30 Ağustos 2016 Salı

30 AĞUSTOS ZAFERİ VE BÜYÜK “BARIŞ SÖYLEVİ”


“Gençler! Geleceğe güvenimizi güçlendiren ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitimle, bilgiyle, insanlıktaki üstün niteliklerin, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız. Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz...”                                                                                                                                           Mustafa Kemal Atatürk - 30Ağustos 1924

28 Ağustos 2016 Pazar

DİNSEL BAĞNAZLIK VE “ŞAPKA DEVRİMİ”


23-31 Ağustos 1925, Atatürk’ün ilk kez şapka giyerek yaptığı ve halkı şapka giymeye çağırdığı Kastamonu gezisini yaptığı günlerdir. Yazıyı bu nedenle yayınlıyoruz.

“İdeal ele geçince, ideal olmaktan çıkar, yaşanır bir şey olur... Bazı şeyler, kanunla, emirle, milletçe omuz omuza boğuştuğunuz halde düzelmezler. Adam fesi atar, şapkayı giyer ama alnında fesin izi vardır. Siz sarıkla gezmeyi yasaklarsınız, kimse sarıkla dolaşmaz. Ama bazı insanlardaki görünmeyen sarıkları yok edemezsiniz. Çünkü onlar zihniyetin içindedir. Zihniyet binlerce yılın birikimidir. O birikimi bir anda yok edemezsiniz, onunla boğuşursunuz. Yeni bir zihniyet, yeni bir ahlak yerleştirinceye kadar boğuşursunuz ve sonunda başarılı olursunuz. Önemli olan boğuşmaktan yorulmamak, umutsuzluğa düşmemektir. Milletler böyle ilerler. Yorulan, umutsuzluğa kapılan yenilir. Biz biliyoruz ki, inandığımız şey doğrudur, yenidir, ileridir. Öyleyse; eskiyi, geriyi, işe yaramazı mutlaka yeneceğiz demektir. Çünkü ilerlemenin başka çaresi yoktur. Yaşamak kanunu budur.” (×)                                                                                              Mustafa Kemal Atatürk 29 Ekim 1933

25 Ağustos 2016 Perşembe

KURTULUŞ SAVAŞ’INDA SON NOKTA: 26 AĞUSTOS BAŞKOMUTANLIK MEYDAN SAVAŞI


25 Ağustos akşamı, Anadolu’nun dış dünyayla haberleşmesini tümüyle kesti. Karargahını Şuhut yakınlarındaki dağlık bölgeye, oradan Kocatepe arkasındaki bir tepeye taşıdı. 26 Ağustos sabahı, gün doğumuna bir saat kala, savaşı yöneteceği Kocatepe’ye geldi. “Düşüncelerine gömülmüş, konuşmuyordu. Durmadan doğuya, güneşin doğacağı ufka bakıyordu. Orada kızıl pırıltı belirip, Anadolu yaylasına güneş doğarken birden, gürleyen bir gök gibi, topçu baraj ateşi başladı. Yunan Ordusu uykusundan uyandı. Birçok komutan, o gece Afyon’da gittikleri balodan ancak iki saat önce dönmüştü”.(y)

22 Ağustos 2016 Pazartesi

EGE SORUNU, YUNANİSTAN VE AKP


Karasuları, Hava Sahası, Kıta Sahanlığı, ada işgalleri ve Yunan Adalarının Silahlandırılması’ndan oluşan Ege “sorunu”, özgünlüğü olan bir konular bütünüdür. Yunanistan, arkasına aldığı uluslararası desteğe dayanarak; Ege konusunu dilediği gibi yorumluyor, kararlar alıyor ve aldığı kararları uyguluyor. Türkiye’deki yetersiz yönetimi bir fırsat olarak görüyor ve arkasına aldığı uluslararası destekle Türkiye’ye karşı siyasi üstünlük sağladığına inanıyor. Ada işgal ediyor, karasularını 12 mile çıkarıyor ve bunları Türkiye’ye kabul ettiriyor. Yakın gelecekte, kıta sahanlığı konusunu gündeme getirmeye hazırlanıyor.

