17 Ağustos 1922 günü Ankara’dan
ayrıldı ve Konya üzerinden cepheye gitti. Yaptığı hazırlığa ve ordusuna o denli
güveniyordu ki, zaferi kesin gören bir ruh sağlamlığı içindeydi. Ankara’dan
ayrılacağı akşam, Keçiören’de yakın arkadaşlarıyla birlikteydi. Bunlardan biri,
“Paşam ya başaramazsanız?” dediğinde,
“Ne demek istiyorsun? Taarruz emrini
aldığınızda hesap ediniz. On beşinci gün İzmir’deyiz” yanıtını almıştı. Zafer’den
sonra Ankara’ya döndüğünde, o gece beraber olduğu arkadaşlarına, “İzmir’e on dört günde girdik. Bir günlük
yanılgım var ama kusur bende değil, Yunanlılarda” diyecektir.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
29 Ağustos 2018 Çarşamba
25 Ağustos 2018 Cumartesi
26 AĞUSTOS; KOCATEPE’DEN AFYON’A
25 Ağustos akşamı, Anadolu’nun dış
dünyayla haberleşmesini tümüyle kesti. Karargahını Şuhut yakınlarındaki dağlık
bölgeye, oradan Kocatepe arkasındaki bir tepeye taşıdı. 26 Ağustos sabahı, gün
doğumuna bir saat kala, savaşı yöneteceği Kocatepe’ye geldi. Kurtuluşun ve
uluslararası saygınlığın, göstermelik barış görüşmelerinden, siyasi ödünlerden
değil, savaş meydanlarından geçtiğini biliyordu. “Ülkemizdeki düşmanı silah gücüyle çıkarmadıkça, ulusal gücümüzün buna
yeterli olduğunu eylemsel olarak göstermedikçe, siyasi alanda umuda kapılmanın
yeri yoktur... Güçten ve yetenekten yoksun olanlara değer verilmez. İnsanlık,
adalet ve mertlik gereklerini; bu niteliklerin kendilerinde bulunduğunu
gösterenler isteyebilir” diyordu.
21 Ağustos 2018 Salı
ATATÜRK VE SANAYİLEŞME ATILIMI
1923’te, ülkede yatırıma dönüşecek bir sermaye birikimi,
bağlı olarak sanayi yatırımı bulunmuyordu. Devletin birkaç silah atölyesi,
Hereke ve Feshane gibi dokuma fabrikası dışında üretim yapan bir yer yoktu.
Özel girişime ait büyük sanayi yatırımının kendisi değil, düşüncesi bile
gündemde değildi. Ülke, Avrupa mallarının serbestçe satıldığı açık pazar
durumundaydı. Cumhuriyet yönetimi, ulusal üretime dayalı ekonomik büyümeyi,
toplumsal gönenci sağlamanın tek yolu gören anlayışıyla, üretime, özel olarak
da sanayi üretimine önem verdi. Ülke gerçeklerine uygun, tutarlı bir sanayileşme
programı hazırladı. Bu program, dünyada sosyalist olmayan bir ülkenin, yaptığı ilk,
‘planlı kalkınma programı’ydı...
18 Ağustos 2018 Cumartesi
ÇÖZÜLEN İMPARATORLUK ABD
Bir zamanların ‘süper gücü’ ABD, giderek ağırlaşan
toplumsal sorunların etkisi altında çözülmeye doğru gidiyor. Üretimsizliğin ve
mali sermaye ticaretinin yol açtığı ekonomik açmaz, kamusal yaşamın her alanını
bozuyor. 2.Dünya Savaşı sonrasında, yaşam biçimi ve varsıllığıyla göz
kamaştıran ABD, bugün ‘ikinci sınıf bir
ülke olma’ durumuyla karşı karşıya. Dünyanın en borçlu ülkesi. Dış ticaret
açığını azaltamıyor. Küreselleşmenin kurucusu olmasına karşın, 19.yüzyıl
korumacılığına geri dönüyor. Çelik ve Alüminyumun gümrük vergilerini yükseltti,
400 ayrı ürüne tarife dışı engel kurmuş durumda. Ülkesinde, ‘Amerikan malı kullan’ kampanyaları
düzenliyor. Başka uluslara ‘sermaye ve
teknoloji bağımlılığı’ sürekli artıyor. Nüfusun ‘yüzde 10’u açlık sınırında’. Her üç çocuktan birinin ‘17 yaşından önce bir kamu yardımına
gereksinimi var’. 35 milyon Amerikalı ‘sağlık
sigortasından yoksun’. Her yirmi beş dakikada bir cinayet işleniyor. Bütçe
açıkları ve devlet borçları hızla artıyor. 21 trilyon dolar borcu var. Eğitim
düzeyi düşüyor...
15 Ağustos 2018 Çarşamba
PARA BASMAK VE DOLAR
Merkez Bankası verileri; Haziran başında piyasalardaki
para miktarının 137 milyar liradan, Haziran ayı ortasında 160 milyar liraya
yükseldiğini gösteriyor. Tedavüle giren ilave banknot ve madeni para toplamı
son 1 yılda 32 milyar lira artmış. Görünen o
ki, seçim dönemlerinde artan para basımı, bu kez 3 olumsuz
olguyla birleşmiş. ABD’dedeki faiz artışı nedeniyle Türkiye’den başlayan
yabancı sermaye çıkışı, uzun süredir sancısı çekilen üretimsizlik ve borçlanma
ile çakıştı. Buna, Washington’un yapay taktik saldırısı da eklenince, üretmeyen,
tüketime ve borçlanmaya dayalı ekonomik yapı, üzerindeki dörtlü baskıya daha
fazla dayanamazdı. Dayanamadı ve dolar zincirlerinden boşandı.
11 Ağustos 2018 Cumartesi
DOLAR ARTIYOR, KÖPRÜ ZARARLARI BÜYÜYOR
Köprü, tünel ve
otoyollarda, araç geçiş ücretlerinde artış ABD tüketici endeksine (CPI) bağlanmış.
Bu endeks, 2017 için yüzde 2,5 dur. Yani geçiş ücretleri, hem dolar olarak hem
de Türk lirasının değer yitimi nedeniyle artıyor. Araç geçiş garantileri yüksek
tutulmuş. Geçişler garantiyi karşılamıyor. ‘Alınmayan
hizmet karşılığı’ adı verilen uygulamayla, köprü ve otoyolları kullanmayan
araçlar için fazladan ödeme yapılıyor. Geçişler az, dolar artışı fazla. 2
Ocak’ta, Türk lirası olarak belirlenecek 2019 geçiş bedelleri çok yüksek
olacak. Gelir düzeyi düşen insanlar, köprü ve yolları daha az kullanacak.
Artmakta olan tepkiyi azaltmak için, geçiş ücretlerindeki KDV yüzde 18’den yüzde
8’e düşürüldü. Yani, hazine gelirinden köprülere dolaylı olarak yeni bir kaynak
daha aktarılmış oldu.
9 Ağustos 2018 Perşembe
SEVR, YENİDEN 10 Ağustos 1920 -10 Ağustos 2018
Osmanlı Devleti’nin 1920 yılında imzaladığı
Sevr; Türklere Orta Anadolu’da 120 bin kilometrekarelik bir bölgeyi
bırakıyordu. Bugün, yabancılar Orta Anadolu dahil Türkiye’nin her yerini
kullanabiliyor. Toprak satın alıyor; madenlere, akarsulara ve limanlara sahip
olabiliyorlar. Sevr’de oluşturulan ve Türkiye’nin maliyesini düzenleyen
‘Mali Komisyon’un işlevini; bugün, küresel
finans oligarşisi yerine getiriyor. Sevr’de, ‘Garanti Sistemi’ adıyla uygulanan mali ayrıcalıklar, Kemal Derviş’in Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’yla yasalaşmış durumda. Sevr’de,
hükümet kendi gümrük vergilerini, Avrupalı devletlerle birlikte belirlemeyi
kabul etmişti. Bugün, AB’nin üçüncü ülkelerle (tüm dünya ülkeleri) yaptığı ve yapacağı bütün anlaşmaları önceden kabul etmiş durumda. Sevr’de, azınlıklar; okul,
kimsesizler yurdu, hastane, kilise, havra gibi toplumsal ve dinsel kuruluş
açmada, mülk edinmede denetim dışında
tutuluyordu. Bugün, aynı haklara hükümet kararlarıyla kavuşmuş durumdalar.
Sevr’de, ordu tasfiye ediliyordu ama subay tutuklamaları yer almıyordu. Şimdi,
hem toplu subay tutuklamaları yapılıyor, hem de ordu tasfiye ediliyor.
1 Ağustos 2018 Çarşamba
ŞEKER SORUNU
Pancar şekerinin
yerini almaya başlayan yapay tatlandırıcıların insan sağlığına verdiği zarar,
bilimsel kanıtlarıyla ortaya konmuş durumdadır. Yapay bir sanayi ürünü olan
tatlandırıcılar, insanda tokluk hissi uyandırmıyor. Ne denli çok alınırsa
alınsın, yeme istemi giderilemiyor. Bu da, her türlü hastalığa zemin hazırlayan
aşırı şişmanlığa (obezite) yol açıyor. Vücudumuzu yağ üreten bir makineye
dönüştürüyor. Kanserden kalp hastalıklarına, karaciğer yetmezliğinden şeker
hastalığına kadar birçok kronik hastalığa yol açıyor. Göze zarar veriyor. Piyasada
satılan; kolalı gazlı içecekler, meyve suları, reçel, şekerleme, çikolata,
sakız,pasta, unlu mamüller, meyveli süt ve yoğurtlarda da yapay tatlandırıcılar
kullanılıyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)