AKP, 14 Ağustos 2001’de
kuruldu ve 14 ay sonra girdiği ilk seçimle yönetime geldi. Aşağıdaki yazı, bu
“sıradışı öyküyü” anlatmaktadır.
ABD ve
AB, yeni yüzyıla girerken Türkiye’yi “içine
kapalılıktan” kurtararak “dünyaya
açacak” ve “global liberalizmi” tam
olarak uygulayacak “cesur önderlere” gereksinim duyuyordu.
Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye
Geçiş Programı”, yeni ve gözükara bir yönetimle uygulanabilirdi. Recep Tayyip Erdoğan, bu “cesareti” göstereceğini söylüyor ve dış
çevrelerle, özellikle ABD’yle ilişkiye geçiyordu. İlişkisi Fazilet Partisi
üyesi olduğu günlere dek gidiyordu. AKP’yi kurmadan önce; Nisan-1995,
Kasım-1996, Aralık-1996, Mart-1998, Temmuz-2000, Temmuz-2001 ve kurduktan
sonraki bir yıl içinde 2 olmak üzere 8 kez ABD’ye gitti. Aralık 2002 gidişinde,
sıradışı bir uygulamayla, resmi bir sıfatı olmamasına karşın Bush tarafından kabul edildi. Erdoğan’ın görüştüğü kişiler içinde üç
isim dikkat çekiyordu. Bunlar; Ilımlı
İslam Modeli’nin kuramcısı Graham
Fuller, daha sonra “AKP ile TSK’yı
kafesledik” diyecek olan CIA Türkiye
Uzmanı Henri J. Barkey ve “Karanlıklar Prensi” sanlı Richard Perle idi.
AKP
Kuruluyor
Recep
Tayyip Erdoğan, Fazilet Partisi’nin kapatılmasından sonra, Necmettin
Erbakan’ın kurduğu Saadet
Partisi’ne katılmadı. Bir grup arkadaşıyla birlikte AKP’yi kurdu.
Başlangıçta, eski eylemleri ve politik düzeyi nedeniyle başarılı olamayacağı
sanıldı. “Değiştim” diyerek ilginç açıklamalarda bulunuyor ve yüksek
masraf isteyen şube açılışları yapıyordu. Değişik biçimlerde de olsa hemen
hergün medyada yer alıyor ve sürekli olarak gündemde tutuluyordu.
Recep
Tayyip Erdoğan, Necmettin Erbakan’ın yanında yetişmiş, ona uzun
yıllar destek olarak parti içinde yükselmiş bir kişiydi. Politik yaşamı tümüyle
bu hareket içinde geçmiş, edindiği siyasi kazanımları, bu parti ve onun önderi Necmettin Erbakan sayesinde elde
etmişti. Buna karşın Erdoğan, İsmail Cem’in
Bülent Ecevit’e yaptığının hemen
aynısını Erbakan’a yapmış ve onu en
zor döneminde bırakarak partisinin bölünmesine yol açmıştı.
Görüşmeler
Trafiği
Recep Tayyip Erdoğan, AKP’yi
kurmadan önce; Nisan-1995, Kasım-1996, Aralık-1996, Mart-1998, Temmuz-2000,
Temmuz-2001 ve kurduktan sonraki bir yıl içinde 2 olmak üzere 8 kez ABD’ye
gitti.1
Görüşmeler, DSP’nin
bölünmesinden sonra sıklaşmış AKP’nin kuruluşuna doğru iyice artmıştı. Basında
yer alan haberler, AKP’lilerin, Ankara Washington hattında en az Kemal Derviş kadar gidiş geliş
yaptığını gösteriyordu.
