“Türkiye,
demokrasiyi karşılaştığı tehlikelerden dünya çapında korumak için kurulmuş olan
Batı ittifak sistemine ve onun temel direği olan NATO’ya sarsılmaz bir
sadakatle bağlıdır. Türkiye bu bağlılığı aynı zamanda kaçınılmaz
bir ödev saymaktadır.” CHP 16.
Kurultay Bildirisi-1962
Yedinci Kurultay: Mc Carthycilik
Türkiye’de
7.Kurultay’da, o dönemde Amerika’da çok yaygın olan
anti-komünist yükselişe uygun, öyle uygulamalar yapıldı ki bunlar, ABD’de aydın
düşmanı olarak ünlenen tutucu senatör Mc Carthy’nin görüşlerinin hemen
aynısıydı. CHP Kurultay’ında yapılan önerilerde, komünistlerin bütün kamu ve
özel kuruluşlardan, özellikle de devlet kuruluşlarından atılması isteniyordu.1
Parti Kurultayında yeni baskı kararları alınırken, CHP
milletvekilleri Meclis’te ABD’ye övgülerle dolu akıl dışı söylevler veriyordu.
Başbakan Şükrü Saraçoğlu, o günlerde, Amerika’ya 4.5 milyon Dolarlık
borcun ödenmesi üzerine yaptığı konuşmada şunları söylemişti: “Hepimiz inanıyoruz
ki, biz bu parayı vermekle borcumuzun yalnız maddi kısmını ödüyoruz.
Amerika’ya, bir de manevi borcumuz vardır ki; onu da, hürriyet, adalet,
istiklâl ve insanlık davalarında Amerika’nın bulunduğu saflarda bulunmak
suretiyle ödemeye çalışacağız”.2
CHP İstanbul Milletvekili Hamdullah
Suphi Tanrıöver ve CHP Bursa Milletvekili Muhittin Baha Pars ise
Meclis’te şunları söylüyorlardı: H.Suphi Tanrıöver; “Dünyaya ışık
nereden geliyor? Bu ışığın bir kaynağı var. Işık Amerika’dan geliyor. Ümit
nereden geliyor, Amerika’dan geliyor”.3 M.Baha Pars: “Bugün bu büyük milletin, Amerika’nın
insanlığa yaptığı yardımı hatırlayıp teşekkür ederken, peygamber gibi temiz ve
kusursuz Roosvelt’i ve onun halefi olan, kıymetli devlet ve millet adamı
Truman’ı hürmetle selamlarım”.4
Eğitimde Geri Dönüş
Köy enstitülerinin kurulmasını istekle desteklemiş olan İsmet
İnönü’nün, bu okulların ortadan kaldırılmasına neden gözyumduğu ve
imam-hatip okul ve kurslarının açılmasına bu denli kolay nasıl izin verdiği,
şimdiye dek çok tartışılmış bir konudur. Politika değişikliğinin nedeni
kuşkusuz ABD ile girilen ilişkiler ve yapılan ikili anlaşmalardır.
Bunun kanıtı İsmet
İnönü’nün sözleridir. İnönü, günlük notlarından oluşan Defterler
adlı kitapta, yabancıların imam hatip açtırmada çok ısrarcı olduklarını ve okulları
bitirenlerin harp okullarına alınmasını istediklerini açıklar. İlişkilerin ve
isteklerin niteliği konusunda aydınlatıcı olan bu açıklamada İnönü aynısıyla
şunları yazar: “Yabancılar (Amerikalılar diye okumalısınız y.n.), imam
hatip mezunlarını Harbiye’ye almamızı söylediler. Bunu Sultan Abdülhamit
ordusuna dönüş sayarım... Oldubitti yaptırmayacağız”.5
İsmet İnönü, imam hatip çıkışlıları
Harpokullarına aldırmadı ancak Cumhurbaşkanlığı döneminde birçok imam hatip
okulu ve kursu açtırdı. Ondan sonraki CHP Genel Başkanı Bülent
Ecevit, yabancıların bu isteğini yerine getirdi ve imam hatip
mezunlarının Harpokullarına alınmasını Meclis’ten geçirdi ancak dönemin
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün vetosu nedeniyle bu girişim
yasalaşmadı.
