Orduya siyaset sokmak,
üstelik dinci siyaset sokmak, art arda darbeler alan bu büyük kurumu;
emir-komuta zinciri bozulmuş, savaşkanlık ruhunu yitirmiş, disiplinsiz bir
insan kalabalığı haline getirecektir. Yönetime gelen her parti, orduya kendi
adamlarını ve politik farklılıklarını taşıyarak, orduyu ordu olmaktan
çıkaracaktır. Enver Paşa’nın ordunun
komutasını Almanlara vermesinden ve İnönü’nün
NATO’ya teslim etmesinden (NATO'ya giriş için İnönü başvurdu, Menderes imzaladı) sonra, orduya en büyük zararı, aceleyle çıkarılan
kararnameler verecektir.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
29 Temmuz 2016 Cuma
27 Temmuz 2016 Çarşamba
ABD, AB İLİŞKİLERİ VE YİTİRİLEN DEĞERLER
Amerikalı Ekonomist M.W.Thornburg, 2.Dünya Savaşı’ndan
hemen sonra Türkiye’ye geldi ve ABD yardımına yön vermek amacıyla Türk
ekonomisine yönelik bir rapor hazırladı. “Türkiye’nin
Bugünkü Ekonomik Durumunun Eleştirisi” adlı raporda; Atatürk dönemi ekonomik uygulamaları eleştiriliyor, Türkiye’nin ağır sanayii kurma girişimlerine
karşı çıkılıyordu. Karabük Demir Çelik
tesislerinin kapatılması ve Sivas’ta 125 lokomotif imal edecek dizel motor
fabrikası kurma projesini durdurulmasını istiyordu. İstekleri büyük oranda
yerine getirilen Thornburg,
Türkiye’nin motor fabrikası kurmak için istediği krediyi kastederek, “Türkler böyle düşündükleri sürece
dolarlarımızın ABD’de kalması daha iyi olacaktır; Amerikalılar böyle düşünenleri,
iyi çalışma arkadaşı saymazlar” diyordu.
26 Temmuz 2016 Salı
BATIDA HIRİSTİYANLIĞIN EVRİMİ VE DİNDE “REFORM”
Avrupa’da iki bin yıl içinde,
mezhep ve tarikatlarıyla üç tür Hıristiyanlık ortaya çıktı. Köleci dönemde “barışçılığa ve eşitliğe”, feodal
dönemde “kilise despotizmine”,
kapitalist aşamada ise “sermaye ve
ticaretin kutsallığına” dönüşen bir Hıristiyanlık yaşandı. Birbirinden çok
ayrımlı ekonomik ilişkileri olan bu dönemleri, Hıristiyan inancı belirlemedi,
tersine Hıristiyanlığı bu dönemler belirledi, ona yeni anlamlar yükledi. Rönesans ve reform, bu dönemler içinde
kapitalist üretim ilişkilerine denk gelen uygulamalardı.
23 Temmuz 2016 Cumartesi
LOZAN’IN ÖNEMİ
12 ülkenin katıldığı Lozan
Konferansında, “esas görüşme ve tartışma İngiltere’yle Türkiye arasında
oldu”. Lord Curzon, Ankara’dan gelenleri, eski Osmanlı Türkü
sanıyordu. Ancak, yanıldığını çabuk anladı. “İlkelerini her şeyin üstünde tutan
vatansever bir tutum” ve “şaşırtıcı bir irade sağlamlığıyla” karşılaştı?
“Doğulularda böyle şey olmaz”, “Türkler nasıl bu hale geldi?”
diyerek şaşkınlığını dile getiriyor, “nedenini bir türlü anlayamadığı”
değişimi, çözmeye çalışıyordu. Lozan’da ortaya çıkan “yeni Türk tipi”,
ulusal hakların savunulmasında yüksek nitelikli bilinç ve direnç gösteriyor;
oraya neden geldiğini, neyi nasıl elde edeceğini biliyordu. Batı gazetelerinde şaşkınlık
ifade eden yorumlar yapılıyor, The Times, “Acaba Türkiye, bir mucize
ile uygar bir devlet mi oldu?” diyordu.
