Kemalist
politikanın ödünlerle başlayıp karşı devrimle sonuçlanan uzun
bir süreç sonunda uygulamadan kaldırılması, sanıldığı gibi
1950’lerde değil, 11 Kasım 1938’de yani Atatürk’ün
ölümüyle birlikte başlamıştır. Bu, öznel bir yargı değil
hükümet uygulamalarının ortaya koyduğu bir olgudur. Yaşananlar,
şaşırtıcıdır ancak gerçektir. Şaşırtıcı olan, İnönü
gibi her zaman Atatürk’ün
yanında yer alan, Kurtuluş Savaşı ve devrimlerde büyük hizmeti
bulunan bir kişinin, geri dönüş sürecinin başlamasında
birincil düzeyde sorumlu olmasıdır. Bu konu ve nedenleri,
ülkemizde yeterince tartışılmamış, böyle bir tartışma
İnönü’ye
saygısızlık olarak görülmüştür. Oysa, olaylar ve sonuçları
ortadadır. Bunları inceleyip, günümüze ve geleceğe yönelik
ders çıkarmak bizim sorumluluğumuzdur. İnönü
gibi, Devrim
’de
yer alan, katkısı olan bir önderin, tarih açısından içine
düştüğü durumun açıklanması gerekir. Emperyalizmi
kavrayamamanın yol açtığı Batı hayranlığının nelere yol
açacağını görmek ve geleceğe yönelik kendimize çizeceğimiz
yolu aydınlatmak zorundayız. Geçmişten ders almalıyız.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
30 Mayıs 2014 Cuma
26 Mayıs 2014 Pazartesi
KURTULUŞ SAVAŞ’INDA TEMEL BELİRLEMELER
Türk
Devrimi’nin
önderi ve kuramcısı tek başına Mustafa
Kemal Atatürk’dür.
Toplumsal bilinç ve devrimci kararlılık olarak en yakın
çevresinden çok ilerdedir. Bu nedenle, Türk
Devrimi’nin
kuramsal ve eylemsel stratejisi onun tarafından belirlenmiş ve
uygulanmıştır. Devrim önderliğini Mustafa
Kemal
tek başına temsil eder. Kemalist ideolojide devrimci atılımların
tümünde ulusa güven esastır. Kitle çizgisine büyük önem
verilir, kitlelerin devrim ilkeleri yönünde kazanılması başarının
ana koşulu sayılır. Çalışma biçimi ve devrim anlayışındaki
düzey, evrensel boyutludur. Devrimci uygulamada yaratıcı özgünlük,
uluslararası kavrayış, bağımsız politik istenç ve devrim
öykünmeciliğinden (taklitçiliğinden) kaçınma yeteneği üst
düzeydedir.
23 Mayıs 2014 Cuma
ESKİ TÜRKLERDE ORDU
Türkler’in
yüksek disiplinli, donanımlı, iyi örgütlenmiş, büyük ve güçlü
ordular
kurup bu orduları, adeta bir yenilmezlik efsanesine
dönüştürebilmeleri; yaşam biçimlerine olduğu kadar, kuşkusuz
teknolojik gelişkinliğe bağlı bir sonuçtur. “Gelişkin”
toplumlar, gelişkin ordular
kurarlar. Bu konuda erişilen düzey, aynı zamanda, orduları
içinden çıkaran toplumun gelişkinlik düzeyinin de bir
göstergesidir. Ortak bir ulusal istence dönüşen savaşçılık
ruhuyla, teknoloji geliştirme ve örgütlenme yeteneği, eski
Türkler’de kusursuz bir bütünlüğe ulaşmış ve bu yetenek,
kuşaklar boyu süren ulusal bir gelenek olmuştur.
21 Mayıs 2014 Çarşamba
KURTULUŞ SAVAŞI’NIN ÖRGÜTLENMESİ – 3 (SİVAS KONGRESİ)
Başarılı olabilmek için, “büyük
bir irade gücüne”,
nitelikli düşünsel donanım ve sınırsız bir yurt sevgisine
gereksinim vardı. Bu nitelikler ise, “doğal
sürükleyici bir güç”
olarak onun yaradılışında bulunuyordu. Aynı nitelikler, yoksul
ve eğitimsiz görünen Türk halkının doğal yapısında da vardı.
