24 Temmuz 2020 Cuma

LOZAN’IN ÖNEMİ



Lozan’da, esas görüşme ve tartışma İngiltere’yle Türkiye arasında oldu. Lord Curzon, Ankara’dan gelenleri, eski Osmanlı Türkü sanıyordu. Ancak, yanıldığını çabuk anladı. İlkelerini her şeyin üstünde tutan yurtsever bir tutum ve şaşırtıcı bir irade sağlamlığıyla karşılaştı. ’Doğulularda böyle şey olmaz, Türkler nasıl bu hale geldi’ diyerek şaşkınlığını dile getiriyor, nedenini bir türlü anlayamadığı değişimi, çözmeye çalışıyordu. Lozan’da ortaya çıkan ‘yeni Türk tipi’, ulusal hakların savunulmasında yüksek bilinç ve direnç gösteriyor; oraya neden geldiğini, neyi nasıl elde edeceğini biliyordu. Batı gazetelerinde şaşkınlık ifade eden yorumlar yapılıyor, The Times, ‘Acaba, Türkiye bir mucize ile uygar bir devlet mi oldu’ diyordu.
 

20 Temmuz 2020 Pazartesi

TÜRKLER NASIL İNSANLARDIR



Yalnızca Türkler değil, tüm toplumlar yaşam biçimlerinden ve tarihlerinden gelen, kendilerine ait özelliklere sahiptir. Ayrılıkları, benzerlikleri ya da gelişme düzeyleri ne olursa olsun her toplum, hem kendine özgüdür hem de dünya kültürünün bir parçasıdır; hem yerel hem evrenseldir. Ulusları ve halkları yerme ya da hor görmeye dayanan üstünlük duygusu, yani ırkçılık ne denli kabul edilemezse, evrensellik adına kimliksizleşme davranışları da o denli kabul edilemez. Halkın gelenek ve göreneklerine sahip çıkıp geliştirmek, yalnızca hak değil aynı zamanda bir görevdir. Halkların yaşamında var olan demokratik gelenek, bu iki olguyu birlikte ele almayı gerektirir.

17 Temmuz 2020 Cuma

İSPANYA İÇ SAVAŞI



17 Temmuz 1936’da, başlayan İspanya İç Savaşı, 1 Nisan 1939’da bitti. ‘Uygarlığın beşiği’ Avrupa’da yaşanan bu insanlık dramı, bir vahşet dönemiydi. Sömürge ve yarı-sömürgelerde silahlı şiddet uygulayan emperyalist devletler, şiddeti Avrupa’da da kullanmaktan çekinmemişti. Ulusal ya da toplumsal mücadeleye girişeceklerin, İspanya iç savaşını incelemeleri ve günümüze yönelik sonuçlar çıkarmaları gerekir. Bu savaş; ilkelerin ve değerlerin nasıl kolayca ayaklar altına alındığını, demokrasi havarisi ülkelerin demokrasinin yok edilmesine nasıl göz yumduklarını gösteren, çarpıcı bir örnektir. Bu savaş, İspanya topraklarında yapılan bir ‘Avrupa İç Savaşı’dır. Savaşa şu ya da bu oranda karışmayan, vatandaşı İspanya’da savaşmayan ülke kalmamıştı. Üç yıl süren savaş sonunda; Bir milyon insan ölmüş, iki milyon insan tutuklanmış ve beş yüz bin insan yurtdışına kaçmıştı. İspanya; emperyalist ülkelerin, ideolojilerin, sistemlerin ve yeni silahların çatıştığı bir arenaya dönüşmüştü.

11 Temmuz 2020 Cumartesi

DİL DEVRİMİ



Yoğun ve özenli bir hazırlık döneminden sonra, 1932 yılında Dil Devrimi’ni başlattı ve 12 Temmuz 1932’de, program ve tüzüğünü kendisinin yazdığı, Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni kurdu. Dilbilimci olmamasına karşın, 1928 yılındaki harf değişimi çalışmalarında Türkçe’nin gücünü ve kök sağlamlığını anlamıştı. Devrim atılımlarını tamamladıktan sonra dil ve tarih araştırmalarına yöneldi. Yönelişine, kişisel araştırmalarla başlayıp bilimsel ve toplumsal bir devrim niteliği kazandırdı. Yerli ve yabancı bilim adamlarının ilgisini bu konuya çekmek için, bilimsel etkinlikler düzenledi; araştırmalarına uluslararası boyut kazandırdı. G. L. Lewis, Türkiye’deki dil çalışmaları için; “devrimler içinde, Türklük bilincini geliştirmeye, belki de en çok yarayan, Dil Devrimi olmuştur” dedi.(x)

7 Temmuz 2020 Salı

ATATÜRK’SÜZ DÖNEM; İSMET İNÖNÜ’DEN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’A



Ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, Türk Devrimi ve Atatürk için; “Öyle bir dönem düşünün ki, Batı dünyamızdaki Rönesans, Reform ve sanayi devriminin tümü bir insanın yaşamına sığmış olsun” diyor. Bu yorumun değerini anlamak için Rönesans, Reform ve Sanayi Devrimi’nin tarihsel boyutunu bilmek gerekir. Bu üç gelişme, Batı’yı Batı yapan çatışmalarla dolu beşyüz yıllık çok uzun bir süreçtir. Bu süreç; feodalizmin ortadan kaldırılmasını, kapitalizmin gelişimini ve liberalizmden emperyalizme geçişi içeren büyük bir gelişmeyi ifade eder.

2 Temmuz 2020 Perşembe

CUMHURİYET VE TAKVİM, SAAT, ÖLÇÜ BİRİMLERİ YENİLEŞMESİ



26 Aralık 1925 günü çıkarılan iki yasayla Miladi Takvim’e geçildi ve zaman ölçümü yani saat düzeni yenilendi. Osmanlı döneminde; uzun süre Türk Takvimi’yle, Hicri Kameri takvimi birlikte kullanılmıştı. I.Mahmut döneminde, 1740’da, Hicret tarihinden başlayan, ancak Güneş yılı esasına dayanan ve yılbaşını 1 Mart kabul eden; Rumî, Malî ya da Hicri Şemsi denilen yeni bir takvim daha kullanılmaya başlandı. Devlet, 1917’de savaş sırasında, Gregoryen takvimi de kullandı ve takvim konusu tam bir karmaşa durumuna geldi. Osmanlı ülkesinde, aynı anda altı tür takvim kullanılıyordu. Türkiye Cumhuriyeti, 26 Aralık 1925’te çıkardığı yasayla karmaşaya son verdi ve dünyanın büyük bölümünde kullanılmakta olan Miladi Takvim’i kabul etti… Günü, zaman dilimlerine ayıran saat belirleme aynı takvim gibi, karmaşa içindeydi. Ülkede iş yapan Avrupalılara, azınlıklara ve Müslümanlara ait, birbirinden değişik saat uygulamaları vardı. Oluşan saat karmaşası içinde, mevsimlere göre değişen ve güneşin doğuşuyla batışına bağlanan genel yaklaşımlı “alaturka saat”, günün gereksinimlerine yanıt veremez duruma gelmişti. Ayrıca, Türkiye saatte yaşadığı karmaşa nedeniyle, uluslararası saat düzeninin dışında kalıyordu. Oysa, bu düzene katılmak ve uluslararası ilişkilerde yaşanan güçlükleri ortadan kaldırmak zorundaydı. 26 Aralık’ta kabul edilen yasa bunu yapıyordu.