19 Ağustos 2016 Cuma

SATILIK DEVLET


Özelleştirme uygulamaları Türkiye’de, geri dönüşün, dışa bağımlılığın ve ekonomik çöküşün kurumsallaştırıldığı; bilinçli ve tasarlı anti-ulusçu tutumun son aşamasıdır. Toplumsal yaşamı ulus birliği temelinde sürdürüp geliştirmenin gerçek unsurları olan kamusal işletmeler, azgelişmiş ülkeleri ayakta tutan ekonomik güç merkezleridir. Bu merkezleri elden çıkarmanın, ulus-devlet varlığının temel dayanaklarını ortadan kaldırma anlamına geleceği açıktır. Özelleştirme uygulamalarının, ulusal çözülmenin yolunu açan ve bu uygulamaları ister istemez ulus karşıtlığına götüren bir eylem olmasının nedeni budur.

16 Ağustos 2016 Salı

ORTADOĞU’DA RUSYA-ABD ÇEKİŞMESİ VE TÜRKİYE


Suriye ve Ortadoğu, ABD ve Rusya için önemlidir. Ancak, Ortadoğu’nun petrol ve doğalgazına bağımlı olan Avrupa Birliği ve Çin için de önemlidir.  O nedenle Suriye’deki çatışmayı, bloklar arası çatışma olarak görmek olasıdır. Ortadoğu, büyük güçlerin çıkarlarının çatıştığı bir bölgedir ve buradaki egemenlik yarışı kalıcı bir çatışmayı barındırmaktadır. Amerikalılar, “Suriye’yi kontrol eden Ortadoğu’yu kontrol eder. Asya’nın kapısı Suriye’den hareketle, Rusya’nın ve İpek Yolu üzerinden Çin’in anahtarını elinde tutar” diyor. (×)

1838 TÜRK-İNGİLİZ SERBEST TİCARET ANLAŞMASI'NDAN AVRUPA GÜMRÜK BİRLİĞİ'NE


1838 yılında İngiltere’yle imzalanan Serbest Ticaret Antlaşması (Baltalimanı Anlaşması), günümüzdeki Avrupa Gümrük Birliği Protokolüne; 1839’da başlayan Tanzimat uygulamaları ise, Avrupa Birliği uyum düzenlemelerine denk gelir. Tarihin yüz yetmiş sekiz yıl sonra yinelenmiş olması, kuşkusuz bir ilkellik göstergesidir. Tarihten ders alınmadığı için, yaşananlar iki yüzyıl sonra yeniden yaşanmaktadır. Tanzimat Osmanlıyı çökertti, Gümrük Birliği Türkiye’yi yok oluşa götürüyor. Bu gerçeğin görülmesi gerekir.

13 Ağustos 2016 Cumartesi

AKP’NİN KISA TARİHİ


AKP, 14 Ağustos 2001’de kuruldu ve 14 ay sonra girdiği ilk seçimle yönetime geldi. Aşağıdaki yazı, bu “sıradışı öyküyü” anlatmaktadır.

ABD ve AB, yeni yüzyıla girerken Türkiye’yi “içine kapalılıktan” kurtararak “dünyaya açacak” ve “global liberalizmi” tam olarak uygulayacak “cesur önderlere” gereksinim duyuyordu. Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”, yeni ve gözükara bir yönetimle uygulanabilirdi. Recep Tayyip Erdoğan, bu “cesareti” göstereceğini söylüyor ve dış çevrelerle, özellikle ABD’yle ilişkiye geçiyordu. İlişkisi Fazilet Partisi üyesi olduğu günlere dek gidiyordu. AKP’yi kurmadan önce; Nisan-1995, Kasım-1996, Aralık-1996, Mart-1998, Temmuz-2000, Temmuz-2001 ve kurduktan sonraki bir yıl içinde 2 olmak üzere 8 kez ABD’ye gitti. Aralık 2002 gidişinde, sıradışı bir uygulamayla, resmi bir sıfatı olmamasına karşın Bush tarafından kabul edildi. Erdoğan’ın görüştüğü kişiler içinde üç isim dikkat çekiyordu. Bunlar; Ilımlı İslam Modeli’nin kuramcısı Graham Fuller, daha sonra “AKP ile TSK’yı kafesledik” diyecek olan CIA Türkiye Uzmanı Henri J. Barkey ve “Karanlıklar Prensi” sanlı Richard Perle idi.

