30 Haziran 2016 Perşembe

BATI’DA TÜRK İMGESİ


"Sorun, Atatürk’ün bir paşa fermanıyla yarattığı yapay ürün Türk Devleti ve Türk ulusudur. Sorun, Kemalizm ve Kemalizmin ulusçuluk ve laiklik ilkeleridir. Sorun, uyduruk, zorlama ve yapay Türk ulusudur. Böyle bir ulus yoktur. Olmadığını Türkiye’de yaşayan Türk–Kürt, Müslüman–laik, Alevi–devlet çatışmalarında görmekteyiz. Bu uyduruk ulusu Atatürk nasıl kurdu? Önce Ermenileri yok ettiler, sonra da Rumları. Kürtleri bugüne dek neden yok etmediler bilinmez.”
Alman Doğu Enstitüsü’nün Müdürü Udo Steinbach, 15 Eylül 1998

27 Haziran 2016 Pazartesi

ABD’NİN GELECEĞİ



Dünyanın ‘süper gücü’ ABD, bugün giderek ağırlaşan toplumsal sorunların etkisi altında çözülmeye doğru gitmektedir. Üretimsizliğin ve mali sermaye ticaretinin yol açtığı ekonomik açmaz, kamusal yaşamın her alanını kalıcı biçimde bozmuştur. Bir zamanlar, yaşam biçimi ve varsıllığıyla göz kamaştıran ABD, bugün “ikinci sınıf bir ülke olma” durumuyla karşı karşıya. Başka uluslara “sermaye ve teknoloji bağımlılığı” artıyor. Nüfusun “yüzde 10’u açlık sınırında”. Her üç çocuktan birinin “17 yaşından önce bir kamu yardımına gereksinimi var”. 35 milyon Amerikalı “sağlık sigortasından yoksun”. Her yirmi beş dakikada bir cinayet işleniyor. Bütçe açıkları ve devlet borçları hızla artıyor. Eğitim düzeyi düşüyor... Bunları Amerikalı uzmanlar söylüyor.

24 Haziran 2016 Cuma

AVRUPA GÜÇ DURUMDA



Avrupa’da giderilemeyen ekonomik ve toplumsal bir bunalım yaşanıyor. Pazar gereksinimini karşılamak için oluşturulan Avrupa Birliği, Almanya’nın etkisi altına girmiş durumda. Fransa ve İngiltere durumdan rahatsız. İngilizler Birlik’ten ayrılma kararı aldı. Fransa, Hollanda ve Avusturya; aynı yolu izleyecek gibi görünüyor. Şirket egemenliğinin üst örgütü olan AB, sorunları çözemedi, halka zarar veren yeni sorunlar yarattı. Ekonomik rekabet, ilan edilmemiş savaş gibi tüm şiddetiyle sürüyor. Yabancı düşmanlığına dayalı ırkçılık ve milliyetçilik yayılıyor. Ekonomik göstergeler olumlu değil. Orta sınıf küçülüyor, yoksulluk artıyor. Yunanistan, Portekiz, İrlanda, İtalya ve Fransa başta olmak üzere AB ülkeleri akçalı (mali) sorunlarla boğuşuyor. Buna karşın, Türkiye’de Avrupa Birliği’nin peşine takılanların tutumlarında bir değişiklik yok. Sesleri şimdi daha az çıkıyor ancak tek yanlı Gümrük Birliği’nin yıkıcı sonuçlarından söz eden yok.

23 Haziran 2016 Perşembe

ESKİ TÜRKLERDE MÜZİK



Türk toplumunda binlerce yıla dayanan ve kimi zaman tutkunluğa varan bir müzik sevgisi vardır. Toplumsal bir alışkanlık halinde kuşaktan kuşağa geçen bu tutku, çok eski ezgilerin bile yitmemesini ve günümüze dek gelmesini sağlamıştır. Bu şaşırtıcı bir durumdur. Hemen hiçbir toplum, eski ezgileri Türkler kadar koruyup güncele taşıyamamıştır. Örneğin eski Yunan ve Roma’dan günümüze herhangi bir ezgi gelememiştir.

20 Haziran 2016 Pazartesi

ÜMMETTEN MİLLETE: SOYADI KANUNU (21 Haziran 1934)



Eski Türkler, özgür ve katılımcı toplum düzenleri geliştirerek; bireylerin topluma bağlı, yalın ve sıradan eşitler haline gelmesini sağlamıştır. Ancak, bu eşitlik kimliksizliğe ya da soyun gözardı edilmesine asla yol açmamıştır. İlişkinlik (aidiyet) duygusu güçlü biçimde korunmuştur. Türklerde; boya, buduna, millete bağlılık, aile ve aile büyüklerine saygı, geçmişini bilme, onu koruma güçlü bir gelenekti. Oysa, Osmanlı padişahları, imparatorluğa dönüşen devleti koruma adına, saltanat makamını mutlak bir güç haline getirmek zorundaydılar. İktidarlarını korumak için, onda hak iddia edebilecek kişi ve toplulukların olmaması gerekiyordu. Tahta gözkoyabilecek bir soy bırakmamak için, Türk ailelerinden kızlarla değil Hıristiyan kadınlarla evlendiler. Devşirmelerle, adsız ve ailesiz bir yönetici sınıf yarattılar. Batıda sanayi devrimiyle yurttaş haline gelen insanlar, ad ve soyad alırken, Türkiye’de insanların kimliğini ve geçmişini bilmemesi için her şey yapıldı ve 1934 yılına dek soyadı kullanılmadı. Cumhuriyet bu sorunu da çözmek zorundaydı ve Atatürk’ün öncülüğünde bunu da kısa bir sürede başardı.

19 Haziran 2016 Pazar

OLAĞANÜSTÜ KURULTAY VE MHP


MHP’deki gelişmelerin ne anlama geldiği, yönetim değişikliğinin ne sonuçlar doğuracağı ve yeni başkanın neler yapacağını anlamak için; partinin geçmişine gözatmak gerekir. Bu yapıldığında geleceğe dönük sonuç çıkarmak güç olmayacaktır. Adaylar içinde, MHP’nin geçmişinden, özellikle Kemal Derviş uygulamalarından, değişik oranlarda sorumlu olanlar vardır. Ne yapacağını söylemeyen, yaptıkları ise yakın tarihte kayıtlı olan siyaset aktörleri, gerçek nitelikleriyle değerlendirilmeli ve sonu düş kırıklığıyla sonuçlanacak sanal umutlar yaratılmamalıdır.

17 Haziran 2016 Cuma

BİLİM TARİHİNDE İZ BIRAKAN MÜSLÜMAN BİLİMCİLER


Peygamber’in yakını olan ilk Müslümanlardan (Sahabe) Ebu Zerr el Gifarî, İslam sosyolojisinin kurucusu sayılır ve Müslüman aydınlar tarafından; “sosyalizmi İslam geleneğine bağladığı için” yüceltilir. Ebu Zerr yapıtlarında, “herkesin servet ve gelirinin pek azıyla geçinmesini” ve geri kalanının toplumda eşitliği sağlamak için hayır işlerine harcanmasını” istemiştir. Kur’andaki “Hıristiyan ve Yahudi din adamlarının aç gözlülüğünü ve para hırsını” açıklayan sûre’nin, “İslam zenginlerini ve egemenlerini de kapsadığını”  ileri sürmüştür.

14 Haziran 2016 Salı

İZMİR SUİKASTI



Atatürk’e yapılan 17 suikast girişiminden biri olan İzmir Suikastı, 15 Haziran 1926 günü ortaya çıktı. Saltanat ve hilafet kaldırılmış, Cumhuriyet ilan edilmiş ve devrimler dönemine geçilmişti. Karşıtçılar cephesi, bu aşamada harekete geçerek bu kez İzmir’de şanslarını denediler. Hedefleri, O’nun kişiliğiyle bütünleşen Cumhuriyet ve gelmekte olan devrimlerdi. Bu gerçeği ve geleceğe olan inancını, suikast girişiminden üç gün sonra yaptığı ünlü konuşmada şöyle dile getirdi: “Alçak girişimin, benim kişiliğimden çok, kutsal Cumhuriyetimiz ve onun dayandığı yüksek ilkelerimize yönelik olduğundan kuşku yoktur... Benim naciz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Türk milleti, güven ve mutluluğunu sağlayacak ilkelerle, uygarlık yolunda kararlılıkla yürüyecektir...” Mustafa Kemal 18 Haziran 1926

12 Haziran 2016 Pazar

ATATÜRK’TEN SONRA TÜRKİYE’NİN DIŞ SİYASETİ


Atatürk’ün ölümünden yalnızca altı ay sonra Türkiye; 12 Mayıs 1939’da İngiltere, 23 Haziran 1939’da Fransa ile iki ayrı bildiriye (deklarasyona) imza attı. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, İngiltere Büyükelçisine bu anlaşmalarla ilgili olarak, “Türkiye’nin bütün nüfuzunu Batı devletlerinin hizmetine verdiğini” söyledi. Anlaşma yapılan İngiltere ve Fransa, daha 20 yıl önce; Türkiye’yi yok edeceklerini, Türklerin vahşi talancılar olduğunu ve Anadolu’dan uzaklaştırılacağını söylüyordu. 1930 yılına dek süren Kürt ayaklanmalarının hemen tümünü kışkırtıyor ve Musul’u almak için Türkiye karşıtı her türlü eylem içine giriyorlardı. Türkiye bu ülkelerle, üstelik dünya savaşı sürerken bağlaşma anlaşması yapıyordu.

10 Haziran 2016 Cuma

ATATÜRK’TEN İNÖNÜ’YE



Atatürkçülük, ödünlerle başlayıp karşı devrimle sonuçlanan uzun bir süreç sonunda uygulamadan kaldırıldı. Devrim’den geri dönüş, sanıldığı gibi 1950’lerde değil, 11 Kasım 1938’de yani Atatürk’ün ölümüyle birlikte başlamıştır. Bu, öznel bir yargı değil yaşanmış bir gerçekliktir. Şaşırtıcı olan, İnönü gibi her zaman Atatürk’ün yanında yer alan, Kurtuluş Savaşı ve devrimlerde büyük hizmeti bulunan bir önderin, geri dönüş sürecinin başlamasında birincil düzeyde sorumlu olmasıdır. Bu konu ve nedenleri, ülkemizde yeterince tartışılmamış, böyle bir tartışma İnönü’ye saygısızlık olarak görülmüştür. Oysa, olaylar ve sonuçları ortadadır. Bunları inceleyip, günümüze ve geleceğe yönelik ders çıkarmak bizim sorumluluğumuzdur. İnönü gibi, Devrimde yer alan, katkısı olan bir önderin, tarih açısından içine düştüğü durumun açıklanması gerekir. Emperyalizmi kavrayamamanın yol açtığı Batı hayranlığının, nelere yol açacağını görmek ve geleceğe yönelik ders çıkarmak zorundayız.

7 Haziran 2016 Salı

AVRUPA BİRLİĞİ'NİN KÜRT KARARLARI



Avrupa Devletlerinin Türkiye politikası, kökleri eskiye giden ve çıkara dayanan saldırgan bir anlayışa dayanır. 20.Yüzyıl başından bugüne dek çok şey değişmiş, ancak Avrupalıların Kürt politikası değişmemiştir. İngiltere’nin 1920’lerdeki Kürt politikasını ele alan Internationale Press gazetesi 5 Ağustos 1930 tarihli sayısında şunları yazıyordu: “Eğer bugün İngiliz ‘bilginleri’ dünya tarihinde önce Kürtlere karşı ‘adalet’ sağlanması gerektiğinden ve ‘gerçek Kürdistan’ın’ kurulmasına yardımın zorunlu olduğundan dem vuruyorsa, doğrusu bu ‘adalet’in fazlasıyla petrol ve kan koktuğunu söylemek gerekir.”

6 Haziran 2016 Pazartesi

ESKİ TÜRKLERDE DOĞAYA VERİLEN ÖNEM


 

Çok eski çağlara dek giden bozkır kültürünün doğayla iç içe geçip onunla bütünleşen bir derinliği vardır. Bozkır insanı, doğayla kaynaştığı için duru ve önyargısız; yaşamdan kopmadığı için de devrimcidir. Doğayla uyumlu yaşamak, yaşamın kurallarını kavramayı, bu kavrayış da dünyayı tanımayı ve anlamayı sağlayan bir düşünce zenginliği yaratır. Yalın gerçek, doğa ve yaşamın kendisidir. Bu gerçeğe uyum, bozkır insanını sürekli yeniler ve geliştirir; onu olay ve olgular karşısında bilinçli ve direngen kılar, devrimci yapar. Anadolu yörükleri ve göçerler bu savın kanıtıdır.

5 Haziran 2016 Pazar

EVRENSEL TEHLİKE; ÇEVRE KİRLİLİĞİ



5 Haziran Dünya Çevre günüdür. Çevre kirliliği ile doğal yapıya verilen zararlar, bugün karşımıza iç karartıcı bir tablo çıkarmaktadır. Sorumluları belli olan ancak, çözüm üretecek ve uygulayacak olanların ortalıkta görülmediği bu sorun, doğal yaşamın sürdürebilirliğini tehlikeye sokan bir boyuta ulaşmıştır. Kirlilik, bölgesel ya da ülkesel düzeyden çıkmış, küresel nitelik kazanmıştır. Çeşitleri çoğalmıştır. Su, hava ve toprak kirliliği, nükleer kirlenme, manyetik kirlilik (iletişim karmaşası), uzay kirliliği, enerji kirliliği, düzensiz kentleşme, gürültü, küresel ısınma, aşınım (erozyon), virütik atıklar, endüstriyel ve kimyasal kirlilik olarak, yaşamın tüm alanlarına yayılmıştır.

2 Haziran 2016 Perşembe

AVRUPA BİRLİĞİ VE ERMENİ KARARLARI


“Ermeni soykırımı” kervanına Almanya’da katıldı. Katılımlar sürecek ve gelecekte somut isteklere dönüşen yeni kararlar alınacaktır. Güçsüz düşerek egemenlik haklarını yitiren bir milletin, gücün egemen olduğu bir dünyada karşılaşacağı durumdur bu. Avrupa (ve ABD), Türkiye’nin askersiz işgalle kendiliğinden dağılmasını beklemekte, buna uygun kararlar almaktadır. Ülke, hızla Sevr koşullarına gitmektedir. Avrupa Birliği’nin ve son olarak Almanya’nın, yerleşik bir Batı politikasına dönüştürdüğü Ermeni kararlarının amaç ve anlamı burada yatmaktadır. Olaylar ve gelişmeler, geçmişten gelen ve bugünü kapsayan bir bütünlük içinde ele alındığında, ileri sürülen savların temelinde; “tarihsel bir haksızlığın” Türklere kabul ettirilmesi gibi basit bir isteğin değil, uygun zamanda somuta dönüştürülecek olan toprak isteminin yattığı görülecektir.

1 Haziran 2016 Çarşamba

ÇAĞDAŞ BİLİMİN ÖNCÜLERİ: EL-KİNDİ’DEN FARABİ’YE



Arap düşünür Ebû Yusuf el-Kindi (800-872), “akılla imanı uzlaştırmaya” çalışan ve “imanın en önemli öğesinin bilgi” olduğunu kabul eden, Mutezile akımına bağlı ilk büyük İslam düşünürüdür. Felsefenin yanı sıra gökbilim, tıp, aritmetik ve gıda bilimi dallarında da döneminin en yetkin uzmanıydı... Bilimde İlk Öğretmen (Hace-i Evvel) kabul edilen Aristo’dan sonra, İkinci Öğretmen (Hace-i Sani) kabul edilen Türk düşünürü Farabi (870-950), yalnızca Doğu’nun değil, dünya bilim tarihinin en büyük bilim insanlarından biridir. Türkistan’ın Farabi kentinde doğan, “kitapları arasında sessiz ve üretken, alçak gönüllü bir yaşam süren, ölene dek Türk kılığıyla gezen” ve “bilimin hemen her dalıyla ilgilenen” bu büyük bilgin; Doğu biliminde olduğu kadar, belki de ondan daha çok, Batı biliminde etkili olmuştur.