26 Eylül 2020 Cumartesi

DİL DEVRİMİ


 

Osmanlı tarihçilerine göre; Türkler İslamiyet öncesinde göçebe barbarlardı, bilim ve edebiyata uygun bir dilleri yoktu, Türkçe Arapça ve Farsça’nın sözcük ve kural egemenliği altına girmeden yaşayamazdı. Türkler, “uygarlık bakımından tarihsiz, bilim ve edebiyat bakımından dilsizdi”.(x) Devlet politikasına dönüştürülen ortak söylem böyleydi. Atatürk, kişisel araştırmalarla başlayıp bilimsel ve toplumsal bir devrim niteliği kazanan Türk dil ve tarih çalışmalarına, her zaman büyük önem verdi. Yerli ve yabancı bilim adamlarının ilgisini bu konuya çekmek için, bilimsel etkinlikler düzenledi. 26 Eylül 1932’de Birinci Dil Kurultayı’nı topladı; Türk dil ve tarih araştırmalarına uluslararası boyut kazandırdı. Dil konusunda şunları söylüyordu; “Kendi dili ile düşünmeyen, okuyup öğrenmeyen, kendi dilinde eğitim almayan bir ulus, bağımsız olamaz; hiçbir ulus, dilindeki yabancı kültürlerin etkisini önlemeden kendini bulamaz; dilde ödün verenler, ulusal savunma silahlarından birini elinden bırakmış, güçsüz düşmüş, birliğini yitirmiş demektir”(y)

24 Eylül 2020 Perşembe

MÜDAFAA-İ HUKUK ZAMANI

 


BU YAZI METİN AYDOĞAN’IN KENDİ OLUŞTURDUĞU ARŞİVİNDEN ALINARAK YAYINLANMIŞTIR.

Türkiye, bugün 1938’e değil, 1919’a benzer koşullar yaşıyor. Gizli işgale dönüşen dışa bağımlılık ve yönetim bozulması, ulusal varlığı tehdit eden kalıcı sorunlar yaratıyor. Durumun farkına varanlar, henüz yeterince örgütlü değil. Olumsuzluklardan kurtulmak için yapılması gereken, 1919’da verilen mücadeleden yararlanmak ve bu yönde çalışmaktır. Samsun’a çıkan anlayış, Kuvayı Milliye ruhu, Müdafaa-i Hukuk örgütleri; önümüzdeki yakın dönemi belirleyecek biçimde gündeme geliyor. Bağımsızlığın ve ulusal egemenliğin yeniden sağlanması için; Kurtuluş Savaşı, öncesi ve sonrasıyla dikkatlice incelenmeli, güncelliğini koruyan bu eylem, günün koşullarına uyumlu kılınarak aynı anlayışla uygulanmalıdır.

 

19 Eylül 2020 Cumartesi

BORÇLANMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ; YENİ DÜYUN- U UMUMİYE

 


12 Eylül 2019 günü yayınlanan Resmi Gazete’de, Türkiye’de Borçlanma Genel Müdürlüğü adıyla yeni bir kamu örgütü kurulduğu açıklandı. Yetkililer, bu girişimi iki farklı genel müdürlüğün birleştirilmesi gibi basit bir işlem olarak gösterdiler. Oysa, borç ilişkilerinin tam yetkiye sahip tek bir merkezde toplandığı açıktı. Büyük olasılıkla, dış isteğe bağlı olarak kurulmuştu ve dışarının denetimi altında çalışacaktı. Düyun-u Umumiye İdaresi’nin güncel sürümü (versiyonu) olacaktı.

 

16 Eylül 2020 Çarşamba

BATIDA HRİSTİYANLIĞIN EVRİMİ VE DİNDE YENİLEŞME

 


Avrupa’da iki bin yıl içinde, mezhep ve tarikatlarıyla üç tür Hıristiyanlık ortaya çıktı. Köleci dönemde “barışçılığa ve eşitliğe”, feodal dönemde “kilise despotizmine”, kapitalist aşamada ise “sermaye ve ticaretin kutsallığına” dönüşen bir Hıristiyanlık yaşandı. Birbirinden çok ayrımlı ekonomik ilişkileri olan bu dönemleri, Hıristiyan inancı belirlemedi, tersine Hıristiyanlığı bu dönemler belirledi, ona yeni anlamlar yükledi. Rönesans ve reform, bu dönemler içinde kapitalist üretim ilişkilerine denk gelen uygulamalardı.