Ödün Verme Yarışı
Cumhuriyet Halk Partisi, 1945-1950 arasında
yaptığı 2.Olağanüstü ve 7.Olağan Büyük Kurultay’la, kurulmasına izin vermek
zorunda kaldığı Demokrat Parti’yle, Devrimler’den ödün verme yarışına
giren bir parti durumuna geldi. Verdiği ödünler birçok konuda, karşıtı
DP’nin isteklerini bile aşıyordu. Dayandığı kitlesel tabanda sınıfsal ayrım
bulunmayan bu iki parti, ideolojik ve örgütsel olarak birbirine çok yakındı.6
Şevket Süreyya Aydemir
“Menderes’in Dramı” adlı yapıtında CHP programı
ile DP programı arasındaki benzeşmeyi şu sözlerle açıklar: “Demokrat
Parti programındaki görüş, Halk Partisi’nin devletçilik görüşüyle
karşılaştırılınca, Demokrat Parti’nin daha devletçi sayılması pekala mümkündür.
Altıok’un diğer beş ilkesini de aynı biçimde karşılaştırabiliriz. Ve görürüz
ki, Demokrat Parti, Halk Partisi’nden yalnız kadrosunu değil, programını da
aktarmıştır”.7
14
Mayıs 1950; Yönetimi Yitiriş
CHP, 14 Mayıs 1950’de yapılan genel seçimleri yitirdi ve
bir daha tek başına yönetime gelemedi. 1950-1980 arasındaki otuz yıllık süreç,
halktan koparak topluma yabancılaşmanın, Atatürk’ün adını kullanarak
Devrim İlkeleri’nden geri dönüşün ve dışarıya bağlanmanın tarihi gibidir.
12 Eylül 1980’de eylemsel olarak kapatıldığında, Kurtuluş
Savaşı’nı veren Müdafaa-i Hukuk hareketinin devrimci mirası üzerine
kurulmuş olan Halk Fırkası anlayışı, duygu ve düşünce olarak zaten yok
olmuştu. Atatürk’ün ölümünden 1980’e dek 19 Olağan, 8 Olağanüstü
Kurultay yapıldı, tüzükler programlar değiştirildi ve birçok yeni karar alındı.
Ancak, bunların tümü söylendiği gibi değişim, gelişim ve ilerleme değil, gerileme
ve Atatürkçülüğün karşıtına dönüşme sürecini oluşturdu.
Atatürk’ü
Kullanma
Cumhuriyet Halk Partisi, 1950 seçimlerine Atatürk’ün
adını kullanarak; “Vatandaş, oyunu Atatürk’ün kurduğu, İnönü’nün başında
bulunduğu CHP adaylarına ver”8
çarpıcısözüyle (sloganıyla) girdi. Bu davranış, Atatürk’ü siyasi amaçla kullanma girişiminden başka bir şey
değildi. Atatürk’ün yaşamı boyunca gerçekleştirdiği ilkelerin tümü
uygulamadan kaldırılıyor, onun kurduğu bir parti olduğu söylenerek halktan oy
isteniyordu.
Üstelik seçim bildirgelerinde, mitinglerde ve hükümet
kararlarında hala, Demokrat Parti’yi bile şaşırtan ödünler veriliyor,
sözler söyleniyordu: “Devlet yalnızca özel sektörün kârlı bulmadığı alanlara
yatırım yapacak, kâr amacıyla girişimde bulunmayacaktır. Denizyolu ve eşya
taşımacılığı özel girişime bırakılacaktır. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun
17.maddesi tümüyle kaldırılacaktır. Devlet, şirket ortağı kişilere yeni olanaklar
sağlayacaktır. İmam hatip kursları açılacak, hacca gitmek isteyenlere devlet
döviz verecektir. İlkokullara din dersi konacak, 1925’ten beri kapalı olan
türbeler yeniden açılacaktır”.9
Halka, Atatürk’ün adı kullanılarak bunlar söyleniyordu.
