Günümüz
dünyasında endüstriyel üretimi düşük, ekonomik ve mali
yapılanması yetersiz gelişmekte olan ülkelerde, devletin ekonomik
gücünü büyük oranda Kamu İktisadi Kuruluşları (KİT)
oluşturur. KİT yatırımlarının artması ve bu yatırımların
verimli bir işleyiş içinde geliştirilmesi, azgelişmiş ülkelerin
kalkınabilmesi için tek şanstır. Dünyada, devletin ekonomik
destek ve katılımı olmadan kalkınabilmiş bir ülke yoktur.
Batının gelişmiş ülkelerinin kalkınması ekonomik devletçilik
olarak tanımlanan Merkantilizme dayanır. Devlet kalkınmada öncüdür
ve bu görevi yaptığı oranda güçlenmiştir. Bugün, azgelişmiş
ülkelerde devletin ekonomik dayanaklarının özelleştirme adıyla
yokedilmesi gerçekte ulus devletin yok edilmesidir. Bu nedenle,
özelleştirme uygulamaları ekonomik değil, emperyalizmi anlatan
ideolojik bir girişimdir. Azgelişmiş ülkelerin varlığını
sürdürebilmesi için tek dayanağı olan ulus-devletin yok
edilmesidir.
Karar
Merkezi: Dünya Bankası
Devlet
Planlama Teşkilatı, 1986 yılında Dünya Bankası aracılığıyla
Amerikan şirketi Morgan
Bank’a
Özelleştirme
Master Planı
diye bir plan hazırlattı. Türkiye’ye gelen Morgan
Ekibi,
yüksek düzeyde görevlilerle geniş çaplı görüşmelerden sonra;
Türkiye’deki özelleştirme uygulamaları konusunda, “Türk
Hükümeti’nin hedeflerini doğrudan yansıtan”
ondört hedef belirledi. Master
Planda,
özelleştirmenin amacı şöyle özetleniyordu: “Özelleştirme
Programının en önemli amacı, endüstriyel etkinliği arttırmak
ve bu yolla ekonomide gerçek büyüme yaratmaktır.”1
Morgan
Bank Ekibi’nin,
“Yüksek düzeyde görevlilerle” görüşerek hazırladığı,
Türkiye’deki KİT’lerin özelleştirme izlencesinde yer alan
gerekçeler; uzun ve etkili medya yaymacasıyla halka duyuruldu ve
Çimento sektöründen başlamak üzere satış uygulamalarına
geçildi. En sağından, en soluna dek hemen tüm siyasi partiler,
Morgan
Bank Ekibi
gibi düşünmeye başladı ve KİT satışlarını ayrımlı
söylemler kullanarak kabul ettiler. Bu kabul bugün de sürüyor.
Uydurma
Gerekçeler
Özelleştirmecilerin
belli başlı savları şunlardır: KİT’lerin devlet mülkiyetinden
çıkması piyasa güçlerinin (özel sermayenin) ekonomiyi
canlandırmasını sağlayacaktır.
KİT’lerin
verimliliği ve etkinliği düşüktür, istihdam fazlalığı
vardır.
KİT’ler
zarar etmekte ve hazineye yük olmaktadır; KİT satışları mal ve
hizmet üretiminde nitelik, nicelik ve çeşitliliği arttıracaktır.
KİT’ler
ekonomide tekel yaratmaktadır, serbest piyasanın gereği olarak
tekelcilik önlenmelidir; KİT’ler geri teknolojiyle çalışmaktadır
bu nedenle elden çıkarılmalıdır.
KİT’ler
satılarak mülkiyetin halka yayılması sağlanacaktır;
özelleştirme gelirleriyle hazine açıkları kapatılacak ve denk
bütçe amaçlayan yeni bir başlangıç yapılacaktır...
Bu
savlar doğru mudur? 1980’lere dek kamu gücüyle kurulan ve
kurulması için dışarıya borçlanılan bu kurumlar, Türk
ekonomisine bu denli zarar veriyor mu? Veriyorsa neden yapıldılar?
