30 Ekim 2013 Çarşamba

I. MEŞRUTİYET

29 Ekim 1923’de ilan edilen Cumhuriyet’in niteliğini anlamak için, I.(1876) ve II.(1908) Meşrutiyet’in ele alınması ve 1876 ile 1923 arasındaki 47 yıllık sürecin değerlendirilmesi gerekir. Önemli olan nereye gelindiği değil nereden nereye gelindiğidir. Kimi tarihçiler, birinci Meşrutiyet’i mutlak monarşiye karşı yapılan demokratik bir girişim ve yenilikçi bir hareket olarak değerlendirir; cumhuriyet düşüncesinin oluşmasına katkı koyduğunu söyler. Bu, gerçeğe uyan bir saptama değildir. I.Meşrutiyet, yabancıların isteklerine göre politika belirlemenin ve bunu halka başarıymış gibi sunmanın örneklerinden biridir. İçi boş taktik bir girişimdir. Bu niteliğiyle günümüzdeki AB uygulamalarına benzer. Sırp ayaklanmasının sürdüğü ve Osmanlı İmparatorluğu aleyhine yeni sınır belirlemelerinin düşünüldüğü günlerde, padişah, Avrupa ülkelerini İstanbul’da toplantıya çağırmıştı. “Tersane Konferansı” adı verilen bu toplantıda, dört ay önce tahta çıkan 2.Abdülhamit, Avrupalılara güven verip sınır değişiminden vazgeçmelerini isteyecekti. Toplantı sürerken (26 Aralık 1876) şamatalı gösterilerle Meşrutiyet ilan edildi. Göstermelik bu girişimin, doğal olarak gerek Avrupalılar ve gerekse halk üzerinde bir etkisi olmadı. 11 ay sonra da ortadan kaldırıldı.

29 Ekim 2013 Salı

II. MEŞRUTİYET



1908 yılında ilan edilen ve II.Meşrutiyet olarak tanımlanan toplumsal devinim, demokratik devrim olarak değerlendirilir. Kendilerine özgü koşulların gözardı edilmemek koşuluyla, bu değerlendirmeyi kabul etmek gerekir. II.Meşrutiyet girişimi halka ulaşarak köklü toplumsal gelişimler sağlamasa da, Türk siyasi yaşamına ulusçu duygularla biçimlenen yurtsever bir canlılık getirmiştir. Yenilikçi arayışlar içine girilerek, o güne dek söylenmeyenler söylenmiş, yapılmayanlar yapılmıştır. II.Meşrutiyet Türk toplumunun gelişim sürecinde ilerlemeye yönelik önemli bir adım olmuştur.


28 Ekim 2013 Pazartesi

CUMHURİYET'İN İLANI


Türkiye’de 1923 yılında, yönetim biçimi olarak Cumhuriyetin tarihsel evrimini, evrensel boyutunu ve gerçek niteliğini kavramış, aydın zümre yok gibidir. O güne dek, Türkiye’de, cumhuriyetçilik adına, bir düşünce akımı gelişmemiş, herhangi bir örgütlü eylem gerçekleştirilmemişti. Cumhuriyet sözcüğü, aynı şapka gibi, 19.yüzyıldan beri sövgü ve aşağılama tanımı olarak kullanılıyordu; tutuculuk dilinde karşılığı gavurluktu. Ordu ona bağlıydı ve orduyu yenileşmenin örgütlü gücü haline getirmişti. Ancak, bu büyük güvenceyle bile yetinmeyen önlemli (tedbirli) bir anlayışı vardı. Giriştiği savaşımın doğruluğuna inanmakta, bilince dayalı bu inanç, ona girişimleri için gerekli olan özgüveni vermektedir. Çok güvendiği ordu bile kendisini bıraksa, “komutan ve subaylarına tümüyle bel bağladığı muhafız alayına” dayanarak halka gidecek, “ülkeyi yeniden çevresine toplayacaktır.” Bu kararlılık ve istenç gücüyle, “Meclis koridorlarının kulaktan kulağa dolaşan fısıltıları, küçük oyun ve taktikler” elbette boy ölçüşemeyecekti.


