Dünya’nın
bugünkü durumunu izlemek, yüz yıllık eski bir fotoğrafa bakmak
gibidir. Etkinlik bölgeleri için mücadeleler, ülkeler ve bölgeler
arası gerilimler, askeri ve ekonomik sorunlar, gücün
belirleyiciliği, ticari rekabet, uluslararası sermaye hareketleri
ve pazar çatışmaları, boyutları büyümüş sorunlar olarak
niteliği değişmeden sürüyor. Yüzyıl başındaki İngiltere’nin
yerini bugün ABD aldı. İngiltere–Fransa sömürgeciliğine karşı
Alman tepkisinin yerinde şimdi, ABD–Japonya–Almanya çekişmesi
var. Yüzyıl başında dünyanın temel paylaşım alanları ve
çatışma bölgeleri, Ortadoğu ve Balkanlar (Türkiye) ile
Uzak-doğu (Çin) idi. Şimdi Çin’in yerini Orta Asya ülkeleri
aldı. Türkiye kendisini Çin’den daha önce kurtarmıştı, ancak
bugün neredeyse aynı yere geri döndü.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
30 Haziran 2014 Pazartesi
27 Haziran 2014 Cuma
KÜRESELLEŞME VE YAYILAN KARMAŞA
Günümüzde açığa çıkarılması
gereken ana sorun, kürselleşme adıyla yaşanmakta olan sürecin,
toplumsal gelişimin nesnelliğine uyan ve insanlığı ileri götüren
bir olgu olup olmadığıdır. Küreselleşme, toplumsal gelişime ve
yaşama uygun ileri bir gelişme mi, yoksa gelişimini tamamlayarak
asalaklaşan bir düzenin ilerlemeye ayak diremesi mi? Küreselleşme,
söylendiği gibi “insanlığın
altın çağa girişi”
mi, yoksa; insanları kimliksizleştiren, doğayı yok eden, savaş
ve açlığın yaygınlaştığı bir karmaşa düzeni mi? Sorulara
verilecek doğru yanıt geleceğimizi belirleyecek adımları
atmamızı sağlayacaktır.
25 Haziran 2014 Çarşamba
LİBERALİZMİN SONU VE KAPİTALİST EMPERYALİZM
19.Yüzyılda
hemen her iş kolunda ortaya çıkmaya başlayan tekelleşme eğilimi,
rekabetin yarattığı serbestlik ortamını ve bu ortamın getirdiği
politik kurumları ortadan kaldırmaya ya da yozlaştırmaya başladı.
Toplumsal yaşamın biçimlenmesi tekel gereksinimlerine, bilimsel
gelişme tekel kazancına bağımlı duruma geldi. Fiyatları artık,
serbest piyasa koşullarında oluşan gerçek değerler değil,
yüksek kazanç içeren tekel kararları belirliyordu. Üretimin
doğal gelişimine uygun düşmeyen tekel kârı artık, ekonomik ve
politik alanda her türlü geriliğin kaynağı olmuştu. Serbest
piyasada rekabetin yerini “güce
dayalı ilişkiler”
almış; aracılık,
tanıtımcılık,
lobicilik
ve siyasi
nüfuzun
geçerli olduğu piyasada mali sermaye (finans kapital) başlı
başına büyük bir güç olmuştu.
23 Haziran 2014 Pazartesi
ÖZELLEŞTİRME Mİ SOYGUN MU
Türkiye’deki
özelleştirmelerin hemen tümü, Dünya
Bankası’nın,
bağlı olarak Amerikan danışmanlık şirketlerinin belirleyiciliği
ve yönlendiriciliği altında yapılmaktadır. Bunlardan BOOZ–Allen
ve Hamilton
TCDD,
CS
Firs Boston
Erdemir, Price
Waterhause
Sümerbank, Samuel
Montaqu
Petkim, Chase
Manhattan Bank
Tüpraş, Solomon
Brothers
Petrol Ofisi, Department
of Employmeny Education and Training
(DEET) Kardemir ile ilgilendi. Danışmanlık firmaları bunlarla
sınırlı değildir ve sayıları çoktur. Türkiye’de hemen her
iş için bir yabancı ‘danışman’
firma vardır. Petkim’in mali ‘danışman’
firmaları Samuel
Montaqu
ve Deloite
Trouche,
teknik danışmanı ‘Trichem
ve Chem Systems’,
ÖİB’nin ‘kuramsal
danışmanı’
Mc
Kinsey,
‘Özelleştirme
Uygulamaları Teknik Yardım ve Sosyal Güvenlik Ağı Projesi
Danışmanı’
Coopers
& Lybrand’dı.
18 Haziran 2014 Çarşamba
“ARAP BAHARI” NE ZAMAN YAŞANDI
Arap
ülkelerinde son dönemde gerçekleşen ve bölge insanına; kan,
gözyaşı ve karmaşadan başka bir şey getirmeyen olaylara “Arap
Baharı”
deniyor. Yaşananlardan kendini çabuk kurtaran Mısır ve başka
Arap ülkelerinde 20.yüzyılda gerçekten bir “bahar”
yaşanmıştır. Bu bahar, Türk Kurtuluş Savaş’ından sonra
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı kapsayan; Mısır, Cezayir, Libya,
Tunus ve Fas’ı içine alan anti-emperyalist kurtuluş
savaşlarıdır. Mısır’daki Nasır
Devrimi
gerçek bir uyanış ve devrimci atılımdır. Bu atılım, 1952-1970
arasında 18 yıl sürmüştür. Ancak, Mısır’a çok şey katmış,
önemli bir yenilikçi birikim sağlamıştır. Bugün Mursi’ye
karşı ayaklanan halkın, Nasır’ın
resimleriyle yürümesi boşuna değildir. Arap dünyasındaki
olayları değerlendirmek için Mısır'ı, Mısır’ı anlamak için
de Nasır’ı
bilmek gerekir.