Dünya Bankası, IMF ve yerli yöneticilerin özelleştirme
gerekçelerinde haklı bir yan var mıdır? Bu sorulara bir avuç
bilimadamı ve yurtsever aydından başka yanıt arayan ve araştırma
yapan çıkmadı. KİT’ler gerçeklere uymayan gerekçelerle, kabul
edilmesi olanaksız bir biçimde teker teker satıldı.
A-
“Piyasa Güçleri” Ekonomiyi Canlandıramadığı İçin KİT’ler
Kurulmuştur:
KİT
sorunu, esas olarak bir azgelişmiş ülke sorunudur. Dünyanın her
yerinin her yönden paylaşıldığı bir dünyada azgelişmiş bir
ülkenin; yaşam biçimine, ulusal varlığına ve geleceğine sahip
çıkabilmesinin tek yolu, en alt düzeyde de olsa kendine yeter
duruma gelmektir. Bunun kısa adı; gerçekleştirilmesinin,
istemekten çok daha güç olduğu, ulusal kalkınmadır.
Herhangi
bir alanda devlet öncülüğünün sona ermesi o alanda yüksek
düzeyli bir gelişmenin sağlandığını gösterir. Özel girişimin
kamusal düzeni aksatmayacak düzeye gelmesi bir gelişkinlik
göstergesidir. Bu gelişkinlik, yaşamın her alanında ve toplumun
tümünü kapsayarak bir başka gelişime yol açacaktır. Kamusal
iyelik (mülkiyet), ekonomik ve toplumsal gelişmeye bağlı olarak
yeni ve başka bir toplumsal aşamada yeniden gündeme gelecek ve bu
süreç aynı zamanda devletin sönüme gittiği süreci
oluşturacaktır. Devletin sönüme gitmesi, sınıfsız bir düzeni
sağlayan uygarlık sorunu olarak, insanlığın önüne o zaman
gelecektir.
Ancak
kurtlar sofrası durumundaki günümüz dünyası bu düzeyin çok
gerisindedir. İnsanlar ve ülkelerin birbirleri üzerinden çıkar
sağladığı ve gücün belirleyici olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Böyle bir ortamda azgelişmiş ülkelere devletin küçülmesini
önermek ya da bu öneri yönünde uygulamalarda bulunmak, gücün
egemenliğini kabul ederek, güçsüzlere yaşam hakkı tanımamak ve
uygarlığı yok etmek anlamına gelecektir.
Kalkınma
amacındaki ülkeler, gelişmiş ülkelerin kalkınmayı
gerçekleştirdiği dönemlerdeki olanaklara bugün sahip değildir.
Az sayıdaki Batı Avrupa ülkesi, bakir ve heryanı keşfedilmemiş
bir dünyada, yalnızca birbirleriyle yarışarak (rekabet ederek)
dünyaya yayıldı ve onu özgürce kullandı; elde ettiği
varsıllığın tümünü ülkesine taşıdı. Ancak, bugün dünya
onu kullananlar için çok küçüldü ve azgelişmiş ülkeler ağır
bir emperyalist sömürü altında. Her yer paylaşılmış. Her şeyi
güç ve şiddet belirliyor.
Bu
nedenle azgelişmiş ülkelerin varlıklarını koruyup
kalkınabilmeleri için devlete ve onun her alandaki öncülüğüne
şimdi çok daha fazla gereksinimleri var. Batılılar kalkınmak
için başarıyla kullandığı yöntemi, azgelişmiş ülkelerde
uygulatmak istemiyor. Gelişimlerini borçlu olduğu ve kendi
ülkelerinde güçlendirmeyi sürdürdüğü devleti, azgelişmiş
ülkelerde etkisizleştirmek için onlara yanlışı öneriyorlar.
Gelişmiş
ülkelerde, toplumsal yaşamın temel alanları ve kilit sektörler
devlet mülkiyeti ya da denetimi altındadır. Japonya’da değil
devletin, birçok özel şirketin bile hisseleri serbestçe alınıp
satılamaz. Yabancı şirketlerin, herhangi bir üretim dalında
etkinlik sağlayacağı bir şirket alımını gerçekleştirebilmeleri
olanaklı değildir. İngiltere’de yabancılar şirket hisselerinin
yüzde 10’undan, Fransa’da yüzde 20’sinden fazlasını alamaz.
