“Gençler!
Geleceğe güvenimizi
güçlendiren ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitimle, bilgiyle,
insanlıktaki üstün niteliklerin, yurt sevgisinin, düşünce
özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız. Ey yükselen yeni nesil! Gelecek
sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz...” Mustafa
Kemal Atatürk - 30Ağustos 1924
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
30 Ağustos 2016 Salı
28 Ağustos 2016 Pazar
DİNSEL BAĞNAZLIK VE “ŞAPKA DEVRİMİ”
23-31 Ağustos 1925, Atatürk’ün
ilk kez şapka giyerek yaptığı ve halkı şapka giymeye çağırdığı Kastamonu
gezisini yaptığı günlerdir. Yazıyı bu nedenle yayınlıyoruz.
“İdeal ele geçince, ideal olmaktan çıkar, yaşanır bir şey olur... Bazı
şeyler, kanunla, emirle, milletçe omuz omuza boğuştuğunuz halde düzelmezler.
Adam fesi atar, şapkayı giyer ama alnında fesin izi vardır. Siz sarıkla gezmeyi
yasaklarsınız, kimse sarıkla dolaşmaz. Ama bazı insanlardaki görünmeyen sarıkları
yok edemezsiniz. Çünkü onlar zihniyetin içindedir. Zihniyet binlerce yılın
birikimidir. O birikimi bir anda yok edemezsiniz, onunla boğuşursunuz. Yeni bir
zihniyet, yeni bir ahlak yerleştirinceye kadar boğuşursunuz ve sonunda başarılı
olursunuz. Önemli olan boğuşmaktan yorulmamak, umutsuzluğa düşmemektir.
Milletler böyle ilerler. Yorulan, umutsuzluğa kapılan yenilir. Biz biliyoruz
ki, inandığımız şey doğrudur, yenidir, ileridir. Öyleyse; eskiyi, geriyi, işe
yaramazı mutlaka yeneceğiz demektir. Çünkü ilerlemenin başka çaresi yoktur.
Yaşamak kanunu budur.” (×) Mustafa
Kemal Atatürk 29 Ekim 1933
25 Ağustos 2016 Perşembe
KURTULUŞ SAVAŞ’INDA SON NOKTA: 26 AĞUSTOS BAŞKOMUTANLIK MEYDAN SAVAŞI
25 Ağustos akşamı, Anadolu’nun
dış dünyayla haberleşmesini tümüyle kesti. Karargahını Şuhut
yakınlarındaki dağlık bölgeye, oradan Kocatepe arkasındaki bir tepeye taşıdı.
26 Ağustos sabahı, gün doğumuna bir saat kala, savaşı yöneteceği Kocatepe’ye
geldi. “Düşüncelerine gömülmüş, konuşmuyordu. Durmadan doğuya, güneşin
doğacağı ufka bakıyordu. Orada kızıl pırıltı belirip, Anadolu yaylasına güneş
doğarken birden, gürleyen bir gök gibi, topçu baraj ateşi başladı. Yunan Ordusu
uykusundan uyandı. Birçok komutan, o gece Afyon’da gittikleri balodan ancak iki
saat önce dönmüştü”.(y)
22 Ağustos 2016 Pazartesi
EGE SORUNU, YUNANİSTAN VE AKP
Karasuları, Hava
Sahası, Kıta Sahanlığı, ada işgalleri ve Yunan Adalarının
Silahlandırılması’ndan oluşan Ege “sorunu”, özgünlüğü olan bir
konular bütünüdür. Yunanistan, arkasına aldığı uluslararası desteğe dayanarak;
Ege konusunu dilediği gibi yorumluyor, kararlar alıyor ve aldığı kararları
uyguluyor. Türkiye’deki yetersiz yönetimi bir fırsat olarak görüyor ve arkasına
aldığı uluslararası destekle Türkiye’ye karşı siyasi üstünlük sağladığına
inanıyor. Ada işgal ediyor, karasularını 12 mile çıkarıyor ve
bunları Türkiye’ye kabul ettiriyor. Yakın gelecekte, kıta sahanlığı
konusunu gündeme getirmeye hazırlanıyor.
19 Ağustos 2016 Cuma
SATILIK DEVLET
Özelleştirme uygulamaları Türkiye’de, geri dönüşün, dışa
bağımlılığın ve ekonomik çöküşün kurumsallaştırıldığı; bilinçli ve tasarlı
anti-ulusçu tutumun son aşamasıdır. Toplumsal yaşamı ulus birliği temelinde
sürdürüp geliştirmenin gerçek unsurları olan kamusal işletmeler, azgelişmiş
ülkeleri ayakta tutan ekonomik güç merkezleridir. Bu merkezleri elden
çıkarmanın, ulus-devlet varlığının temel dayanaklarını ortadan kaldırma
anlamına geleceği açıktır. Özelleştirme uygulamalarının, ulusal çözülmenin
yolunu açan ve bu uygulamaları ister istemez ulus karşıtlığına götüren bir
eylem olmasının nedeni budur.
16 Ağustos 2016 Salı
ORTADOĞU’DA RUSYA-ABD ÇEKİŞMESİ VE TÜRKİYE
Suriye ve Ortadoğu,
ABD ve Rusya için önemlidir. Ancak, Ortadoğu’nun petrol ve doğalgazına bağımlı
olan Avrupa Birliği ve Çin için de önemlidir.
O nedenle Suriye’deki çatışmayı, bloklar arası çatışma olarak görmek
olasıdır. Ortadoğu, büyük güçlerin çıkarlarının çatıştığı bir bölgedir ve
buradaki egemenlik yarışı kalıcı bir çatışmayı barındırmaktadır. Amerikalılar,
“Suriye’yi kontrol eden Ortadoğu’yu
kontrol eder. Asya’nın kapısı Suriye’den hareketle, Rusya’nın ve İpek Yolu
üzerinden Çin’in anahtarını elinde tutar” diyor. (×)
1838 TÜRK-İNGİLİZ SERBEST TİCARET ANLAŞMASI'NDAN AVRUPA GÜMRÜK BİRLİĞİ'NE
1838 yılında İngiltere’yle imzalanan Serbest Ticaret Antlaşması
(Baltalimanı Anlaşması), günümüzdeki Avrupa Gümrük Birliği Protokolüne; 1839’da
başlayan Tanzimat uygulamaları ise, Avrupa Birliği uyum düzenlemelerine denk
gelir. Tarihin yüz yetmiş sekiz yıl sonra yinelenmiş olması, kuşkusuz bir
ilkellik göstergesidir. Tarihten ders alınmadığı için, yaşananlar iki yüzyıl
sonra yeniden yaşanmaktadır. Tanzimat Osmanlıyı çökertti, Gümrük Birliği
Türkiye’yi yok oluşa götürüyor. Bu gerçeğin görülmesi gerekir.
13 Ağustos 2016 Cumartesi
AKP’NİN KISA TARİHİ
AKP, 14 Ağustos 2001’de
kuruldu ve 14 ay sonra girdiği ilk seçimle yönetime geldi. Aşağıdaki yazı, bu
“sıradışı öyküyü” anlatmaktadır.
ABD ve
AB, yeni yüzyıla girerken Türkiye’yi “içine
kapalılıktan” kurtararak “dünyaya
açacak” ve “global liberalizmi” tam
olarak uygulayacak “cesur önderlere” gereksinim duyuyordu.
Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye
Geçiş Programı”, yeni ve gözükara bir yönetimle uygulanabilirdi. Recep Tayyip Erdoğan, bu “cesareti” göstereceğini söylüyor ve dış
çevrelerle, özellikle ABD’yle ilişkiye geçiyordu. İlişkisi Fazilet Partisi
üyesi olduğu günlere dek gidiyordu. AKP’yi kurmadan önce; Nisan-1995,
Kasım-1996, Aralık-1996, Mart-1998, Temmuz-2000, Temmuz-2001 ve kurduktan
sonraki bir yıl içinde 2 olmak üzere 8 kez ABD’ye gitti. Aralık 2002 gidişinde,
sıradışı bir uygulamayla, resmi bir sıfatı olmamasına karşın Bush tarafından kabul edildi. Erdoğan’ın görüştüğü kişiler içinde üç
isim dikkat çekiyordu. Bunlar; Ilımlı
İslam Modeli’nin kuramcısı Graham
Fuller, daha sonra “AKP ile TSK’yı
kafesledik” diyecek olan CIA Türkiye
Uzmanı Henri J. Barkey ve “Karanlıklar Prensi” sanlı Richard Perle idi.
12 Ağustos 2016 Cuma
BİR ZAMANLAR ORTADOĞU: MÜSLÜMAN BİLİMCİLER
Müslüman bilim adamları, dünya
bilim tarihinde yüksek bir yere sahiptir. Uzak geçmişte kalsa da, bugün iç
karartıcı bir gerilik içine düşülmüş olunsa da; onların bilimdeki onurlu yeri
değerinden birşey kaybetmeyecektir. Bilimi Antik Çağ’dan alıp geliştirdiler ve
bugüne taşınmasını sağladılar. Sayıları çok, yapıtları görkemliydi. Onlar
bilime yakıştılar ancak İslam dünyasındaki bugünkü gerilik onlara hiç
yakışmıyor. Farabi, El-Kindi, İbn Sina, Musa bin Şakir, İbn Haldun,
el-Baalbekki, İbn Rüşt, Harizmi, İbn Maseveyh, Biruni, İbn Heysem, Zekeriya
Razi, el Fergani, Gazali, el-Battani, Matta bin Yunus, Belkhi, Cabir İbn
Hayyan, Cahiz, el Gifari, Nasirettin Tusi, Uluğ Bey, yaktıkları ışıkla
dünyayı aydınlattılar. Ancak doğup büyüdükleri, bilimi yeşerttikleri kendi
toprakları, bugün karanlıklar içinde.
9 Ağustos 2016 Salı
DÜNDEN BUGÜNE SEVR: (10 Ağustos 1920 -10 Ağustos 2016)
“Herkesin Türkiye’de bir çıkarı vardı; olmayanlar da icat ediyordu. Bir
anlamda, çıkar çatışmalarının da ötesine geçilmiş, yıllara yayılan ‘uyutma
antlaşmaları süreci’, yerini açık olarak yürütülen ‘nefret’ tutumuna
bırakmıştı. ‘Barbar bir ulus’ olan Türkler’i, Avrupa’dan kovma fırsatı
kaçırılmamalıydı. Lloyd George, sezgi gücünü yitirmiş; Türkler’in İstanbul’dan
çıkarılmasında diretiyordu. Ateşli politikacılar, ‘Türkler’in İstanbul’u
almasıyla bir çağ kapandı, şimdi İstanbul Türkler’den alınarak bir başka yeni
çağ açılacak’ diyordu. Türkiye üzerinde, büyük güçler için nimetleri
sömürülecek imtiyaz alanları ve neredeyse akla gelebilecek bütün azınlıklar
için birer ülke planlanıyordu”. (×) Prof.Paul C.Helmreich
7 Ağustos 2016 Pazar
DEMOKRASİ, LAİKLİK VE KEMALİZM
Devlet biçimi olarak demokrasiden
söz edildiğinde “kimler için” sorusuna verilecek yanıt, konu edilen
demokrasinin niteliğini ortaya koyar. İnsanlık tüm toplumu kapsayan “genel” bir demokrasiyi henüz yaşamadı.
Yaşananların ortak özelliği ise, başka toplumsal kurumlar gibi, belirli bir
ekonomik yapıya ve bu yapının düzeyine bağlı olan kültürel gelişime bağlı
olmasıdır. Tartışmalarda kısaca demokrasi olarak kullanılan kavramı,
sanayileşen “Batı”nın tarihsel
gelişiminde biçimini bulan ve bu gün tüm dünyanın ilgi alanına giren, Batı Demokrasisi ya da Kentsoylu (Burjuva) Demokrasisi olarak alındığını kabul edersek (ki bu kabul doğru
olur), gerçekleşmesi istenilen demokrasinin özellikle azgelişmiş ülkeler
açısından ne anlam taşıdığı ortaya çıkabilir.
