Yabancılara ayrıcalık
tanıma, Anadolu Selçuklularına dek giden eski bir öyküdür. Ekonomi başta olmak
üzere, hukuk ve siyaset alanında verilen imtiyazlar; verildikçe bağlanan
bağlandıkça verilen ödünler halinde yüzlerce yıl sürdü. Kolaycılıkla öngörüsüzlüğün
iç içe geçtiği bu uygulamalar, Selçuklulardan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun
da yıkımını hazırlayan koşulları oluşturdu. Yabancılara, devletin güçlü olduğu
dönemlerde bile, ekonomik yaşama, bağlı olarak siyasi yaşama, yön verme olanağı
verdi. Devlet, yabancı mallar ve kişiler üzerindeki yaptırım yetkisini, giderek
kullanamaz hale geldi. Siyasi bağımsızlığı doğrudan ilgilendiren yönetim
işleyişi, önce zedelendi sonra işlemez hale geldi.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
28 Kasım 2017 Salı
23 Kasım 2017 Perşembe
1923’LÜ BİR ÖĞRETMEN
ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN
1928 yılında
köyde okuma yazma bilen hemen hiç yokken, 1941 yılında okuma yazma oranı yüzde
86’ydı. Köyün bütün çocukları okula gidiyordu. Şimdi, aynı köyde benim
okuttuğum çocuklar, elektrik kesilirse jeneratörlerini çalıştırıyorlar;
üniversiteye giden pek çok öğrencim oldu; arıcılık, tütüncülük, orman
reçineciliği, marangozluk gelişti. Yoksul bir orman köyü olan Gölcük bugün
varlıklı ve aydın bir köydür. Köyün bugüne gelmesinin nedeni elbette eğitime
verilen önemdir. O zaman Türkiye’nin başında, uzak bir dağ köyünden gelen
muhtar telgrafına bir saat içinde cevap veren Atatürk vardı.
20 Kasım 2017 Pazartesi
MUSTAFA KEMAL VE GİZLİ ÖRGÜTLER
Mustafa Kemal, İstanbul’da,
ulusal direnişi hazırlarken her sınıf ve kesimden değişik insanla dolaylı ya da
doğrudan ilişki kurdu. İngilizler’in ünlü istihbaratçıları, onun Saray’dan
Sirkeci kayıkçıklarına, kadın örgütlerinden yurt dışı yapılanmalara uzanan
bilgi toplama ağıyla başedemiyordu. İşgal güçlerinin koyduğu idam cezasına
karşın, milliciler; “büyük bir ustalıkla
her yere sızıyor, Saray’dan girip elçiliklerden çıkıyor ve İngilizler’in haber
alma servisleriyle adeta alay ediyorlardı”. Direnişçiler, Mustafa Kemal’in
yönlendirmesi altında mükemmel bir istihbarat ağı kurdular. Hemen her karşı
girişimi önceden öğrendiler, önlem alarak başarısız kıldılar. Kendilerini
tümden davaya adamışlardı. Ulusal direnişe katılanlar, “Bizim vücudumuz millete aittir, biz ulusal direnişin bir parçasıyız” diyordu.
16 Kasım 2017 Perşembe
VAHDETTİN’İN KAÇIŞI; SALTANATIN KALDIRILMASI
17 Kasım 1922
günü ülkeden kaçan Vahdettin, ulus vicdanını gerçek anlamda rahatsız
eden ağır suçlar işlemişti. Anadolu’da ordu yoksulluk içinde savaşırken;
kadınlar, yaşlılar, çocuklar ölüm dahil her türlü eziyeti göze alıp ateş
hatlarına silah götürürken; İstanbul’da, “en
sıradan hamal bile özgürlüğün temeline bir taş koymak için yaşamını tehlikeye
atmaktan çekinmezken”; Padişah, tüm ulusun kutsal saydığı bu savaşa
katılmamış, tam tersi her türlü karanlık oyun içinde düşmanla işbirliği
yapmıştı. Tüm ulus, bağımsızlığı için “kendini
feda ederken”, o ülkeyi işgal edenlerle anlaşmıştı. Düzenlediği iç
isyanlarla kardeş kanı akıtmış, Kurtuluş Savaşı önderlerini idama mahkum
etmişti.