Almanya’da Lufthansa’nın
yüzde 52’si devletindir. Demiryolları ve iletişimin büyük
bölümü devlet mülkiyetindedir. Bir kamu kuruluşu olan Resolution
Trust Corporation,
ABD’nde en büyük mal varlığına sahip şirket durumundadır.
Fransa’da bünyelerinde 1.5 milyon işçi çalıştıran 2498
devlet şirketi vardır (1995). Bu şirketlerin 17’si tarım, 341’i
endüstri ve 2140’ı ticaret, ulaşım, finansman, sigorta ve
hizmet sektöründe faaliyet göstermektedir.2
Bu
ülkeler gelişmiş zengin ülkelerdir. Ulusal geliri kişi başına 35 bin dolardan çoktur. Ekonomileri güçlüdür. Oysa azgelişmiş
bir ülke olan Türkiye’nin durumu bu ülkelerden çok farklıdır.
Ekonomisini geliştirmesi için, bir zamanlar bu ülkelerin yaptığı
gibi, kilit sanayi dallarına, stratejik alanlara ve sosyal güvenlik
kurumlarına yeni kamusal yatırımlar yapması, eldekileri koruyup
geliştirmesi gerekmektedir. Ekonomik büyümeyi gerçekleştirmenin,
bölgeler arası eşitsizlikleri gidermenin ve ulusal kalkınmayı
sağlamanın başka bir yolu henüz bulunmadı. Bu nedenle Morgan
Bank
ekibi’nin önerdiğinin tam tersi yapılmalı ve “Ekonomiyi
hareketlendirmek için eldeki KİT’leri piyasa güçlerine
devretmek”
yerine, onları koruyup geliştirmeli ve ülkenin her yerinde
yenileri açılmalıdır.
B-
KİT’lerde Verimlilik Düşük, İstihdam Fazla Değildir:
KİT’lerin;
kötü yönetildiği, çok adam çalıştırıldığı ve
verimliliklerinin düşük olduğu sıkça dile getirilmektedir. İşin
ilginç yanı bunları söyleyenlerin önemli bölümü, ülkeyi
bağlı olarak da KİT’leri bugüne dek yöneten hükümet
yetkilileridir. Siyasi erki elinde bulunduranlardır. Bunlar düne
kadar, kendilerine yakıştırdıkları “sanayileşme
öncüsü”
gibi ünvanlarla övünüyordu şimdi, kurmakla övündükleri
KİT’leri sattıkları için övünüyorlar.
KİT’lerin
kötü yönetildiği bir gerçektir (hem de çok kötü
yönetilmiştir). Özal döneminden sonra kasıtlı olarak kötü
yönetildikleri ise bir başka gerçektir. Bu o denli açıktır ki;
birçok büyük ve güçlü KİT, özelleştirilecek kuruluşlar
kapsamına alınarak yönetim yetkileri, Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı’na
verildi. Bu uygulama, öldüreceği adama dua okumak ya da kediye
ciğer emanet etmek gibi bir şeydir.
KİT’lerin,
(her şeye karşın) çok değerli kadroları vardı. Bu kuruluşlar
kendi kadrolarını yetiştirmekle kalmamış birçok özel kuruluşa
üst düzeyde nitelikli eleman vermiştir. Türkiye’nin kısa
sanayi tarihinde özel kesimin (sektörün) hemen tüm başlangıç
kadrosu kamu kaynaklıdır. Sanayi işletmelerinden özel
televizyonlara dek bu hep böyledir.
Erdemir’de
Yılmaz
Argüden
adında bir Genel Müdür, kendi deyimiyle “ülke
yararına”
işler yapıyor ve Erdemir Demir-Çelik İşletmesi’nde Toplam
Kalite Yönetimi
anlayışını yerleştirerek, büyük başarılar sağlıyordu.
