Türkiye’deki
özelleştirmelerin hemen tümü, Dünya
Bankası’nın,
bağlı olarak Amerikan danışmanlık şirketlerinin belirleyiciliği
ve yönlendiriciliği altında yapılmaktadır. Bunlardan BOOZ–Allen
ve Hamilton
TCDD,
CS
Firs Boston
Erdemir, Price
Waterhause
Sümerbank, Samuel
Montaqu
Petkim, Chase
Manhattan Bank
Tüpraş, Solomon
Brothers
Petrol Ofisi, Department
of Employmeny Education and Training
(DEET) Kardemir ile ilgilendi. Danışmanlık firmaları bunlarla
sınırlı değildir ve sayıları çoktur. Türkiye’de hemen her
iş için bir yabancı ‘danışman’
firma vardır. Petkim’in mali ‘danışman’
firmaları Samuel
Montaqu
ve Deloite
Trouche,
teknik danışmanı ‘Trichem
ve Chem Systems’,
ÖİB’nin ‘kuramsal
danışmanı’
Mc
Kinsey,
‘Özelleştirme
Uygulamaları Teknik Yardım ve Sosyal Güvenlik Ağı Projesi
Danışmanı’
Coopers
& Lybrand’dı.
Kamu
İktisadi Teşekkülleri (KİT’ler)
Ülke
kalkınmasını amaçlayarak düzenli ve kapsamlı bir izlence
(program) içinde yer alan, tümü ya da yüzde 50’den çok hissesi
devlet mülkiyetinde olan kuruluşlara Kamu İktisadi Teşekkülü
(KİT) deniliyor. KİT’ler Kemalist devletçiliğin ve ona bağlı
planlı kalkınmanın temel öğesidirler. Tanım olarak ilk kez
Atatürk
kullanmış 1962 yılında da Anayasaya girmiştir. KİT tanımıyla
örtüşen devlet işletmeleri Cumhuriyet’in ilk döneminde
kurulmuştur.
Osmanlı
döneminde ordunun gereksinimini karşılayan birkaç işletmeyi KİT
olarak değerlendirmemek gerekir. Başka ülkelerdeki benzer
kuruluşlar da ayrı bir inceleme konusudur. Gelişmiş ülkelerin
kalkınmasında Önemli payı olan bu kuruluşlara Avrupa’da Kamu
Teşebbüsü Merkezi (CEEP) deniliyor.
Kemalizm
ve Türk KİT’leri
Kemalist
kalkınmanın ekonomik ayağını oluşturan ve çok başarılı olan
Türkiye KİT’leri özgündür ve içinde yer aldığı kalkınma
yöntemi gibi Türk buluşudur. Özgünlüğü Kemalist kalkınmanın
bütünleyici bir unsuru olmasındandır. Kemalizm ne denli özgünse
Türk KİT’leri de o denli özgündür.
Türkiye
KİT’leri
Türk
KİT’leri asal görevi olan üretim dışında ülkenin gereksinim
duyduğu birçok konuda yararlı çalışmalar yapmıştır. Örneğin
yapılacakları yer saptanırken Türkiye yatırım haritasında
Muğla’dan Kars’a, İstanbul’dan Diyarbakır’a dek ülkenin
her yerine dengeli biçimde dağıtılmış; insanların yaşadıkları
yerde çalışması amaçlanmıştır. İç göçün olmadığı bir
ortamda ilerde oluşacak iç göç olgusu başlamadan önlenmek
istenmiş, bu istem KİT açarak karşılanmaya çalışılmıştır.
Açılan
KİT’ler yoksul Anadolu bozkırında uygarlık vahaları gibidir.
Lojmanları, okulu, kreşi, toplantı salonları, bol yeşil alanı,
çiçekli bahçeleri ve toplumsal etkinlikleriyle Anadolu insanı
için eğitici birer örnek olmuşlardır.
KİT’ler
üreterek elde ettiği kazançla devlet bütçesine katkı sağlar.
KİT’ler,
kazançlarının bir bölümünü görev
zararı
adı verilen amaç için kullanır. Görev zararı bilerek yapılan
ve ülke yararına olan harcamalardır.
KİT’ler,
İşçi sağlığı ve iş güvenliğine önem verir. Kaçak ya da
sigortasız işçi çalıştırmaz. Sosyal haklara saygılıdır.
Primlerini, vergilerini zamanında öder.
KİT’ler,
ülke içi ve dışında öğrenci okutur. Bu yolla hem eğitime
katkı sağlar hem de kendisi için yüksek nitelikli teknik kadrolar
yaratır.
Görüldüğü
gibi Türk KİT’leri yalnızca üretim yapan ekonomik kuruluşlar
değil, asal görevi o olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal
işlevi olan kuruluşlardır. Kemalizmin dünyada ilk kez bulup
uyguladığı ve sıra dışı bir gelişme sağladığı KİT
kavramı budur.
KİT
Karşıtlığı
KİT’lere
karşıtlık onların kuruluşuna dek giden bir tutumdur. Önce
ideolojik nedenlerle karşı çıkıldı. Devletçiliğin
“Komünistlik”
olduğunu söyleyenler bile oldu. Daha sonra arpalık olarak
kullanıldılar. Bu dönemde, ihmal edilip kötü yönetilirken
yenileri açıldı. En sonunda yurt dışından alınan buyrukla
haraç mezat satıldılar. Bu talana yumuşatıcı bir etki yapsın
diye olacak özelleştirme adı verildi.
Özelleştirme:
Eski Bir Öykü
Özelleştirmenin
dile getirilmesi ABD’nin Türkiye’ye girdiği 1945 yılına dek
gider. O yıl, kendini ABD
yanlısı ve Liberal
olarak tanımlayan Demokrat
Parti
kuruldu. Dört yıl sonra 1950’de yönetime gelen bu parti,
izlencesine KİT’lerin özelleştirileceğini almıştı.
Demokrat
Parti’den
günümüze dek hükümette yer alan tüm partiler (ve darbeler)
özelleştirme konusunu değişik zamanlarda ve değişik yoğunlukla
dile getirdi ancak uygulamaya geçemedi. Tersine yenilerini açtı.
Özelleştirme girişimleri, 12 Eylül’ün uygulamalara direnecek
güçleri ezmesiyle gündeme gelebildi ve beyin yıkamaya dönüşen
yaymacadan (propagandadan) sonra uygulamaya geçildi.
Özelleştirmeleri hızla yapıp bitirmek için 12 Eylül gibi
acımasız bir darbe, AKP gibi bir gözükara parti gerekiyordu.
İkisi de kolayca oluşturuldu ve bugün Türkiye’de hemen hemen
KİT kalmadı.
KİT’lere
Karşı Olan Neden KİT Açar
KİT’lere
karşı olanların neden yeni KİT açtığı çelişkili bir durum
gibi gözükebilir. Bu görüş, yanlış da değildir. Ancak,
buradaki çelişki bir zorunluluğa dayanır.
KİT’ler
ülkenin varsıllığına katkı koymada o denli başarılıdır ki,
hükümetler siyasi olarak ayakta kalabilmek için bu kuruluşları
üstelik dışarıya borçlanarak açarlar. Borç verip
bağımlılaştırdığı için, dışarısı önce ses çıkarmaz.
İçerde ise halka, iş yapan bir hükümet görünümü verilir.
Ayrıca, açılan her KİT politikacı için yeni bir çıkar
kapısıdır.
Medya
Gücü
12
Eylül’den sonra Türkiye’de önemli değişiklikler oldu.
Aydınlar susturuldu, demokratik ortam yok edildi. Özgür
tartışmanın yerini özel televizyonlar ve radyolarla buralarda
yalanı ve yanlışı anlatan insanlar aldı. Bunlar hiç durmadan;
KİT’lerin zarar ettiğini, çok adam çalıştırdığını,
devlete yük olduğunu, satılmaları gerektiğini v.b. anlattılar.
Yüksek gelirli köşe yazarları, profesyonel televizyon
konuşucuları sürekli aynı şeyi söylüyordu.
Yaymaca
o denli yoğundu ki insanlarımız şaşkına döndürülmüş,
devleti zarara sokan bu kuruluşların neden hala elden
çıkarılmadığını sorgular duruma getirilmişti.
Satışlar
Başlıyor
Satışlar
başladığında az sayıdaki yurtsever aydın dışında
uygulamalara karşı çıkan olmadı. Satılan KİT’lerin
çalışanları bile önce ses çıkarmadı. İşyerlerinin özel
kesime (özellikle yabancılara) geçmesiyle çalışma koşullarının
iyileşeceğini, ücretlerinin artacağını düşünenler bile oldu.
Satışlar
gerçekleşip işçi çıkarmalar başlayınca gerçek görülmeye
başlandı. Ancak iş işten geçmişti. Özelleştirme karşıtı
eylemler başladı gelgelelim bunda da sağlıksız bir yan vardı.
İşçiler sıranın kendi işyerlerine geldiğinde direnişe
geçiyor, başka KİT’lerde çalışanlar yalnızca izliyordu.
Genel işçi dayanışması sağlanamadığı için, savaşıma
girişenler ne denli özverili bir eylem içinde olurlarsa olsunlar
başarılı olamıyor, savaşımdan yenik çıkıyordu.
Tansu
Çiller, Devlet ve KİT’ler
DYP’nin
Genel Başkanı ve 50.DYP-CHP Hükümetinin Başbakanı Tansu
Çiller;
1994 yılında özelleştirmeyi savunurken Kemalist Cumhuriyete
cepheden saldırıyor ve şunları söylüyordu: “Türkiye’de
KİT’ler her dört günde bir trilyon lira zarar etmektedir. Bu
kurumları yıkmak zorundayız. Eğitimin önünü açmak için, daha
iyi sağlık hizmeti sunmak için buna mecburuz. Türkiye’de herşey
devletin egemenliği altında. Kendi bölgesinde son sosyalist
devleti yıkacağız. Çocuklarınıza, biz onu yıktık
diyeceksiniz.”1
Tansu
Çiller’in
“devlet
yıkmak”la
ilgili sözlerine savcılar ilgi göstermedi ancak verdiği
rakamlarla ilgilenen de pek olmadı. Oysa Çiller’in
söyledikleri doğru değildi. KİT’ler bütün olumsuzluklara
karşın kâr ediyordu. Üstelik bunu, Çiller’in
Başbakanı olduğu devletin organları belirleyip açıklıyordu.
Yüksel
Yalova ve Ebu Bevval (*)
(*
Ebu Bevval: Ünlü olup tarihe geçmek için zemzem kuyusuna işeyen
bir Bedevidir.)
57.Ecevit
Hükümeti’nin Devlet Bakanı Yüksel
Yalova
özelleştirme konusunda söyledikleriyle şimdiden Türk siyasi
tarihine geçmiş bulunmaktadır.
16
Kasım 1999 günü düzenlediği basın toplantısında, Devlet
Personel Yasası
kendisini bağlamıyormuş gibi; kamu kurumlarında genel müdür
olabilmeyi “özelleştirme
yanlısı olmak”
koşuluna bağlayarak şunları söyledi: “Bana
gelip açık açık ‘özelleştirmeye inanmıyorum’ diyen genel
müdürü görevde tutarsam ülkeme ihanet etmiş olurum.
Özelleştirme felsefesine inanmış insanları göreve getirmeye
devam edeceğim.”2
‘Ülkeye
ihanet’
kavramı ne kadar değişti. Atatürk
döneminde, “devlet
malına zarar veren”
ya da “kamu
çıkarlarını korumayan”
felsefeler ülkeye ihanet sayılırken, bugün, “özelleştirme
felsefesine”
inanmamak ihanet sayılıyor.
Yüksel
Yalova’nın
özelleştirme konusunda yasalar ve yönetim sorumluluğuyla
bağdaşmayan sözleri “genel
müdür atamayla”
sınırlı kalmadı; 9 Şubat 2000’de; Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği
(TOBB), Türk
Sanayicileri ve İşadamları Derneği
(TÜSİAD), İstanbul
Sanayi Odası
(İSO), İstanbul
Ticaret Odası
(İTO) ve Deniz
Ticaret Odası’nın
(DTO) başkanları ile yaptığı toplantıda, kendisine yönelik
olarak artan; “kamu
mallarını özel kişi ve kuruluşlara peşkeş çektiği”
suçlamalarına karşı şu açıklamayı yaptı: “Doğrudur.
O peşkeşi çekiyorum. Zaten özelliğine göre o tür bir peşkeş
içinde olacağımı da söylemiştim.”3
Bu
tür söylemler, bu açıklıkla ancak; kamu mallarının tekelci
sermaye kümelerine yoğun olarak aktarıldığı ve özelleştirmenin
20.yüzyıldaki ilk kapsamlı uygulamalarının yapıldığı, Faşist
İtalya ve Nazist Almanya’da söylenebiliyordu.
Söylem
benzerliği yöntem benzerliğiyle bütünleşmektedir. Hitler
acele ediyordu bizimkiler de öyle davranıyor. Hitler
işini kararnamelerle yürütüyordu, bizimkiler de öyle yapıyor.
Çoğunlukta oldukları Meclis’e bile katlanamıyorlar.
Uygulamalarını daha çok “kanun
kuvvetinde kararname”,
“torba
yasa” adı
verilen faşist yöntemlerle yürütüyorlar.
Faşizmden
Beter
Bugün,
ülkemizde gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının,
Faşist İtalya ve Nazist Almanya’daki uygulamalara benzerliği
biçimseldir. Niteliği konusunda ise çok önemli bir ayrım vardır.
Türkiye’deki özelleştirmeler, ulusal ekonominin yaratılıp
geliştirilmesi açısından çok önemli bir olumsuzluğu fazladan
içinde taşımaktadır. Gerek İtalya’da ve gerekse Almanya’da
özelleştirilen devlet işletmeleri milli şirketlere veriliyordu.
Türkiye’de ise, stratejik yatırım alanlarındaki devlet
işletmeleri başta olmak üzere, kamu işletmeleri doğrudan yabancı
şirketlere ya da dışardan ortaklı yerli şirketlere
devredilmektedir.
Bu
çok önemli bir ayrımdır. Almanya ve İtalya’da devlet
destekleriyle güçlenen milli şirketler, başka gelişmiş ülke
firmalarıyla yarışıp ülkelerine döviz aktarırken, Türkiye’de,
kamusal varlıklar yabancı firmalara devrediliyor ve ülkemiz yarı
sömürge bir ülke durumuna getiriliyor. Türkiye, özelleştirme
konusunda, Faşizmden de kötü bir açmaza sürüklenmiş
durumdadır.
Eyüp
Aşık
Mafya
ile ilişkileri basında yer alması nedeniyle görevinden ayrılan
Devlet Bakanı Eyüp
Aşık’ın,
TEKEL’in özelleştirilmesi ile ilgili sözleri çok ilginçtir.
Eyüp
Aşık,
Amerikan sigaralarının Türkiye pazarında yarışamadığı Samsun
sigarasının, neredeyse iki yıllık kazancına karşılık satılmak
istendiği günlerde şunları söylüyordu: “Halen
atıl durumda bulunan ve bir işe yaramayan TEKEL binalarını
sembolik ücretlerle çeşitli kuruluşlara devrediyoruz... TEKEL’in,
çöpüne kadar her şeyini satacağız. Bana göre tek çöp
bırakılmamalıdır.”4
‘TEKEL’i
“çöpüne
kadar satmak”
Eyüp
Aşık’a
nasip olmadı ancak AKP hükümeti TEKEL’i gerçekten çöpüne dek
sattı. (Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi bakınız; Kuramsal
Aktarım ve Metin Aydoğan kuramsalaktarim.blogspot.com)
Yalnızca
TEKEL’de değil tüm Türkiye’de satılmadık “tek
çöp”
bırakılmayacak gibi gözüküyor. Çünkü böyle düşünen ve bu
yönde çaba harcayan yalnızca Eyüp
Aşık
değil. Parti yöneticilerinin tümü aynı anlayış ve tutum
içindedir ve birçok devlet taşınmazı “sembolik
ücretle”
değil neredeyse bedelsiz özelleştirilmiştir. Örneğin,
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı’nın
verilerine göre İstanbul’da 4 taşınmaz 16.02.2010 tarihinde 3
dolara; yanlış okumadınız (üç) dolara satıldı.5
Sakarya’da
1 taşınmaz 217 (ikiyüzonyedi) dolara6,
İzmir’de bir taşınmaz 1.363 (binüçyüzaltmışüç) dolara
satıldı.7
“Babalar
Gibi Satmak”
Kemal
Unakıtan
AKP’nin kurduğu 58, 59 ve 60.Hükümetlerde Maliye
Bakanlığı
yapmış bir kişiydi. Konumuna uygun düşmeyen garip açıklamalarda
bulunuyor, ciddiyetsizliği devlet katına taşıyordu. R.Tayyip
Erdoğan’ın
“Kemal
Abi”
dediği bu kişi; Tansu
Çiller
gibi Cumhuriyet’e, Eyüp
Aşık
gibi KİT’lere saldırıyor, söylemleriyle Yüksel
Yalova
gibi “Ebu
Bevval”
tutumuyla ünlü olup tarihe geçmeyi hak ediyordu. Şöyle
konuşuyordu: “KİT’ler
satılmasın diyenler var. Babalar gibi satarım. Parayı veren
düdüğü çalar… Sümerbank’ı tarihten sildik.”8
Demirel
Ne Diyor
10.Cumhurbaşkanı
Süleyman
Demirel,
TMMOB Makina Mühendisleri Odası’nın, 10 Aralık 1999 tarihinde
düzenlediği “Sanayi
Kongresi 99”
adlı toplantıda şunları söyledi: “Türkiye
şimdiye kadar özelleştirme falan yapmadı. 6 milyar dolarlık
özelleştirme yapıldı, bu 6 milyar dolar da masraflara gitti.
Türkiye’nin elinde 100 milyar dolarlık tesis var. Türkiye eğer
bu tesisleri özelleştirmezse bütçesini denkleştiremez. Devlete
dayanarak ekonomiye artık hayır.”9
Demirel,
6 milyar dolarlık özelleştirme gelirinin tümünün “masraf”a
gitmişken 100 milyar dolarlık “özelleştirme”
gelirinin neden “masraf”a
gitmeyeceğini açıklamadı.
Bülent
Ecevit’in Söyledikleri
Demirel’in
bu açıklamayı yaptığı günlerde Başbakan Bülent
Ecevit,
gösterişli medya yayınlarıyla Dünya
Ekonomik Forumu’na
katılmak üzere Davos’a
gitti. Basın, Bülent
Ecevit
“seyyar
satıcılar gibi”
yanında, yabancı sermayeye satmak üzere 53 KİT’in tanıtım
dosyası götürdüğünü yazdı. Bu dosyalarla, yabancı sermaye,
kendi ülkelerinde bulamadığı ayrıcalıklarla Türkiye’ye
çağırılıyordu. Bu çağrıyı yapan Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı, Davos’ta,
Fethullah
Gülen
okullarını kıvanç duyarak övüyor, trene binmeyi çok romantik
bulduğunu açıklıyor ve Turgut
Özal
dönemindeki uygulamalar için; “ekonomide
atılan adımlar muhteşemdi”
diyordu.
Bülent
Ecevit,
İsviçre’nin kayak merkezinde yabancı sermaye temsilcilerine
şunları söyledi: “Türkiye
sizler için bulunmaz bir fırsattır. Bu toplantı dış sermayeye
katkı için Türkiye’nin olanaklarının sergilenmesi bakımından
büyük fırsattır. Biz, dünyadaki yatırımcıları yalnızca
Türkiye için değil, tüm bölgenin kalkınması için katkıda
bulunmaya çağırıyoruz. Gerek Doğuda gerek Batıda bunun
faydalarını göreceğiz ve böylece dünyayı kalkındırmış
olacağız.”10
Recep
Tayip Erdoğan: “Pazarlamacı Başbakan”
Başbakan
Recep
Tayip Erdoğan’ın
özelleştirmeye yönelik sözleri yapılan işin gerçek niteliğini
ortaya koyan açıklıktadır ve “ülke
satmakla”
ilgili itiraf gibidir. Graloto
Port’un
tartışıldığı günlerde Cevahir
İş Merkezi’ni
açarken gazetecilere şunları söylüyordu: “Yatırım
için dünyanın tüm girişimcileriyle tek tek ve her yerde
görüşürüm. Bakanlarıma da her yerde görüşmelerini tavsiye
ederim. Çünkü ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim.”11
R.Tayyip
Erdoğan özelleştirme
uygulamalarının hız kazandığı 2005 yılında, özelleştirmeyle
ihanet kavramlarını birleştiren bir konuşma yaptı ve bu konuda
Yüksel
Yalova’yla
aynı yerde buluştu. Şunları söyledi: “Ekonomi
mükemmel gidiyor… Özelleştirme yapmazsak halka ihanet etmiş
oluruz… Erdemir’i yabancılara söz verdim, yerli firma olmaz.”12
Metin
Kilci
Metin
Kilci,
2003-2009 yılları arasındaki ÖİB Başkanlığı yapmış bir
kişidir. Başkanlığı dönemindeki 6 yılda 1986-2014 arasındaki
28 yılda yapılan tüm özelleştirmelerin yüzde 52’sini
gerçekleştirmiş. PETKİM,
Seydişehir
Aleminyum,
TÜRK
TELEKOM,
TÜPRAŞ,
Başak
Sigorta,
ERDEMİR,
ETİ
Bakır,
ETİ
Gümüş,
Elektrik
Dağıtımı,
ETİ
Krom
gibi stratejik KİT’ler önemli limanlar onun döneminde
satılmış.13
Metin
Kilci,
yaptığı işin doğruluğundan kuşku duymuyormuş ancak yapılan
eleştirilere üzülüyormuş. Oğlu bile, “baba
sen vatan haini misin?”
demiş. Bir arkadaşının oğlu, kendisini televizyonda görünce
babasına “baba
sen bu vatan hainiyle hala konuşuyor musun”
diye sormuş. Bunları, Zaman gazetesine Kilci
kendisi anlatıyor.14
Metin
Kilci’nin
oğlunun ve arkadaşının oğlunun sorularına şaşırmamak
gerekir. Çünkü yaptığı işler ve söylediği sözlerle sorulara
neden olan kişi kendisidir.
Seydişehir
Aleminyum
yok pahasına satıldığı günlerde, Seydişehir halkı çoluk
çocuk sokağa dökülmüşken insanların “kanını
donduran”
şu sözleri söylemişti: “Bir
ya da birkaç yıllık kârına satılıyor diye özelleştirmeden
vazgeçmeyeceğiz. Üstelik kâr eden kuruluşlar daha kolay
satılıyor. Özelleştirme, çalışma potansiyelinden başka bir
şeyi olmayan kuruluşların satılmasından ibaret değildir.”15
AKP
ve Özelleştirme
Özelleştirmelerin
gerçek uygulayıcısı AKP’dir. Çünkü Türkiye’de bugüne dek
yapılan özelleştirmelerin yüzde 88’ini bu partinin hükümetleri
yapmıştır. Satılan devlet malları içinde 204 stratejik şirket
ve fabrika ile 2515 taşınmaz vardır. Satılan şirketler, büyük
sanayi kuruluşlarıdır ve Türkiye’nin üretim gücünün önemli
bir bölümünü oluşturmaktadır. Taşınmazlar içinde; büyük
kentlerde yüksek değerli arsalar, limanlar, akarsu santralleri,
lüks oteller (İzmir Efes, İstanbul Tarabya, Bursa Çelik Palas),
depolar, v.b. bulunmaktadır.16
KİT’ler
Zarar Ediyor mu
KİT’lere
1985–1995 yılları arasında hemen hiç yatırım yapılmamıştı.
KİT yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı yüzde
38.4’den yüzde 5.3’e düşürülmüş, istihdam yüzde 13.8
azaltılmış ve serbest sermaye oluşumu gerçek (reel) olarak yüzde
66 oranında düşürülmüştü.2
Kilit görevlere, yetkisiz ve yetersiz ve çoğu kez başarısızlığı
amaçlamış kişiler getiriliyor, üst düzey çalışan değişik
yöntemlerle görevlerinden uzaklaştırılıyordu. KİT ürünlerinin
yarışma (rekabet) olanaklarını ortadan kaldıracak olan her tür
uygulama geniş bir biçimde yapılıyordu.
Dönemin
Başbakanı Mesut
Yılmaz
“enflasyonu
önlemek için”,
enflasyonun yüzde yüzlere çıktığı bir ortamda KİT ürünlerine
6 ay zam yapmama kararı almıştı. KİT’ler, bilinçli olarak iç
ve dış borç sarmalına sürükleniyor, geçmiş yıl kur ayrımları
ve faizleri gider olarak kâr–zarar hesaplarına geçiriliyordu.
Hükümet buyruğu altındaki devlet kuruluşlarını koruyacağına
onlara zarar veriyordu.
Yılmaz
Argüden
Ereğli
Demir Çelik, özelleştirme kapsamına alınmış büyük bir devlet
işletmesiydi. 56.Ecevit Hükümeti döneminde (1997-2001) ABD
kökenli CS
First Boston
şirketi, kendisi için danışman firma olarak seçilmiş ve
“özelleşeceği”
günü bekliyordu. Erdemir’de,
Yılmaz
Argüden
adında bir Genel Müdür, kendi deyimiyle “ülke
yararına”
işler yapıyor ve “Toplam
Kalite Yönetimi”
anlayışını işletmeye yerleştirerek büyük başarılar
sağlıyordu.
Argüden,
amaçlarının üretim kapasitesini arttırarak, Avrupa’nın ilk
10’una girmek olduğunu ve buna da az kaldığını söylüyordu.
Yılmaz
Argüden,
26 Mart 1999 günü görevinden istifa etti ve şu açıklamayı
yaptı: “Erdemir’in
dünya çapında bir şirket olması için iki yıl çalıştık.
Klasik kamu şirketi anlayışından, ‘müşteri odaklı’ şirket
yönetimi anlayışına geçmek için çaba sarfettik. Son bir yılda
bütün ihaleleri şeffaf bir biçimde yaptık. Ve Erdemir’i belli
bir yere getirdik. Çok fazla yorum yapmak istemiyorum ama
birilerinin benden rahatsız olduğu bir gerçek. Siyasilerin ne
düşündüğü beni hiç ilgilendirmiyor. Ancak bir süredir
siyasilerin etkisiyle bize karşı bir muhalif gurup oluştu. Dünya
çapındaki bir tesise muhalefet yakışmıyor.”17
KİT’ler
Zarar Değil Kâr Ediyor
Özelleştirme
yanlılarının savlarının tümü yalana dayalıdır. En sık
yöneldikleri KİT’lerin zarar ettiğidir. KİT’ler zarar değil
kâr ettiler. Bu saptamayı devletin yetkili kurulları yapmaktadır.
Hazineye
yük olmaları bir yana, elde ettikleri kazanç, ödedikleri vergiler
ve yüklendikleri “görev
zararlarıyla”
devlet gelirlerine önemli katkı sağlıyorlardı. Bu gerçeği
hiçbir bilânço oyunu örtemiyordu. Hazine Müsteşarlığı’nın
verilerine göre, KİT’ler 1998 yılında 10 katrilyon 559 trilyon
lira (39,8 milyar dolar) gelir elde ettiler.
376.4
trilyon liralık (1,4 milyar dolar) “görev
zararları”
ve tüm giderler düşürüldükten sonra 1 katrilyon 144 trilyon
lira (4,3 milyar dolar) net kâr sağladılar. Bu kâr 1999 yılında
1.6 katrilyon liraya çıktı.18
Devletin
Söylediği
KİT’lerin
kâr etmesi ve Türkiye Cumhuriyeti hazinesine kaynak yaratması,
1998 yılıyla sınırlı değildi. Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu’nun
1996 yılında hazırladığı bir rapora göre KİT’ler Hazine’ye
1992’de 23 trilyon lira (3,3 milyar dolar), 1993’de 39 trilyon
lira (2,1 milyar dolar), 1994’de 175 trilyon lira (5,6 milyar
dolar), 1995’de 326 trilyon lira (7,4 milyar dolar), 1996’da 837
trilyon lira (10,3 milyar dolar) net katkı sağlamıştı.19
Tüm
olumsuz koşullara karşın KİT’lerin 5 yılda Hazine’ye yaptığı
katkı 28,7 milyar dolardı. Rakamlar enflasyondan arındırılarak
gerçek değerlerine getirildiğinde, yapılan katkının gerçek
boyutu daha yukarı çıkıyordu. 1997 yılında TEDAŞ 148 trilyon,
TMO 17.5 trilyon, TEAŞ 11.6 trilyon, TEKEL 15.2 trilyon kâr etti.20
1998 yılında Türk Telekom 111.5, Petrol Ofisi 15.7, TKİ 12.8,
DHMİ 8.4, Tür-kiye Şeker Fabrikaları 6.3 trilyon lira kurumlar
vergisi ödediler. Aynı yıl Ankara’da en fazla kurumlar vergisi
ödeyen ilk 10 firmanın 9’u devlet kuruluşuydı.21
Can
Çekişirken Kâr Etmek
Özelleştirme
kapsamına alınıp ÖİB’na devredilen KİT’ler bile kâr
etmektedir. Oysa ÖİB’na alınmak demek mezbahaya alınmış
kesimlik demektir. Çalışanları umutsuz ve moralsizdir. İşsiz
kalacakları günü beklemektedirler. Hiçbir gereksinmeleri
karşılanmamaktadır. Bütün olumsuz koşullara karşın bunlar da
kâr etmektedir.
ÖİB’nın
verilerine göre bu KİT’lerden 4.7 milyar doları temettü geliri,
1,5 milyar doları diğer kaynaklar olmak üzere 5,2 milyar dolar kâr
sağlanmıştır.22
Yabancı
Danışmanlar
Türkiye’deki
özelleştirmelerin hemen tümü, Dünya
Bankası’nın,
bağlı olarak Amerikan danışmanlık şirketlerinin belirleyiciliği
ve yönlendiriciliği altında yapılmaktadır. Bunlardan BOOZ–Allen
ve Hamilton
TCDD,
CS
Firs Boston
Erdemir, Price
Waterhause
Sümerbank, Samuel
Montaqu
Petkim, Chase
Manhattan Bank
Tüpraş, Solomon
Brothers
Petrol Ofisi, Department
of Employmeny Education and Training
(DEET) Kardemir ile ilgilendi. Danışmanlık firmaları bunlarla
sınırlı değildir ve sayıları çoktur. Türkiye’de hemen her
iş için bir yabancı ‘danışman’
firma vardır. Petkim’in mali ‘danışman’
firmaları Samuel
Montaqu
ve Deloite
Trouche,
teknik danışmanı ‘Trichem
ve Chem Systems’,
ÖİB’nin ‘kuramsal
danışmanı’
Mc
Kinsey,
‘Özelleştirme
Uygulamaları Teknik Yardım ve Sosyal Güvenlik Ağı Projesi
Danışmanı’
Coopers
& Lybrand’dı.
Örnekler
Türkiye’de
bugüne dek değişik büyüklükte 204 KİT, 2141 taşınmaz
satılmış, satışların toplam tutarı 59.3 milyar dolar olmuştur.
Satış bedelleri ve sözleşme koşulları incelendiğinde göze
çarpan ilk özellik satışların çok düşük bedellerle yapılmış
olmasıdır. Kimi satışta koşullar o denli kötüdür ki satılan
malın adeta üstüne para verilmiştir.
Birçok
satışta, KİT’in, satış anındaki parasal varlığı da satış
bedelinin içinde kabul edilmiş; alıcı peşinatın önemli bir
bölümünü, bu parayla yani KİT’in kendi parasıyla ödemiştir.
(Daha geniş bilgi için bakınız “Türkiye’de Özelleştirme
Vurgunu”-Kuramsal Aktarım, Ocak 2014)
Kimi
uzman satılan KİT’lerin yenilerinin yapılması için yarım
yüzyıl gerektireceğini söylüyor. Kimisi Türkiye’nin bu
kuruluşları günümüz koşullarıyla bir daha yapamayacağını
düşünüyor.
Görüşlerin
doğruluk derecesi ne olursa olsun gerçek, Türkiye’nin yitiğinin
çok yüksek olduğudur. Kimi satış bedelleri o denli düşüktür
ki, birçok kimse rakamlara inanmakta güçlük çekmektedir. Ancak
ne yazık ki rakamlar gerçektir ve bunları OİB açıklamaktadır.
Birkaç
örnek verilecek olursa;
Üretim
yapan KİT’ler:
Seka
Balıkesir İşletmesi
1,1 milyon, Amasya
Şeker
1,25 milyon (Balıkesir Seka ve Amasya Şeker’in satış bedeli
İstanbul’da ortalama bir dairenin fiyatı kadardır), PETKİM
273,7 milyon, Seydişehir
Alüminyum
(tüm taşınmazlar ve barajıyla birlikte) 305 milyon, SEKA
Aksu
İşletmeleri
3,5 milyon, Eti
Bakır
21,8 milyon, TÜPRAŞ
453,9 milyon dolar.
Oteller:
Emekli
Sandığı İstanbul Hilton Oteli
255,5 milyon, E.S.İzmir
Büyük Efes Oteli
121,5 milyon, İstanbul
Ataköy Otelcilik
62,7 milyon, E.S.İstanbul
Tarabya Oteli
145,3 milyon, E.S.
Bursa Çelik Palas
38,9 milyon (emlakçılar bu otellerin arsa değerlerinin çok daha
yüksek olduğunu söylüyor);
Deniz
Ulaşım Araçları;
Türkiye
Denizcilik İşletmeleri
(TDİ) Karadeniz
Yolcu Gemisi
4,2 milyon, TDİ
Ankara Feribotu
2,5 milyon, TDİ
Samsun Feribotu
2,5 milyon, TDİ Turan Emeksiz Yolcu Gemisi 0,1 milyon (yüzbin
dolar), İstanbul
Şehir Hatları Hiz. Tüm gemiler
21,8 milyon dolar.
Taşınmazlara
birkaç örnek yazı içinde verilmişti. ÖİB, taşınmazların
niteliğini açıklamıyor, bu konudaki isteklere yanıt vermiyor.
Taşınmaz bedelleri o denli düşük ki tepki çekeceği düşünülmüş
olabilir. Her nasılsa Bursa’da 3 dairenin satış bedelleri
verilmiş; 32360, 44469, 48439 dolar.23
DİPNOTLAR
1 “KİT
Sistemlerinin İktisadi Değerlendirilmesi, Nicel İrdeleme,
Özelleştirme Sorunları ve Politika Seçenekleri Özet Rapor”
KİGEM Yay. 1997, sf.30
2 “Özelleştirme
Karşıtı Görevde Kalamaz”
Cumhuriyet, 17.11.1999
3 “Duruma
Göre Peşkeş Çekebilirim”
Cumhuriyet 10.02.2000
4 Hürriyet
12 Ağustos 1998
5 Başbakanlık
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı www.oib.gov.uygulamalar
6 Başbakanlık
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı www.oib.gov.uygulamalar
7 Başbakanlık
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı www.oib.gov.uygulamalar
8 “Artık
Sümerbank Yok Sömürübank Var”, Mustafa Balbay, Cumhuriyet
02.08.2005
9 Sabah
11.12.1999
10 “Ecevit
53 Projeyle Gitti”
Cumhuriyet 28.01.2000
11 Milliyet.om.tr
16.Ekim.2005, sabah.com.tr 16.11.2005
12 “Yabancılara
Söz Verdim”
Yeniçağ 26.07.2005
13 TC.Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı www.oib.gov.tr
14 “25
Milyar Dolarlık Özelleştirme Yaptım Oğlum” “Vatan Haini
Misin Diye Soruyor”
Zaman 22.12.2007
15 “Kârlı
Şirket Kolay Özelleşir”
Cumhuriyet 27.05.2005
16 TC.Özelleştirme
İradesi Başkanlığı, www.oib.gov.com
17 “Yaptıklarımdan
Birilerini Rahatsız Ettik” Hacer Gemici
Cumhuriyet 03.04.1999 ve Hürriyet 03.04.1999
18 Cumhuriyet
10.04.1999
19 “Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu Raporu”
ak. Ali
Nejat Ölçen, “Türkiye Sorunları”
Yıl 6, Sayı 33
20 Milliyet
20.11.1997
21 Dünya
13.05.1999
22 Kaynak
Ö.İ.B. Özelleştirme Uygulamaları I www.oib.gov.tr
23 Ö.İ.B.
www.oib.gov.tr,
1985-2014 uygulamalar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder