Türkiye’de
bugün yaygın ve yoğun bir kimliksizleşme yaşanıyor. Yetki ve güç sahipleri, varsıl
işbirlikçiler, sanatçı görünümlü çıkarcılar; aynı yerden buyruk almışçasına, ülkeyi
ayakta tutan değerlere sınır tanımaksızın saldırıyor. Bu tutum, kalıcılığı olan
politik işleyiş durumuna getiriliyor. Yozlaşma ve yabancılaşmanın geçerliliği
olan bir istem durumuna getirilmesinin bir nedeni olmalıdır. Yaşananlar,
tarihte kayıtlı süreçler toplamı ve bu toplamın günümüzdeki uygulamalarında
saklıdır. Dışa bağlanmanın ve kendine yabancılaşmanın yaygınlığına yanıt arayan
her çaba, ister istemez Osmanlı devşirmeciliğine ve onun yarattığı kapıkulu
çıkarcılığına gidecektir. Aşağıdaki çalışmayı, günümüzdeki ihanet şebekesinin
tarihsel dayanağını ortaya koymak için yayınlıyoruz.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
31 Temmuz 2019 Çarşamba
27 Temmuz 2019 Cumartesi
DEVLET İŞLETMELERİ KAÇA SATILDI?
Türkiye’de son 20
yılda yoğun biçimde özelleştirme yapıldı yani kamu malları satıldı. Bunu
yapanlar; ulusal çıkarları ve kamu yararını gözetmediler. Büyüğüne küçüğüne
bakmadan, üretim yapanlar dahil 890 kamu malını, değerlerinin çok altında
sattılar. Bunu yaparken, verilen bir görevi yerine getirir gibiydiler. Söz ve
davranışlarına sınır koymuyor, uyarıları dinlemiyorlardı. ANAP’ın Devlet Bakanı
Eyüp Aşık, “TEKEL’i çöpüne kadar satacağız” derken; 57.Hükümet’in
Devlet Bakanı Yüksel Yalova, “özelleştirmeye
inanmayan genel müdürü görevde tutarsam vatana ihanet
etmiş olurum” diyordu.
AKP’li Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, “Babalar gibi satarım,
parayı veren düdüğü
çalar. Sümerbank’ı
tarihten sildik” gibi sözler söylüyordu.(x)
24 Temmuz 2019 Çarşamba
LOZAN’IN ÖNEMİ
Lozan’da, esas görüşme
ve tartışma İngiltere’yle Türkiye arasında oldu. Lord Curzon, Ankara’dan
gelenleri, eski Osmanlı Türkü sanıyordu. Ancak, yanıldığını çabuk anladı.
İlkelerini her şeyin üstünde tutan yurtsever bir tutum ve şaşırtıcı bir irade
sağlamlığıyla karşılaştı. ’Doğulularda böyle şey olmaz, Türkler nasıl bu
hale geldi’ diyerek şaşkınlığını dile getiriyor, nedenini bir türlü
anlayamadığı değişimi, çözmeye çalışıyordu. Lozan’da ortaya çıkan ‘yeni Türk
tipi’, ulusal hakların savunulmasında yüksek bilinç ve direnç gösteriyor;
oraya neden geldiğini, neyi nasıl elde edeceğini biliyordu. Batı gazetelerinde
şaşkınlık ifade eden yorumlar yapılıyor, The Times, ‘Acaba, Türkiye bir
mucize ile uygar bir devlet mi oldu’ diyordu.
23 Temmuz 2019 Salı
ERZURUM KONGRESİ
Erzurum
Kongresi’ni, Anadolu’da kurulacak bir hükümetin ilk adımı olarak görüyordu. Bu
görüşü, ‘milletin güveneceği bir hükümet yaratmak için, önce o hükümetin
dayanacağı bir kuvvet yaratmak gerekir. Bu da Doğu İlleri Kongresi’nin ve ondan
sonra Sivas Genel Kongresi’nin toplanmasıyla olacaktır’ diyerek dile
getirdi. Temelini Amasya’da attığı, ‘yeni hükümet düşüncesini’ Erzurum’da
karara dönüştürdü. Kongre’yi açış konuşmasında; ‘geleceğine egemen bir milli
iradenin, müdahaleden korunmuş olarak ortaya çıkışı, ancak Anadolu’dan
beklenmektedir’ diyerek dile getirdi. Erzurum Kongresi’nde, devrimin iki
temel ilkesi ortaya çıktı. Milli mücadele, iktidar gücünü birkaç kişinin elinde
toplayan tepeden inmeci ve salt askeri bir hareket olmayacaktı. Mücadeleye halk
iradesi egemen kılınacak ve ulusun içinden çıkan bir çoğunluk yönetimi oluşturulacaktı.
Erzurum’dan Anadolu’ya gönderilen ileti buydu.
20 Temmuz 2019 Cumartesi
TÜRKLER NASIL İNSANLARDIR
Yalnızca
Türkler değil, tüm toplumlar yaşam biçimlerinden ve tarihlerinden gelen,
kendilerine ait özelliklere sahiptir. Ayrılıkları, benzerlikleri ya da gelişme
düzeyleri ne olursa olsun her toplum, hem kendine özgüdür hem de dünya
kültürünün bir parçasıdır; hem yerel hem evrenseldir. Ulusları ve halkları
yerme ya da hor görmeye dayanan üstünlük duygusu, yani ırkçılık ne denli kabul
edilemezse, evrensellik adına kimliksizleşme davranışları da o denli kabul
edilemez. Halkın gelenek ve göreneklerine sahip çıkıp geliştirmek, yalnızca hak
değil aynı zamanda bir görevdir. Halkların yaşamında var olan demokratik
gelenek, bu iki olguyu birlikte ele almayı gerektirir.
17 Temmuz 2019 Çarşamba
İSPANYA İÇ SAVAŞI
17 Temmuz
1936’da, başlayan İspanya İç Savaşı, 1
Nisan 1939’da bitti. ‘Uygarlığın beşiği’ Avrupa’da yaşanan bu insanlık
dramı, bir vahşet dönemiydi. Sömürge ve yarı-sömürgelerde silahlı şiddet
uygulayan emperyalist devletler, şiddeti Avrupa’da da kullanmaktan
çekinmemişti. Ulusal ya da toplumsal mücadeleye girişeceklerin, İspanya iç
savaşını incelemeleri ve günümüze yönelik sonuçlar çıkarmaları gerekir. Bu
savaş; ilkelerin ve değerlerin nasıl kolayca ayaklar altına alındığını, demokrasi havarisi ülkelerin
demokrasinin yok edilmesine nasıl göz yumduklarını gösteren, çarpıcı bir
örnektir. Bu savaş, İspanya
topraklarında yapılan bir ‘Avrupa İç
Savaşı’dır. Savaşa şu ya da bu oranda karışmayan, vatandaşı İspanya’da
savaşmayan ülke kalmamıştı. Üç yıl süren savaş sonunda; Bir milyon insan ölmüş,
iki milyon insan tutuklanmış ve beş yüz bin insan yurtdışına kaçmıştı. İspanya;
emperyalist ülkelerin, ideolojilerin, sistemlerin ve yeni silahların çatıştığı
bir arenaya dönüşmüştü.
14 Temmuz 2019 Pazar
TÜRK TÜTÜNÜ VE ULUSLARARASI SİGARA TEKELLERİ
Meclis’te kabul edilen bir torba
yasayla, Osmanlı’nın Reji idaresini, Türkiye’ye yerleştirecek olan süreç tamamlandı.
Turgut Özal, Kemal Derviş ve 157
yıllık AKP uygulamalarından sonra, son nokta kondu. Torba Yasa’nın 68. Maddesi; ‘yasaya uymayan sarmalık
kıyılmış tütün üreticilerine’, ağır para ve hapis cezaları getirildi.
Herhangi bir tütün tüccarıyla (tütün işlemeciliği tümüyle yabancı şirketlerin
eline geçtiği için bunlara tüccar değil, şirket taşeronu demek daha doğru)
sözleşmesi olmayan üretici; tütün ekemiyor, satamıyor, satın alamıyor, satışa
hazırlayamıyor, taşıyamıyor ve bulunduramıyor. Bunlardan birini bile yapan, 3
yıldan 6 yıla kadar hapisle cezalandırılıyor.
11 Temmuz 2019 Perşembe
DİL DEVRİMİ
Yoğun ve özenli bir hazırlık döneminden sonra, 1932 yılında Dil
Devrimi’ni başlattı ve 12 Temmuz 1932’de, program ve tüzüğünü kendisinin
yazdığı, Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni kurdu. Dilbilimci olmamasına
karşın, 1928 yılındaki harf değişimi çalışmalarında Türkçe’nin gücünü ve kök
sağlamlığını anlamıştı. Devrim atılımlarını tamamladıktan sonra dil ve tarih
araştırmalarına yöneldi. Yönelişine, kişisel araştırmalarla başlayıp bilimsel
ve toplumsal bir devrim niteliği kazandırdı. Yerli ve yabancı bilim adamlarının
ilgisini bu konuya çekmek için, bilimsel etkinlikler düzenledi; araştırmalarına
uluslararası boyut kazandırdı. G. L. Lewis, Türkiye’deki dil çalışmaları
için; “devrimler içinde, Türklük bilincini geliştirmeye, belki de en çok
yarayan, Dil Devrimi olmuştur” dedi.(x)
7 Temmuz 2019 Pazar
ATATÜRK’SÜZ DÖNEM; İSMET İNÖNÜ’DEN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’A
Ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, Türk Devrimi ve Atatürk
için; “Öyle bir dönem düşünün ki, Batı dünyamızdaki Rönesans, Reform ve
sanayi devriminin tümü bir insanın yaşamına sığmış olsun” diyor. Bu
yorumun değerini anlamak için Rönesans, Reform ve Sanayi Devrimi’nin
tarihsel boyutunu bilmek gerekir. Bu üç gelişme, Batı’yı Batı yapan
çatışmalarla dolu beşyüz yıllık çok uzun bir süreçtir. Bu süreç; feodalizmin
ortadan kaldırılmasını, kapitalizmin gelişimini ve liberalizmden emperyalizme
geçişi içeren büyük bir gelişmeyi ifade eder.
4 Temmuz 2019 Perşembe
4 TEMMUZ VE AMERİKAN DEMOKRASİSİ
Birleşik Devletler anayasasını hazırlayarak Amerikan
demokrasisine biçim verenler; köle çalıştıran büyük toprak sahipleri, ticaret
ve sanayi burjuvazisi ve bankerlerdi. Bunlar, devleti, daha işin başında ele
geçirmişler, toplum üzerinde kuracakları egemenliği güvenlik altına almayı
başarmışlardı. Anayasa’da; demokrasiden, eşitlikten, kardeşlikten sıkça söz
ediliyor ancak bağımsızlık savaşına katılan halk kesimlerinin, küçük
çiftçilerin ve sanayi merkezlerindeki işçilerin haklarını gözeten bir yaklaşım
yer almıyordu. Anayasayı hazırlayan Alexander Hamilton, ABD’nin
bankacılık sistemini ve mali örgütlenmesini kuran kişiydi. İlk Başkan George
Washington, çok geniş topraklara sahipti ve ABD’nin en zengin insanıydı.
Öldüğünde 314 kölesi vardı.
1 Temmuz 2019 Pazartesi
CUMHURİYET VE TAKVİM, SAAT, ÖLÇÜ BİRİMLERİ YENİLEŞMESİ
26 Aralık 1925 günü çıkarılan iki yasayla Miladi Takvim’e geçildi ve zaman
ölçümü yani saat düzeni yenilendi. Osmanlı döneminde; uzun süre Türk
Takvimi’yle, Hicri Kameri takvimi birlikte kullanılmıştı. I.Mahmut
döneminde, 1740’da, Hicret tarihinden başlayan, ancak Güneş yılı esasına
dayanan ve yılbaşını 1 Mart kabul eden; Rumî, Malî ya da Hicri
Şemsi denilen yeni bir takvim daha kullanılmaya başlandı. Devlet, 1917’de
savaş sırasında, Gregoryen takvimi de kullandı ve takvim konusu tam bir
karmaşa durumuna geldi. Osmanlı ülkesinde, aynı anda altı tür takvim
kullanılıyordu. Türkiye Cumhuriyeti, 26
Aralık 1925’te çıkardığı yasayla karmaşaya son verdi ve dünyanın büyük
bölümünde kullanılmakta olan Miladi Takvim’i kabul etti… Günü, zaman
dilimlerine ayıran saat belirleme aynı takvim gibi, karmaşa içindeydi. Ülkede
iş yapan Avrupalılara, azınlıklara ve Müslümanlara ait, birbirinden değişik
saat uygulamaları vardı. Oluşan saat karmaşası içinde, mevsimlere göre değişen
ve güneşin doğuşuyla batışına bağlanan genel yaklaşımlı “alaturka saat”, günün gereksinimlerine yanıt veremez duruma
gelmişti. Ayrıca, Türkiye saatte yaşadığı karmaşa nedeniyle, uluslararası saat
düzeninin dışında kalıyordu. Oysa, bu düzene katılmak ve uluslararası
ilişkilerde yaşanan güçlükleri ortadan kaldırmak zorundaydı. 26 Aralık’ta kabul
edilen yasa bunu yapıyordu.
MUSTAFA KEMAL VE ‘KURŞUNA DİZDİRECEK’ RAPORLAR
Ordu komutanlığı döneminde yaptığı yazılı uyarılar
içinde, 20 Eylül 1917 ile 24 Eylül 1917 tarihini taşıyan iki rapor, çok başka
bir öneme ve yere sahiptir. Genelkurmay ile Sadrazam Talat Paşa’ya gönderdiği
raporlar, savaşın sonucunu, Mondoros Mütarekesi’nden 13 ay önce görmüş ve
hükümeti uyarmıştır. Kimi araştırmacının, ‘kurşuna
dizilmesine bile yol açabilecek’ kadar disiplin aşımı olarak değerlendirenbu raporlar, sorumluluktan kaçmayan bir komutanın, ulusal varlığa duyarlı bir aydının
görüşlerini içerir. Bilimsel donanımı ve kültürel düzeyi yüksektir. Ülke ve dünyayı
tanıyan bir anlayışla yazılmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)