İngiliz Delegeler Kurulu’ndan William Tyrrell, Lozan’da karşılaştığı “yeni Türkler” için şöyle söylüyordu: “İki çeşit Türk biliyorduk; biri eski Türk,
ki öldü. Biri de Jön Türk, ki artık o da yok oldu. Şimdi onlardan çok başka bir
Türk tipi görüyoruz. Lozan, Tarihçi Nobert
Von Bischoff’un tanımıyla;“Türklerin
silahla kazandığı zaferi, uluslararası hukukun kütüğüne geçirmesi”ydi.(×)
21 Temmuz 2016 Perşembe
ERZURUM KONGRESİ
“Bilinen bir gerçektir ki, tarih bir milletin kanını,
hakkını ve varlığını hiçbir zaman inkâr edemez. Bu nedenle, vatanımız ve
milletimiz aleyhine verilen ve örtülerle gizlenen temelsiz hükümler, kanaatler
muhakkak iflasa mahkumdur. Bütün iğrenç zulümlerden, bedbaht acizlerden,
tarihimize karşı reva görülen haksızlıklardan üzüntü duyan milli vicdan,
sonunda uyanış haykırışını
yükseltmiş; Müdafaa-i Hukuk, Muhafaza-i Hukuk-u Milliye, Müdafaa-i Vatan ve
Reddi İlhak gibi çeşitli isimlerle (örgütlenmiştir y.n.). Aynı mukaddesatın korunmasını sağlamak için
beliren milli cereyan, artık bütün vatanımızda bir elektrik şebekesi haline
girmiş bulunuyor. İşte bu kararlı şebekenin oluşturduğu yiğitlik ruhudur ki,
mübarek vatanı ve milletin kutsal varlığını kurtarma ve korumaya dayanan son
sözü söyleyecek ve kararını uygulattıracaktır.” Mustafa
Kemal- Erzurum Kongresi
20 Temmuz 2016 Çarşamba
ENDONEZYA BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ VE KİTLESEL KIRIM
Endonezya’yı bağımsızlığına kavuşturan Sukarno’nun ulusçu uygulamalarına
karşı, 1965 yılında CIA’ye bağlı generallerce sağ bir askeri darbe yapılacağı
söylentileri yayılmıştı. Muhafız alayı komutanı Albay Untung bu darbeyi önlemek amacıyla 30 Eylül 1965 günü eyleme geçti.
Ancak girişimi 5 Ekim’de bastırıldı. General Suharto, askerlerden sonra Müslümanların ve öğrencilerin de
desteğini alarak, 30 Eylül darbesinden sorumlu tuttuğu komünistlere karşı büyük bir insan avı başlattı. Kitle kırımında
yoğun olarak şeriatçı Müslümanlar kullanıldı. Ülkedeki ulema sınıfı,
komünistlerin kafir-i nabir (savaş hainleri) sayılması gerektiğini
ve bunların katl-i vacip olduğuna
dair fetvalar yayınladı.
17 Temmuz 2016 Pazar
TÜRKLER NASIL İNSANLARDIR
Yalnızca Türkler değil,
tüm toplumlar yaşam biçimlerinden ve tarihlerinden gelen, kendilerine ait
özelliklere sahiptir. Ayrılıkları, benzerlikleri ya da gelişme düzeyleri ne
olursa olsun her toplum, hem kendine özgüdür hem de dünya kültürünün bir
parçasıdır; hem yerel hem evrenseldir. Ulusları ve halkları yerme ya da hor
görmeye dayanan üstünlük duygusu, yani ırkçılık ne denli kabul edilemezse,
evrensellik adına kimliksizleşme davranışları da o denli kabul edilemez. Halkın
gelenek ve göreneklerine sahip çıkıp geliştirmek, yalnızca hak değil aynı
zamanda bir görevdir. Halkların yaşamında var olan demokratik gelenek, bu iki
olguyu birlikte ele almayı gerektirir.
İSPANYA İÇ SAVAŞI
17 Temmuz
1936’da, başlayan İspanya İç Savaşı, “uygarlığın beşiği” Avrupa’da yaşanan bir insanlık dramı, bir vahşet
dönemiydi. Emperyalist devletler, gerektiğinde, kendi halklarına karşı da
şiddet uygulamış ve zor yöntemlerini, Avrupa’da da kullanmaktan çekinmemişti.
Ulusal ya da toplumsal mücadeleye girişeceklerin, İspanya iç savaşını
incelemeleri ve günümüze yönelik sonuçlar çıkarmaları gerekir. Bu savaş;
ilkelerin ve insani değerlerin nasıl kolayca ayaklar altına alındığını, “demokrasi”
havarisi ülkelerin demokrasinin yok edilmesine nasıl göz yumduklarını gösteren,
çarpıcı bir örnektir. Bu savaş,
İspanya topraklarında yapılan bir Avrupa İç Savaşı’dır. Savaşa şu ya da
bu oranda karışmayan, vatandaşı İspanya’da savaşmayan ülke kalmamıştı. Üç yıl
süren savaş sonunda; Bir milyon insan öldü, iki milyon insan tutuklandı ve beş
yüz bin insan yurtdışına kaçtı. İspanya; emperyalist ülkelerin, ideolojilerin,
sistemlerin ve yeni silahların çatıştığı bir arenaya dönüştü.
14 Temmuz 2016 Perşembe
ORTADOĞU'DA KÜRT ÖRGÜTLERİ VE ABD
ABD bugün; KDP, PKK, KYB, PYDİ, KDP, YPG,
Gorran gibi, varlıkları onun yardım ve desteğine bağlı Kürt örgütlerinin tümü
üzerinde etkilidir. Ortadoğu’da yürüttüğü politikanın gereklerine uygun
olarak, bunları dilediği biçime getirir
ve amacı yönünde kullanır. Kurulup gelişmelerini sağladığı için, bunu yapacak
yaptırım gücüne sahiptir. Bu örgütler, ABD’nin bölgedeki politikasına uyum
gösterdiği sürece ayakta kalabilir. Kürtler, onun İsrail’den sonra Ortadoğu’daki
tek müttefikidir.
13 Temmuz 2016 Çarşamba
KÜRESELLEŞME VE İŞÇİ MÜCADELESİ
21.Yüzyıla girerken, çalışanlar açısından dünya yüzyıl
öncesinin koşullarından daha iyi bir ortam oluşturmuyor. İşçiler birçok
bakımdan daha kötü durumdalar. Küresel şirketler, düşük ücret amacıyla işgücünü kadınlaştırdı, bir ölçüde de çocuklaştırdı.
(Kadın işçilerin ücretleri küresel işçi piyasalarında ortalama olarak; erkek
işçilerden yüzde 50 daha düşüktür.) Üretim fasonlaştırıldı. Parça başına ücret, evde üretim, part-time
çalışma, taşeronlaştırma yaygınlaştı. Daha sonra emek örgütlerine
kısıtlamalar getirildi ve sendikalar üzerine yasal ya da yasal olmayan baskılar
uygulandı. Dünyanın birçok yerinde insanlar, Fransız ihtilalinin “eşitlik-özgürlük-kardeşlik”
söyleminin yaşama geçmesini bekleyen işçi adayı serfler durumuna düştü. Dünya
sanki yeni bir feodal döneme girdi.
10 Temmuz 2016 Pazar
TERÖRLE, MÜZAKERE VE MÜCADELE EDENLER
PKK, o denli özgür kılınmıştı ki; hükümeti
tehdit eden açıklamalar yapıyor, AKP’nin parti binasını bombalıyor ama hükümet çözüm sürecinden vazgeçmeyeceğini
açıklıyordu. Abdullah Öcalan, “15 Haziran’dan sonra süreç ya büyük bir
anlaşmaya, ya da büyük bir savaşa evrilecektir. Eğer büyük bir savaş çıkarsa
hükümet 3 ay bile dayanamaz” derken; AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, çözüm sürecini kendileri için varlık nedeni haline getiriyor ve “ya biz bu meseleyi çözeriz, ya bu mesele
bizi çözer” diyordu.(x)
ESKİ TÜRKLERDE HUKUK
Hukukçularımızın 10 Temmuz Dünya Hukukçular Günü
kutlu olsun.
Eski
Türklerin hukuk düzeninde, ayrımsız herkesin sorumlu olduğu ceza yasaları vardı
ve yasalar, disiplinli bir güvenlik örgütü aracılığıyla ödünsüz uygulanırdı.
Hızlı ve adil karar veren mahkemeler, suçluları ayırım gözetmeden yargılardı.
Gözaltı süresi on günden çok olamazdı. Vatana ihanet, savaşta
gevşeklik, ülke çıkarlarını yabancı ülkelere karşı korumama, elçilik
görevlerinde kusur, ağır siyasi suçlardı ve cezası ölümdü. Cinayet, ırza
geçme, bağlı atı çalma, soygun, ağır adi suçlardı ve
bunların da cezası ölümdü.
7 Temmuz 2016 Perşembe
TÜRK TARİH TEZİ VE ATATÜRK (2-11 Temmuz 1932 Birinci Türk Tarih Kurultayı)
“Türkiye’de arkeolojik kazılar, birçok yerde birden
başladı ve arttı. 1931’den beri Atatürk, kendisinden miras umulan
‘halalara yapılan resmi ziyaretler’ gibi, bunların her birini ayrı ayrı ziyaret
etti. Hititler; dev gibi heykeller, sakallı tanrılar, üstü çivi yazısı ya da
hiyeroglif yazılarla dolu pişmiş topraktan küçük parçalar bırakmıştı.
Tabletlerin bulunması; mutlu, göz kamaştırıcı ve zafer dolu bir sonuçtu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra, ilk kez Lozan’da Batı
devletlerine karşı büyük bir yengi kazanmış olan yeni Türk,
şimdi düşün alanında, birincisinden daha parlak, belki de ondan da yararlı ve
ulusal gururu daha çok okşayan ikinci bir zafer kazanmıştı. Ve bu zafer, ne öç
alıştı! Lloyd George’un (İngiltere Başkanı y.n.) göçebe-barbar
diye nitelendirdiği Türk, Hitit’i ortaya koyarak, İngilizler’e, Fransızlar’a,
İtalyanlar’a ve bunların küçücük Yunanlı dostlarına, gerçekte tümünün efendisi
ve babası olduğunu kanıtlıyordu. Bu gerçeği, bütün vicdanımızla kabul etmeliyiz.
Gerçekler, artık geri dönülmez bir biçimde ortaya konmuştur ve klasik
olan bu ‘Coup de Theatre’, (tiyatroda
beklenmeyen ani gelişme) klasiklerin en olgunudur”.(×)
La Turguie devoilee-Marcel
Sauvage
6 Temmuz 2016 Çarşamba
BATI AYDINLANMASINDA DOĞU BİLİMİ
15.Yüzyılda Batı
Avrupa ülkelerinde, etkisi günümüze dek süren bilime ve aklın özgürlüğüne
dayanan bir uyanış dönemi başladı. O güne dek, gerilik ve düşünsel yoksunluk
içinde karanlık bir dönem yaşayan Avrupa, Aydınlanma
Çağı olarak tanımlanan bu dönemle birlikte, büyük bir gelişim içine girdi.
Bilimde, açıkara geride olduğu Doğuyu geçerek öncülüğü ele geçirdi. Bu
gelişmeye temel oluşturan Rönesans
ve Reform, Doğu’dan
aktarılan bilim üzerinde yükseldi. Bilgiye susamış Avrupalılar; yasal ya da yasal
olmayan her yolu kullanarak eğitim görmek için Doğuya geldiler, medreselerde okudular,
öğrendiler, kitap kopya ettiler ve edindikleri bilgileri ülkelerine taşıdılar.
3 Temmuz 2016 Pazar
AMERİKAN “DEMOKRASİSİ” VE KÖLECİLİK
Kuzey Amerika göçmenleri, 4 Temmuz 1776’da, İngilizlere
karşı bağımsızlıklarını ilan ettiler ve yeni bir devlet kurdular. Kurulan
devlet büyük toprak sahiplerine, ticaret ve daha sonra sanayi kentsoyluluğuna
ve mali-sermaye egemenliğine dayanıyordu. ABD’yi bir anlamda bunlar
kurmuşlardı. Birleşik Devletler anayasasını hazırlayanlar; köle çalıştıran büyük toprak sahipleri, zengin tüccarlar ve bankerlerdi.
Anayasaya biçim veren Alexander Hamilton
(1755-1804), ABD’nin bankacılık sistemini ve mali örgütlenmesini kuran kişiydi.
İlk Başkan George Washington
(1732-1799), çok geniş topraklara sahipti ve ABD’nin “en zengin” insanıydı. Öldüğünde 314 kölesi vardı.(x)
1 Temmuz 2016 Cuma
İSRAİL VE RUSYA’YLA UZLAŞMA NE ANLAMA GELİYOR
İsrail’le
27 Haziran 2016’da Roma’da yapılan anlaşma imzaladığında, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, sevincini gizlemeye çalışarak; anlaşmanın İsrail
ekonomisine “muazzam etkileri”
olacağını söyledi. Doğu Akdeniz’de çıkardığı gazdan İsrail gazı diye söz etti
ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasının yolunun açıldığını müjdeledi. “Türkiye anlaşmasıyla ekonomimiz yükselen
bir ivme kazanacak” dedi.(×)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)