Geçmişinden
Kopmak
Şemsettin Günaltay’ın 14 Ocak 1949’da başbakan
yapılmasıyla din bağlantılı siyasi ödünler yoğunlaşacaktır. Günaltay,
medrese eğitimli ilk başbakandır ve Cumhuriyet gelenekleriyle çelişen
uygulamaları gecikmeyecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, 4 Şubat 1949’da
Arapça ezan okunacak; 4 Mayıs’ta Vatana İhanet Yasası, 1 Mart 1950’de Tekke
ve Türbelerin Kapatılmasına İlişkin Yasa, yürürlükten kaldırılacaktır.
Seçimlerden iki ay önce, 23 Mart 1950’de İsmet İnönü, “Anayasa’nın
değiştirilerek ‘altıok’un Anayasa’dan çıkarılacağına” yönelik halka söz
verecektir.10
Parti yönetimi, bu tür sözler verip açıktan yürütülen bir
karşı-devrim hareketine girişirken; CHP, büyük çoğunluğu Müdafaa-i Hukuk
geleneğine bağlı yaygın bir örgüt ağına sahipti. 63 il, 490 ilçe, 1084 bucak
şubesi, 19 667 köy ocağı, 2056 mahalle ocağı, 1584 semt ocağı ve 1 898 394 üyesi
vardı.11 Üye sayısı, 1950’de 20,9 milyon olan Türkiye nüfusunun
yüzde 9’una denk geliyordu, bu oran günümüz nüfusu için 6 milyondan çok üye
demekti.
1950-60
Dönemi
22-27 Haziran 1953’de yapılan 10.Olağan Kurultay’da Kemalizm
programdan çıkarıldı, yerine Atatürk yolu diye ne anlama geldiği belli
olmayan bir kavram getirildi.12 21-24 Mayıs 1956’da yapılan
12.Kurultayda, biçimini on yıl önce kendilerinin belirlediği “demokrasi
işleyişi”nden yakınılmaya başlandı. “Demokrasinin gerekli yasal güvenceden
yoksun” olduğu, “rejimin selametini sağlamak için” yasal
güvencelerin arttırılması gerektiği söyleniyor, bir an önce “nisbi seçim
sisteminin uygulanması” isteniyordu.13 Dış isteğe bağlı olarak
telaşlı bir acelecilikle “demokrasi” getirenler, getirdikleri “demokrasi”yi
beğenmez duruma gelmişlerdi.
16.Kurultay’da (14-16 Aralık 1962), Avrupa Birliği’ne (o
zamanki adı Avrupa Ekonomik Topluluğu) üyelik başvurusu nedeniyle olacak,
Batıya yöneltilen övgü sözlerinde belirgin bir artış vardı.
Kurultay bildirisinde; Avrupa’yla bütünleşme, NATO’ya
bağlılık ve demokrasinin tüm dünyada korunmasından söz ediliyordu. Türkiye’nin,
“Demokrasiyi karşılaştığı tehlikelerden dünya çapında korumak için kurulmuş
olan Batı ittifak sistemine ve onun temel direği olan Atlantik Paktı’na (NATO
y.n.) sarsılmaz bir sadakatle bağlı” olduğu söyleniyor, bu bağlılığın
aynı zamanda “Türkiye’nin yerine getirmesi gereken kaçınılmaz bir ödev”
sayıldığı dile getiriliyordu.14
Ecevit
ve Ortanın Solu
18-21 Ekim 1966’da yapılan 18.Kurultay’da nereden ve
neden çıktığı tam olarak anlaşılamayan ortanın solu diye bir kavram
yoğun olarak tartışıldı. Sol, sosyal demokrasi, demokratik sol gibi
tanımlar, Türk Devrimi’nin söylemlerinde yer almayan kavramlardı.
Sosyalist Enternasyonel’in üyelik önerisi, 1927 Kongresi’nde kabul edilmemişti.
CHP o güne dek bu tür tanımlardan uzak durmuştu. 18.Kurultay’da Genel Sekreter
olan Bülent Ecevit, ortanın solu kavramına ısrarla sahip çıktı.