12 Ağustos 2016 Cuma

BİR ZAMANLAR ORTADOĞU: MÜSLÜMAN BİLİMCİLER


Müslüman bilim adamları, dünya bilim tarihinde yüksek bir yere sahiptir. Uzak geçmişte kalsa da, bugün iç karartıcı bir gerilik içine düşülmüş olunsa da; onların bilimdeki onurlu yeri değerinden birşey kaybetmeyecektir. Bilimi Antik Çağ’dan alıp geliştirdiler ve bugüne taşınmasını sağladılar. Sayıları çok, yapıtları görkemliydi. Onlar bilime yakıştılar ancak İslam dünyasındaki bugünkü gerilik onlara hiç yakışmıyor. Farabi, El-Kindi, İbn Sina, Musa bin Şakir, İbn Haldun, el-Baalbekki, İbn Rüşt, Harizmi, İbn Maseveyh, Biruni, İbn Heysem, Zekeriya Razi, el Fergani, Gazali, el-Battani, Matta bin Yunus, Belkhi, Cabir İbn Hayyan, Cahiz, el Gifari, Nasirettin Tusi, Uluğ Bey, yaktıkları ışıkla dünyayı aydınlattılar. Ancak doğup büyüdükleri, bilimi yeşerttikleri kendi toprakları, bugün karanlıklar içinde.

9 Ağustos 2016 Salı

DÜNDEN BUGÜNE SEVR: (10 Ağustos 1920 -10 Ağustos 2016)


“Herkesin Türkiye’de bir çıkarı vardı; olmayanlar da icat ediyordu. Bir anlamda, çıkar çatışmalarının da ötesine geçilmiş, yıllara yayılan ‘uyutma antlaşmaları süreci’, yerini açık olarak yürütülen ‘nefret’ tutumuna bırakmıştı. ‘Barbar bir ulus’ olan Türkler’i, Avrupa’dan kovma fırsatı kaçırılmamalıydı. Lloyd George, sezgi gücünü yitirmiş; Türkler’in İstanbul’dan çıkarılmasında diretiyordu. Ateşli politikacılar, ‘Türkler’in İstanbul’u almasıyla bir çağ kapandı, şimdi İstanbul Türkler’den alınarak bir başka yeni çağ açılacak’ diyordu. Türkiye üzerinde, büyük güçler için nimetleri sömürülecek imtiyaz alanları ve neredeyse akla gelebilecek bütün azınlıklar için birer ülke planlanıyordu”. (×) Prof.Paul C.Helmreich

7 Ağustos 2016 Pazar

DEMOKRASİ, LAİKLİK VE KEMALİZM


Devlet biçimi olarak demokrasiden söz edildiğinde “kimler için” sorusuna verilecek yanıt, konu edilen demokrasinin niteliğini ortaya koyar. İnsanlık tüm toplumu kapsayan “genel” bir demokrasiyi henüz yaşamadı. Yaşananların ortak özelliği ise, başka toplumsal kurumlar gibi, belirli bir ekonomik yapıya ve bu yapının düzeyine bağlı olan kültürel gelişime bağlı olmasıdır. Tartışmalarda kısaca demokrasi olarak kullanılan kavramı, sanayileşen “Batı”nın tarihsel gelişiminde biçimini bulan ve bu gün tüm dünyanın ilgi alanına giren, Batı Demokrasisi ya da Kentsoylu (Burjuva) Demokrasisi olarak alındığını kabul edersek (ki bu kabul doğru olur), gerçekleşmesi istenilen demokrasinin özellikle azgelişmiş ülkeler açısından ne anlam taşıdığı ortaya çıkabilir.

4 Ağustos 2016 Perşembe

TÜRKİYE’DE İŞBİRLİKÇİLER



İşbirlikçilik, emperyalizmin sömürge ve yarı-sömürgelerde uyguladığı politikanın en önemli unsurudur. Büyük devlet ölçütlerine göre seçilen ve ülkelerinde etkin görevlere getirilecek işbirlikçi adayları, devlet fonlarıyla beslenen kurumlarda eğitilir ve ülkelerine gönderilir. 20.Yüzyıl başında İngilizler bu politika için; “kediyle dövüşeceksen bir kedi bul” diyordu. ABD Dışişleri Bakanı Mc. Namara ise 1962 yılında Kongre’ye şu bilgileri veriyor: “Birleşik Devletler ve yabancı ülkelerdeki askeri okullarımızda ve eğitim merkezlerimizde seçme subaylar ve önemli mevkilerde bulunacak uzmanları eğitmemiz askeri yardım yatırımlarımızdan sağlanan yararların herhalde en önemlisidir. Bu öğrenciler, ülkelerine dönüşlerinde eğiticilik görevlerini orada sürdürecek olan ve hükümet yetkililerince seçilmiş görevlilerdir. Bunlar gerekli bilgilerle donatılmışlardır. Onlar burada edindikleri bilgileri kendi ülkelerine taşıyacak olan geleceğin liderleridir. Amerikalıların ne yapmak istediklerini ve nasıl düşündüklerini gayet iyi bilirler. Bunların liderlik mevkilerine gelmelerinin bizim için ne kadar önemli olduğunu belirtmeye ayrıca gerek görmüyorum. Böyle dostlara sahip olmanın değeri ölçülemeyecek kadar çoktur”.(y)

1 Ağustos 2016 Pazartesi

KURTULUŞ SAVAŞINDA İLK ADIM


İstanbul Hükümeti’nin geri dön çağrıları aralıksız sürüyordu. Resmi unvanını daha fazla taşımaması gerektiğine karar verdi. 8 Temmuz 1919’da hem görevinden hem de askerlik mesleğinden istifa etti. İstifasını bildiren telgrafı, 9 Temmuz’da, Kolordu Komutanlıklarına ve Genelkurmay’a gönderdi. Bu telgrafta şunları söylüyordu; “Mübarek vatan ve milleti parçalanma tehlikesinden kurtararak, Yunan ve Ermeni emellerine kurban etmemek için açılan milli mücadelede, milletle beraber serbestçe çalışmaya, resmi ve askeri sıfatım artık engel olmaya başladı. Bu kutsal amaç için, milletle beraber sonuna kadar çalışmaya, kutsal saydığım inançlarım adına söz vermiş olduğum için, büyük bir tutkuyla bağlı olduğum yüce askerlik mesleğine bugün veda ve istifa ediyorum. Bundan sonra, kutsal milli amacımız için her türlü fedakarlıkla çalışmak üzere, millet içinde mücadele eden bir fert olacağımı saygıyla açıklar ve duyururum”.(×)

İNGİLİZ DEMOKRASİSİ VE İNGİLTERE'DE PARTİ DÜZENİ


1689 Haklar Bildirisi (Bill Of Right), yalnızca İngiltere’de değil tüm Avrupa’da, Batı demokrasisi ve anayasa tarihinin en önemli metinlerinden biri kabul edilir. Oysa, bu bildirinin, İngiltere’de geleneksel duruma gelen beysoylu-kentsoylu (aristokrat-burjuva) çatışmasının, 1689 yılı koşullarında krala karşı sonuçlandığını belgeleyen sıradan bir amacı vardı. Bu nedenle, tüm dünyayı ilgilendiren ‘evrensel’ bir ‘demokrasi’ çabası değil, kentsoylularla “ruhani ve dünyevi lordları” ilgilendiren bir girişimdi... İngiltere’de, ilerde partileşmeye gidecek ilk siyasi kümeleşmeler, 19.yüzyıl başlarında ortaya çıktı. Kurulu düzenin kral yetkesine (otoritesine) bağlı kalmasını isteyenlerle (Tory’ler), seçilmiş kurullar aracılığıyla yönetimde pay almak isteyenler (Whig’ler), kendi aralarında örgütlenmeye başladılar. Tory ya da Whig temsilcilerinin oluşturduğu parlamentoyu halk seçmiyordu. Oy verme hakkı, yüksek gelirlilerle sınırlıydı. Ayrıca, oylar, varsıllık düzeyine bağlı olarak  sayılıyordu.  Örneğim; yirmi bin dönüm toprağı olanın oyu 10 oy sayılıyorsa, dört bin dönüm toprağı olanın oyu iki oy sayılıyordu.