınıfsal
ayrımlar bir yana, aynı soy
ve
aile
içinde bile birbiriyle her zaman uyumlu olmayan davranışlar
vardır. Ancak katılımcılıkla
baskıcılık,
barışçılıkla
savaşkanlık,
paylaşımcılıkla
bireysellik,
yardımseverlikle
bencillik
gibi sayısız karşıtlık ya da birliktelik, toplumun bireylere
verdiği özelliklerdir.
Kişiler
ya da kümeler arasında düşünce ayrımının olması, toplumun
genel yapısını temsil eden ortak bir tinsel
biçimlenişin ve
toplumu tanımlayan ortak bir özyapının
olmayacağı anlamına, elbette gelmez. Aile
ya da soyda,
bireyler arasındaki ayrımlılıklara karşın, nasıl ortak bir
düşünce
ve davranış
birliği
varsa ve bu birlik,
onların ana özelliğini gösteriyorsa, aynı birlik
toplumlarda da vardır.
Bireyin
sahip olduğu düşünce ve davranışlar, aileden başlayarak
toplumun tümü tarafından belirlenir. Toplum aileyi, aile bireyi
etkiler; aynı etki, ters yönlü olarak da işler. Bütünlüğü
olan karşılıklı etkileşim, sonuçta, toplumun kendine özgü
niteliğini, yani onu başka toplumlardan ayıran özyapıyı
(seciye-karakter) ortaya çıkarır.
Toplumsal
Özyapı
Özyapı
oluşumu, binlerce yıllık geçmişe dayanan ve sürekli değişimle
yenilenen, sonsuz bir süreçtir. Bu süreç içinde, toplum
bireyleri, bireyler de toplumu geliştirir ve ortaya toplumun tümünü
temsil eden bir ortak duygu, bir tinsel
birlik çıkar. Hangi dönemde ve hangi koşullar altında olursa
olsun, toplumu yönetenler ya da yönetime aday olanlar (günümüzde
partiler), başarılı olabilmek için, bu birliğin
niteliğini, kapsamını ve dayandığı temeli (yani tarihi) bilmek
ve ona göre davranmak zorundadırlar.
Bu
nedenle, Türkler’in nasıl insanlar olduğunu
bilip öğrenmek, biz Türkler için; toplumbiliminin (sosyolojinin)
alanına giren ve yalnızca kendimizi öğrenmek için yapılması
gereken bir çaba değil, onunla birlikte, günümüz politik
savaşımına yön vermede, yararlanılması gereken tarihi ve siyasi
bir araştırmadır.
Tanımlar
Ünlü
Türk bilgini Kâşgarlı
Mahmut
Divan-ı
Lûgat-it
Türk
adlı yapıtında Türkleri, “böbürlenme ve övünme huyları olmayan, büyük kahramanlıklar ve
fedakârlıklar yaptığı zaman bile, bir olağanüstülük
yaptığından habersiz görünen ”
insanlar olarak tanımlar. 1
August
Comte, Pierre Laffitte,
Mismer
ya da Ferrari
gibi Avrupalı düşünürlerin Türkler hakkındaki görüşü, çoğu
kez “hayranlık”
düzeyine varan saptamalar içerir. Bu düşünürler Türkler’in,
“içten, alçakgönüllü, ahlaklı, dindar ama bağnaz olmayan”
insanlar olduğunu söyler ve Türkler’in “azla yetinmeye, sürekli iyimserliğe, ülkücülüğe dayanan
toplumsal özelliklerinin ve yoksul da olsa mutluluğu yitirmeyen
yaşam biçimlerinin hayranlık verici” 2
olduğunu
belirtirler.
Rus
tarihçi K.E.Bosfort,
Türkler’in “vahşi asaletlerini”
her zaman koruduklarını ve onların “güçlü, disiplinli, dayanıklı, yalan dolan bilmeyen,
entrikacılığı sevmeyen, gereksiz övgüden hoşlanmayan, yağmadan
ve ırza tecavüzden uzak duran”
insanlar olduğunu söyler.
Bosfort’a
göre; “Araplar ve sunnî Acemler”
Türkleri; “kendi soylarından olan Deylemî ve İsmailîler’e karşı
belirgin bir biçimde tercih ederler”;
Türkler’i “arslan gibi gururlu, doğal kusurlardan arınmış, ev işlerini
sevmeyen”,
buna karşın “savaşlarda yüksek yeteneğe sahip”
kişiler olarak değerlendirirler. 3
Eskiler
M.S.981-984
yılları arasında Turfan
ve Beş
Balığ’
ı gezen Çin Elçisi Vang
Yen-Tö,
Türkler’in “kentlerinde
çok sayıda evler, kuleler, bahçeler bulunan; zeki, dürüst,
kişilik sahibi ve ahlaklı insanlar”
olduğunu söyler. 4
Bir
başka Çinli, tarihçi Sih-Ma
Ch’ien
ise, Türkler’den saygıyla söz ederek, onların “sağlam gelenekleri ve kültürleri”
bulunduğunu, “aydın kesime sahip bir toplum”
olduğunu söyler. “Çin soyundan gelen ve bağımsızlıklarına düşkün Siyenpiler’den”
daha üstün tutar. 5
Ön
Moğol tarihinde, Cengiz
Han’ın
içinden çıktığı kabul edilen Borcigin
boyunun atası Bodoncar,
Türkler’i eşitçi yaşamlarını öne çıkararak; “büyüğü küçüğü yok, iyisi kötüsü de yok. Baş olan da,
ayak olan da yok, hepsi eşit”
biçiminde tanımlamıştır. 6
1568-1574
yılları arasında 6 yıl İstanbul’da kalan Venedik Elçisi
Marcantonio
Barbara,
Türkler’in “savaşçılıklarını”
ve “yiğitliklerini”
yalnızca savaş dönemlerinde gösterdiklerini, olağan dönemlerde
“kavgadan uzak duran”,
son derece “barışçı”
insanlar olduğunu söyler ve anılarında şu görüşleri dile
getirir: “Türklerin yiğitlik anlayışı bizimki gibi değildir. Avrupa’da
yiğitlik, her an kavga etmeye hazır olmak, karşısındakinin
gözüne dik dik bakmak, yüzüne gergin ve havalı bir ifade vermek,
öfkeli görünerek durmadan yemin etmek demektir. Türkler ise,
yiğitliklerini, silahlarını savaş zamanında düşmana
gösterirken; barış zamanında son derece alçak gönüllüdürler,
kavga etmezler ve evlerinde huzur içinde yaşarlar.” 7
İngilizlerin
Değerlendirmesi
Birinci
Dünya Savaşı’nda Irak’ta esir edilen İngiliz askerlerine
Türkler’in uyguladığı “insanca davranış”
Avam Kamarası’nda görüşme konusu olmuş ve “İngiltere’nin de Türk esirlere iyi davranacağı” nın
İstanbul’a bildirilmesi gündeme getirilmişti. 8
Aynı
dönemde, bazı İngiliz dergilerinde “Anadolu Türk’ü, doğanın bir centilmeni; basit, dürüst ve
hayran olunacak bir kişidir”
biçiminde saptamalar yapılıyor, bu saptamalar için “Hogarth,
Mark
Sykes
gibi Türkler konusunda ‘uzman’ yetkililerin tanıklığına”
başvuruluyordu. 9
1958-1966
yılları arasında Türkiye’de görev yapan İngiliz gazeteci
Davit
Hotham,
gazeteciliğin yanı sıra, Türkçe öğrenip Türkler’i araştırmış
ve saptamalarını Türkler
adını verdiği bir yapıtta toplamıştır.