 

12 Eylül 2020 Cumartesi

12 EYLÜL NEDİR, NE YAPMIŞTIR

 


1980 yılı Türkiye için, ekonomi ve siyaset başta olmak üzere, toplumsal yaşamın her alanında büyük bir çöküşün yaşandığı bir kırılma yılıdır. 1980’den söz edilince herkesin aklına doğal ve haklı olarak, silahlı bir hareket yani darbe gelir. Bu, olayın gerçek boyutunu ortaya koymayan eksik bir yaklaşımdır. 12 Eylül sabahı uygulamaya sokulan eylem, sanıldığı ya da uygulayıcılarının söylediği gibi; yalnızca terör olaylarının’ zorunlu kıldığı bir sonuç değildir. Ülkeyi küresel isteklere sınırsızca açarak, ulus-devlet varlığını ortadan kaldırmaya yönelen dış kaynaklı bir tasarımdır. 12 Eylül’le gerçek darbe; Türkiye’nin ekonomisine, siyasetine, aydınlarına ve anlamını Atatürkçülükte bulan ulusal bağımsızlık geleneklerine yapılmıştır. Darbe’nin başlangıcını, 12 Eylül’den değil, 24 Ocak 1980’den başlatmak yanlış olmaz. 12 Eylül, darbenin askeri ayağıdır.

8 Eylül 2020 Salı

OKULLAR AÇILIRKEN: MİLLİ EĞİTİMİN ÇÖKÜŞÜ

 


Türkiye, 27 Aralık 1949 tarihinde ABD’yle eğitimle ilgili bir ikili anlaşma imzaladı. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu bir dönemde imzalanan anlaşmanın 5. Maddesi çok önemliydi çünkü Türk milli eğitimini Amerikalılara teslim ediyordu. Bu madde, eğitim politikalarını belirleme yetkisinde olan ve adına ‘Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu’ denilen bir kurul oluşturuyordu. Bu madde şöyleydi: “Komisyon, dördü T.C. vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere 8 üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi (ABD büyükelçisi) komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir”.

4 Eylül 2020 Cuma

SİVAS KONGRESİ

 


29 Ağustos 1919’a dek Erzurum’da kaldı. 22 gün süren Erzurum çalışmaları, Samsun’da başlayıp Amasya’da sürdürdüğü eylemin daha ileri bir adımı, bir üst aşamasıydı. Artık, Heyeti Temsiliye adına hareket ediyordu. Bu meşru yetkiye dayanarak, her ilden delegelerini seçmesini ve gizlice Sivas’a göndermesini istedi. Gizliliğe önem veriyordu, çünkü İstanbul Hükümeti Sivas Kongresi’ne gidecek delegelerin tutuklanmasını istemişti.

3 Eylül 2020 Perşembe

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA İNÖNÜ’NÜN DIŞ POLİTİKASI

 


İnönü’nün Türkiye’yi 2. Dünya savaşına sokmadığı, ‘30’lar kuşağının çocuklarını babasız bırakmadığı’ söylemi; yaygın olarak bir dış siyaset başarısı olarak ileri sürülmüştür. Türkiye, savaşa girmedi ve çocuklar “babasız kalmadı”; bu sonuç yaşanan bir gerçek. Gerçeği yansıttığı için bu söylem doğrudur. Doğru olmayan, bu söylemin 2. Dünya Savaşı’na yönelik İnönü politikasının doğruluğunu gösteren kanıt olarak kullanılmasıdır. İnönü’nün savaş süresince ‘ustalıklı bir politika’ uyguladığı yargısı, ancak konuyu yeterince incelemeyenlerin ileri sürebileceği bir savdır. Konunun, gerçek boyutuyla anlaşılması için; Türkiye’nin 1938-1945 arasında uyguladığı dış politikanın ele alınması gerekir. Savaş sonrası politik yönelişi ve günümüze dek gelen uygulamaları anlamak için bu gereklidir. Aşağıdaki yazı, bunu yapıyor.