24 Ekim 2013 Perşembe

SOVYETLER BİRLİĞİ NEDEN ÇÖKTÜ



Lenin’in, Ekim Devrimi’nin 71’inci günü coşkulu bir sevinçle oynadığı söylenir. Lenin’i oynatan folklorik ilgi değildi kuşkusuz. 70 gün süren ilk sosyalist yönetim deneyimi olan 1871 Paris Komünü’nün yaşam süresini, bir gün aştığı ve insanlığa daha uzun süreli bir sosyalist deneyim sunduğu için sevinmektedir. Olaya bu gözle bakarak 1991 de, yönetim rekorunu 74 yıla çıkarmanın sevincini yaşamak da olası elbette. Ancak, böylesi dar ve sığ, bir iletiyi içermeyen bu öykü, sınıflı bir toplumdan sınıfsız bir topluma geçmek için, konuyla ilgili yaşanmış tüm deneylerin birbirine aktarılmasını gerekli kılan, güç ve uzun bir tarihsel süreci kapsamaktadır. Rus Devriminin yıldönümü olan 25 Ekim’de bu yazıyı paylaşmayı anlamlı bulduk.


10 Ekim 2013 Perşembe

DÜNDEN BUGÜNE ÇİN DEVRİMİ – 1



1 Ekim 1949 günü Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu ve Çin’in bağımsızlığı ilan edildi. 10 milyon kilometrekare toprağı ve 1 milyar nüfusuyla bu büyük ülke emperyalizmin etki alanından çıkıyor ve sosyalist ülkeler arasına katılıyordu. 1 Ekim 1949’da silahlı savaşımı (mücadeleyi) bitiren devrim, sürekli kılınan yenileşme atılımlarıyla bugün dünyayı bir başka alanda, ekonomi ve toplumsal kalkınma alanında sarsıyor, dünyanın dengesini değiştiriyor. 20.yüzyılın ilk yarısında, insanları kent sokaklarında açlıktan ölen, nüfusunun yüzde 90’nı kırlarda yoksulluk içinde yaşayan kalabalık nüfuslu bu ülke, başka bir ülkeyi sömürmeden nasıl oluyorda dünyanın en güçlü birkaç ülkesinden biri olabiliyor. Yarım yüzyıl iç savaş ve işgallerle boğuştuktan sonra, iliklerine dek sömürülmüş bir sömürgeden bir dünya devi nasıl yaratılabiliyor. Bunun yanıtını, özellikle kalkınmak isteyen ezilen ülke insanları vermeli, bunun için de Çin Devrimi’ni dikkatlice incelemelidir. Çin Devrimi günceldir ve herkes için, özellikle de biz Türkler için önemlidir. Türk Devrimi ile Çin Devrimi arasında önemli benzerlikler ve kuşkusuz ayrılıklar vardır. Bu iki devrimin kıyaslanması, günümüz için uygulanabilir sonuçlar çıkarılmasına yardımcı olacaktır. Aşağıdaki çalışmayı bu amaca yönelik olduğu için yayınlıyoruz. Üç bölüm olarak yayınlayacağımız çalışma, geniş kapsamı olan bu konu için bir ön taslak olarak değerlendirilmelidir.


9 Ekim 2013 Çarşamba

DÜNDEN BUGÜNE ÇİN DEVRİMİ - 2



1 Ekim 1949 günü Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu ve Çin’in bağımsızlığı ilan edildi. 10 milyon kilometrekare toprağı ve 1 milyar nüfusuyla bu büyük ülke emperyalizmin etki alanından çıkıyor ve sosyalist ülkeler arasına katılıyordu. 1 Ekim 1949’da silahlı savaşımı (mücadeleyi) bitiren devrim, sürekli kılınan yenileşme atılımlarıyla bugün dünyayı bir başka alanda, ekonomi ve toplumsal kalkınma alanında sarsıyor, dünyanın dengesini değiştiriyor. 20.yüzyılın ilk yarısında, insanları kent sokaklarında açlıktan ölen, nüfusunun yüzde 90’nı kırlarda yoksulluk içinde yaşayan kalabalık nüfuslu bu ülke, başka bir ülkeyi sömürmeden nasıl oluyorda dünyanın en güçlü birkaç ülkesinden biri olabiliyor. Yarım yüzyıl iç savaş ve işgallerle boğuştuktan sonra, iliklerine dek sömürülmüş bir sömürgeden bir dünya devi nasıl yaratılabiliyor. Bunun yanıtını, özellikle kalkınmak isteyen ezilen ülke insanları vermeli, bunun için de Çin Devrimi’ni dikkatlice incelemelidir. Çin Devrimi günceldir ve herkes için, özellikle de biz Türkler için önemlidir. Türk Devrimi ile Çin Devrimi arasında önemli benzerlikler ve kuşkusuz ayrılıklar vardır. Bu iki devrimin kıyaslanması, günümüz için uygulanabilir sonuçlar çıkarılmasına yardımcı olacaktır. Aşağıdaki çalışmayı bu amaca yönelik olduğu için yayınlıyoruz. Üç bölüm olarak yayınlayacağımız çalışma, geniş kapsamı olan bu konu için bir ön taslak olarak değerlendirilmelidir.