İnançlı bir yurtseverin yapması gerekeni yapacak; kendi gücünü,
kaynağı olan millet gücüyle birleştirerek, ülkesini kurtaracak
bir eyleme, ulusal bağımsızlık eylemine girişecekti. Bu girişim,
kendi adına bir şey istemeyen, “şan
ve şeref peşinde koşmayan”,
yalnızca “geleceğin
Türkiyesi üzerinde tasarladığı yapıcı düşüncelere”
yönelmiş olan bir yurtseverin tutkulu eylemiydi.
20 Mayıs 2014 Salı
KURTULUŞ SAVAŞI’NIN ÖRGÜTLENMESİ – 2 (ERZURUM KONGRESİ)
Başarılı olabilmek için, “büyük
bir irade gücüne”, nitelikli düşünsel donanım ve sınırsız bir yurt
sevgisine gereksinim vardı. Bu nitelikler ise, “doğal sürükleyici bir güç”
olarak onun yaradılışında bulunuyordu. Aynı nitelikler, yoksul ve eğitimsiz
görünen Türk halkının doğal yapısında da vardı. İnançlı bir yurtseverin yapması
gerekeni yapacak; kendi gücünü, kaynağı olan millet gücüyle birleştirerek,
ülkesini kurtaracak bir eyleme, ulusal bağımsızlık eylemine girişecekti. Bu
girişim, kendi adına bir şey istemeyen, “şan ve şeref peşinde koşmayan”,
yalnızca “geleceğin Türkiyesi üzerinde tasarladığı yapıcı düşüncelere”
yönelmiş olan bir yurtseverin tutkulu eylemiydi.
19 Mayıs 2014 Pazartesi
KURTULUŞ SAVAŞI’NIN ÖRGÜTLENMESİ – 1 (SAMSUN’DAN ERZURUM’A)
Başarılı olabilmek için, “büyük
bir irade gücüne”,
nitelikli düşünsel donanım ve sınırsız bir yurt sevgisine
gereksinim vardı. Bu nitelikler ise, “doğal
sürükleyici bir güç”
olarak onun yaradılışında bulunuyordu. Aynı nitelikler, yoksul
ve eğitimsiz görünen Türk halkının doğal yapısında da vardı.
İnançlı bir yurtseverin yapması gerekeni yapacak; kendi gücünü,
kaynağı olan millet gücüyle birleştirerek, ülkesini kurtaracak
bir eyleme, ulusal bağımsızlık eylemine girişecekti. Bu girişim,
kendi adına bir şey istemeyen, “şan
ve şeref peşinde koşmayan”,
yalnızca “geleceğin
Türkiyesi üzerinde tasarladığı yapıcı düşüncelere”
yönelmiş olan bir yurtseverin tutkulu eylemiydi.
17 Mayıs 2014 Cumartesi
ÖZELLEŞTİRME İDEOLOJİSİ
Günümüz
dünyasında endüstriyel üretimi düşük, ekonomik ve mali
yapılanması yetersiz gelişmekte olan ülkelerde, devletin ekonomik
gücünü büyük oranda Kamu İktisadi Kuruluşları (KİT)
oluşturur. KİT yatırımlarının artması ve bu yatırımların
verimli bir işleyiş içinde geliştirilmesi, azgelişmiş ülkelerin
kalkınabilmesi için tek şanstır. Dünyada, devletin ekonomik
destek ve katılımı olmadan kalkınabilmiş bir ülke yoktur.
Batının gelişmiş ülkelerinin kalkınması ekonomik devletçilik
olarak tanımlanan Merkantilizme dayanır. Devlet kalkınmada öncüdür
ve bu görevi yaptığı oranda güçlenmiştir. Bugün, azgelişmiş
ülkelerde devletin ekonomik dayanaklarının özelleştirme adıyla
yokedilmesi gerçekte ulus devletin yok edilmesidir. Bu nedenle,
özelleştirme uygulamaları ekonomik değil, emperyalizmi anlatan
ideolojik bir girişimdir. Azgelişmiş ülkelerin varlığını
sürdürebilmesi için tek dayanağı olan ulus-devletin yok
edilmesidir.
15 Mayıs 2014 Perşembe
ANADOLU’DA YUNAN İŞGALİ
Yunan Ordusu tarafından İzmir’de
başlatılan silahlı şiddet, kendiliğinden ortaya çıkan anlık
bir düşmanlık tepkisi değil; her yönüyle düşünülmüş,
amacı belli ve planlı bir göç
ettirme eylemiydi.
