1 Kasım 1928’de
kabul edilen yasayla, Arap harflerine dayanan Osmanlı alfabesine son verildi ve
Türkçe’ye uyumlu Latin
harflerine geçildi. Arap harfleriyle okuyup yazmak, Türk insanı için aşılması
güç bir engel durumundaydı. Karmaşık bir yapıya sahip Arapçada, harfler
sözcüklerin başına, ortasına ya da sonuna geldiğinde ayrı seslerle okunuyordu.
Bu durum, okuma yazma yaşına gelmiş Türk çocukları için büyük sıkıntı
kaynağıydı. Arapçanın gerekli kıldığı ses eşitliğini sağlamak için getirilen;
nokta, çizgi ve işaretler, aynı harften farklı ses elde etmede kullanılıyordu.
Türkçeye uymayan ve Türkler için gerçek bir dil karmaşası yaratan bu durum,
okuma ve yazmayı öğrenme önünde ciddi bir engeldi. Çocuklar, daha önce herhangi
bir sözcüğü öğrenmemiş ya da ezberlememişse, o sözcüğü yazamazdı. Bu da, okuma
yazmada ezberciliği gerekli kılıyordu.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
31 Ekim 2018 Çarşamba
30 Ekim 2018 Salı
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE MUSTAFA KEMAL
Birinci Dünya Savaşı
28 Temmuz 1914’de başladı. Osmanlı İmparatorluğu, savaş sürerken ve hiçbir
neden yokken 30 Ekim 1914’te bu emperyalist savaşa katıldı. Bir gün önce, 29 Ekim 1914 günü herhangi bir bildirimde bulunmadan Rus
limanlarını bombalamıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun Dünya Savaşı’na katılması
anlamına gelen bu eylem, önceden hazırlanmış bir tasarımdı ve çok dar bir kadro
tarafından düzenlenmişti. Akdeniz’de İngiliz donanmasından kaçan Goeben ve Breslau adlı iki Alman savaş gemisi, Çanakkale’yi geçip İstanbul’a
gelmiş; Türk Hükümeti, kimsenin inanmadığı bir açıklamayla, bu iki gemiyi satın
aldığını açıklamıştı. Yavuz ve Midilli adları verilen ve gönderine “Türk bayrağı çekilip, Türk flamalarıyla
donatılan” bu iki gemi; “başlarına
kırmızı fes takılarak Türk üniforması giydirilmiş” Alman askeriyle birlikte
ve yanlarına Karadeniz’deki Osmanlı filosunu da alarak, Rus kentlerini
bombalamıştı. Saldırı emrini, Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na getirilen
Alman Amiral Wilhelm Souchon
(1864-1946), Başkomutan Vekili Enver
Paşa’nın yazılı iznine dayanarak vermişti. (X)
28 Ekim 2018 Pazar
CUMHURİYET
1923
yılında Türkiye’de; Cumhuriyetin tarihsel evrimini, evrensel boyutunu ve gerçek
niteliğini kavramış, aydın kesim yok gibiydi. O güne dek, Türkiye’de, cumhuriyetçilik
adına, bir düşünce akımı gelişmemiş, herhangi bir örgütlü eylem gerçekleştirilmemişti...
Mustafa Kemal, zaferden sonraki bir yıllık yoğun çalışmasıyla,
Türkiye’yi, düşündüğü yenileşme yoluna sokmuştu. 11 ay içinde; saltanat
kaldırılmış, hilafet varlığına izin verilen edilgen bir duruma
getirilmiş, Lozan imzalanmıştı. Artık elinde, Müdafaa-i Hukuk örgütlerine
dayanan Halk Fırkası, yenilenmiş bir Meclis, önerilerini yapmaya hazır bir
halk, güvenilir bir ordu ve dar ancak inanmış bir kadro vardı. Çok önceden
karar verdiği ve ‘vicdanında ulusal bir sır gibi’ sakladığı düşüncesini
uygulayacak, Devlet’in yönetim biçimini belirleyecekti; Cumhuriyet’i ilan
etmenin zamanı gelmişti.
25 Ekim 2018 Perşembe
EGE SORUNU VE YUNANİSTAN
Karasuları, Hava Sahası, Kıta Sahanlığı, ada işgalleri
ve Yunan Adalarının Silahlandırılması’ndan
oluşan Ege ‘sorunu’, özgünlüğü olan
bir konular bütünüdür. Yunanistan, arkasına aldığı uluslararası desteğe
dayanarak; Ege konusunu dilediği gibi yorumluyor, kararlar alıyor ve aldığı
kararları uyguluyor. Yunanistan Hükümet Sözcüsü Dimitris Giannakopoulos, ‘Yunanistan,
karasularını 12 mile çıkarmıştır. Ulusal hakkımızı kimseyle müzakere etmeyeceğiz’
diyor. Yunanistan, Türkiye’deki yönetimi bir fırsat olarak görüyor ve arkasına
aldığı uluslararası destekle Türkiye’ye karşı siyasi üstünlük sağladığına
inanıyor. Ada işgal ediyor, karasularını 12 mile çıkarıyor. Yakın gelecekte, kıta
sahanlığı konusunu gündeme getirmeye hazırlanıyor.
20 Ekim 2018 Cumartesi
TEKEL’İN TASFİYESİ, TÜTÜNDE OSMANLI’YA DÖNÜŞ
TEKEL, tümünü kimsenin alamayacağı kadar büyük olduğu
için parçalara ayrılarak satıldı. İlk satış alkollü içkiler bölümünde oldu. 16
alkollü içki işletmesi, stokları ve tüm varlıklarıyla 2004 yılında 292 milyon
dolara satıldı. Satış bedeli çok düşüktü. Alıcı firma, şirketi 2 yıl sonra
yüzde 270 karla 810 milyon dolara sattı. Yeni alıcı, Texsas Pasific Group
adlı Amerikan ortak girişimiydi. Texsas Pasific, şirketi 5 yıl kullandı
ve 2011 yılında İngiliz Diageo şirketine tam 2,1 milyar dolara sattı.
14 Ekim 2018 Pazar
NUTUK
Atatürk, 15 Ekim 1927 Cuma günü okumaya başladığı Nutuk’u, günde
altı saat okuyarak altı günde bitirdi. Yazmaya başlamadan önce; dokuz ay
boyunca bilgilerini yeniledi, belge topladı ve mücadele arkadaşlarıyla sıkça
bir araya geldi. Düşüncelerini yazıya dökerken, yakın çevresinin görüş ve
değerlendirmelerini aldı. Anımsıyamadığı ayrıntılar için, olayları birlikte
yaşadığı insanları bulduruyor, onların görüş ve değerlendirmelerini alıyordu.
Değinmek istediği bir olayı birkaç kanaldan doğrulamadan kullanmıyordu. Gerçeği
yansıtamama ya da yanlış kanı uyandırma kaygısı, çalışmasının her aşamasına
egemendi. Doğruluğunu gördüğü uyarıları kesinlikle değerlendiriyor, uyarılara
hak verdiğinde, günler süren çalışmasını yeniden ele almaktan çekinmiyordu.
İçeriğe olduğu kadar yazılıma da önem veriyordu. Yazdığı notları derleyip son
biçimini verirken, beş yüz sayfalık yapıtı kendi elleriyle yazdı; yüzlerce
belgeyi, bizzat kendisi toplayıp değerlendirdi. Tümceler ve sözcükler üzerinde
titizlikle duruyor, dil bilgisi kurallarına aşırı özen gösteriyor; uygun sözcük
kullanımına önem veriyordu.
12 Ekim 2018 Cuma
BAŞKENT YARATMAK
13 Ekim 1923
günü, İsmet Paşa imzasıyla Meclis’e bir maddelik yasa önerisi verildi. Uzun
tartışmalardan sonra kabul edilen öneride; ‘Türkiye
Devleti’nin yönetim merkezi Ankara şehridir’ diyordu. Ankara’nın başkent
yapılması, basit bir kent seçimi değil, tarihsel boyutu olan önemli bir siyasi
yönelişti. Kurtuluşun merkezi Ankara’nın, gücünü koruyup geliştirmesi için,
Anadolu’yu yüzyıllar boyu sömüren ve bu işi yabancılarla birlikte yapmaktan
çekinmeyen çürümüş İstanbul’la hesaplaşması gerekiyordu. Yeni devlet,
çıkarcılığa dayalı Batı uyduculuğunun üstesinden gelmek ve tam bağımsızlığa
dayanan özgürlükçü anlayışı egemen kılmak için, Anadolu’dan ve ortasındaki
Ankara’dan yönetilmeliydi. Güçlü ve özgür bir geleceği yaratmak, Anadolu’ya Anadolu
halkının egemen olmasıyla olanaklıydı.
10 Ekim 2018 Çarşamba
ATTİLA İLHAN’I ANARKEN
Su katılmamış bir yurtsever ve kararlı bir anti-emperyalist olan Attila İlhan’ı 11 Ekim 2005’te
sonsuzluğa uğurladık. Düşünceleri, şiirleri ve romanlarıyla evrenselliğe ulaşan
yüksek nitelikli bu sanat adamı; Türk kültürüne kalın ve kalıcı bir iz
bırakarak aramızdan ayrıldı. Attila İlhan, devrimci kişiliğinden ve ilkelerinden
ödün vermeyerek kalemiyle savaştı ve yalnızca yaşadığı dönemde değil, etkisini gelecekte
de sürdürecek büyük bir yapıtlar bütünü bıraktı. Attila İlhan’nın bedeni öldü ancak kuşkusuz ki o yapıtlarıyla sonsuza
dek yaşayacaktır.
7 Ekim 2018 Pazar
BALKAN SAVAŞLARI
8 Ekim 1912’de
başlayan ve utanç verici bir yenilgiyle sonuçlanan Balkan Savaşı’nda, günümüzde ders alınması gereken
birçok yön vardır. Balkan yenilgisinin nedeni, savaşı başlatan ülkelerin
güçlü olması değil, yarı-sömürge haline getirilen Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet
yapısının içten çürümesiydi. Ordunun gereksinimleri karşılanmıyor, uzun yıllar yeniliklere
kapatılarak baskı altına alınıyordu. İktidarlarını korumayı tek siyasi ölçüt sayan
padişahlar, ordunun güçsüzleşmesi için hemen her şeyi yapmıştı. Paşalık dahil her
türlü rütbe, buyruklarla, saraya bağlı kişilere armağan olarak veriliyordu. Önemli
yerlere bunlar getiriliyor, yetenekli ve yurtsever subaylar etkin görevlerden uzak
tutuluyordu. Particilik ve düşünce farklılıkları, subaylar arasında ayrıcalıklara
yol açmış, orduda sıkı düzen diye bir şey kalmamıştı. Komutanların terfilerinde
yeterlilik (liyakat) değil, saraya bağlılık etkili oluyordu.
5 Ekim 2018 Cuma
6 EKİM 1923’DEN 6 EKİM 2018’E İSTANBUL
İstanbul, 3,5
yıllık Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 6 Ekim 1923 günü Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3.Kolordu’nun kente girmesiyle işgalden kurtarıldı. Birkaç yıl öncesinde
düşlere bile giremeyen ve Anadolu’daki halk savaşıyla sağlanan bu başarı, Türk
ulusu için kuşkusuz büyük bir olaydı. Ancak, bu olayın İstanbul için,
kurtuluşun ötesinde tarihsel ve kültürel bir boyutu vardı. İstanbul, çürüyen
bir düzenin başkentiydi ve yüzlerce yıl süren bozulmaların birikimini
taşıyordu; yozlaşma ve yabancılaşmanın merkezi olmuştu. Askeri kurtuluştan
sonra kültürel kurtuluşunu da sağlayarak, ulusal iradenin merkezi
olan Ankara’yla bütünleşecek miydi?
1 Ekim 2018 Pazartesi
ÇİN DEVRİMİ
1 Ekim 1949 günü Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu ve Çin’in
bağımsızlığı ilan edildi. 10 milyon kilometrekare toprağı ve 1 milyar nüfusuyla
bu büyük ülke emperyalizmin etki alanından çıkıyor ve sosyalist ülkeler arasına
katılıyordu. 1 Ekim 1949’da silahlı mücadeleyi bitiren devrim, sürekli kılınan
yenileşme atılımlarıyla bugün dünyayı bir başka alanda, ekonomi ve toplumsal
kalkınma alanında sarsıyor. 20.Yüzyılın ilk yarısında, insanları kent
sokaklarında açlıktan ölen, nüfusunun yüzde 90’nı kırlarda yoksulluk içinde
yaşayan kalabalık nüfuslu bu ülke, başka bir ülkeyi sömürmeden nasıl oluyorda
dünyanın en güçlü birkaç ülkesinden biri olabiliyor. Bunun yanıtını, özellikle
kalkınmak isteyen ezilen ülke insanları vermeli, Çin Devrimi’ni dikkatlice
incelemelidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)