Bu kavramı, 1974’de Demokratik Sol haline getirdi; 1976’da CHP’yi Sosyalist
Enternasyonale üye yaptı ve sert söylemlerle düzen karşıtı eleştirilere
başladı.
Ecevit, Atatürk devrimlerini “halka
ulaşmadığı” ve yeterince “radikal (köklü y.n.) olmadığı” için
eleştiriyordu. Bireylerin inançlarını açıkça uygulamaya sokabilmesi gerektiğini
söylüyor, “laiklik uygulamalarına” katı oldukları için karşı çıkıyordu.15
Parti içindeki karşıtlarına çok sert davranıyor, bunların, daha önce “yeterince
radikal” bulmadığı Kurtuluş Savaşı yöntemleriyle “ezileceğini”
söylüyordu: “Biz halkı ezilmekten ve sömürülmekten kurtarmaya çalışıyoruz.
Milli mücadelede de (Kurtuluş Savaşı y.n.), içerden kurtuluşu engellemek
isteyenler olmuştur. Onlar nasıl yenildiyse, bugün sosyal ve ekonomik kurtuluş
hareketine gösterilen engellemeler de öyle ezilecektir”.16
Söylemler
28-29 Nisan 1967’de yapılan 4.Olağanüstü Kurultay’da “Sosyalizmi
aşama olarak kabul eden komünistlerle hiçbir ilgimiz yoktur... Partimize
yönelik olarak yapılan Marksist suçlamalarını nefretle karşılıyoruz... CHP
sosyalist değildir ve olmayacaktır” biçiminde açıklamalar yapıldı.17
Ancak, Bülent Ecevit’in Türkiye’nin her yanına
yaydığı söylemler, Ceza Yasası’nın 141. ve 142.maddeleri nedeniyle, sosyalistlerin
bile söylemekten çekineceği kadar sertti: “Toprak işleyenin su kullananın”,
“Ne ezilen ne ezen, insanca hakça bir düzen”, “Bu düzeni
değiştireceğiz”, “Toprak ve su ağalığına son”, “Köylünün olmayan
toprakta, demokrasi olmaz”, “Toprak işgalleri devrimci eylemlerdir”
gibi sözler söylüyordu.18
Söylenenler içinde devlete karşı özenle seçilmiş söz ve
eleştiriler de vardı. “Sağda servet, aşırı solda devlet, ortanın solunda
halk egemendir”, “Halk devletin değil, devlet halkın hizmetinde”, “Devlet
ve servet köleliğine karşıyız”, “Yerel yönetimler gerçek demokrasinin
gereği olan yetkilerle donatılacaktır”19 biçiminde sloganlaştırılmış sözler sıkça yineleniyordu.
Söz
Var Eylem Yok
Bülent Ecevit uzun siyasal yaşamı boyunca; toprak,
devrim, su kullanımı; tefeciden, ağadan ya da işbirlikçiden
alıp, işçiye, köylüye vermek gibi konularda, söyledikleri yönde hemen
hiçbir girişimde bulunmadı. 1970-1980 yılları arasında milyonlarca insanı
peşinden sürüklemeyi başardı, iki seçim kazandı, iki kez hükümet kurdu ancak
miting meydanlarında halka söz verdiği konularda, bir şey yapmadı. Gösterişli
bir yükselişle elde ettiği siyasi gücünü sessizce yitirdi. 1999’da yeniden
Başbakan olduğunda Türk halkı bambaşka bir Ecevit’le karşılaştı. “Toprak
işgali”, “su kullanımı” ve “devrim”in yerini artık, “küreselleşme”,
“global liberalizm” ya da “özelleştirme” söylemleri almıştı.
Ecevit’in
Özgörevi (Misyonu)
Bülent Ecevit, verdiği sözleri yerine
getirmedi ama önemli bir siyasi işlevi yerine getirdi. Altmışlı yılların
sonuyla yetmişli yıllarda yayılan ve giderek toplumsal karşıtçılığa (muhalefete)
dönüşen ulusçu ve bağımsızlıkçı halk deviniminin, denetim altına alınması ve
giderek sönümlenmesine büyük katkısı oldu.