Argüden,
ereklerinin üretim kapasitesi arttırarak Avrupa’nın ilk 10’una
girmek olduğunu ve buna da az kaldığını söylüyordu. Yılmaz
Argüden,
26 Mart 1999 günü görevinden ayrıldı ve şu açıklamayı yaptı:
“Erdemir’in
dünya çapında bir şirket olması için iki yıl çalıştık.
Klasik kamu şirketi anlayışından ‘müşteri odaklı’ şirket
yönetimi anlayışına geçmek için çaba sarfettik. Son bir yılda
bütün ihaleleri şeffaf bir biçimde yaptık. Ve Erdemir’i belli
bir yere getirdik. Çok fazla yorum yapmak istemiyorum ama
birilerinin benden rahatsız olduğu bir gerçek. Siyasilerin ne
düşündüğü beni pek ilgilendirmiyor. Ancak bir süredir
siyasilerin de etkisi ile bize karşı bir muhalif grup oluştu.
Dünya çapındaki bir tesise muhalefet yakışmıyor.”
3
KİT’lerde
çok adam çalıştırıldığı ve özel kesimin KİT’lerden daha
üretken bir yapıya sahip olduğu hemen her platformda ileri
sürülen, bu nedenle de pek çok insanın inandığı bir söylemdir.
Ancak, incelemeler ve somut verilere dayanan araştırmalar gerçeğin
böyle olmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Kamu
İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı’nın
(KİGEM) saptamalarına göre Türkiye’de KİT çalışanlarının
toplam çalışan içindeki payı geleneksel olarak yüzde 4’dür.
Ancak, bu oran 1985-1995 arasında yüzde 30 azalarak yüzde 2.8’e
düştü. Çalışan sayısının azalması sanayi KİT’lerinde
daha çok oldu ve aynı dönemde yüzde 11.9’dan yüzde 6,4’e
düşerek neredeyse yarı yarıya azaldı. KİT’lerde çalışan
sayısının düştüğü aynı dönemde KİT dışı sektörlerde
istihdam, Türkiye genelinde yüzde 3.67 oranında artış gösterdi
ve Türkiye ekonomisinin yıllık ortalama iş yaratımı yüzde 1.85
oldu.
Veriler
ilginç bir gerçeği ortaya koyuyor. Sanayi KİT’lerinde emek
payındaki düşüş toplam katma değerdeki düşüşten daha büyük
olduğundan, dönem boyunca çalışan başına üretkenlik yüzde
98.4 oranında artmıştı.4
Üretim endüstrisinde yer alan KİT’lerde verimlilik, özel
sektördeki verimliliği geçmişti. Türkiye’de katma değer
artışı, özel sektörün istihdam artışından az, KİT
istihdamından çoktu. Bunun açık anlamı, KİT’lerde daha az
işçiyle daha çok üretim yapılması, ya da bir başka deyişle,
emek üretkenliğinin özel işletmelerden daha yüksek olmasıydı.
Dikkat
çeken bir başka nokta, KİT’lerde sağlanan emek üretkenliğinin;
keşmekeşliğe varan bir personel düzeni içinde kilit kadrolar
dahil çalışanların tümünün kolayca gözden çıkarıldığı
bir kıyım ortamında gerçekleştirilmiş olmasıdır. 1985-1995
arasında 125 bin çalışanın işine konumuna ve eğitim düzeyine
bakılmaksızın son verilmişti. Kalanlar ise ücret düşüklüğü
ve yetersiz sosyal güvenlik koşullarında çalıştırılıyordu.
KİT’lerdeki
verimliliğin özel kesim işletmelerinden daha yüksek olduğuna
yönelik bir başka çalışma İktisat
Dergisi’nin
Eylül 1993 sayısında yayınlandı. “Verim
Artışında KİT’ler Önde”
başlıklı yazıda şunlar söyleniyor: “Son
yıllarda devlet eliyle sürekli işlenen ‘kamu kesiminin verimsiz’
olduğuna ilişkin iddia bir devlet kuruluşu tarafından çürütüldü.