Anadolu’yu, Antik Çağ’dan beri mülkünün
bir parçası, Ege’yi bu mülkün
iç denizi gören ve Alman Profesör K.Kruger’in
“megalo manyak emeller”
dediği, değişmez
Grek anlayışına dayandırılmıştı. Megalo
İdea, 3 bin yıl sonra,
şimdi gerçekleşecekti. Belirlenen amacın doğal sonucu, ele
geçirilecek topraklarda yaşayanların yerlerinden çıkarılması,
yani göçe zorlanmasıydı. Böyle bir sonucu elde etmek için doğal
olarak kıyım, üstelik iyi tasarlanmış bir kıyım gerekliydi.
Engel tanımayan bir terör dalgasını, bağlarından boşanmış
bir yoketme isteğiyle gittikleri her yere yaydılar. Saldırdılar,
soydular, ırza geçip hakaret ettiler; yaktılar, yıktılar ve
öldürdüler. Kendilerini, topraklarına geri dönen yeni efendiler
olarak görüyorlardı. Müslüman halkı, terör yoluyla yaşadıkları
topraklardan kaçıracaklardı.
14 Mayıs 2014 Çarşamba
BÜYÜK TÜRK GÖÇLERİ
Türk
tarihi, Büyük
Göçler
ve göçleri
ortaya çıkaran nedenler bilinmeden; dünya tarihi ise, bu göçlerin
başka toplumlara yaptığı etki ve yarattığı sonuçlar
anlaşılmadan kavranamaz. Yedi bin yıl süren göç’ler
Türk toplumunun özyapısına
(karakterine)
biçim vermiş ve bugün de yaşamakta olan, belli ki daha da
yaşayacak olan birçok toplumsal özelliğe kaynaklık etmiştir.
Yokolmamak için örgütlü, güçlü ve bilgili olmayı gerektiren
göç
eylemi;
Türk toplumunu, geçmişine önem veren, paylaşımcı, dayanışmacı
ve yenilikçi bir toplum yapmıştır. Durağanlığı, tutuculuğu
ve uyuşukluğu sevmeyen; her zaman devingen ve atak, öğrenmeye ve
bilime önem veren, doğayı ve insanı esas alan Türkler; bu
nitelikleri büyük oranda, binlerce yıl süren göç
eylemi
nedeniyle kazanmıştır.
12 Mayıs 2014 Pazartesi
TÜRK TARİHİ VE ORTA ASYA
Orta
Asya’da
ortaya çıkan, orada gelişip serpilerek geniş alanlara yayılan
Türk uygarlığı, pek çok kültürle iç içe geçmiş ve hemen
hiçbir toplumda görülmeyen bir yoğunlukla, bu kültürlerle
kaynaşmıştır. Tarihin her döneminde ve neredeyse sonsuz bir
çeşitlilikle, kültürleri etkilemiş
ya da onlardan etkilenmiş
ve
sıradışı ilişki yoğunluğu içinde, kimsenin beğenisine,
yergisine ya da karşı çıkışına aldırış etmeden, uygarlık
tarihinde yerini almıştır.
9 Mayıs 2014 Cuma
TARİHTE TÜRKLER
“Türk
tarihi üzerine yazı yazanların çoğu, böyle bir işi yapabilmek
için varolan kaynaklardan habersiz kişilerdi ve bunlar genel bir
önyargıya bağlıydılar. Ancak, Harold Bowen’in belirttiği
gibi, Türkiye ve Türkler, kendileri üzerine bilimsel çalışma
yapanlar üzerinde, tutkulu duygular uyandırıyordu. Bunlar, ‘Türk
acımasızlığı’ gibi yalanlara tepki duyuyor ‘Türk
muhteşemliği, inceliği ve çekiciliğinin’ etkisine
giriyorlardı.”
Zeine N.Zaine
7 Mayıs 2014 Çarşamba
TÜRK-ARAP İLİŞKİLERİ – 3
Arap
ülkeleri ve yöneticileriyle ilişki kurmak, son dönemde moda oldu.
Üst düzey devlet yetkilileri, Arap coğrafyasındaki hemen her
olaya ilgi gösteriyor, resmi ya da özel ilişkiler kuruyor; kamuya
açıklanmayan görüşmeler yapıyor. Din inancıyla sarmalanmış
Arapçılık, Türkiye’de yeniden yayılıyor, yayılma ideolojik
düzeyi aşarak günlük yaşamı etkileyen baskı unsuru haline
geliyor. Bu olumsuz gelişmenin geçmişten gelen dayanakları
vardır. Türk-Arap ilişkileri, 13 yüzyıllık uzun bir süreci
kapsar ve bu süreç Türkler için acı dolu dönemler içerir.