O dönemde işçi eylemleri gelişip örgütleniyor, köylüler
toprak işgalleri yapıyor, üniversite gençliği anti-emperyalist nitelikli
eylemlere girişiyordu. Süleyman Demirel başkanlığındaki Adalet
Partisi hükümetleri bu eylemlere baskı uygularken, Ecevit devrimci
söylemlerle ortaya çıkıyor ve toplumsal karşıtçılık, baskı yöntemlerinden çok
daha etkili bir biçimde yön değiştiriyordu.
Ecevit-İnönü Çekişmesi
6 Mayıs 1972’de yapılan 5.Olağanüstü Kurultay, siyasi
ahlak açısından doyumsuzluğun, vefasızlığın ve geçmişe saygısızlığın kaba
örneklerinin yaşandığı bir kurultay oldu. Çok uzun bir süre CHP’nin hemen her
şeyi olan İsmet İnönü, kalp kasılması (spazm) geçirmiş ve kurultay bu
nedenle ertelenerek 6 Mayıs’a alınmıştı. İnönü, Bülent Ecevit’le
çalışmak istemiyor ve “Parti meclisi değişmezse CHP yok olur. CHP’nin
geleceği tehlike içindedir. Anlaşmazlık, benim ve Bülent’in birlikte görev almasıyla
giderilemez. Karşı karşıya olmamız dostluğumuzu bozmaz. Ecevit’le çalışmam, ya
ben ya da Ecevit seçilmelidir” diyordu.20
Ecevit’in bu çağrıya verdiği yanıt,
o dönemdeki açıklamaların tümünde olduğu gibi son derece sertti. İnönü’ye,
“Demokratik bir partinin yasalara saygılı üyeleri mi olacağız, kapı kulları
mı olacağız. CHP’de hukuk mu yürüyecek, buyruk mu?” diyerek yanıt
verecektir.21 Ecevitçi olarak tanınan Ahmet Üstün, “İnönü,
İnönü, İnönü; keramet mi yani” diyecektir.22
Delegeler arasında İnönü’ye karşı saygısız bir muhalefet
örgütlenmiştir. Yapılan oylamada 709 delege Ecevit’ten, 507 delege İnönü’den
yana oy verir. İsmet İnönü, 8 Mayıs 1972’de 88 yaşındayken, önce genel
başkanlıktan, daha sonra CHP üyeliğinden ayrılır. Oysa İnönü, 1947’de
yapılan ve “değişmez genel başkanlığı” kaldıran Kurultayda, “yurdun
siyasal yapısında yapıcı ve yaratıcı işlevine kesin olarak inandığım CHP’nin
daima üyesi olarak kalacağım” demişti.23
12 Eylül ve CHP
Cumhuriyet Halk Partisi, 12 Eylül 1980
darbesinden sonra herhangi bir mahkeme kararına dayanmadan, 16 Ekim 1981’de
kapatıldı. Gerçekleştirilen eylem, sıradan bir parti kapatma olayı değil,
olumlu-olumsuz etkileriyle altmış yıldır Türk siyasi tarihine yön veren temel
bir kurumun ortadan kaldırılmasıydı.
Cumhuriyet Halk Partisi, Atatürk’ün
kurduğu parti olarak, onun ilkelerinden ne denli uzaklaşmış olursa olsun, Türk
siyasetinin ana unsuru, Cumhuriyet’in siyasi alandaki dokunulmazlarından
biriydi. Yeni devlet ve yeni toplumun kuruluşuna öncülük etmiş, halk içinde kök
salmış, Türk parti düzenine biçim vermişti. Tek parti ya da iki
partili dönemlerde, siyasi dengenin temel unsurlarından biriydi. O denli
etkiliydi ki, ondan ayrılan kişi ya da kümelerin siyasi yaşamı sona erer, Demokrat
ya da Adalet Parti’sinden başka herhangi bir parti, ona rakip olabilecek
denli güçlenemezdi.