Güvenirliğine hiç kimsenin itirazı olmayan Milli Prodüktivite
Merkezi'nin (MPM), Devlet İstatistik Enstitüsü'nin (DİE) İmalat
Sanayi Yıllık Anket Sonuçları üzerinde yaptığı araştırmaya
göre, kamunun verim artış hızı özel sektörden daha fazla.” 5
MPM’nin
imalat sanayiinde, aralarında gıda maddeleri, içki; tütün,
ayakkabı, ana kimya, petrol rafinerileri, plastik ürünleri,
elektrik makinaları ve metal eşyanın bulunduğu toplam 29 sanayi
kolunda yaptığı araştırmaya göre, 1987-1990 arasında kamu
kesiminde çalışan her işçinin yarattığı katma değer yüzde
28,6 artarken, özel kesimdeki artış yüzde 15,9 da kaldı. Bu
oranlar gıda maddelerinde yüzde 36,8-yüzde 20,8, içki sanayiinde
yüzde 78,7-yüzde 38 oldu.6
Kötü
yönetimlere karşın özel sektörlerden daha verimli çalışan
KİT’ler, özelleştirildiklerinde büyük verimlilik kayıplarına
uğramaktadır. Et ve Balık Kurumu’nun (EBK) özelleştirilen on
bir kombinasından dokuzunda, bir yıl içinde üretime son
verilmiştir. İstihdam yüzde 88, üretim yüzde 94 düşmüştür.
Özelleştirilen Süt Endüstrisi Kurumu’nda (SEK), istihdam yüzde
57 üretim ise yüzde 33 düşmüştür. Orman Ürünleri Sanayi
Kurumu’nda (ORÜS) özelleştirme uygulaması yapılan sekiz
işletmeden yedisinde üretim son bulmuş, toplam istihdam yüzde 78
azalmıştır.7
C-
KİT’lerin Zarar Ettiği İddiaları Doğru Değildir:
Özelleştirme
uygulamalarına gerekçe arayanlar uzun süre, KİT’lerin zarar
ettiğini, devlet bütçesine yük oluşturduğunu ve kamu açıklarına
yol açtığını söyledi (artık gerekçe açıklamaya gerek bile
görülmüyor). Parti başkanları ve onların ekonomik kurmayları,
zararın niceliğini (miktarını) katıldıkları toplantıların
heyecanına göre diledikleri gibi yükseltiyordu. Tansu
Çiller,
zararı günde 5 milyon dolar’a dek çıkarmıştı.8
Oysa gerçek, söylenenlerin tam tersiydi. KİT’ler siyasi
yönetimin bütün engellemelerine, bütün planlı ve kasıtlı kötü
yönetim girişimlerine karşın şaşırtıcı bir biçimde kâr
ediyordu.
Uzun
süre kilit görevlere, yetkisiz yetersiz ve çoğu kez başarısızlığı
amaçlayan kişiler atandı. Üst düzeydeki nitelikli kadro değişik
yöntemlerle görevlerinden alındı. KİT ürünlerinin rekabet
olanaklarını ortadan kaldıracak her türlü önlem geniş bir
biçimde uygulandı. Mesut
Yılmaz
hükümeti, enflasyonu önlemek için, KİT ürünlerine enflasyonun
yüzde 80 olduğu günlerde 6 ay zam yapmama kararı aldı. KİT’ler
bilinçli bir biçimde iç ve dış borç sarmalına sürüklendi.
Geçmiş yıl kur farkları ve faizleri gider olarak kâr-zarar
hesaplarına geçirilmeğe başlandı ve bilanço oyunlarıyla
oluşturulan zararlar yüksek gösterilmeye çalışıldı. KİT
yönetimleri, ÖİB aracılığıyla Dünya Bankası’nın
yönetimine bırakıldı.
Bütün
olumsuz koşullara karşın; KİT’lere bağlı işletmelerde
yapılanma, işleyiş ve özellikle verimlilik araştırması yapan
araştırmacılar, ilginç sonuçlarla karşılaştı. Bütün
olumsuz koşullara karşın KİT’ler kâr ediyordu. Hazineye yük
getirmiyor tersine katkı sağlıyorlardı. Bu gerçek hiçbir
bilanço oyununun örtemeyeceği kadar açıktı.