Türkiye’nin DSP istifaları ile
çalkalandığı günlerde, Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül Washington’a gitmiş ve burada 3 gün boyunca ABD’nin
üst düzey yöneticileriyle çok önemli özel toplantılar ve birebir
görüşmeler yapmıştı. Görüştüğü isimler arasında, 1989-1991 yıllarında
Türkiye’de büyükelçilik yapan ve Abdullah Gül’le, Tayyip Erdoğan’ı “siyasetin tepesine taşıyan kişi”2 diye tanımlanan eski
İstihbarat ve Araştırma Bakanı Morton
Abromowitz ile Türkiye için “cepte keklik” diyen3 ABD
eski Türkiye Büyükelçi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grosman da bulunuyordu.4
Abdullah
Gül, daha sonra Türkiye’ye gelen Marc Grossman ile önemli bir yemekte bir kez daha biraraya geldi.
Dışişleri Bakanlığı’nın Marc Grossman
ve Paul Wolfowitz onuruna verdiği
yemeğe; Kemal Derviş, Türkiye
Washington Büyükelçisi Faruk Loloğlu,
Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal gibi
isimlerin yanında siyasi partilerden yalnızca AKP Genel Başkanı Abdullah Gül katılmıştı.5
Yasaları Aşmak
Recep
Tayyip Erdoğan, 14 Ağustos 2001’de partisini kurdu. Oysa, üç yıl önce
aldığı hapis cezası onu parti kurmak bir yana, siyasi partilere üye bile olamaz
duruma getirmişti. Muhtar bile olamaz deniyordu. Siyasi Partiler Yasası’nın 11.maddesi, TCK’nın 312/2 maddesinden
mahkum olanların partilere üye ya da kurucu olmasını yasaklıyordu.
Siyasi
yasağın kaldırılması yönündeki süreç; Basın ve Yayın Yoluyla işlenen Suçlara
İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun ile getirilen ceza
erteleme olanağını, Anayasa Mahkemesi’nin iptal etmesiyle başladı. Bu karar
üzerine Meclis’e ivedi olarak bir yasa tasarısı getirildi; tasarı DSP, MHP ve ANAP’ın
oylarıyla kabul edildi. 22 Kasım 2000’de kabul edilen bu yasayla, mitinglerde
yapılan konuşmalar nedeniyle verilen cezalar da erteleme kapsamına alındı.
Ancak, Erdoğan’ın bu değişiklikten yararlanması
tüzel (hukuki) olarak tartışmalıydı. Devreye Anayasa Mahkemesi’nin yeni bir
kararı girdi. Mahkeme, 19 Temmuz 2001’de Hasan Celal Güzel ile ilgili
davada “Cezası erteleme kapsamı içinde olan birinin, cezasının sonuçlarının
da ertelenmesi gerekir” yorumunu yaparak Erdoğan’ın parti kurucusu
olabilmesinin yolunu açtı. Erdoğan 14 Ağustos 2001’de AKP’yi kurdu ve
genel başkan oldu. 28 Şubat sürecinde kapanan kapılar birer birer
açılıyordu.
Yerli Kurtarıcı: Deniz Baykal
Partisini
kurmuş genel başkan olmuştu ancak milletvekili seçilme hakkını elde edememişti.
Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa’nın 76.maddesini gerekçe göstererek genel
seçimlere katılamayacağına karar verdi. Anayasa değişikliğine yetecek gücü
olmadığı için bir şey yapamadı ve 3 Kasım 2002 seçimlerinde partisi, hükümet
oluşturacak bir çoğunlukla Meclis’e girmesine karşın kendisi dışarda kaldı.
58.Hükümetin Başbakanı Abdullah Gül oldu.
AKP’nin
birinci parti olduğu seçimden bir gün sonra Erdoğan ile kendisini
ziyaret eden dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında
gazetecilerin “vazo mutabakatı” adını verdiği bir anlaşma yapıldı. AKP,
“affa uğramış olsa bile” ifadesini çıkararak Erdoğan’ın yasağını
kaldıran bir anayasa değişikliği hazırladı.
Değişiklik
AKP ve CHP’nin oylarıyla 13 Aralık 2002’de Meclis’ten geçti. Ancak, dönemin
Cumhurbaşkanı Sezer, “kişiye özel” gerekçesiyle yasayı veto etti.