4 Ağustos 2016 Perşembe
TÜRKİYE’DE İŞBİRLİKÇİLER
İşbirlikçilik, emperyalizmin sömürge ve yarı-sömürgelerde
uyguladığı politikanın en önemli unsurudur. Büyük devlet ölçütlerine göre
seçilen ve ülkelerinde etkin görevlere getirilecek işbirlikçi adayları, devlet
fonlarıyla beslenen kurumlarda eğitilir ve ülkelerine gönderilir. 20.Yüzyıl
başında İngilizler bu politika için; “kediyle
dövüşeceksen bir kedi bul” diyordu. ABD Dışişleri Bakanı Mc. Namara ise 1962 yılında Kongre’ye
şu bilgileri veriyor: “Birleşik Devletler
ve yabancı ülkelerdeki askeri okullarımızda ve eğitim merkezlerimizde seçme
subaylar ve önemli mevkilerde bulunacak uzmanları eğitmemiz askeri yardım
yatırımlarımızdan sağlanan yararların herhalde en önemlisidir. Bu öğrenciler,
ülkelerine dönüşlerinde eğiticilik görevlerini orada sürdürecek olan ve hükümet
yetkililerince seçilmiş görevlilerdir. Bunlar gerekli bilgilerle
donatılmışlardır. Onlar burada edindikleri bilgileri kendi ülkelerine taşıyacak
olan geleceğin liderleridir. Amerikalıların ne yapmak istediklerini ve nasıl
düşündüklerini gayet iyi bilirler. Bunların liderlik mevkilerine gelmelerinin
bizim için ne kadar önemli olduğunu belirtmeye ayrıca gerek görmüyorum. Böyle
dostlara sahip olmanın değeri ölçülemeyecek kadar çoktur”.(y)
1 Ağustos 2016 Pazartesi
KURTULUŞ SAVAŞINDA İLK ADIM
İstanbul Hükümeti’nin
geri dön çağrıları aralıksız sürüyordu. Resmi unvanını daha fazla taşımaması
gerektiğine karar verdi. 8 Temmuz 1919’da hem görevinden hem de askerlik
mesleğinden istifa etti. İstifasını bildiren telgrafı, 9 Temmuz’da, Kolordu
Komutanlıklarına ve Genelkurmay’a gönderdi. Bu telgrafta şunları söylüyordu; “Mübarek vatan ve milleti parçalanma
tehlikesinden kurtararak, Yunan ve Ermeni emellerine kurban etmemek için açılan
milli mücadelede, milletle beraber serbestçe çalışmaya, resmi ve askeri sıfatım
artık engel olmaya başladı. Bu kutsal amaç için, milletle beraber sonuna kadar
çalışmaya, kutsal saydığım inançlarım adına söz vermiş olduğum için, büyük bir
tutkuyla bağlı olduğum yüce askerlik mesleğine bugün veda ve istifa ediyorum.
Bundan sonra, kutsal milli amacımız için her türlü fedakarlıkla çalışmak üzere,
millet içinde mücadele eden bir fert olacağımı saygıyla açıklar ve duyururum”.(×)
İNGİLİZ DEMOKRASİSİ VE İNGİLTERE'DE PARTİ DÜZENİ
1689 Haklar Bildirisi (Bill Of Right), yalnızca
İngiltere’de değil tüm Avrupa’da, Batı demokrasisi ve anayasa tarihinin en
önemli metinlerinden biri kabul edilir. Oysa, bu bildirinin, İngiltere’de geleneksel
duruma gelen beysoylu-kentsoylu (aristokrat-burjuva)
çatışmasının, 1689 yılı koşullarında krala karşı sonuçlandığını belgeleyen
sıradan bir amacı vardı. Bu nedenle, tüm dünyayı ilgilendiren ‘evrensel’ bir ‘demokrasi’ çabası değil, kentsoylularla
“ruhani ve dünyevi lordları” ilgilendiren bir girişimdi... İngiltere’de,
ilerde partileşmeye gidecek ilk siyasi kümeleşmeler, 19.yüzyıl başlarında
ortaya çıktı. Kurulu düzenin kral yetkesine (otoritesine) bağlı kalmasını
isteyenlerle (Tory’ler), seçilmiş kurullar aracılığıyla yönetimde pay
almak isteyenler (Whig’ler), kendi aralarında örgütlenmeye başladılar. Tory ya da Whig temsilcilerinin oluşturduğu parlamentoyu halk seçmiyordu. Oy
verme hakkı, yüksek gelirlilerle sınırlıydı. Ayrıca, oylar, varsıllık düzeyine
bağlı olarak sayılıyordu. Örneğim; yirmi bin dönüm toprağı olanın oyu
10 oy sayılıyorsa, dört bin dönüm toprağı olanın oyu iki oy sayılıyordu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)