Kamu
işletmeleri, ulusal geliri düşük ve toplumsal örgütlenmesi
yetersiz azgelişmiş ülkelerde, halk kesimlerinin temel
gereksinimlerinin karşılanmasına katkı koyan görevler üstlenir.
Üstlenmek zorundadır. Bu nedenle gerek kuruluş amaçları ve
gerekse kazanç erekleri, kapsam ve içerik olarak, kazancı tek
gerçek sayan özel şirketlerden ayrımlıdır. Ekonomik büyümeyi,
toplumun genel gelişimiyle bütünleştirerek zarar etmeden
gerçekleştirmek gibi zorlu bir sorumluluk altındadırlar. Bu
nedenle bu işletmeler özen gösterilmesi ve iyi yönetilmesi
gereken kamusal kuruluşlardır.
Türkiye’de
KİT’ler, tarımsal kalkınma politikalarının uygulanmasında,
üretici ve ürün desteklerinde, ulaşım, enerji, haberleşme ve
madenciliğin geliştirilmesinde, özel girişimciliği özendirme
(teşvik) politikalarında, devlete dolaylı vergi olanakları
yaratmada, kurumlar vergisi olarak doğrudan vergi ödemelerinde,
geri kalmış yörelere yatırım götürmede, askeri amaçlı
stratejik yatırımlarda, son derece yararlı hizmetler yapmıştır.
Bu
hizmeti yaparken, siyasi erkin bilerek ve isteyerek kabullendiği ve
görev
zararları
denilen zararları yüklenirler. Kötü yönetim ve yolsuzluğun
neden olduğu yitikler bunların dışındadır. Bakanlık
örgütlerinden belediyelere, okullardan kışlalara dek pek çok
devlet kuruluşu TEK’e, PTT’ye, TPAO’ya borçlarını ödemez.
KİT’ler vergi kaçırmaz, kaçak işçi çalıştırmaz, sigorta
primlerini tam öder, zor işlerin “düzeltilmesi” için rüşvet
vermez, devletten teşvik alıp bunları repo’ya yatırmaz. Bütün
bunlara karşın kâr ederler, üretimi arttırırlar ve ne yazık
ki, politikacılar tarafından satılırlar.
Hazine
Müsteşarlığı’nın verilerine göre KİT’ler 1998 yılında
10 katrilyon 559 trilyon lira gelir elde etti. 376,4 trilyon liralık
görev zararları ve tüm giderler düşüldükten sonra 1998’de 1
katrilyon 144 trilyon 339 milyar lira net kâr elde etti. Hazine
Müsteşarlığı 1999 yılı için, 16 katrilyon 133 trilyon lira
toplam gelir ve 1.6 katrilyon lira kâr öngürüyor.9
1997 yılında TEAŞ 11 trilyon 610 milyar, TEDAŞ 148 trilyon 78
milyar, TMO 17 trilyon 215 milyar, TEKEL 15 trilyon 215 milyar lira
kâr etti.10
1998 yılında Türk Telekom 111.5, Petrol Ofisi 15.7, TKİ 12.8,
DHMİ 8.4, Türkiye Şeker Fabrikaları 6.3 trilyon lira kurumlar
vergisi ödedi.11
KİT’ler
yalnızca kâr etmekle kalmadı aynı zamanda, şaşırtıcı bir
biçimde üretimlerini de arttırdı. Katma değer olarak sanayi
KİT’leri, Türkiye’deki toplam sanayi sektörü içindeki payını
1985’deki yüzde 26.6 orandan 1995’te yüzde 29’a çıkardı.
KİT’lerin hem toplam hem de sınai GSYİH içindeki payı 1991
yılından bu yana kesintisiz olarak arttı.12
D-Özelleştirme
Tekelleşmeyi Önlemez Tersine, Gerçek Tekeller Yaratır; Sermaye’yi
Tabana Yaymaz:
Özelleştirme
savunucularının belki de en aykırı savı, özelleştirmenin
tekelci yapıları kıracağı ve sermayenin halka yayılacağı
yönündeki görüştür. Bu görüşü ileri sürenler
söylediklerinin doğru olmadığını elbette bilirler. Ancak,
iletişim olanaklarının tam olarak tekelci sermayenin eline
geçtiği, örgütsüz ve tepkisiz bir toplumda bu tür söylemler,
kavram kargaşası yaratılarak doğrularla yanlışları birbirine
karıştırmak için bolca kullanılır. Bu kargaşayla gerçekler
halkın gözünden kaçırılır.
Azgelişmiş
ülkelerin, kalkınmak ve gelişmek için kamu tekellerine ileri
düzeyde gereksinimleri vardır. Kamu tekelleri, özel şirketlerin
oluşturduğu anlamda tekel olmadıkları gibi bunlar, tekelleşmeyi
önleyen toplumsal kurumlardır. Bu nedenle azgelişmiş ülkelerde,
devlet tekeli durumundaki KİT’lerin özel kişi ve kuruluşlara
devredilmesi; Batıda 19.yüzyıl liberalizmiyle yarışma sonucu
oluşan özel tekellerin, devlet tarafından yapay olarak, yukarıdan
aşağıya kurulması demektir. Özelleştirme tekelleşmeyi
önlemediği gibi, denetimsiz ve doyumsuz gerçek tekeller yaratır.
Bu nedenle, özelleştirme uygulamalarıyla satılan, yalnızca
işletmelerin maddi varlıkları değil, onlarla birlikte o üretim
dalındaki tekel haklarıdır.
KİT
satışlarının tekelleşmeyi önleyeceğine yönelik savın
gerçeklere uymayan bir başka yanı, günümüz dünyasında
liberalizmin artık yaşamaması ve 20.yüzyılın tekel egemenliği
çağı olmasıdır. Dünyadaki tüm çatışmalar, tekel
egemenliğinin sürdürülmesi ya da el değiştirmesi savaşımıdır.
Böyle bir ortamda tekelciliği önlemenin yolu, Kamu İşletmelerinin
özelleştirilmesi değil tam tersi; var olanların korunması ve
yenilerinin kurulmasıdır.
E-Özelleştirmeler
Sermayeyi Tabana Yaymaz, Güçlüleri Güçlendirir
Özelleştirme
uygulamalarının, sermayenin tabana yayılması yani, halkın
işletmelerde hissesi olan sermayedarlar durumuna gelmesi savı,
ekonomik görüşten çok, bir kara mizah örneğidir. Nüfusun en
zengin yüzde 3’ünün ulusal gelirin yüzde 30’unu en yoksul
yüzde 20’inin ise yalnızca yüzde 4.9’unu aldığı, en zengin
yüzde 3’le en yoksul yüzde 3 arasındaki gelir ayrımının 48
kat olduğu, yüzde 26 işsizlik oranına sahip, toplam nüfusun
yüzde 21’inin yoksulluk sınırı altında yaşadığı ve hemen
tüm özelleştirme ihalelerine mafyanın karıştığı bir toplumda
sermayenin tabana yayılmasından söz etmek, Türk halkıyla alay
etmektir.
Türk
Halkı varsıl ve birikimi olan bir halk olsa bile, özelleştirme
satışlarından pay alması olanaklı değildir. Satışlar blok
satışlar biçiminde yapılmaktadır ve bu satışlara
başbakanlardan yurt dışındaki mafya şeflerine dek pek çok etkin
kişi, yakın ilgi göstermektedir. Halkın değil satışlara
katılması olanlardan haberi bile olmamaktadır. Kamu varlıklarının
özelleştirme adıyla özel kişi ve kuruluşlara devredilmesi,
sermayeyi tabana yaymadığı gibi, servet dağılımındaki
eşitsizliğin hızlı biçimde artmasına neden olmaktadır.
