Amerikalı Ekonomist M.W.Thornburg, 2.Dünya Savaşı’ndan
hemen sonra Türkiye’ye geldi ve ABD yardımına yön vermek amacıyla Türk
ekonomisine yönelik bir rapor hazırladı. “Türkiye’nin
Bugünkü Ekonomik Durumunun Eleştirisi” adlı raporda; Atatürk dönemi ekonomik uygulamaları eleştiriliyor, Türkiye’nin ağır sanayii kurma girişimlerine
karşı çıkılıyordu. Karabük Demir Çelik
tesislerinin kapatılması ve Sivas’ta 125 lokomotif imal edecek dizel motor
fabrikası kurma projesini durdurulmasını istiyordu. İstekleri büyük oranda
yerine getirilen Thornburg,
Türkiye’nin motor fabrikası kurmak için istediği krediyi kastederek, “Türkler böyle düşündükleri sürece
dolarlarımızın ABD’de kalması daha iyi olacaktır; Amerikalılar böyle düşünenleri,
iyi çalışma arkadaşı saymazlar” diyordu.
Geçmişten Gelen Bugünü Belirler
Avrupa Birliği ya da ABD ile sürdürülen ve sürdürülmekte olan ilişkilerin Türkiye açısından ne anlama geldiği, Türkiye'ye neler kazandırdığı ya da neler yitirttiği artık irdelenmiyor, irdelemek bir yana konu bile edilmiyor. Sürdürülen ilişkiler, seçeneği olmayan tek yol olarak görülüyor.
ABD ve AB'yle kurulan ilişkilerin niteliğini belirlemek için, ilişkilerin başladığı dönemdeki ekonomik ve siyasi durumun akılda tutulması gerekir. Devletler arasındaki ilişkilerde belirleyici olan 'dostluk' ya da 'ortaklık' söylemleri değil, ekonomiye dayalı ulusal çıkarlardır. gelinen noktayı görmek için, nereye gelindiğini değil, nereden nereye gelindiğini bilmek gerekir.
Nereden
Nereye
ABD ile ilk ikili
anlaşmanın imzalandığı 1945 yılında Atatürk’ün
bıraktığı ulusal miras henüz tüketilmemişti. Türkiye, kendi gücüne dayanarak
gelişen bağımsız bir ülkeydi. Bütçesi denkti, iç borçlanmaya gereksinim
duymuyordu ve 245 milyon dolarlık altın ve döviz stoğuna sahipti.1 168,3
milyon dolarlık dışsatıma (ihracata) karşılık 97 milyon dolarlık dışalım
(ithalat) gerçekleştirmiş ve 71,3 milyon dolar dış ticaret fazlası vermişti.2
ABD ile yapılan ikili
anlaşmalar, IMF ve Dünya Bankası ile girilen ilişkiler sonucu dengeler hızla
bozuldu. 1950 yılında dışalım dışsatımı geçmiş ve 263.4 milyon dolarlık
dışsatıma karşılık 285.7 milyon dolarlık dışalım yapılmıştı.3 Ancak
açık fazla değildi, dışsatımın dışalımı karşılama oranı yüzde 92,2’ydi. 1950
yılında bir Amerikan doları 280 kuruştu.4
Türkiye, Avrupa Birliği ile (o
zamanki adı Avrupa Ekonomik Topluluğu, AET) Ankara
Anlaşması’nı imzaladığında dış ticaret dengeleri 1946’ya göre daha da
bozulmuştu ama bu açıklar altından kalkılamayacak boyutlara henüz varmamıştı.
1964 yılında Türkiye 410,8 milyon dolarlık dışsatıma karşılık, 537,4 milyon
dolarlık dışalım yapmıştı. Dış ticaret açığı 126,6 milyon dolardı.5
1960 yılında dışsatımın dışalımı karşılama oranı yüzde 68.6’ya düşmüştü.6
Bir Amerikan doları 9 liraydı.7 1963 yılında yıllık enflasyon birçok
Avrupa ülkesinden daha düşüktü ve yıllık yüzde 2’ydi.8 1965 yılında
Türkiye’nin dış borcu, 352 milyon dolarlık bölümü Türk lirası olarak ödenmek
koşuluyla yalnızca 1.4 milyon dolardı.9
ABD İle İlişki
Türkiye, ABD ile 1945, AB ile 1963'den bugüne dek bağımlılık doğuran pek çok ikili anlaşma yaptı. Anlaşmalar tek yanlıydı ve Türkiye'nin zararına işleyen maddelerle doluydu. Uzun dönemler boyunca uygulanan anlaşmalar setinin temel özelliği, Türkiye pazarını adım adım yabancılara açması ve büyüme gereksinimi içindeki ulusal tarım ve sanayinin gelişimine engel olmasıydı. Bu engelleme, dış kaynaklı programlar ve yabancı uzman raporlarıyla gerçekleştiriliyordu.
Bunlardan
biri olan Amerikalı Ekonomist M.W.Thornburg,
Türk hükümetine verdiği raporda yöneticilere gözdağı veren ‘uyarılarda’ bulunurken, Washington’a, “Türkiye elden gitmesine asla izin vermeyeceğimiz ülkedir” diyordu.
Türk-Amerikan ilişkilerinin temelini belirleyen Thornburg Washington’a şunları söylüyordu: “Türkiye Amerikan çıkarlarının büyük önem taşıdığı bir yerde
bulunmaktadır. Eğer, Türkiye önerilerimizi kabul edip bizden yardım isterse, o
zaman yalnız sermayemizi değil; hizmetlerimizin, geleneklerimizin ve
ideallerimizin de yatırımını yapabileceğimiz ve elden gitmesine asla izin
vermeyeceğimiz bir yatırım alanı elde etmiş olacağız”.10
Thornburg
Raporu, daha sonra Türkiye’ye kurtarıcı gibi getirtilen Kemal Derviş’in, Dünya Bankası
yetkilisi olarak 1978 yılında Türkiye için hazırladığı raporun ve 2001’de
DSP-MHP-ANAP Hükümeti’ne uygulattığı programın hemen aynısıydı.
İstenenler
Yapılıyor
Thornburg’un
belirlediği ekonomik çerçeve, siyasi karşılığını hükümet politikalarında
bularak, bugüne dek uygulandı ve mandacı anlayış, sürekli iktidar oldu. Atatürk döneminde gerçekleştirilen
ekonomik atılımı; tasarlayan, geliştiren ve uygulayan ulusçu kadrolar, yönetim
kademelerinden uzaklaştırıldı, devlet yönetimi işbirlikçilerinin eline geçti.
Thornburg
Raporu’yla aynı anlayışa sahip olan ve Atatürk döneminde rafa kaldırılan 1800 sayfalık Dorr Raporu yeniden gündeme sokuldu.
1945’ten sonra Türkiye’ye gelen Dorr’a
olağanüstü ilgi gösterildi ve kimi hükümet üyeleri Dorr’a, “Raporun kendileri
için ‘kutsal kitap’ olduğunu” söyledi.11
Sömürge Uygulamaları
1945’ten
sonra motor ve ağır sanayi yatırımlarından vazgeçildi, bu yöndeki eğilimler
resmi politikadan çıkarıldı. Türkiye, yabancı sermayeye açıldı; gübre ve tarım
ürünleri dahil her alanda dışalıma yönelindi; yoğun olarak dış borç alındı;
NATO’ya girildi; Petrol Kanunu çıkarılarak petrol işletmeciliği devlet
tekelinden çıkarıldı; KİT’lerin satılacağı açıklandı. Yasadışı ilişkiler ve
karaborsayla palazlanan türedi zenginler, arazi spekülatörleri ve büyük toprak
sahipleri; uluslararası şirketlerin temsilciliklerini almaya başladılar. Para
ve güç sahibi, işbirlikçi bir sınıf doğdu.
CHP,
1947 yılında parti programını değiştirdi ve Demir
Çelik Kombinaları, Genel Makine
Fabrikası, Elektrolitik Bakır
Kombinası gibi ağır sanayi projelerinden vazgeçtiğini açıkladı. MKE’nin (Makine Kimya Endüstrisi)
gerçekleştirdiği ve Danimarka dahil birçok ülkeye ihraç edilen 8 kişilik yolcu
uçağı üretimine son verildi.12
Celal
Bayar; “30 yıl sonra
Türkiye küçük Amerika olacaktır” dedi.13 Bülent Ecevit, 1954 yılında Amerikan Haberler Merkezinin “Eğitim Mübadale Programı”, 1957 yılında
da Rockfeller Vakfı bursuyla; Süleyman Demirel ise 1954 yılında
kurulan Eisenhover Vakfı bursuyla
Amerika’ya gittiler. Atatürk
döneminde; eğitimden sanayiye, hukuktan yönetim işleyişine dek pek çok alanda
yaratılmış olan pek çok ulusal değer, bozulmaya ve yozlaşmaya bırakıldı; daha
sonra ortadan kaldırıldı.
Anlaşmalar Düğümü
Türkiye,
ABD ile 23 Şubat 1945’te “TC Hükümeti ile
ABD Hükümeti Arasında İmzalanan, 11 Mart 1941 tarihli Ödünç Verme ve Kiralama
Kanunu’ndan Yararlanmak İçin Yapılan Anlaşma”; 27 Şubat 1946’da, “10 Milyon dolarlık Kredi Anlaşması”;
1946 yılında “ABD ile TC Hükümeti
Arasında Ödünç Verme Anlaşma”; 1946 yılında, “TC Hükümeti ile ABD Hükümet arasında Kahire’de imzalanan Anlaşmaya Ek
Anlaşma” imzalandı.
1949
yılında, “Türkiye ve ABD Hükümetleri
Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma”; 1956 yılında “Zirai Maddeler Ticaretinin Geliştirilmesi
ve Yardımlaşma Hakkındaki Muaddel (değiştirilmiş) Amerikan Kanunu’nun 1.Kısmı
gereğince Türkiye Cumhuriyeti Hükümet ile ABD Hükümeti Arasında Münakit
(kararlaştırılmış) Zirai Emtia Anlaşması” (bu anlaşma Türk tarım ürünlerine
dışsatım sınırı getirmekte ve Amerikan tarım ürünlerinin dışalımı
kolaylaştırmaktadır) ile 1958 yılında “Tarım
Ürünleri Anlaşması”yla ABD’ye bağlanma sürdürüldü.
1968
yılında “TC Hükümeti ile ABD Arasında
Kredi Anlaşması”nı (Karadeniz Bakır İşletmeleriyle ilgili Anlaşma)
imzaladı. Bunlar, ekonomiyle ilgili anlaşmaların bir bölümüydü. Bu
anlaşmalardan ayrı olarak siyasi ve askeri alanlarda ABD ile birçok başka
anlaşma yapıldı.14
Bunlardan en çarpıcı olanı 5
Mart 1959’da imzalanan ve ABD’ye Türkiye’ye silahlı müdahale hakkı veren
anlaşmaydı. Anlaşmada, ABD, “doğrudan ya
da dolaylı olarak; tecavüz, sızma, yıkıcı faaliyet, sivil saldırı, dolaylı
saldırıya uğraması durumunda” Türkiye’ye askeri müdahale hakkı tanıyordu. “Tecavüz, sızma, yıkıcı faaliyet, sivil
saldırı” gibi kavramların ne anlama geldiğini ve hangi durumda oluşacağını
Amerikalı yetkililer karar verecekti.15
Türkiye'nin Geldiği Yer
Amerika ve Avrupa merkezli politikalarla Türkiye'nin içine düşürüldüğü sorunlar ağı, ekonominin ilgi alanından çıkarak hızla, ulusal varlık sorunu haline geldi. Toplumsal bozulmanın şaşmaz kuralı bir kez daha işledi ve ekonomik çöküntüyü siyasi ve sosyal çözülme izledi.
Bu
günün Türkiyesi, 1945 Türkiye’sinden çok farklı ve daha olumsuz durumdadır.
Osmanlı’yı dağılmaya götüren iç dış koşulların hemen tümü, şaşırtıcı bir benzerlik
içinde yeniden yaşanmaktadır. Türk toplumunun en çalkantılı dönemini oluşturan
yüz yıllık süreçte; Müttefik Almanya (1914)-Stratejik ortak ABD (2016),
Tanzimatçılık-Avrupa Birliği, Düyun-u Umumiye-IMF benzerlikleri biçimsel bir
yakıştırma değil nesnel bir gerçeklik durumuna geldi.
1914’de Türk ordusu Alman
generaline teslim edilmişti, 1952’de NATO’nun emrine verildi; yüzyıl başında
Tanzimatçılar Avrupa gibi olma peşindeydi, aynı işi şimdi AB’ciler yapıyor;
1912 yılında Osmanlı bütçesinin yüzde 32’sini Düyun-u Umumiye yönetiyordu16
şimdi tümünü Dünya Bankası ve IMF yönetiyor.
Baskının
Sürekliliği
Dışa
bağlanıldığı ölçüde içte baskı artar ve yasal ya da yasadışı baskı toplumsal
yaşamın yerleşik öğesi haline gelir. Akçalı ve teknolojik gücün sağladığı
olanaklarla yaratılan yöntem zenginliği; baskı ve şiddetin biçimini son derece
çeşitlendirmiştir. Satın alma, yozlaştırma, etkisizleştirme, yoksullaştırma,
kovuşturma, tutuklama ya da ortadan kaldırma sıradan uygulamalar olarak toplum
yaşamının yerleşik öğeleri durumuna gelmiştir.
Amaca yönelik olarak ekonomi,
siyaset ve kültür denetim altına alınmıştır, iletişim alanında deliksiz bir
tekel oluşturulmuştur. Siyasi terörü, ekonomik ve kültürel terör izlemektedir.
Demokrasi ve insan hakları artık bir “peri
masalıdır”.
Sorular ve Yanıtlar
Sorulara doğru yanıt
bulmak kolay, yanıtları uygulamak güçtür. Olayları anlamak için toplumsal
yaşamı izlemek ve halkın sorunlarını görmek gerekir. Sürdürülen uluslararası
politikaların ekonomik sonuçları bugün halka acı çektiren gerçekler halinde
yaşanıyor; gelinen nokta tüm yıkıcılıyla ortada duruyor.
Şu soru herkese
sorulmalıdır, Türkiye’nin ABD ve AB ile sürdürdüğü “stratejik ortaklık” ilişkilerinden yararlandığı, gücünü ve
gönencini arttırdığı ya da bağımsızlığını pekiştirdiği herhangi bir olumlu
sonuç var mıdır? Varsa bunlar nelerdir? Halk ve ulus, yararı için bu güne dek
ne elde edilmiştir?
Yorum
yapmak yetmez. Nesnel durumu belgeleriyle birlikte ortaya koymak ve gereğini
yapmak gerekir. ABD, AB Türkiye’ye nasıl bakıyor? Türkiye’den ne istiyor ve
Türkiye hakkında ne düşünüyor? Bunlar Türkiye’nin gelişip güçlenmesini isteyen
dostlar mıdır? Tarihte Türkiye’ye dostça baktıkları bir dönemleri olmuş mudur?
15 Temmuz nasıl açıklanacak?
DİPNOTLAR
1 “İkili Anlaşmaların İç
Yüzü”H.Tunçkanat, Ekim Y. 1970 Ank.,
sf.27
2 DİE, “Türkiye’de
Toplumsal ve Ekonomik Gelişmenin 50 Yılı” Ankara 1973 sf. 326, ak. Prof.Dr.
Memduh Yaşa, “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923–1978” Akbank
Kültür Yayını sf.340
3 DPT ve DİE verileri, “İhracatın
İthalatı Karşılama Oranları” 1998
4 DPT ve MB verileri “Döviz Kurları” 1997
5 DİE, “Türkiye’de
Toplumsal ve Ekonomik Gelişmenin 50 Yılı”, Ankara 1973 sf.326, Ak.Prof.Dr. Memduh
Yaşa, “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923-1978” Akbank Kültür
Yayını sf.354–355
6 DPT ve DİE verileri, “İhracatın
İthalatı Karşılama Oranları” 1998
7 DPT ve MB verileri “Döviz Kurları” 1997
8 Ticaret Bakanlığı, “Konjoktür
ve Yayın Müdürlüğü Konjoktür Dergisi”, ak. Prof.Dr.Memduh Yaşa,
a.g.e. sf.124
9 Devlet Borçları
Bültenleri ile 1979 ve 1980 Bütçe Gerekçeleri, ak. Prof Dr.Mumduh Yaşa,
a.g.e. sf.124
10 “Bozkırdan Doğan
Uygarlık-Köy Enstitüleri” Y.Kaya,
Tiğlat Mat., İst.-2001, 2.Cilt, sf.501
11 “Milli Kurtuluş Tarihi”
Doğan Avcıoğlu, 3.Cilt, İst.-1974, sf.1678
12 Prof.Bilsay Kuruç İle
Söyleşi” ak; Prof.Ahmet Taner
Kışlalı, “Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği” İmge Kit., sf.148
13 “Milli Kurtuluş Tarihi”
Doğan Avcıoğlu, 3.Cilt, İst.-1974, sf.1677
14 “İkili Anlaşmaların
İçyüzü” H.Tunçkanat, Ekim Yay. Değişik
sayfalar
15 “Menderes’in Dramı”
Ş.S.Aydemir, Remzi Kit., İst.-1969,
sf.294
16 “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.3470
Anlatım uslubunuz sade ve kafa karıştırmadan okunabilen bir yazı.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilCok aydinlatici, bilgi icerigi zengin ve herkesin anlayabilecegi bicimde bir yazi. Kendi adima cok tesekkur ederim.
YanıtlaSilCok aydinlatici, bilgi icerigi zengin ve herkesin anlayabilecegi bicimde bir yazi. Kendi adima cok tesekkur ederim.
YanıtlaSilTm yorumculara teşekkür ederim.
YanıtlaSilSüper bi yazı.
YanıtlaSilYazının anlatımı çok iyi ve sürükleyici. Ben çok feyz aldım şahsen. Saygılar Metin hocam.
YanıtlaSilyeni fark ettim yazınızda özellikle sömürgecilik ve anlaşmalı düğümler kısımları çok sinirlendirdi. Öğrenmemiz gereken çok bilgi varmış.Teşekkürler bilgiler için...
YanıtlaSilLütfen Bu Soruların cevaplarını kısaca tekrar yazabilirseniz çok yararlanırız. Türkiye’nin ABD ve AB ile sürdürdüğü “stratejik ortaklık” ilişkilerinden yararlandığı, gücünü ve gönencini arttırdığı ya da bağımsızlığını pekiştirdiği herhangi bir olumlu sonuç var mıdır? Varsa bunlar nelerdir? Halk ve ulus, yararı için bu güne dek ne elde edilmiştir?ABD, AB Türkiye’ye nasıl bakıyor? Türkiye’den ne istiyor ve Türkiye hakkında ne düşünüyor? Bunlar Türkiye’nin gelişip güçlenmesini isteyen dostlar mıdır? Tarihte Türkiye’ye dostça baktıkları bir dönemleri olmuş mudur? 15 Temmuz nasıl açıklanacak?
YanıtlaSil