11 Haziran 2014 Çarşamba
BATI AVRUPA SÖMÜRGECİLİĞİ
Avrupalılar,
sömürgeciliği “evrimin
üst basamağındaki gelişmiş beyaz insanın”,
“vahşi
ülkelere”
uygarlık götürme olarak gördüler. Onlar için, dünyada iki tür
insan vardı; beyazlar ve diğerleri ya da Avrupalılar ve vahşiler.
Asya sarı,
Amerika kızıl,
Afrika karaydı.
Irkçılık Avrupa’da, en üstteki yöneticiden en sıradan insana
dek, kabul gören bir anlayış oldu. Sömürgecilerin dünyanın her
yerinde giriştiği en kanlı ve acımasız kırımlara, karşı
çıkan olmadı. Avrupa sömürgeciliğini araştırıp öğrenmek,
yalnızca tarihe yönelik bir çaba değildir. Yüzlerce yıl
uygulanarak gelenekleşen ve neredeyse genlere işlemiş şiddet
eğiliminin, günümüzdeki uygulamalarını yaşadık yaşıyoruz.
“uygarlık
çağı”ndaki;
Hitler
vahşetini, Vinetnam ve Irak kırımını, Hiroşima’yı,
Sırbistanı, Libya’yı ekonomik çıkar çatışmaları olarak
açıklayabiliriz. Ancak, bu çatışmalarda uygulanan sınır
konmamış şiddeti anlamak için geçmişe bakmamız gerekir.
9 Haziran 2014 Pazartesi
BATININ DEMOKRATLIĞI
Kendilerini
“demokratik
ülke”
olarak tanımlayan Batılı ülkeler, konu ekonomik çıkar ve petrol
olduğunda; “demokratik
nezaketlerine”
kan bulaştırmaktan çekinmezler. Demokrasi,
insan
hakları,
özgürlük
söylemleri dillerinden düşmez ancak rejime ve devlete karşı
işlenen suçlar sözkonusu olduğunda katıksız despotlar haline
gelirler. Bölmek istedikleri azgelişmiş ülkelerde, azınlık
haklarının kararlı savunucularıdırlar ancak kendi ülkelerinde
hiçbir azınlığa yaşam hakkı tanımazlar. Soykırıma karşı
yasalar çıkarırlar ancak soykırım yapmaktan çekinmezler. Tarihi
kırım ve kıyımlarla dolu Batının “demokratik
terörünü”
görmek buna göre davranmak gerekir.
6 Haziran 2014 Cuma
ESKİ TÜRKLERDE DOĞAYA VERİLEN ÖNEM
Çok
eski çağlara dek giden bozkır kültürünün doğayla iç içe
geçip onunla bütünleşen bir derinliği vardır. Bozkır insanı,
doğayla kaynaştığı için duru ve önyargısız; yaşamdan
kopmadığı için de devrimcidir. Doğayla uyumlu yaşamak, yaşamın
kurallarını kavramayı, bu kavrayış da dünyayı tanımayı ve
anlamayı sağlayan bir düşünce zenginliği yaratır. En somut
gerçek, doğa ve yaşamın kendisidir. Bu gerçeğe uyum, bozkır
insanını sürekli yeniler ve geliştirir; onu olay ve olgular
karşısında bilinçli ve direngen kılar, devrimci yapar.
4 Haziran 2014 Çarşamba
KUVAYI MİLLİYE VE MÜDAFAA-İ HUKUK ÖRGÜTLERİ
“Kuvayı
Milliye, namuslu bir adamın yastığının altındaki silaha benzer.
Namusunu kurtarma umudunu yitirdiği zaman, hiç olmazsa çekip
kendini vurabilir.” Mustafa
Kemal
2 Haziran 2014 Pazartesi
TÜRK DEVRİM’İNDEN GERİ DÖNÜŞ – 2
Kemalist
politikanın ödünlerle başlayıp karşı devrimle sonuçlanan uzun
bir süreç sonunda uygulamadan kaldırılması, sanıldığı gibi
1950’lerde değil, 11 Kasım 1938’de yani Atatürk’ün
ölümüyle birlikte başlamıştır. Bu, öznel bir yargı değil
hükümet uygulamalarının ortaya koyduğu bir olgudur. Yaşananlar,
şaşırtıcıdır ancak gerçektir. Şaşırtıcı olan, İnönü
gibi her zaman Atatürk’ün
yanında yer alan, Kurtuluş Savaşı ve devrimlerde büyük hizmeti
bulunan bir kişinin, geri dönüş sürecinin başlamasında
birincil düzeyde sorumlu olmasıdır. Bu konu ve nedenleri,
ülkemizde yeterince tartışılmamış, böyle bir tartışma
İnönü’ye
saygısızlık olarak görülmüştür. Oysa, olaylar ve sonuçları
ortadadır. Bunları inceleyip, günümüze ve geleceğe yönelik
ders çıkarmak bizim sorumluluğumuzdur. İnönü
gibi, Devrim’de
yer alan, katkısı olan bir önderin, tarih açısından içine
düştüğü durumun açıklanması gerekir. Emperyalizmi
kavrayamamanın yol açtığı Batı hayranlığının nelere yol
açacağını görmek ve geleceğe yönelik kendimize çizeceğimiz
yolu aydınlatmak zorundayız. Geçmişten ders almalıyız.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)