F-
Özelleştirme Uygulamalarının Amacı Ekonomik Değil İdeolojiktir:
KİT
satışlarının, mal ve hizmet üretiminde nicelik ve niteliği
arttıracağı, teknolojik yenilikler getireceği, bütçe açıklarını
kapatacağı, yapısal reformlar için kaynak sağlayacağı gibi
savlar da ileri sürülmektedir. Ancak bu savlar da doğru değildir.
Özelleştirilen işletmelerde ürün kalitesi yükselmemekte tersine
düşmektedir.
ORÜS’ün
arsaları TIR parkı olmuştur. Sümerbank’ın fabrikalarının
tümü kapanmıştır. Elektrik dağıtım şebekelerinin faturaları
denetlenememektedir.
KİT’lerin
eski teknolojiyle çalıştıkları doğrudur. Ancak, bunun sorumlusu
KİT’ler değil onları satma gayreti içinde olan siyasi erk
sahipleridir.
Yeni
teknoloji sorunu azgelişmiş ülkelerin temel sorunlarındandır.
Çünkü bu ülkeler teknoloji üretemezler, dışarıya
bağımlıdırlar. Bu nedenle teknolojik yenilenme; bilgi, istek,
çaba ve maddi güç gerektirir. Alıp yerine koyulmazsa teknoloji
kendiliğinden yenilenmez.
Ülkeyi
‘yönetenler’ ulusun varlığı ve geleceğiyle dolaysız bağları
olan bu denli olumsuz kararları nasıl ve niçin almaktadır?
Yalnızca bugünün insanlarını değil, alınan kararlarda hiçbir
sorumluluğu olmayan gelecek kuşakların, yaşam biçimlerini,
toplumsal tercihlerini ve özgür iradelerini ipotek altına alma
yetkisini kendinde görebilen bu tür yöneticilerin varlığı neyle
açıklanabilir? İçinde yaşadığı topluma bu denli ağır
zararları bu denli kolayca verebilmenin nedeni nedir?
Mustafa
Kemal Atatürk,
Nutuk’un
son sayfasında şunları söylüyordu: “... Memleketin
dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet
içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri kişisel
çıkarlarını müstevlilerin siyasi emelleriyle birleştirebilirler.
Millet yokluk ve yoksulluk içinde harap ve bitap düşmüş
olabilir...”
DİPNOTLAR
1 “KİT
Sisteminin İktisadi Değerlendirmesi, Nicel İrdeleme, Özelleştirme
Sorunları ve Politika Seçenekleri” Özet
Rapor
KİGEM 1997, sf.13
2 I.N.S.E.E.
95, sf.137, Tablo 14.5
3 “Yaptıklarımız
Birilerini Rahatsız Etti” Hacer Gemici
Cumhuriyet 03.04.1999 ve Hürriyet 03.04.1999
4 “KİT
Sisteminin İktisadi Değerlendirilmesi Nicel İrdeleme, Özelleştirme
Sorunları ve Politika Seçenekleri”
Özet Rapor Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı
(KİGEM) 1997, sf.5-6
5 “Verim
Artışında KİT’ler Önde”
İktisat Dergisi 1993 Eylül ak., Arslan Başer
Kafaoğlu “KİT Gerçeği ve Özelleştirme”
Alan Yay., 2.Bas., sf.115
6 a.g.e.
sf.116
7 “KİT
Sisteminin İktisadi Değerlendirilmesi Nicel İrdeleme, Özelleştirme
Sorunları ve Politika Seçenekleri”
Özet Rapor Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı
(KİGEM) 1997, sf.34
8 a.g.e.
sf.30
9 “KİT’ler
1 Katrilyon Kar Etti”
Cumhuriyet 10.04.1999
10 “KİT’ler
Kasalarını Doldurdu”
Milliyet 20.11.1997
11 “Telekom
Ankara Rekortmeni”
Dünya 13.05.1999
12 “KİT
Sisteminin İktisadi Değerlendirilmesi Nicel İrdeleme Özelleştirme
Sorunları ve Politika Seçenekleri”
Özet Rapor Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı
(KİGEM) 1997, sf.36
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder