5 Haziran Dünya Çevre günüdür. Çevre kirliliği ile doğal
yapıya verilen zararlar, bugün karşımıza iç karartıcı bir tablo çıkarmaktadır.
Sorumluları belli olan ancak, çözüm üretecek ve uygulayacak olanların ortalıkta
görülmediği bu sorun, doğal yaşamın sürdürebilirliğini tehlikeye sokan bir
boyuta ulaşmıştır. Kirlilik, bölgesel ya da ülkesel düzeyden çıkmış, küresel
nitelik kazanmıştır. Çeşitleri çoğalmıştır. Su, hava ve toprak kirliliği,
nükleer kirlenme, manyetik kirlilik (iletişim karmaşası), uzay kirliliği,
enerji kirliliği, düzensiz kentleşme, gürültü, küresel ısınma, aşınım
(erozyon), virütik atıklar, endüstriyel ve kimyasal kirlilik olarak, yaşamın
tüm alanlarına yayılmıştır.
Doğal
Kaynaklar Tükeniyor
Çevre kirliliğinin gerçek boyutunu
bilenler ve buna tepki gösterenler, bugün için ne yazık ki azınlıktadır.
İnsanların büyük bölümü, içinde yaşadığı doğal ortamın kendilerine sunduğu
yaşam olanakları konusunda, herhangi bir bilgiye sahip değildir. Paranın tek
değer olduğu çarpık toplumsal ilişkiler içinde, yaşamı olanaklı kılan doğal
kaynaklar, sürekli bir biçimde tüketilmektedir. Kirlilik, doğanın kendisini
yenilemesine olanak vermeyecek kadar yoğunlaşarak yaşamın dengesini bozuyor ve
insanlığın geleceği için büyük bir çekince yaratıyor.
Geniş anlamıyla çevre kirliliği bugünlerde
ortaya çıkmış bir olgu değil kuşkusuz. Kirlilik sayılabilecek dikkate değer
gelişmeler, 19.yüzyıl sanayi devrimiyle, Batı ülkelerinde ortaya çıktı. Çevre
sorunlarının ortaya çıkış ve yayılış biçimi ve bu biçimin taşıdığı özellikler,
liberalizmden tekel egemenliğine varan 150 yıllık kapitalizm sürecinde oluştu.
Bu süre içinde ortaya çıkan çevre sorunlarının niteliği, toplumsal yaşamdaki
ekonomik, sosyal ve politik değişim özelliklerinin hemen aynısıydı. Öznelcilik,
denetimsizlik, eşitsizlik, yoğunlaşma ve yayılma doğayı kullanma anlayışının da
temelini oluşturuyordu.
Gerçek çevre sorunları sanayi devrimiyle başladı ve sermayenin dünyaya
yayılması oranında küreselleşti. Sermaye dışsatımının yoğunluk kazandığı Yeni
Dünya Düzeni dönemi, çevre kirliliğinin de en üst evresi oldu. Örneğin
atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu 1860 yılında 80 ölçü birimi (PPM)
iken, bu miktar 1990 yılında yüzde 450 artarak 360 (PPM)ye yükselmişti.1
20.Yüzyıl ve Yoğunlaşan Çevre Kirliliği
20.Yüzyıla girerken sanayileşen ülkeler
mal ve sermaye ihracını yoğunlaştırarak dünyaya açıldı. Değişik ülkelerde satış
acentalarının yanında fabrikalar kurmaya başladılar. Bir yandan, elde ettiği
varsıllıkla ülkesindeki sorunları çözmeye çalıştılar, bir başka yandan tedirgin
edici çevre sorunlarını başka ülkelere taşıdılar.
2.Büyük Savaş sonrası uygulanan Yeni
Düzen politikaları, sermaye dışsatımında olağanüstü genişleme sağladı.
Üretim ve tüketim artışlarındaki yoğunlaşma, kaçınılmaz olarak beraberinde çok
yönlü çevre sorunları getirdi. Dünyanın hemen her yerinde ama özellikle yabancı
sermaye yatırımı alan azgelişmiş ülkelerde, doğal çevre önemli oranda tahrip
edildi.
1950 ile 1985 yılları arasında, dünyada üretilen mal miktarı yüzde 987,
mineral miktarı yüzde 307 arttı. İmalat sanayindeki üretim 1950-1973 arasında
yıllık yüzde 7, 1973-1985 arasında yıllık yüzde 5 artış gösterdi.2
Şirketler
ve Kirlilik
Yeni Küresel düzenin çevreyle ilgili
sorumluluğu, dolaysız ya da dolaylı iki eğilimde odaklandı. Üretim birimlerinin
denizaşırı ülkelere taşınmasıyla, fabrika çevreleri kirlilik oranlarının
yükseldiği yöreler oldu. Çevre korumacılığıyla ilgili yasal eksiklikler ve
şirketlerin denetim dışı kalma istekleri kirliliğin hızla artmasına ve küresel
bir boyut kazanmasına yol açtı.
Çevre kirliliğine yol açan en önemli etken, uluslararası şirketlerin
dünyanın çeşitli yerlerinde kurduğu enerji üretim birimleri ve fabrikalardır.
Petrokimya tesisleri, petrol rafinerileri, çelik haddehaneleri ve kirli kömür
kullanımı; çevreyi o denli kirletti ki bu tesisler, ulusal haklarını
savunamayan azgelişmiş ülkelere taşındı.
Çölleşme
Bugün, dünya topraklarının yüzde 29’u az,
orta ya da yüksek düzeyde çölleşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Yüzde 6’sı
ise aşırı düzeyde çölleşmiş durumdadır. Her yıl; 6 milyon hektar arazi çöle
dönüşüyor3, 21 milyon hektar arazi gelir getirmez duruma geliyor4,
11 milyon hektar tropikal orman yok oluyor.
Dünyada her otuz yılda; Suudi Arabistan’ın yözülçümü kadar toprak
çölleşmekte, Hindistan’ın yüzölçümü kadar tropikal orman yok olmaktadır.5
Zehirle Yaşamak
Son 25 yıl içinde Afrika’nın tahıl
üretimi, yüzde 28 azalmıştır. Mexico City’de aşırı hava kirliliği nedeniyle,
doğan her çocuğun kanında fiziksel özürlü olmasına yetecek kadar kurşun
bulunmaktadır. Dünyadaki akarsuların yüzde 10’u, canlı yaşayamayacak düzeyde
kirlenmiştir. Okyanuslara, her yıl, 6,5 milyon ton çöp dökülmektedir. Ozon
tabakası incelmesi, sürmektedir. Bunun sonucunda kuraklık, iklim değişmeleri
gündeme gelmiştir; deri kanserinin diğer kanser türleri içindeki payı yüzde
26’ya yükselmiştir.6
Çevre kirliliğinin neden olduğu, çocuk doğum travması ve oksijensizlik,
akut solunun enfeksiyonları, yetersiz beslenme ve ishal gibi nedenlerle yılda
15 milyon çocuk ölmektedir.7
İki Yüzlü Politika
Çevre sorunlarının devlet politikalarında
yer almayıp konunun akçalı kaynağı ve yaptırım yetkisi olmayan, sivil toplum örgütlerine kalmasının
nedeni; çevrenin korunmasıyla şirket çıkarları arasındaki çelişkidir. Hükümet yetkililerinin gözünde bu örgütler;
yapmayacakları işleri havale ettikleri, sınırlandırılmış eylemlerine göz
yumdukları ve ciddiye almadıkları kuruluşlardan başka bir şey değildir.
Gelişmiş ülkeler, uluslararası çevre
toplantılarına eleman gönderirler ancak bağlayıcı ortak kararlara genellikle
imza atmazlar. Tehlikeli atıkların sınır ötesine taşınmasının önlenmesi ve
güvenilir yöntemlerle yokedilmesi konusunda, Birleşmiş Milletler Çevre
Programı (UNEP), 1987 yılında uluslararası bir konferans düzenledi.
Konferansta kabul edilen konuyla ilgili ilke kararlarını, 1991 yılı itibarıyla
Türkiye dahil 37 ülke imzaladı. Dünya tehlikeli atık üretiminde, ön sıralarda
yer alan, ABD, Japonya ve Almanya bu anlaşmayı imzalamadı.8
İngiltere, Hollanda, Belçika ve İsviçre; Kuzeydoğu Atlantik’e, İspanya
kıyılarının açığındaki uluslararası sulara düzenli olarak atık bırakmaktadır.
Bu ülkeler, Atık Konvansiyonu’nun
1983 yılında aldığı kararları, dinlemeyeceğini açıkladı ve atık atmayı
sürdürdü.9 Oysa bu ülkeler, yayınladıkları hükümet bildirilerinde
çevre sorunlarına büyük önem verdiklerini, bu yöndeki çabaları
desteklediklerini açıklayıp duruyorlar.
Çevreyi
Gelişmiş Ülkeler Kirletiyor
Dünya ekonomik etkinliğinin yüzde 82,7’si,
en zengin yüzde 20 ülke tarafından gerçekleştiriliyor. Bu oran en yoksul yüzde
20 ülkede, yalnızca yüzde 1,4’dür. Dünya nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan üsttekiler, dünya ekonomik faaliyetinin
yüzde 94,4 ünü gerçekleştirirken; alttaki
yüzde 60 nüfusun dünya ekonomisindeki payı yalnızca yüzde 5,6’dır.
Tüm dünya ülkelerinin yüzde 11’ini oluşturan OECD ülkeleri, Dünya metal
üretiminde; alüminyumun yüzde 60’ını, bakırın yüzde 58’ni, kurşun’un yüzde 55’i
nikel’in yüzde 65’ini, kalayın yüzde 56’sını tüketiyor.10
Sera
Gazları ve Atmosfer
Dünyadaki tüm canlıların yaşam ortamını
oluşturan küresel örtü atmosfer, ciddi bir kirlenme içindedir. Sera gazları ve
ozon tabakasının incelmesine yol açan kimyasallar, iklim değişmelerine ve asit
yağmurlarına yol açarak, atmosfer içinde yayılıyor. Kirlilik kaynağının yeri,
bir anlamda artık önemini yitirmiştir. Ülkeler kendi atığının ağır bedelini tüm
dünyaya ödetebilmektedir.
Havadaki kirletici maddelerin yüzde 62,2 si, tüm dünya ülkelerinin yüzde
12,7 sini oluşturan 24 gelişmiş ülke kaynaklıdır. Atmosfere yayılan Karbon
Monoksit’in yüzde 71,5’ni, Sülfür Oksit’in yüzde 58,5’ini, Nitrojen Oksit’in
yüzde 55,8’inin sorumluluğu bu ülkelere aittir.11 Dünya nüfusunun
yüzde 11’ini oluşturan 4 ülkenin (ABD, Almanya, Japonya ve Rusya) dünya
kirlenmesindeki payı yüzde 41,7 dir.12
Eksoz
Gazları ve Otomobil
Dünya üzerindeki tüm otomobillerin yüzde
80,2’si OECD ülkelerine aittir13 ve egzoz gazlarının zararlı
etkilerinin, araçların kullanıldığı ülkeyle sınırlı kalmadığı bilinmektedir. Bu
tür zehirli gazlar iklime bağlı doğal etkilerle, ülkeden ülkeye geçmekte ve
bütün dünyaya yayılmaktadır. Hiçbir ülke artık kendi doğal ortamını kirlilikten
uzak tutma olanağına sahip değildir. Dünyanın atmosferi tek ve onu bölmek
olanaklı değil.
Gelişmiş ülkeler, ileri teknolojik ürünlerle birlikte 70
bin ayrı tür kimyasal madde üretmektedir. Büyük bölümü iyi denetlenmeden
kullanıma sunulan bu maddeler nedeniyle, ağır çevre sorunları ortaya çıkmakta
ve canlıların yaşamı tehlike altına girmektedir.14 Tehlikeli atığın
yüzde 90’ı, gelişmiş ülkelerde üretilmektedir.15
“Tüketim Çılgınlığı” ve Çevre
Gelişmiş ülke kaynaklı ticari yoğunlaşma,
doğal olarak çılgınlığa varan bir tüketim salgınına yol açtı. Başta ABD olmak
üzere gelişmiş ülkeler, büyük bölümü atığa dönüşen ve çevre kirliliğine yol
açan tüketimin anavatanı durumuna geldi.
ABD’deki tüketim fazlalığı dünyanın
kirlenmesinde önemli yer tutmaktadır. Abartılı tüketim nedeniyle, ABD’de doğan
bir bebeğin dünya kirliliği için; İsveç’te doğan bir bebekten 2, İtalya’da
doğandan 3, Brezilya’da doğandan 13, Hindistan’da doğandan 35, Bangladeş ya da
Kenya’da doğandan 140, Çat, Ruanda, Haiti ya da Nepal’de doğandan 280 kat daha
çok atık oluşturduğu açıklanmıştır.16
ABD’nde her yıl 16 milyar kağıt çocuk
bezi, 1,6 milyar tükenmez kalem, 2 milyar jilet, 220 milyon araba lastiği kullanılarak
çöpe atılmaktadır. Her yıl kullanım dışı olarak atılan alüminyumunun niceliği
(miktarı), her üç ayda bir Amerika’nın sivil havacılığında kullanılan uçakları
yeni baştan yapacak düzeydedir.
Dünya nüfusunun 1/20’sini oluşturan ABD,
dünyanın toplam enerjisinin 1/4’ünü tek başına tüketiyor. Atmosfere salınan
karbondioksidin yüzde 22’sine kaynaklık ediyor.17
FAO, UNCTAD ve Amerikan Metal Kurumu’nun verilerine göre dünya kağıt tüketiminin yüzde 85’ini, çelik
tüketiminin yüzde 79’unu, başka metallerin yüzde 86’sını ve ticari enerjinin
yüzde 80’ini, dünya nüfusunun yüzde 26’sını oluşturan gelişmiş ülkeler
yapmaktadır. Yüzde 74 dünya nüfusu ise kalan miktarları tüketmektedirler.18
Canlı
Türleri Yok Oluyor
Bilim adamları 100 bin yıl önce, her bin
yıl içinde 0,8 adet memeli hayvan türünün yok olduğunu varsayıyor. 1600-1980
arasındaki 380 yılda 17, 1980-2000 arasındaki 20 yılda 145 memeli türü yok
oldu.19
Memeliler, 100 bin yıl önce Buzul Çağı
koşulları ve doğal nedenlerle yok olurken, özellikle son yirmi yılda,
denetimsiz endüstrileşme, çevre kirliliği ve Habitat bozulması gibi insan
eylemlerine bağlı nedenlerle yok oluyorlar. Ayrıca, yok olanlar yalnızca canlı
türleri değil. 20.Yüzyılda yaklaşık 30 000 bitki türü yok oldu.20
Yeni Dünya Düzeni, insanların yalnızca ekonomik ve düşünsel
yapılarına değil, tüm canlılarla birlikte yaşamlarını sürdürebilme olanaklarına
da ağır zararlar vermektedir.
Uluslararası Sorun
Günümüzde çevre kirliliği, küresel bir
sorun olarak giderek önemini arttırmaktadır. Sorunun sonuçlarından kimse
kendini kurtaramıyor. Kirliliği başka ülkelere taşıma, taşıyıcıları kirliliğin
olumsuzluklarından uzak tutmuyor. Dünyadaki suların yüzde 99’undan fazlası tek
bir ekolojik sistem içinde birbirlerine bağlıdır.21 Bir yöredeki
kirlenme bütün sistemi dolaysız etkiliyor.
Orta Avrupa’da üretilen zararlı atıklar, Tuna nehrini öldürürken onun
aracılığıyla Marmara ve Ege denizine de taşınıyor. Ayrıca İstanbul’dan, 10
milyon insanın sabunlu evsel, fabrikaların kimyasal, hastanelerin nükleer ve
virütik atık sularını içeren 1,5 milyon metreküp atık su her gün Marmara
denizine boşaltılıyor. Marmara denizinde canlıların yaşam alanı bugün 25
metreye kadar düşmüş durumdadır.22
Kendini Yok Etmek
Bir saatte 3000 dönüm, dakikada 50 dönüm
orman insanlar tarafından yok ediliyor. Dünyanın akciğerleri konumundaki
tropikal ormanlar önemli oranda tahrip edilmiş durumda. Bu ormanların 260
hektarında 700 çeşit ağaç, 1500 tür çiçekli bitki, 125 tür memeli hayvan, 400
çeşit kuş türü, 100 çeşit sürüngen, 60 tür su hayvanı, 150 çeşit kelebek ve
sayısız böcek türü ortadan kalkmak üzere.23
Madagaskar’da, 20.yüzyılın ortalarına dek,
12 000 bitki türü ve yaklaşık 190 000 hayvan türü vardı ve bunların en az yüzde
60’ı adanın doğusundaki orman içinde ve endemik (yalnızca o yöreye özgü)
özellikteydi.
Bu ormanın bugün yüzde 93’ü yok edilmiş
durumdadır. Buradaki özgün türlerden en az yarısı yokolmuş ya da yokolma
noktasına gelmiştir.24 Orta Afrika’daki Malawi Gölü, 500’ü aşkın
balık türü barındırmakta ve bunların yüzde 99’unun endemik olduğu
bilinmektedir. Bugün gölde 173 tür balık kalmıştır ve bunların ancak yüzde
10’undan azı endemiktir.25
Batı Ekvator, bir zamanlar 8000-10 000
arasında bitki türü barındırmakla ün yapmıştı. Bunların yüzde 40-60’ı
endemikti. Her bitki türüne karşılık benzer alanlarda 10-30 hayvan türünün
varlığı gözönüne alınırsa orada 200 000 hayvan türünün var olduğu
hesaplanıyordu.
1600 yılından bu güne dek; balıkların yüzde 10’u, omurgasızların yüzde
15’i, kuşlar’ın yüzde 31’i, memelilerin yüzde 25’i ve bitkilerin yüzde 6’sı yok
oldu. Kalan canlılardan; balıkların yüzde 65’i, omurgasızların yüzde 60’ı,
kuşların yüzde 42’si, memelilerin yüzde 65’i ve bitkilerin yüzde 45’i, yoğun ve
yoğun olmayan biçimde yok olma çekincesi altındadır.26
Reis Seattle’ın Verdiği Ders
Duwarmish Kızılderilileri’nin reisi Seattle, 1857 yılında
ABD Başkanı Franklin Pierce’e yazdığı mektubun başında şöyle söylüyordu;
“Washington’daki büyük başkan topraklarımızı satın almak istediğini bildiren
bir haber yollamış. Dostluktan söz etmiş Büyük başkan... Ama biz, sizin bizim
dostluğumuza ihtiyacınızın olmadığını biliriz. Biz onun isteğini düşüneceğiz.
Zira eğer satmaya razı olmazsak, belki o zaman beyaz adam tüfeğiyle gelecek ve
bizim topraklarımızı zorla alacaktır. Gökyüzünü nasıl satın alabilirsiniz? Ya
da satabilirsiniz? Ya toprakların sıcaklığını? Havanın taze kokusuna, suyun
pırıltısına sahip olmayan biri onu nasıl alabilir? Bu topraklar benim ve halkım
için kutsaldır. Yağmur sonrası ışıldayan her çam yaprağı, denizi
kucaklayan kumsallar, karanlık ormanların koynundaki sis, vızıldayan bir
böcek, bu dünyanın her bir parçası, halkım için kutsaldır... Yeni doğan
bir çocuğun kalbinin atışını sevdiği gibi, size bu toprakları sattığımız zaman,
siz de onları bizim sevdiğimiz gibi seviniz. Onlarla bizim ilgilendiğimiz gibi
ilgileniniz. Onları bugün bulduğunuz gibi hatırlayınız. Ve tüm gücünüzle,
ruhunuzla ve kalbinizle onları çocuklarınız için koruyunuz. Ve Tanrı’nın
hepinizi sevdiği gibi, siz de doğayı seviniz...”27
DİPNOTLAR
1 GATT,
International Trade 1985-1986 (Genova:1986) ak. Dünya Çevre Kal.Kom. “Ortak
Geleceğimiz” Tür.Çev.Sor.Vakfı Yay., 3.Baskı, sf.257
2 “International Trude in Wastes” Jim Vallette-Heather
Spaulding Washington D.C. Greenpeace 1990, sf.20, ak. R.J.Barnet-J.Cavanaght, “Küresel Düşler” Sabah Kitapları, sf.230
3 UNEP
op.cit. ak. a.g.e. sf.61
4 a.g.e.
sf.166
5 World Resources Institule/International Institute for
Environment and Development, Word Resources 1986 (New York: Basıc Books, 1986)
ak. Dün.Çev.Kalk.Kom., “Ortak Geleceğimiz” Tür.Çev.Sor.Vak.Yay., 5.Bas.,
sf.61
6 “Yeşil
Yönetim” Marian K.Prokop, Tür.Çev.Vak.Yay., Ank.1994, sf.53-60, ak.İsmail
Gökdayı “Çevrenin Geleceği” Tür.Çev.Yay., 1997, sf.72-73
7 “Değişimin
Gündemi-Gündem 21 ve Diğer Rio Anlaşmalarının Populer Metinleri” Michael
Kearting, UNEP Türkiye Komitesi Yay., sf.33
8 TBMM 18.Dönem 10/15 Esas Numaralı Meclis Araştırma
Komisyonu Raporu, 12.03.1991, sf.245-246 ak. İ.Gökdayı, “Çevrenin Geleceği”
Tür. Çevre Vakfı Yay., 1997, sf.108
9 “Ortak
Geleceğimiz” Dün.Çev.Kalk.Kom., Tür.Çev.Sor.Vak.Yay., 3.Bas., sf.329
10 “Değişimin
Gündemi-Gündem 21 ve diğer Rio Anlaşmalarının Popüler Metinleri” Michael
Kerating UNEP Türkiye Kom.Yay., sf.18-27
11 a.g.e.
sf.43
12 “Çevreyi
Kim Kirletti” O.I.Türköz Standart Der.-Çevre Özel S., Mayıs 1995, sf.42 ak., İ.Gökdayı
“Çevrenin Geleceği” T.Çev.Vak.Y., sf.123-127
13 “Çevrenin
Geleceği” Türkiye Çevre Vakfı Yay., sf.191
14 a.g.e.
sf.111
15 “Ortak
Geleceğimiz” Dün.Çev.Kalk.Kom., Tür.Çev.Sor.Vakfı.Yay., sf.279
16 “To Many
Rich Folks” Poul Ehrlich-Anne H.Ehrlich, Populi Mart 1989, sf.25 ak.R.J.Barnet-J.Cavanagh
“Küresel Düşler” Sabah Kit., sf.137
17 “Çevrenin
Geleceği” İ.Gökdayı Türkiye Çevre Vakfı Yay., sf.73 ve 119
18 “Ortak
Geleceğimiz” Dün.Çev.Kalk.Kom., Tür.Çev.Sor.Vak. Yay., sf.60
19 “Biyolojik
Çeşitlilik” Mine-Fikret BERKES, Genişletilmiş 2.Baskı Tür.Çev.Vak.Yay.,Ank.1992,
sf.9 ak. İ.Gökdayı Tür.Çev.Vak. Yay., sf.145
20 “Doğanın
En Vahşi Yaratığı İnsan mı?” Münir Yükselmiş Çev.İn..Der., S:15, sf.59,
ak.İ.Gökdayı “Çevrenin Geleceği” T. Çev.Vak.Yay., sf.110
21 “Çağımız
ve Çevre Kirliliği” A.Baki Erden, Kadıoğlu Mat. Ank., 1990, sf.162-163 ak. İ.Gökdayı,
“Çevrenin Geleceği” Tür. Çev.Vak.Yay., sf.77
22 a.g.e.
sf.76
23 a.g.e.
sf.111
24 “Madagaskar’da
Biyolojik Muhafaza Sorunları” D.Bramwell Academic Press, Londra 1979 ak.
a.g.e., sf.145
25 “Afrika
Göllerinde Balıkların İmhası” D.C. BAREL Nature C:315 PP 1920, 1985 ak.
a.g.e., sf.145
26 UNEP 1992 “Değişimin
Gündemi-Gündem 21 ve Diğer Rio Anlaşmalarının Popüler Metinleri” UNEP
Türkiye Komistesi Yayını, sf.65
27 “Ortak
Geleceğimiz” Dün.Çev.Kalk.Kom., Tür.Çev.Sor.Vak. Yay., sf.60
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder