Lozan’da, esas görüşme ve tartışma
İngiltere’yle Türkiye arasında oldu. Lord Curzon, Ankara’dan gelenleri,
eski Osmanlı Türkü sanıyordu. Ancak, yanıldığını çabuk anladı. İlkelerini her
şeyin üstünde tutan yurtsever bir tutum ve şaşırtıcı bir irade sağlamlığıyla
karşılaştı. ’Doğulularda böyle şey olmaz, Türkler nasıl bu hale geldi’ diyerek
şaşkınlığını dile getiriyor, nedenini bir türlü anlayamadığı değişimi, çözmeye
çalışıyordu. Lozan’da ortaya çıkan ‘yeni Türk tipi’, ulusal hakların
savunulmasında yüksek bilinç ve direnç gösteriyor; oraya neden geldiğini, neyi
nasıl elde edeceğini biliyordu. Batı gazetelerinde şaşkınlık ifade eden
yorumlar yapılıyor, The Times, ‘Acaba, Türkiye bir mucize ile uygar bir
devlet mi oldu’ diyordu.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
24 Temmuz 2020 Cuma
20 Temmuz 2020 Pazartesi
TÜRKLER NASIL İNSANLARDIR
Yalnızca Türkler değil, tüm toplumlar yaşam biçimlerinden ve
tarihlerinden gelen, kendilerine ait özelliklere sahiptir. Ayrılıkları,
benzerlikleri ya da gelişme düzeyleri ne olursa olsun her toplum, hem kendine
özgüdür hem de dünya kültürünün bir parçasıdır; hem yerel hem evrenseldir.
Ulusları ve halkları yerme ya da hor görmeye dayanan üstünlük duygusu, yani
ırkçılık ne denli kabul edilemezse, evrensellik adına kimliksizleşme
davranışları da o denli kabul edilemez. Halkın gelenek ve göreneklerine sahip
çıkıp geliştirmek, yalnızca hak değil aynı zamanda bir görevdir. Halkların
yaşamında var olan demokratik gelenek, bu iki olguyu birlikte ele almayı
gerektirir.
17 Temmuz 2020 Cuma
İSPANYA İÇ SAVAŞI
17 Temmuz 1936’da, başlayan İspanya İç
Savaşı, 1 Nisan 1939’da bitti. ‘Uygarlığın
beşiği’ Avrupa’da yaşanan bu insanlık dramı, bir vahşet dönemiydi. Sömürge
ve yarı-sömürgelerde silahlı şiddet uygulayan emperyalist devletler, şiddeti
Avrupa’da da kullanmaktan çekinmemişti. Ulusal ya da toplumsal mücadeleye
girişeceklerin, İspanya iç savaşını incelemeleri ve günümüze yönelik sonuçlar
çıkarmaları gerekir. Bu savaş; ilkelerin ve değerlerin nasıl kolayca ayaklar
altına alındığını, demokrasi havarisi ülkelerin demokrasinin yok edilmesine
nasıl göz yumduklarını gösteren, çarpıcı bir örnektir. Bu savaş, İspanya
topraklarında yapılan bir ‘Avrupa İç
Savaşı’dır. Savaşa şu ya da bu oranda karışmayan, vatandaşı İspanya’da
savaşmayan ülke kalmamıştı. Üç yıl süren savaş sonunda; Bir milyon insan ölmüş,
iki milyon insan tutuklanmış ve beş yüz bin insan yurtdışına kaçmıştı. İspanya;
emperyalist ülkelerin, ideolojilerin, sistemlerin ve yeni silahların çatıştığı
bir arenaya dönüşmüştü.
11 Temmuz 2020 Cumartesi
DİL DEVRİMİ
Yoğun ve özenli bir hazırlık döneminden
sonra, 1932 yılında Dil Devrimi’ni başlattı ve 12 Temmuz 1932’de, program ve
tüzüğünü kendisinin yazdığı, Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni kurdu.
Dilbilimci olmamasına karşın, 1928 yılındaki harf değişimi çalışmalarında
Türkçe’nin gücünü ve kök sağlamlığını anlamıştı. Devrim atılımlarını
tamamladıktan sonra dil ve tarih araştırmalarına yöneldi. Yönelişine, kişisel
araştırmalarla başlayıp bilimsel ve toplumsal bir devrim niteliği kazandırdı.
Yerli ve yabancı bilim adamlarının ilgisini bu konuya çekmek için, bilimsel
etkinlikler düzenledi; araştırmalarına uluslararası boyut kazandırdı. G. L.
Lewis, Türkiye’deki dil çalışmaları için; “devrimler içinde, Türklük
bilincini geliştirmeye, belki de en çok yarayan, Dil Devrimi olmuştur” dedi.(x)
7 Temmuz 2020 Salı
ATATÜRK’SÜZ DÖNEM; İSMET İNÖNÜ’DEN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’A
Ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, Türk Devrimi ve Atatürk
için; “Öyle bir dönem düşünün ki, Batı dünyamızdaki Rönesans, Reform ve
sanayi devriminin tümü bir insanın yaşamına sığmış olsun” diyor. Bu
yorumun değerini anlamak için Rönesans, Reform ve Sanayi Devrimi’nin
tarihsel boyutunu bilmek gerekir. Bu üç gelişme, Batı’yı Batı yapan
çatışmalarla dolu beşyüz yıllık çok uzun bir süreçtir. Bu süreç; feodalizmin
ortadan kaldırılmasını, kapitalizmin gelişimini ve liberalizmden emperyalizme
geçişi içeren büyük bir gelişmeyi ifade eder.
2 Temmuz 2020 Perşembe
CUMHURİYET VE TAKVİM, SAAT, ÖLÇÜ BİRİMLERİ YENİLEŞMESİ
26 Aralık 1925 günü çıkarılan iki yasayla Miladi Takvim’e geçildi ve zaman
ölçümü yani saat düzeni yenilendi. Osmanlı döneminde; uzun süre Türk
Takvimi’yle, Hicri Kameri takvimi birlikte kullanılmıştı. I.Mahmut
döneminde, 1740’da, Hicret tarihinden başlayan, ancak Güneş yılı esasına
dayanan ve yılbaşını 1 Mart kabul eden; Rumî, Malî ya da Hicri
Şemsi denilen yeni bir takvim daha kullanılmaya başlandı. Devlet, 1917’de
savaş sırasında, Gregoryen takvimi de kullandı ve takvim konusu tam bir
karmaşa durumuna geldi. Osmanlı ülkesinde, aynı anda altı tür takvim
kullanılıyordu. Türkiye Cumhuriyeti, 26
Aralık 1925’te çıkardığı yasayla karmaşaya son verdi ve dünyanın büyük
bölümünde kullanılmakta olan Miladi Takvim’i kabul etti… Günü, zaman
dilimlerine ayıran saat belirleme aynı takvim gibi, karmaşa içindeydi. Ülkede
iş yapan Avrupalılara, azınlıklara ve Müslümanlara ait, birbirinden değişik
saat uygulamaları vardı. Oluşan saat karmaşası içinde, mevsimlere göre değişen
ve güneşin doğuşuyla batışına bağlanan genel yaklaşımlı “alaturka saat”, günün gereksinimlerine yanıt veremez duruma
gelmişti. Ayrıca, Türkiye saatte yaşadığı karmaşa nedeniyle, uluslararası saat
düzeninin dışında kalıyordu. Oysa, bu düzene katılmak ve uluslararası
ilişkilerde yaşanan güçlükleri ortadan kaldırmak zorundaydı. 26 Aralık’ta kabul
edilen yasa bunu yapıyordu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)