Oysa, bunlar pek bilinmez. Arapçılığın bugün yeniden yayılması
nedeniyle konu günceldir ve özellikle 20.yüzyıldaki ilişkiler,
ders alınması gereken özelliğe sahiptir.
5 Mayıs 2014 Pazartesi
TÜRK-ARAP İLİŞKİLERİ – 2
Arap
ülkeleri ve yöneticileriyle ilişki kurmak, son dönemde moda oldu.
Üst düzey devlet yetkilileri, Arap coğrafyasındaki hemen her
olaya ilgi gösteriyor, resmi ya da özel ilişkiler kuruyor; kamuya
açıklanmayan görüşmeler yapıyor. Din inancıyla sarmalanmış
Arapçılık, Türkiye’de yeniden yayılıyor, yayılma ideolojik
düzeyi aşarak günlük yaşamı etkileyen baskı unsuru haline
geliyor. Bu olumsuz gelişmenin geçmişten gelen dayanakları
vardır. Türk-Arap ilişkileri, 13 yüzyıllık uzun bir süreci
kapsar ve bu süreç Türkler için acı dolu dönemler içerir.
Oysa, bunlar pek bilinmez. Arapçılığın bugün yeniden yayılması
nedeniyle konu günceldir ve özellikle 20.yüzyıldaki ilişkiler,
ders alınması gereken özelliğe sahiptir.
2 Mayıs 2014 Cuma
TÜRK–ARAP İLİŞKİLERİ - 1
Arap
ülkeleri ve yöneticileriyle ilişki kurmak, son dönemde moda oldu.
Üst düzey devlet yetkilileri, Arap coğrafyasındaki hemen her
olaya ilgi gösteriyor, resmi ya da özel ilişkiler kuruyor; kamuya
açıklanmayan görüşmeler yapıyor. Din inancıyla sarmalanmış
Arapçılık, Türkiye’de yeniden yayılıyor, yayılma ideolojik
düzeyi aşarak günlük yaşamı etkileyen baskı unsuru haline
geliyor. Bu olumsuz gelişmenin geçmişten gelen dayanakları
vardır. Türk-Arap ilişkileri, 13 yüzyıllık uzun bir süreci
kapsar ve bu süreç Türkler için acı dolu dönemler içerir.
Oysa, bunlar pek bilinmez. Arapçılığın bugün yeniden yayılması
nedeniyle konu günceldir ve özellikle 20.yüzyıldaki ilişkiler,
ders alınması gereken özelliğe sahiptir.
1 Mayıs 2014 Perşembe
VİETNAM ULUSAL BAĞIMSIZLIK SAVAŞI
1
Mayıs 1975 günü, Vietnam Ordusu Vietkong birlikleriyle birlikte
Saygon’a girdi ve dünyanın süper gücü ABD’yi bozguna uğratan
son noktayı koydu. ABD Ordusu, savaşmak için getirdiği hava ve
deniz araçlarının tümünü bu kez kaçmak için kullandı ve
Vietnam’da tarihinin en büyük askeri yenilgisini aldı. 1 Mayıs
1975, 20.yüzyılda Türk Kurtuluş Savaşı’yla başlayan ulusal
bağımsızlık savaşlarının doruk noktasıdır ve yoksul bir
ulusun birliğini sağlaması durumunda neleri başaracağını
gösteren evrensel bir utkudur (zaferdir). Alttaki yazıyı, Vietnam
halkının yüz yıl süren ulusal bağımsızlık savaşımına
(mücadelesine) saygımızı göstermek için yayınlıyoruz.
ABD
Hava Kuvvetleri Vietnam’a, yalnızca 1965-1968 yılları arasındaki
üç yıl ve 1972 yılındaki 6 aydan oluşan 3,5 yıllık bir zaman
dilimi içinde tam bir milyon yüz bin ton bomba attı. Bunun ne
anlama geldiği, 4 yıllık 2 dünya savaşında pasifik çatışmaların
tümünde 650 bin ton bomba kullanıldığı bilinirse açıkça
ortaya çıkacaktır. 14 yıllık savaş içinde, ABD kaynaklarına
göre, 55 bin Amerikalı, 200 bin Güney Vietnam’lı asker, 725 bin
Kuzey Vietnam ve Vietkonglu asker ve 500 bin sivil olmak üzere 1,5
milyon insan öldü. ABD, 1972 yılında savaşa, 580 bin Amerikalı,
64 bin Koreli, Taylantlı, Avustralyalı, bir milyon sekiz yüz bin
Güney Vietnamlı asker ile 3500 helikopter ve 2000 savaş uçağı
sürmüştü.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)