13 Kasım 2017 Pazartesi
MONTRÖ’DEN KANAL İSTANBUL’A
“Montrö Boğazlar Sözleşmesi, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin tehdidiyle
karşı karşıyadır. ABD savaş gemilerini, istediği miktar ve tonajda ve istediği
süreyle Karadenizde dolaştırmak için Montrö’yü fesh ettirmeye çalışıyor. Bu
amaç için, fesih hakkı olan Romanya’yla gizli diplomasi yürütüyor”.(x)
11 Kasım 2017 Cumartesi
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI DÜNYA (1918-1939)
29 Eylül 1918 Bulgaristan, 30 Ekim 1918 Türkiye ve 11 Kasım
1918 Almanya’nın teslim olmasıyla I.Dünya Savaşı sona erdi. Sıradan insanlar dört
yıllık acılı dönemi sona erdiren anlaşmaları barış şenlikleriyle kutlarken; büyük
sanayi ve finans çevreleri, hükümet yetkilileri ve politikacılar, amacına ulaşmamış
bir savaşın getirdiği barışı kutlamağa değer bulmuyordu. Savaş bitmiş ancak savaşın
nedenleri daha da ağırlaşmış olarak ortada duruyordu. Kısa süren kutlamalardan sonra
savaşı kazananlar, eskinin yıkıntılarından yeni bir dünya kurmak için Paris’te toplandı.
Düşük savaş kazanımları, birbiriyle çelişen önceden verilmiş sözler, gerilim içeren
karmaşık istemler; küresel düzeyde sıkıntılı bir ortam yaratıyordu.
9 Kasım 2017 Perşembe
ATATÜRK’ÜN HASTALIĞI VE HEKİMLER
Sağlığı, 1935’ten sonra bozulmaya başladı. Bu
kez görülen, eski hastalıklarından birinin depreşerek onu yeniden rahatsız etmesi
değil, dış görünüşüne yansıyan genel bir çöküntüydü. Kendini güçsüz hissediyor,
çabuk yoruluyor ve eski verimiyle çalışamıyordu. Ten rengi hızla solmuş, yüz hatlarında
derin kırışıklıklar oluşmuştu. Onda pek görülmeyen bir yorgunluk ve bu yorgunluğa
bağlı bir bezginlik görülüyordu. Ancak, belirtilere karşın, rahatsızlığının nedeni
karaciğer hastalığı bir türlü saptanamıyordu. Tanı gecikmesini ve yanlış tedaviyi
anlamıştı. İsviçre’de okuyan Afet İnan’a
gönderdiği mektupta, “bence doktorların
yanlış görüş ve hükümleri nedeniyle hastalık durmamış, ilerlemiştir” diyor;
İsmet İnönü’ye “İsmet, hastalığım çok
daha önce bana bütün ağırlığıyla anlatılsaydı, o zaman işin başında, tam başında
önlemini alırdım. Bu noktaya getirmezdim. Bana yeterince anlatılmadı, gerçekler
gizlendi” diye serzenişte bulunuyordu. Fransa’dan getirilen, Prof. Dr. Frank Fiessinger, kendisini hayrete uğratan
bir gerçekle karşılaşıyor, “Atatürk’e o güne
dek hiçbir kan tahlili yapılmadığını” görüyordu.(x)
SOVYETLER BİRLİĞİ NEDEN ÇÖKTÜ
Lenin’in, Ekim Devrimi’nin 71’inci günü
coşkulu bir sevinçle oynadığı söylenir. Oynamanın nedeni, folklorik ilgi
değildi kuşkusuz. İlk sosyalist yönetim Paris Komünü, 70 gün ayakta
kalmıştı. Lenin, sosyalist devrimin yaşam süresini, bir gün ileri
götürdüğü ve insanlığa daha uzun süreli bir deneyim sunulduğu için
sevinmektedir. Olaya bu gözle bakarak 1991’de, yönetim rekorunu 74 yıla
çıkarmanın sevincini yaşamak da olası kuşkusuz. Ancak, böylesi dar ve sığ bir
iletiyi içermeyen bu öykü; sınıflı bir toplumdan sınıfsız bir topluma geçme
ereğindeki yaşanmış tüm deneylerin birbirine aktarılmasını gerekli kılar.