8 Ekim 2013 Salı

DÜNDEN BUGÜNE ÇİN DEVRİMİ – 3



1 Ekim 1949 günü Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu ve Çin’in bağımsızlığı ilan edildi. 10 milyon kilometrekare toprağı ve 1 milyar nüfusuyla bu büyük ülke emperyalizmin etki alanından çıkıyor ve sosyalist ülkeler arasına katılıyordu. 1 Ekim 1949’da silahlı savaşımı (mücadeleyi) bitiren devrim, sürekli kılınan yenileşme atılımlarıyla bugün dünyayı bir başka alanda, ekonomi ve toplumsal kalkınma alanında sarsıyor, dünyanın dengesini değiştiriyor. 20.yüzyılın ilk yarısında, insanları kent sokaklarında açlıktan ölen, nüfusunun yüzde 90’nı kırlarda yoksulluk içinde yaşayan kalabalık nüfuslu bu ülke, başka bir ülkeyi sömürmeden nasıl oluyorda dünyanın en güçlü birkaç ülkesinden biri olabiliyor. Yarım yüzyıl iç savaş ve işgallerle boğuştuktan sonra, iliklerine dek sömürülmüş bir sömürgeden bir dünya devi nasıl yaratılabiliyor. Bunun yanıtını, özellikle kalkınmak isteyen ezilen ülke insanları vermeli, bunun için de Çin Devrimi’ni dikkatlice incelemelidir. Çin Devrimi günceldir ve herkes için, özellikle de biz Türkler için önemlidir. Türk Devrimi ile Çin Devrimi arasında önemli benzerlikler ve kuşkusuz ayrılıklar vardır. Bu iki devrimin kıyaslanması, günümüz için uygulanabilir sonuçlar çıkarılmasına yardımcı olacaktır. Aşağıdaki çalışmayı bu amaca yönelik olduğu için yayınlıyoruz. Üç bölüm olarak yayınlayacağımız çalışma, geniş kapsamı olan bu konu için bir ön taslak olarak değerlendirilmelidir.


5 Ekim 2013 Cumartesi

AVRUPA GÜÇ DURUMDA


Avrupa’da giderilemeyen ekonomik ve toplumsal bir bunalım yaşanıyor. Pazar gereksinimini karşılamak için oluşturulan Avrupa Birliği, büyüklerin özellikle Almanya’nın etkisi altına girmiş durumda. Fransa ve İngiltere durumdan rahatsız. Kimilerine göre geleceği olmayan AB oluşumu sorunları çözemiyor. Yabancı düşmanlığına dayalı ırkçılık ve milliyetçilik yayılıyor. Ekonomik göstergeler olumlu değil. Orta sınıf küçülüyor, yoksulluk artıyor. Yunanistan, Portekiz, İrlanda, İtalya ve Fransa başta olmak üzere AB ülkeleri akçalı (mali) sorunlarla boğuşuyor. Buna karşın, Türkiye’de Avrupa Birliği’nin peşine takılanların tutumlarında bir değişiklik yok. Sesleri şimdi daha az çıkıyor ancak tek yanlı Gümrük Birliği’nin yıkıcı sonuçlarından söz eden yok. Türkiye’nin Batı’nın açık pazarı olduğu günümüzde Avrupa’nın durumunu göstermek istedik. Yazıyı bu nedenle yayınlıyoruz.