CHP yine destek verince Sezer, ikinci kez kabul edilen değişikliği
onaylamak zorunda kaldı. Böylece Anayasanın 76, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun
11.maddesi değiştirilerek, Erdoğan’ın milletvekili adayı olabilmesinin
önündeki tüzel engel kaldırılmış oldu.6
Aday olma önündeki yasal engeller aşılmıştı ancak
seçimler de yeni yapılmıştı; 4 yıl beklenemezdi. Çözüm bulundu. Bir seçim
bölgesinde, seçim iptal ettirilecek ve ardından yenilenecekti. Bu girişim için
seçilen yer şiir okuduğu yer olan Siirt’ti.
“Demokrasilerde Çare Tükenmez”
Süreç
şöyle işledi: Siirt’in Pervari ilçesinde, 3 sandıkta kurul oluşturulmadığı ve 1
sandığın kırıldığı öne sürülerek bu ildeki seçimlerin iptali istemiyle Yüksek
Seçim Kurulu’na başvuruldu. YSK bu başvuruyu kabul etti ve 2 Aralık 2002’de
Siirt seçimlerini iptal etti. Böylece TBMM’ye Siirt’ten giren 3 milletvekilinin
(AKP’den Mervan Gül, CHP’den Ekrem Bilek ve bağımsız milletvekili Fadıl Akgündüz) milletvekillikleri
düştü.7
Siirt seçimleri 9 Mart 2003 günü yinelendi ve seçime
giren 4 parti arasından AKP oyların % 84,8’ini alarak 3 milletvekili adayını da
meclise gönderdi. Erdoğan’la birlikte
Öner Gülyeşil ve Öner Ergenç milletvekili oldu.8
Hedef Cumhuriyet
Bu toplantıdan sonra
Türkiye’de hükümet yetkilileri, gerçek amaçlarını çekinmeden açıklamaya ve bu
yönde uygulamalar yapmaya başladı. Recep Tayyip Erdoğan, partisinin 9
Nisan 2005’te Ankara’da düzenlediği il başkanları toplantısında, “devletin ağır yapısıyla bir yük” durumuna
geldiğini ileri sürerek Cumhuriyeti hedef aldı ve “merkeziyetçi devlet işleyişinin değiştirileceğini” söyledi. “Ankara, bugüne kadar olduğu gibi artık
Türkiye’nin düğümlendiği yer olmayacaktır” dedi.9
Benzer bir açıklamayı Abdullah Gül, 17 Kasım 2005’te yaptı
ve “bizim amacımız ne olursa
olsun AB değildir. Bizim esas amacımız Türkiye’yi değiştirmektir, Türkiye’yi
transformasyona (dönüştürme) uğratmaktır. AB bunun için bir vesiledir” diyordu.10
Bunlar Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nın içinde yer alan yaklaşımlardı.
Dönüşüm
AKP yönetimi, içteki oy gücünü dışardan aldığı destekle
birleştirerek, Cumhuriyetin yönetim yapısını ve kazanımlarını ortadan
kaldırmaya girişti. Mecliste sağlanan salt çoğunluk, dönüşüm yönündeki yasa
önerilerinin tümünü sorgusuz sorusuz kabul edilmesini sağlıyordu.
Yüzlerce “yasa” çıkarıldı, kerelerce anayasa
değiştirildi. Kimi yasalardaki anlatım bozuklukları, yasa tasarılarının çeviri
olduğu kanısını uyandırıyordu. Recep Tayyip Erdoğan, yasa çıkarmada “dışa
bağımlılığın” yararlı olduğunu söylüyordu. 7 Kasım 2004’te “Avrupa Birliği’ne olan bağımlılığımız
anormal bir durum değil, hatta yararlı. AB’nin Türkiye üzerindeki denetimini
arttırması, bazı yasaları çıkarırken işimize yarıyor”11 demişti.
Uygulamalar
AKP, Kemal Derviş’ten devraldığı programı siyasi
amacı yönünde kullandı. Kullanıma yön veren dış destek, AB’nden ve Türkiye’yi “Ilımlı
İslam Modelinin” örnek ülkesi yapmak isteyen ABD’den geliyordu. Kamu kurum
ve kuruluşlarının hemen tümünde, üst düzey kadrolar değiştirildi. Tüzel işleyiş
amaca uygun duruma getirildi. Yargı kurumları denetim altına alındı. Eğitim
milli olmaktan çıkarıldı, din eğitimi yaygınlaştırıldı.
Yasama, yargı, yürütme arasındaki denge bozuldu, kişi
egemenliği belirleyici duruma geldi. Mezhep ayrımcılığı yapıldı, bu ayrım dış
siyasete de yansıtıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı uydurma davalar
açıldı, yüzlerce üst rütbeli subay tutuklandı. “Çözüm süreci” adı
verilen uygulamalarla bölücü örgüt güçlendirilmiş. Sınır güvenliği ortadan
kalktı, milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye geldi.
Ekonomiyle ilgili uygulamalar, toplumu ayakta tutan güç
kaynaklarının sınırsızca yok edilmesine dayanıyordu. Yeraltı yerüstü
varsıllıklar, yerli yabancı demeden kişi ya da şirketlere devredildi. Özelleştirme
adı altında binlerce kamu malı, fabrikalar başta olmak üzere düşük
bedellerle satıldı. Satıştan elde edlen 56 milyar doların nereye harcandığı
öğrenilemedi.
Türkiye’de bugüne dek yapılan özelleştirmelerin yüzde
88’ini AKP hükümetleri yaptı. Satılan devlet malları içinde 204 stratejik
şirket ve fabrika ile 2515 taşınmaz vardı.12 Recep Tayyip Erdoğan,
özelleştirmeler sürerken; “ben
ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim” 13 diyordu.
Türkiye'nin
Geldiği Yer
Türkiye’nin iç-dış toplam borcu bugün 1,37 trilyon TL’dir
(2014). Bu borcun 908,5 lirasını tek başına AKP yaptı.14 Borca neden
olan dış ticaret açığı, 2002’de, yıllık 15 milyar dolarken bu açık 2013’de 100
milyar dolara çıktı.15 2002 yılında 0.63 milyar dolar olan cari
açık (ülkeye giren dövizle çıkan
döviz arasındaki ayrım) 2014’te 63.5 milyar dolar oldu.16
AKP, AB’nin istemi üzerine çıkardığı yasalarla,
yabancılara taşınmaz satışını kolaylaştırdı. Her türlü taşınmaz (ev, arsa,
işhanı, tarla, bahçe) karşılılık (mütekabiliyet) aranmaksızın yabancılara
satıldı. Satış sınırı, 25 bin metrekareden 300 bin metrekareye çıkarıldı.
2003-2012 arasındaki 9 yılda, 26 190 adet toplam 132
milyon metrekare (132 bin dönüm) taşınmaz satıldı. Bunların 126 milyon
metrekaresi tarım arazisi, 11 milyon metrekaresi kat iyeliği (mülkiyeti)
biçimindeki taşınmazlardır. Ayrıca, 150 bin kilometrekare alanın maden arama
hakkı 29 ve 49 yıllığına yabancı şirketlere verildi.17
Yabancılar, Türkiye’de çevrili bölgeler (anklav) oluştururken,
bir başka deyişle; Türkiye Cumhuriyeti topraklarıyla çevrili yabancılara ait
toprak parçaları yaratılırken, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin Meclis’te; “Yabancıların
aldığı mülkü sırtına yükleyip dışarıya götürecek hali yok” biçiminde tarihe geçecek sözler
söyledi.18
Gerilik
ve Düzeysizlik
Türkiye Cumhuriyeti, AKP hükümetleri döneminde, tarihinin
gördüğü en geri ve en yetersiz “yöneticiler”
tarafından yönetildi/yönetiliyor. Türk Ulusu, bu “yöneticilerden” kurtulmadığı
sürece varlığıyla ilgili sorunlar yaşayacak, çağın çok gerisinde ilkel biryaşam
sürecektir.