Batı
merkezci bakışla yazılmasına ve birçok yanlış görüş
içermesine karşın, yapıtta Türklerin toplumsal özellikleriyle
ilgili olarak şu görüşlere yer verilmiştir: “Türkler; nezaket, yardımseverlik ve içtenlik bakımından dünyada
eşi olmayan bir ulustur. Yabancılara karşı aşırı bir
konukseverlik biçiminde ortaya çıkan derin bir insan sevgisine
sahiptirler. Öyle sanıyorum ki, Türkiye’ye ilk kez gelenler,
önce bunlar karşısında çarpılırlar... Başka hiçbir ulusta
rastlanmayacak biçimde devlet otoritesine karşı saygı beslerler;
buna karşın, bireysel özgürlüğe aşırı düşkünlükleri
vardır. Kendilerini yönetecek bir diktatörün peşinden koşarlar,
ama ille de demokrasi diye diretirler...” 10
Koreli
Büyükelçi
Güney
Kore’nin Ankara Büyükelçiliği Müsteşarı
Hee-Chul
Lee,
2002’de Türkiye ve Türkler’le ilgili bir kitap yazdı. Kore’de
en çok satanlar listesine giren bu kitapta, Türkler’in özyapısı
konusunda şunlar söyleniyordu: “Türkler
Batı giysileri içinde Doğulu yürekleri olan insanlardır.
Sempatik ve duyguludurlar. Birbirlerine ‘canım, şekerim, balım’ gibi, Korece’de karşılığı olmayan ve bizim alışkın
olmadığımız sevgi sözcükleri ile seslenirler.
Yardımseverdirler. Yolda bir kaza olsa, herkes yardıma koşar.
Dünyada hiç kimse Türkler kadar konuksever olamaz. Eve gelen
konuğu Tanrı’nın gönderdiğine inanırlar.” 11
Hayranlık
ya da Karalama
Değişik
ülke insanlarının, değişik zamanlarda yaptıkları bu tür
tanımları uzatmak olanaklıdır. Türkler hakkında yargıda
bulunanlar her zaman, hayranlık
ya da karalama
üzerinde yoğunlaşan iki ana küme oluşturmuştur. Başka ülke
insanlarına yönelik yargılarda pek görülmeyen bu ilginç durum,
kuşkusuz nedensiz değildir.
Tarihin
hemen her döneminde, hiçbir kavmin yapamadığı denli başka
toplumlarla ilişki kurmuş olan Türkler, kaçınılmaz olarak,
kendilerinden olumlu ya da olumsuz ancak kesinlikle söz
ettirmişlerdir. Yaşam biçimleri düşünce ve davranışları
son derece özgündür ve bu özgünlüğü başka milletlerde
görülmeyen bir yoğunlukla dünyanın hemen her yerine
taşımışlardır. Başkalarına benzemezler, benzemek de
istemezler. Türklerin bu özelliğini Atatürk,
şu sözlerle özlü bir biçimde dile getirmiştir: “Biz,
benzememekle ve benzetmemekle iftihar ederiz. Çünkü biz, bize
benzeriz.” 12
Nesnel
Olabilmek
Tarihle
ilgilenip Türkler’e yönelik görüş bildirenlerden, yalnızca
küçük bir azınlık nesnel olabilmiştir. Büyük çoğunluk,
öznelliği öne çıkan bir tutum sergilemiştir. Oysa bu konu,
gerek günümüz ve gerekse tarih açısından oldukça önemli bir
konudur; ön yargıdan uzak, tümüyle yansız ve bilimsel bir
tutumla ele alınıp incelenmesi gerekir.
Tarihi
boyunca özgün varlığını korumayı başaran, her dönem ve
aşamada tarihçilerin karşısına çıkan ve hemen her önemli
olayda yer alan Türkler, gerçekten nasıl insanlardır? Nasıl
yaşamışlar, ne tür ilişkiler geliştirmişler ve nelere önem
vermişlerdir? Yaşam biçimleri, gelenekleri, duygu ve düşünceleri,
hangi özellikleri içermektedir? Bu özelliklerin, tarihe yaptığı
etki ne olmuştur? Bu özelliklerin günümüz ya da gelecek için
bir değeri var mıdır, varsa nedir?
Bugünü
Anlamak
Bu
sorulara verilecek yanıtlar; eğer tarihe ve bugüne ait gerçeklere
uyuyorsa, nesnelse ve bilimsel verilere dayanıyorsa, günümüz
sorunlarını anlama ve halka dayalı çözüm üretme açısından
büyük önem taşıyor demektir. Üstelik bu önem, yalnızca
Türkler’in kendileri için değil, benzer uluslar ve değişik
anlamda da olsa, karşısında olan küresel güçler için de
geçerli olacaktır.
Ünlü
Amerikalı ekonomist Davit
C.Korten’in
şu sözleri, bu önemi açıkça ortaya koymaktadır: “(Küresel
yıkımdan kurtulmak için y.n.)
küresel ekonomiden soyutlanmış, insanı esas alan toplumları
yeniden kurmak gerekir... Ne mutlu ki bunun bir yolu vardır. Bu yol,
Türkiye’nin başkenti Ankara’nın fakir gecekondu
mahallelerinde görülen sosyal birlikteliğin gücünde mevcuttur.
Bu insanlar, fakir ve olanaksızlıklar içinde olmalarına rağmen
kuvvetli kültürel kimliklerini, değerlerini ve toplumsal bağlarını
sürdürmektedirler. Bireylere karşı işlenen suçlar ve alkolizm
çok azdır. Gecekonduların içi tertemiz olup, çocukları okula
gitmektedir.” 13
Özgün
ve Evrensel
Yalnızca
Türklerin değil, tüm toplumların, yaşam biçimlerinden ve
tarihlerinden gelen, kendilerine ait özellikleri vardır.
Ayrılıkları, benzerlikleri ya da gelişme düzeyleri ne olursa
olsun her toplum, hem kendine özgüdür hem de dünya kültürünün
bir parçasıdır; hem yerel
hem evrensel’dir.
Yerel’liği, insanlara bir ilişkinlik
(aidiyet)
ve sahiplenme duygusu verir ve bu ilişkinlik eğer baskı altına
alınıp yozlaştırılmamışsa, kaçınılmaz biçimde evrensel’liği de içerir. Bu nedenle yalnızca yerel
ya da yalnızca evrensel
olunamaz.
Ulusları
ve halkları yerme ya da hor görmeye dayanan üstünlük duygusu,
yani ırkçılık ne denli kabul edilemezse, evrensellik adına
kimliksizleşme davranışları da o denli kabul edilemez. Halkın
gelenek ve
göreneklerine sahip çıkıp geliştirmek yalnızca hak
değil, aynı zamanda bir görevdir. Halkların yaşamında var olan
demokratik gelenek, bu iki olguyu birlikte ele almayı gerektirir.
Her
halk, insanlığın tümünün kabul edeceği ortak erdemlere ve
barışçı duygulara sahiptir. Önemli olan, halklar arasında her
zaman var olan barışçı ve özgürlükçü eğilimlerin öne
çıkarılmasını sağlamak ve biçimsel ayrımların siyasi amaçla
kullanılan bir gerilim kaynağı durumuna getirilmesini önlemektir.
Oysa
bugün belki de en çok yapılan budur. Dünyaya çıkarlarına uygun
bir biçim vermek isteyen küresel güçler, halklar arasında
düşmanlık ve çatışma çıkarmaktadır. Birbiriyle hiçbir
sorunu olmayan halklar arasında yapay çelişkiler yaratılmakta,
barış ve dostlukla yoğrulmuş ulusal kültürler, düşmanlık
aracı olarak kullanılmaktadır.
Açık ya da örtülü, ama kesinlikle üstünlük duygularına
dayalı, ırkçı bir yaklaşımla, ulusların belleği olan tarih
üzerinde oynanmakta ve çarpıtılmaya
çalışılmaktadır.
Sömürüye
Karşıtlık
Türk
tarihi ve yarattığı toplumsal değerlerin, geçmişte olduğu gibi
bugün de, sömürü ve baskıya dayalı politikalarla bütünleşmesi
olanaksız nitelikleri vardır. Sömürgecilik ve emperyalizm,
Türkler’in gelenekleri, bağlı olarak yönetim anlayışlarıyla
hiçbir biçimde uyuşmayan olgulardır.
Bu
uyumsuzluk, dünyadan
kopma
ya da içine
kapanma
davranışı değil, tam tersi, evrensel boyutu olan sömürgecilik
ve emperyalizm karşıtı bir gelenektir. Eğer dünyadan
kopma
ya da içine
kapanma
davranışına örnek aranacaksa, Türkler, bu arayışın herhalde
en sonunda yer alacaktır. Tarih boyunca, Türkler kadar içine
kapanmayan,
dünyaya
yayılan
ve “küresel”
olan bir başka kavim ya da ulus görülmemiştir.
Türkler,
dünyaya yayılıp tarih boyunca “küresel”
davranmışlar, baskı ve sömürüye dayanan günümüzdeki
kapitalist küreselleşmeye ve onun tarihsel kökleri olan köleci
ve feodal
despotluğa her zaman karşıdurmuşlardır.
Türk
varlığına ve onu ayakta tutan kültüre, geçmişten bugüne
sürdürülen saldırının nedeni, sözkonusu karşı duruşun güçlü
olmasıdır.
Bugün
yaygınlaştırılarak sürdürülen ulus karşıtı propagandadan,
yeni tanımıyla “paramiliter milliyetçilik”
suçlamalarından etkilenilmemelidir. Emperyalist merkezlere karşı,
azgelişmiş ülkelerin yürütebileceği tek savaşım biçimi olan
ulusçuluk,
içine her türlü siyasi eğilimi alan bir demokrasi
savaşımıdır.
Türk
Devrimi
ve Atatürkçülük,
bu savaşımın en üst örneğidir.
Unutulmamalıdır
ki, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin ulusçuluğu,
dünyayı daha çok sömürme amacına yönelikken, azgelişmiş
ülkelerin ulusçuluğu,
sömürü ve baskıya karşı durmaya ve kendini korumaya yöneliktir.
Demokratik ve barışçı olmasının nedeni budur.
DİPNOTLAR
- “Türkçülüğün Esasları” Ziya Gökalp, Kum Saati Yay., İst. 2001, sf.43
- a.g.e. sf.45
- “Hazar Çevresinde Bin Yıl”, Lev Nikolayeviç Gumilev, Selenge Yay., İst. 2002, sf.296
- “Türk Kültürünün Gelişme Çağları” Prof.Dr.Bahaddin Ögel Türk Dünyası Araştırma Yay., 1988 İst., sf.202
- “Hazar Çevresinde Bin Yıl”, Lev Nikolayeviç Gumilev, Selenge Yay., İst. 2002, sf.110
- “Moğolların İçtimai Teşkilatı” B.Y.Viladimirtsov, sf.103-104; ak. Doğan Avcıoğlu “Türklerin Tarihi” Tekin Yay., 1.Cilt, 1995 İst., sf.248
- “Les Observations de Plusieurs Sinqularitez et Choses Mémorables Trouéesen Gréce” Pierre Belon, Paris 1583; ak. Stéphane Yerasimos, “Türkler”, Doruk Yay. 2002, sf.28
- “Bedevi Lawrens, Arap, Türk” Doğan Koloğlu, Arba Yay., İst.-1993, sf.163
- a.g.e. sf.163
- “Türkler”, Davit Hotham, 2.Cilt, Cumhuriyet Yay. 2000, sf.38
- “Türkiye’yi Yazdı Best Seller Oldu”, Zeynep Tuğrul, Milliyet 16.09.2002
- “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, Remzi Kit., 3.Cilt, 8.Baskı-1983, sf.456
- “When Corporations Rule The Word” David C.Korten, Kumarion Press, Inc, Berret-Koehler Publishers, Inc. ISBN 1-887208-01-1, sf.257
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder