Altıok, Türk Devrimi’nin
yarattığı bir çağdaşlaşma izlencesi (programı) ve ezilen ulusların tümüne örnek
oluşturan bir kalkınma yönetimidir. Temelinde, altı ilkenin tümüne tek tek ya
da bütün olarak yön veren, tam bağımsızlık
ve ulusal egemenlik anlayışı vardır.
Bu anlamıyla altıok, bir dünya görüşüdür. İlkeler, birbirinden kopuk, biçimsel
belirlemeler değil, birbirini tamamlayan ve birlikte değerlendirildiğinde
anlamı olan saptamalardır. Birbirinden koparılarak ele alınırsa ya da bir kaçı
yok sayılırsa, Türk Devrimi’ni temsil
etmez, somut bir başarı sağlayamaz.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
30 Kasım 2015 Pazartesi
29 Kasım 2015 Pazar
ALTIOK -1
Altıok,
yaymaca amaçlı sıradan bir tanımlama değil; direniş içinde oluşan, yaşama bağlı
ve geleceğe yön veren ilkeler bütünüdür. Geri kalmışlıktan kurtularak gelişmek
isteyen bir ulusun, kalkınıp güçlenmek için izleyeceği yolu gösterir. Bu işin nasıl
yapılacağını açıklar. İnsanı esas alır, bilime ve gerçeklere dayanır. Herşeyden
önce, “çok yönlü, ileri ve çağın gereklerine uygun” belirlemeler; “halka
verilen söz ve yükümlenmelerdir.” Toplumsal gelişimi temel amaç sayan,
kendine güvenli ve devrimci bir yönetimin yapabileceği bir girişimdir. Türk
ulusunun buluşudur ve evrensel bir boyutu vardır.
27 Kasım 2015 Cuma
KÜRESELLEŞME VE GELİŞMİŞ ÜLKELER
Dünya
serbest ticaretinin kurucu ve koruyucusu olan ABD, artık bir azgelişmiş ülke
ürünü olan tekstil ürünlerine sürekli olarak kota koyup, anti-damping vergileri
getirmekte ve bu ülke mallarının ABD’ye girmesini önlemektedir. AB, 1999
yılında Türk demir-çeliğine anti-damping soruşturması başlattı. Oysa
soruşturmayı gerektirecek herhangi bir tecimsel sorun yoktu. AB Komisyonu,
Birliğin kurulmasında önemli yeri olan Avrupa
Demir-Çelik Birliği’nin yakınmasının “haklı
olduğu sonucuna vararak” soruşturma başlattı. Soruşturmanın gerçek nedeni,
Türkiye’nin Avrupa ülkelerine yaptığı filmaşin dışsatımını 1996-1999 arasında
yüzde 529 arttırarak 24 741 tona çıkarmayı başarmış olmasıydı.
26 Kasım 2015 Perşembe
ORTADOĞU’DA NE OLUYOR; TÜRKİYE NE YAPIYOR
06 Temmuz 2015 tarihinde yayınladığımız bu yazıyı
Ortadoğu’daki son gelişmeler nedeniyle yeniden yayınlıyoruz.
“Türkler bize ihanet
etti... Kürtler bize sadık... Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulmalıdır.
Kurulacak
bağımsız Kürt devleti; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den toprak almalıdır. Bu
devlet Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar uzanan bölgede en Amerikan yanlısı ülke
olacaktır”.
Ralph Peters -American Enterprise
lnstitute Üyesi
Armed
Forces Journal
25 Kasım 2015 Çarşamba
ORTADOĞU’DA SULAR ISINIYOR
12 Kasım’da yayınladığımız “Ortadoğu’da Sular Isınıyor” başlıklı yazımızı Suriye’deki
gelişmeler nedeniyle yeniden yayınlıyoruz.
Rusya’nın Ortadoğu’ya inmesi,
Suriye’yle sınırlı geçici bir girişim değil, geleceği etkileyecek önemli bir
olaydır. Rusya, eski Sovyetler Birliği değildir; Çarlığa geri dönmüştür. Suriye onun “sıcak denize inmesinin” tek şansıdır. Dış politikasını, Ukrayna ve
Kırım’dan sonra Ortadoğu’da eylemsel güce dönüştürmüştür. Küresel kapışmada
artık ben de varım demektedir. İki büyük silahlı güç, Türkiye’nin de içinde
olduğu Ortadoğu’da, çatışma olasılığı bulunan bir konumda karşı karşıya
gelmiştir. Nükleer silahların tehlikeli gücü, tarafları görüşmelerle sağlanacak
bir uzlaşmaya zorlamaktadır. Olasıdır ki uzlaşacaklardır. Türkiye, Ortadoğu’nun
en güçlü devleti olmasına karşın, yönetimde bulunanların niteliği nedeniyle,
olayların edilgen izleyicisi durumdadır. Kendini, ABD ve AB’ye olduğu kadar,
özellikle enerji alanında Rusya’ya da bağlamıştır. Batının istediği biçim ve
doğrultuda hareket etmektedir. Bu tutumuyla, Rusya’yla ilişkilerini bozacaktır
ama Batıdan ulusal yarar taşıyan en küçük bir ödün bile alamayacaktır.
Çevresini saran ve giderek yükselen bir Kürt hareketiyle karşılaşacak, yüzyıl
öncesini yeniden yaşayacaktır.
24 Kasım 2015 Salı
1923’LÜ BİR ÖĞRETMENLE SÖYLEŞİ
24 Kasım
Öğretmenler Günü’nü kutluyor ve bu yazıyı öğretmenlerimize saygı için
yayınlıyoruz.
1928 yılında köyde okuma yazma bilen hemen hiç yokken, 1941 yılında
okuma yazma oranı yüzde 86’ydı. Köyün bütün çocukları okula gidiyordu. Şimdi,
aynı köyde benim okuttuğum çocuklar, elektrik kesilirse jeneratörlerini
çalıştırıyorlar; üniversiteye giden pek çok öğrencim oldu; arıcılık,
tütüncülük, orman reçineciliği, marangozluk gelişti. Yoksul bir orman köyü olan
Gölcük bugün varlıklı ve aydın bir köydür. Köyün bugüne gelmesinin nedeni
elbette eğitime verilen önemdir. O zaman Türkiye’nin başında, uzak bir dağ
köyünden gelen muhtar telgrafına bir saat içinde cevap veren Atatürk vardı.
Necdet Eroğlu – 1923’lü Öğretmen
22 Kasım 2015 Pazar
ATATÜRK’ÜN DIŞ POLİTİKASI
Atatürk uyguladığı dış politika sonucunda, Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren ve Lozan'dan kalan sorunları çözdü ve Tuna boylarından Orta Asya'ya Rusya'dan Basra'ya dek geniş bir alanı, emperyalist devletlerin etkili olamadığı barış bölgesi durumuna getirdi. Bu başarı, aynı zamanda, Türkiye'nin dört bir yanının, dostluğa dayalı, sağlam bir güvenlik kuşağıyla çevrelenmesi demekti. Yunanistan'la olan göç ve azınlık sorunlarını çözdü, Boğazlar üzerindeki egemenlik sınırlarını Montreux'de kaldırttı. Hatay sorununu Türkiye'nin istediği biçimde sonlandırdı. Türkiye adına öyle bir saygınlık yaratmıştı ki, tüm çevre ülkeleri, aralarındaki herhangi bir sorunu çözmek için, Türkiye'nin hakemliğini severek kabul ediyordu.
21 Kasım 2015 Cumartesi
CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN KISA TARİHİ–4 (1945-1980 DÖNEMİ)
“Türkiye,
demokrasiyi karşılaştığı tehlikelerden dünya çapında korumak için kurulmuş olan
Batı ittifak sistemine ve onun temel direği olan NATO’ya sarsılmaz bir
sadakatle bağlıdır. Türkiye bu bağlılığı aynı zamanda kaçınılmaz
bir ödev saymaktadır.” CHP 16.
Kurultay Bildirisi-1962
20 Kasım 2015 Cuma
CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN KISA TARİHİ–3 (ATATÜRK SONRASI)
“Milletler,
egemenliklerini geçici bile olsa bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla
inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu
despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle
kararları olabilir ki, bu kararlar milletin hayatına giderilmesi mümkün olmayan
zararlar verebilir.” Mustafa Kemal Atatürk-
Ocak 1923
19 Kasım 2015 Perşembe
CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN KISA TARİHİ–2 (ATATÜRK DÖNEMİ)
1923-1938 arasında
geçerli olan siyasi düzen ve bu düzenin biçim verdiği parti yaşamı, yalnızca
görünüşte tek partili sistemdir. Nüfusun yüzde seksenini köylülüğün
oluşturduğu, çağdaş sınıfların oluşmadığı, sanayisiz bir toplumda yapılması
gereken; olmayan sınıflara, bu sınıfların olmayan bireylerine, istemi olmayan
özgürlükler getirmek değil, ulusal politikalar geliştirecek siyasi birliğin
sağlanmasıydı. Bu ise ancak ulusun her kesimini temsil eden bir siyasi örgütün
yaratılmasıyla olanaklıydı. Böylesi yaygın bir temsilin, tek bir partiyle
gerçekleştirilmesi, bir istek sorunu değil, aynı zamanda bir zorunluluktu. Atatürk dönemi Cumhuriyet Halk
Partisi’nde, çoğulculuğu
temel alan bir anlayışa bağlı kalınarak, tek partiyle çok partililiği amaçlayan
bir politika yürütülmüştür.
18 Kasım 2015 Çarşamba
CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN KISA TARİHİ–1 (KURULUŞ)
Cumhuriyet Halk Fırkası, hemen tümüyle, Sivas’ta ortaya çıkan ve Kurtuluş Savaş’ını
gerçekleştiren Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin örgütsel ve düşünsel temelleri üzerine
oturmuştur. Bu nedenle, yeni bir kuruluştan çok, Müdafaa-i Hukuk örgütlerinin yeni
bir yapıya dönüşmesini yansıtan bir girişimdi. Bu o denli belirgindi ki, partinin gerçek
kuruluşu olarak 23 Ekim 1923 değil, 4-11 Eylül 1919 yani Sivas Kongresi kabul edildi. Bugün kuruluş günü sayılarak
kutlamalar yapılan 9 Eylül 1923 ise, Halk Fırkası tüzüğünün kabul edildiği
gündür.
16 Kasım 2015 Pazartesi
KÜRESELLEŞME: 21.YÜZYIL EMPERYALİZMİ
Küreselleşme, tekelci şirket egemenliğidir.
Gelişmiş ülkelerde, tekelci büyük şirketler, özellikle mali sermaye şirketleri, yalnızca ekonomiye değil; siyasetin temel
gücü olan devlet örgütlerine de egemen olmuştur. Bu nedenle gelişmiş
ülkelerdeki devlet etkinliğinin belirgin özelliği, şirket istem ve
gereksinimlerine göre yürütülmesidir. Rockefeller
1950’li yıllarda Başkan Eisenhower’a
gönderdiği mektupta şunları yazıyordu: “Standart
Oil için iyi olan Birleşik Devletler için de iyidir.” General Motors’un Başkanı Charles
E.Wilson’da aynı şeyi başka tümcelerle anlatıyordu: “Şirketim için neyin iyi olduğunu biliyorum, dolayısıyla Birleşik
Devletler için de neyin iyi olduğunu biliyorum.”
14 Kasım 2015 Cumartesi
MUSTAFA KEMAL'İ İSTANBUL GÜNLERİ: KURTULUŞ SAVAŞI HAZIRLIKLARI -2
Mustafa Kemal, İstanbul
direnişini örgütlerken her sınıf ve kesimden çok değişik insanla dolaylı ya da
doğrudan ilişki kurdu. İngilizler’in ünlü istihbaratçıları,
onun Saray’dan Sirkeci kayıkçıklarına, kadın örgütlerinden yurt dışı
yapılanmalarına uzanan bilgi toplama ağıyla baş edemiyordu. İşgal güçlerinin
koyduğu idam cezasına karşın, milliciler; “büyük
bir ustalıkla her yere sızıyor, Saray’dan girip elçiliklerden çıkıyor ve
İngilizler’in haber alma servisleriyle adeta alay ediyorlardı”. Hemen her
karşı girişimi, önceden öğrendiler, önlem alarak başarısız kıldılar.
Kendilerini, tümden davaya adamışlardı. Ulusal direnişe katılanlar, “Bizim vücudumuz millete aittir, biz ulusal
direnişin bir parçasıyız” diyordu.
13 Kasım 2015 Cuma
MUSTAFA KEMAL’İN İSTANBUL GÜNLERİ: KURTULUŞ SAVAŞI HAZIRLIKLARI -1
İstanbul’da bulunduğu
altı ay boyunca, durmadan çalıştı. Hemen “her kapıyı çaldı.” Güvenilir
bulduğu yetki sahiplerine, “askeri birlikleri terhis etmemelerini” ve
işgal güçlerine olabildiğince, “örtülü engeller çıkarmalarını”
söylüyordu. Dost bildiklerinden başka; düşman saydığı kişiler, düzeysiz ve
yetersiz görevliler, hoşlanmadığı insanlar ve yabancılarla bile konuştu.