Dini siyasi araç olarak kullanmanın yarattığı bölünme,
çatışmalara hazır bir karmaşa ortamı oluşturmaktadır. Mezhep ayrılıklarına
dayalı siyaset; laik düzenin ortadan kaldırılmasından sonra, tarikatlar arası
çıkar çatışmasına dönüşecek ve Türkiye sonu gelmeyen bir kaos ortamına
sürüklenecektir. Ulus devlet varlığı ortadan kalkacak, özerklik ya da
federasyonculuktan başlatılacak yıkıcı süreç parçalanmayla sonuçlanacaktır.
Ortadoğu’da yaratılan kaostan, Suriye’li göçmenlere; PKK
ve PYD’den, tarikat örgütlerine; Kemal Derviş’in ekonomik programından,
özelleştirmelere; ulus devlet yapısının bozulmasından, kişi egemenliğine dek 14
yıl içindeki hızlı çöküş gözünüze getirilirse, Türkiye’nin nereye gittiği
görülecektir.
AKP, Büyük Ortadoğu
Projesi adı verilen emperyalist politikada görev almış bir örgüttür. Tarihteki yeri, Damat Ferit Hükümeti’nden farklı olmayacaktır.
NOT: Bu yazı
15 Temmuz 2016'dan önce yazıldı.
DİPNOTLAR
1 Erdoğan ve AKP’nin Kuruluşu youtube.com
2 eksisozluk.com
3 www.radikal.com.tr
4 “AK Parti–Washington Trafiği ve
Atladığınız İki Önemli Haber” Güler Kömürcü, Akşam 19.07.2002
5 a.g.y.
6 odatv.com
7 “Çuvaldaki
Müttefik” AhmetErmhan,
Birharf Yay. İst. 2006,sf.35-36
8 Hürriyet 20.03.2001
9 Yeni Çağ, 10.04.2005
10 “AB Araç, Değişim Amaç”,
Cumhuriyet 18.11.2005
11 “Denetim Faydalı” Sabah 08.10.2004
12 Özelleştirme İdaresi Başkanlığı www.oib.gov.com
13 “Ülkemi Pazarlamakla Mükellefim”
Cumhuriyet, 16.10.2005
14 www.cnnturk.com
15 www.tuik.gov.tr
16 Merkez Bankası Verileri haberturk.com
17 “AKP
Çıldırdı Yabancıya Toprak Satışında Sınır Tanımıyor” Prf.Dr.Cihan Dura www.cıhandura.com ve “Türkiye’ye Batı
Saldırısı” Prf.Dr.Cihan Dura Elmadağı Yay., sf.182
18 Meclis
Tutanakları 21.04.2005, www.tbmm.gov.tr
Peki darbe sonrası neler değişir, bu amerikan hayranlığı bitti mi sizce?
YanıtlaSilBu konuda yarın "Ortadoğu'da Rusya-ABD Çekişmesi ve Türkiye" başlıklı bir yazı yayınlayacağım Sevgili Adsız.
YanıtlaSilRuhumu daraltan gerçekler :(((
YanıtlaSilkalemine emeğine sağlık
YanıtlaSilbukadar kısa zamnda bir partinin kurulup ilk seçimden beri bugüne kadar iktidarda tek başına olması cia.nın desteği olduğunun kanıtıdır.bu sayede ülkemizin insanları ayrıştırıldı,ordumuz lağvedildi,bütün kurumlar fetöye teslim edildi ve darbe yapıldı,bir ülkenin başına gelecek en korkunç durum,istikrarsız günler devam ediyor,bilgileriniz için teşekkür ederiz..
YanıtlaSil