8 Kasım 2017 Çarşamba
SOVYETLER BİRLİĞİ (1922-1991
1927-1937 arasındaki on yıl, politik baskının
yanında dev boyutlu gelişmelerin yaşandığı bir dönem oldu. Bu evrede üç temel
kalkınma girişimi yapıldı; ortaklaşacı (kolektif) çiftliklerin
kurulması, sanayileşme atılımı ve eğitimde devrim... Gelişmiş
kapitalist ülkeler 1929 dünya bunalımının ekonomik yıkımıyla uğraşırken,
Sovyetler Birliği bu üç alanda sıradışı bir gelişme sağladı. 1920’lerde açlık
ve yoksulluk altındaki bu ‘köylü ülke’, 20 yıl içinde ABD’inden sonra
dünyanın ikinci büyük sanayi ülkesi durumuna geldi.(x)
7 Kasım 2017 Salı
RUS DEVRİMİ (1917-1922)
Rus Devrimi, Julyen Takvimine göre 25 Ekim, Miladi Takvime göre 7 Kasım 1917’de ortaya
çıktı. 20.Yüzyılı her yönüyle etkilemiş olan bu büyük deneyim, toplumsal
mücadelede ders alınacak olaylarla doludur. Kısa bir özet niteliğindeki yazıyı
bu amaçla yayınlıyoruz.
13 Şubat 1917’de, Rusya’nın başkenti
Petrograd’ta, açlık çeken ve eksi yirmibeş derecede ekmek kuyruklarında
bekleşen halkın, fırınlara saldırmasıyla gelişen olayların, sosyalist bir
devlet ortaya çıkaracağı kimsenin aklından geçmemişti. Günün özgün koşullarının
ve iyi örgütlenmiş bir parti yetkesinin yarattığı yeni devletin, sosyalizmi ne
düzeyde temsil edebileceği bugün yoğun olarak tartışılıyor. Ancak, gözardı
edilemez bir gerçekliktir ki, Sovyet Devleti 20.yüzyıla damgasını vurmuş ve
Sosyalizmi ‘kitap sayfalarından’ çıkararak, yaşamın içine taşımıştır.
4 Kasım 2017 Cumartesi
“TÜRK MİLLİ EĞİTİMİ” VE ABD
”Bugünkü okullarda
yetişen gençlere ülke yönetimi teslim edilemez. Biz, laik okullara karşı
imam–hatip okullarını bir seçenek olarak düşünüyoruz. Devletin kilit
mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri, bu okullarda yetiştireceğiz.”
Cevdet Sunay TC 5.Cumhurbaşkanı
”İmam–hatip
okullarında iyi eğitim veriliyor. O çocuklardan zarar gelmez. Türkiye laikliği
dinsizlik olarak anlamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır. 1930’lardaki laiklik
anlayışını yanlış olarak görüyorum”.
Kenan Evren TC 7.Cumhurbaşkanı
”Biz dindar ve kindar bir nesil yetiştireceğiz.”
Recep Tayyip
Erdoğan TC 12.Cumhurbaşkanı
”Eğitimin amacı yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, ülkede
ahlaklı, cumhuriyetçi, devrimci, atılgan, olumlu, giriştiği işleri
başarabilecek yetenekte, dürüst, sorgulayıcı, iradeli, yaşamda karşılaşacağı
engelleri yenecek güçte, karakter sahibi genç yetiştirmektir”.
Mustafa
Kemal Atatürk TC 1.Cumhurbaşkanı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)