İstanbul’da kaldığı süre içinde, Vahdettin’le dokuz, Sadrazam Damat Ferit’le
iki, Harbiye Nazırları Şakir ve Abdullah Paşalarla birer ve
Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey’le bir kez görüştü. Sir W.Birdwood,
Kont Sforza ve Rahip Frew’la bir araya geldi. “Türk milletini
kurtarmak için giriştiği işte hiçbir şeyi gayrimeşru saymıyordu.” Ülkeyi
esenliğe çıkarmada o denli kararlıydı ki, herşeyi göze almıştı. Gerçek
düşüncelerini büyük bir sabırla saklı tutuyor, amacına katkı koyması koşuluyla
herkesle, ilişki kurmaktan çekinmiyordu.
11 Kasım 2015 Çarşamba
ORTADOĞU’DA SULAR ISINIYOR
Rusya’nın
Ortadoğu’ya inmesi, Suriye’yle sınırlı geçici bir girişim değil, geleceği
etkileyecek önemli bir olaydır. Rusya, eski Sovyetler Birliği değildir; Çarlığa geri dönmüştür. Suriye onun “sıcak denize inmesinin” tek şansıdır.
Dış politikasını, Ukrayna ve Kırım’dan sonra Ortadoğu’da eylemsel güce
dönüştürmüştür. Küresel kapışmada artık ben de varım demektedir. İki büyük
silahlı güç, Türkiye’nin de içinde olduğu Ortadoğu’da, çatışma olasılığı
bulunan bir konumda karşı karşıya gelmiştir. Nükleer silahların tehlikeli gücü,
tarafları görüşmelerle sağlanacak bir uzlaşmaya zorlamaktadır. Olasıdır ki
uzlaşacaklardır. Türkiye, Ortadoğu’nun en güçlü devleti olmasına karşın,
yönetimde bulunanların niteliği nedeniyle, olayların edilgen izleyicisi
durumdadır. Kendini, ABD ve AB’ye olduğu kadar, özellikle enerji alanında
Rusya’ya da bağlamıştır. Batının istediği biçim ve doğrultuda hareket
etmektedir. Bu tutumuyla, Rusya’yla ilişkilerini bozacaktır ama Batıdan ulusal
yarar taşıyan en küçük bir ödün bile alamayacaktır. Çevresini saran ve giderek
yükselen bir Kürt hareketiyle karşılaşacak, yüzyıl öncesini yeniden
yaşayacaktır.
KEMALİZMİN GÜNCELLİĞİ
Bu ülkede; ulusal değerler tümüyle yok olmadıysa, ulus
yaşam yeteneğini tümden yitirmediyse, insanlar kendi haklarına
yabancılaşmadıysa ve gelecek kuşaklara acı çekecekleri bir gelecek
bırakılmayacaksa; Atatürk bugün her zamankinden çok önem kazanmış
demektir. Kurtuluş Savaşı ve devrimler, öncesi
ve sonrasıyla dikkatlice incelenmeli, güncelliğini koruyan bu büyük eylem,
günün koşullarına uyumlu kılınarak aynı anlayışla uygulanmalıdır. Bu ülkenin
parçalanmasını önlemek isteyen herkes, Mustafa
Kemal’e başvurmak, savaşımından ders almak zorundadır. Türkiye’de
yükselmekte olan ulusal uyanış,
geçmişteki benzersiz deneyimden, kesin olarak yararlanmalı, bu konuda
bilgilenmelidir. Atatürk, bugün ona
en çok gereksinim duyan Türk halkına anlatılmalıdır.
9 Kasım 2015 Pazartesi
SONSUZLUĞA GİDERKEN
Atatürk, 10 Kasım’da son nefesini verdiğinde arkasında; 57 yıllık bir yaşam, bu
kısa yaşama sığdırılan görkemli bir savaşım ve tarihin gördüğü en büyük
yenileşme eylemini bıraktı. Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk ulusu için
anlamı; özgürlükle tutsaklığın, varlıkla yokluğun ya da gönençle yoksunluğun en
yalın ve en belirgin ayrımıdır. Yaşam direncini yitirmiş kabul edilerek, yok
edilmek istenen büyük bir ulusu ayağa kaldırmış, onu eskiden gelen ve değişime
açık yeni değerlerle adeta yeniden yaratmıştı.
8 Kasım 2015 Pazar
SOVYETLER BİRLİĞİ NEDEN ÇÖKTÜ
Lenin’in, Ekim Devrimi’nin 71’inci günü
coşkulu bir sevinçle oynadığı söylenir. Lenin’i oynatan folklorik ilgi
değildi kuşkusuz. 70 gün süren ilk sosyalist yönetim deneyimi olan 1871
Paris Komünü’nün yaşam süresini, bir gün aştığı ve insanlığa daha uzun
süreli bir sosyalist deneyim sunduğu için sevinmektedir. Olaya bu gözle bakarak
1991 de, yönetim rekorunu 74 yıla çıkarmanın sevincini yaşamak da olası
kuşkusuz. Ancak, böylesi dar ve sığ bir iletiyi içermeyen bu öykü, sınıflı bir
toplumdan sınıfsız bir topluma geçme ereğindeki yaşanmış tüm deneylerin
birbirine aktarılmasını gerekli kılan, güç ve uzun bir tarihsel süreci kapsar.
7 Kasım 2015 Cumartesi
RUS DEVRİMİ VE SOVYETLER BİRLİĞİ
Rus
Devrimi, Julyen
Takvimine göre 25 Ekim, Miladi Takvime göre 7 Kasım 1917’de ortaya çıktı.
20.Yüzyılı her yönüyle etkilemiş olan bu büyük insanlık deneyimi, toplumsal
savaşımda ders alınacak olaylarla doludur. Kısa bir özet niteliğindeki yazıyı
bu amaçla yayınlıyoruz
13 Şubat
1917’de, Rusya’nın başkenti Petrograd’ta, açlık çeken ve eksi yirmi beş
derecede ekmek kuyruklarında bekleşen halkın, fırınlara saldırmasıyla gelişen
olayların, sosyalist bir devlet ortaya çıkaracağı kimsenin aklından geçmemişti.
Günün özgün koşullarının ve iyi örgütlenmiş bir parti yetkesinin yarattığı yeni
devletin, sosyalizmi ne düzeyde temsil edebileceği bugün yoğun olarak
tartışılıyor. Ancak, gözardı edilemez bir gerçekliktir ki, Sovyet Devleti
20.yüzyıla damgasını vurmuş ve Sosyalizmi ‘kitap sayfalarından’
çıkararak, yaşamın içine taşımıştır.
5 Kasım 2015 Perşembe
20.YÜZYIL: ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞLARI ÇAĞI
Emperyalizme
karşı bağımsızlığını elde edememiş azgelişmiş bir ülkede, ne ulusçu ne de
toplumcu siyaset egemen olabilir. Ulusçuluk ve toplumculuk, günümüzde birbiri
içine girerek, evrensel boyutlu bir siyasi savaşım türünü ortaya çıkarmıştır.
Ezilen ülke devrimciliği; anti-emperyalist niteliği nedeniyle ulusçu,
anti-feodal niteliği nedeniyle de demokratiktir. Bu özellik, ulusal bağımsızlık
savaşlarını milliyetçiliğin dar kalıbından çıkarır ve ona uluslararası bir boyut
kazandırır.
4 Kasım 2015 Çarşamba
GEÇMİŞTEN GELECEĞE: 20.YÜZYILIN SORGULANMASI
Dünya’nın
bugünkü durumunu izlemek, yüz yıllık eski bir fotoğrafa bakmak gibidir.
Etkinlik bölgeleri için çatışma, ülkeler ve bölgeler arası gerilim, askeri ve
ekonomik savaşım, dün olduğu gibi bugün de yaşanıyor. Gücün belirleyiciliği,
geçerli kural olmayı sürdürüyor. Yüzyıl başındaki İngiltere’nin yerini bugün
ABD aldı. İngiltere–Fransa sömürgeciliğine karşı Alman tepkisinin yerinde
şimdi, ABD–Japonya–Almanya çekişmesi var. Yüzyıl başında dünyanın temel paylaşım
alanları ve çatışma bölgeleri, Ortadoğu ve Balkanlar (Türkiye) ile Uzak-Doğu
(Çin) idi. Şimdi Çin’in yerini Batı Asya ülkeleri aldı. Türkiye kendisini
Çin’den daha önce kurtarmıştı, ancak bugün aynı yere geri döndü.
2 Kasım 2015 Pazartesi
SEÇİMLER VE MECLİS
Bugün
söylediğini yarın inkar etmeyi yöntem olarak kullanan çıkarcı siyaset, doğru
bildiği yolda yürüyecek ve Türkiye’yi altından kalkması güç bir karmaşaya
sürükleyecektir. Terörle savaşım geçicidir. Barış
Süreci başka ad ve biçimlerle sürdürülecektir. ABD uyduluğundan
çıkılmayacak, gerektiğinde sınır ötesi serüvenlere başvurulacaktır.
Amerikalıların, 1950'lerde söylediği; “Türkiye’de
iktidar da muhalefette bizden olacak”saptaması, daha tehlikeli koşullar altında sürecektir. Rusya Ortadoğu’ya
inmiş, gerilim artmıştır. NATO, Türkiye’yi
savunmaktan sözetmektedir. Cumhurbaşkanı, “Türkiye’nin hava sahası NATO’nun hava sahasıdır”diyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)