1980’den Bu
Güne
Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1981 yılında kapatılmasından
sonra ortaya çıkan; Halkçı Parti (HP), Sosyal Demokrat Parti
(SODEP), onların birleşmeleriyle oluşan Sosyal Demokrat Halkçı Parti
(SHP) ve yeni Cumhuriyet Halk Partisi girişimleri, bugün bambaşka bir
CHP yaratmıştır.
Atatürk, 1935 yılında, “sonuna dek
benim olarak kalacağını nereden bileyim” demekte haklı çıkmıştır.
Günümüzdeki CHP’nin Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Partisi’yle bir
ilişkisi yoktur; bambaşka bir örgüttür. Bu ayırımı, en özlü biçimde, Deniz
Baykal’ın sözlerinde buluyoruz. Baykal, 22 Ağustos 2002’de, Atatürk’ten
kopuşun ilanı anlamına gelen şu sözleri söylemiştir: “Türkiye’de kutsal
devlet anlayışından, insan odaklı devlete geçilecek. İçine kapalı Türkiye,
küresel Türkiye haline getirilecek. Karma ekonomi yerine çağdaş piyasa
ekonomisi yerleştirilecek”.24
CHP’nin bu günkü yönetimi 11 Kasım 1938’de başlayan geri
dönüş sürecinin doğal sonucudur. CHP artık Atatürk'ün CHP’si değildir.
Köklerini yadsıyan, siyasi bozulmanın merkezinde yer alan ve dünya
egemenlerinin dümen suyunda varlığını sürdüren bir başka partidir.1950’lerde
Demokrat Parti ile ödün verme yarışına giren CHP bugün, benzer anlayışla AKP
ile yarışıyor. CHP, Cumhuriyet değerlerini ve Kemalist ilkeleri savunmadığı
sürece ülke sorunlarına çözüm getiremeyecek, buna bağlı olarak Türkiye’nin
geleceğinde yer alan siyasi bir güç
olamayacaktır.
DİPNOTLAR
1 “CHP’nin Soyağacı” Rahmi Kumaş,
Çağdaş Yay., 1999, sf.51
2 “CHP 1919–1999” Hikmet Bila, Doğan
Kitapçılık sf.118
3 a.g.e.
sf.118
4 a.g.e.
sf.118
5 “ABD Ziyareti ve İnönü” Prof.
Türkkaya Ataöv, Cumhuriyet, 30.12.2003
6 Büyük
Larousse, Gelişim Yay., 4.Cilt, sf.2507
7 “Menderes’in Dramı” Ş.S.Aydemir, Remzi
Kit., İst. 1969, sf.165
8 “CHP 1919 – 1999” Hikmet Bila, Doğan
Kit. A.Ş., 2.Bas., 1999, sf.116
9 a.g.e.
sf.127 ve 128
10 a.g.e.
sf.133
11 “Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof.T.Z.T.,
Arba Yay., 2.Bas., sf.577–578
12 Büyük
Larousse, Gelişim Yay., 4.Cilt, sf.2507
13 “CHP’nin Soyağacı” Rahmi Kumaş,
Çağdaş Yay., 1999, sf.83-84
14 a.g.e
sf.126
15 “CHP, Örgüt ve İdeoloji” Doç.Dr.
Ayşe Güneş Ayata, Gündoğan Yay., 1992, sf.84
16 “CHP’nin Soyağacı” Rahmi Kumaş,
Çağdaş Yay., 1999, sf.176-177
17 a.g.e.
sf.177 ve 181
18 a.g.e.
sf.204, 206 ve 208
19 a.g.e.
sf.189, 201, 206 ve 256
20 “CHP’nin Soyağacı” Rahmi Kumaş,
Çağdaş Yay., 1999, sf.222
21 a.g.e.
sf.223 ve 52
22 “CHP 1919 – 1999” Hikmet Bila, Doğan
Kit. A.Ş., 2.Bas., 1999, sf.221
23 “CHP’nin Soyağacı” Rahmi Kumaş,
Çağdaş Yay., 1999, sf.223 ve 52
24 “Baykal – Derviş Sentezi”
Hürriyet, 22.08.2002
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder