İzmir İktisat
Kongresi, Türkiye için önem taşıyan günlerde, 1923 yılının 17
Şubat - 4 Mart aralığında toplandı. Mustafa Kemal Kongreyi açarken
şunları söyledi: “... Amacımız odur ki, bu ülkenin insanları
ürettikleriyle; tarımın, ticaretin, sanatın, emeğin ve yaşamın temsilcileri
olsun. Ve bu ülke, artık yoksul ve kimsesizler ülkesi değil, zenginler ülkesi,
zenginlikler ülkesi olsun. Yeni Türkiye’ye çalışkanlar diyarı denilsin. En
büyük makam, en büyük hak, çalışkanlara ait olsun... Eğer vatan, kupkuru
dağlardan, sert kayalardan, mezralardan, çıplak ovalardan ve vatan; bakımsız
şehirlerden, köylerden ibaret olsaydı, onun zindandan hiçbir farkı olmazdı. Bu
değerli vatanı, böyle zindan ve cehennem yapmışlardı. Oysa bu vatan, evlatlarımız
ve torunlarımız için cennet yapılmaya layık, çok layık bir vatandır. Ülkemizi
bayındır kılıp cennet haline getirecek olan araç ve etkenler, tümüyle ekonomik
faaliyetlerdir... Geçmişte ve özellikle Tanzimat devrinden sonra, yabancı
sermaye, ülkede kural dışı ayrıcalıklara sahipti. Devlet ve hükümet, yabancı
sermayenin jandarmalığından başka bir şey yapmıyordu. Artık, her medeni devlet
ve millet gibi, yeni Türkiye buna razı olamaz; burasını esirler ülkesi
yaptırmayız... Bütün millet, bütün dünya bilsin ki, bu millet tam
bağımsızlığının sağlandığını görmedikçe, yürüdüğü yolda bir an durmayacaktır.” Mustafa Kemal 17 Şubat 1923-İzmir İktisat
Kongresi
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
26 Şubat 2020 Çarşamba
20 Şubat 2020 Perşembe
EMPERYALİST BLOKTA ÇATLAK VE ÇİN'İN İPEKYOLU
Dünya 21. yüzyıl’a, yüzyıl öncesindekine benzer
koşullarla girdi. Yeniden çok kutuplu duruma gelen ve emperyalist devletlerin
azgelişmiş ülkeler üzerinde baskı kurduğu bir dünyada, etkinlik alanları için
savaşım giderek kızışıyor. ABD, Japonya, Almanya, Rusya ve Çin arasındaki
ekonomik rekabet şiddetleniyor. Amerikalılar gelişmelerden rahatsız. Dünya
liderliğini yitirmekte olduğunu görüyor ve çaresizliği nedeniyle dünya
önderliğini bir oranda paylaşmaya razı. Küresel etkinlikte, tek başına
girişimde bulunamıyor, bağlaşıklarının yardımına gereksinimi var. Ama onlar
artık müttefikten çok ekonomik rakip durumunda.
15 Şubat 2020 Cumartesi
ORTADOĞU, ABD, RUSYA VE TÜRKİYE
Türkiye, üç küçük girişimden sonra ve daha kapsamlı olarak dördüncü kez
Suriye’ye girdi. Bu ülkenin toprak bütünlüğünden sürekli söz etti ama sözlerinin
tersinde siyaset izledi. İblid müdahalesi öncekilerden farklı bir nitelik
taşıyor. Bu kez, ABD’nin isteği ve desteğiyle yapılıyor. Büyük bir olasılıkla, Erdoğan’ın13
Kasım’daki Washington ziyaretinde kararlaştırılmıştır. Öyle görülmektedir ki, Türkiye
ordusunu bundan böyle, ABD’nin ‘Büyük
Ortadoğu Projesi’ için daha açık biçimde kullanacaktır. Yeni yönelişin
içerdiği tehlike, Türkiye’nin varlık
sorununu kapsayacak düzeydedir. Bunu en açık biçimiyle, ABD Başkan adayı olmuş
ünlü ekonomist Lyndon La Rouche’un
açıklamalarında buluyoruz; “Türkiye, uluslararası askeri operasyonlarda
üzerine görevler yüklenmesi sürecinde parçalanacaktır. Iran’a karşı bir harekat Türkiye’nin son nefesi olacaktır.”
12 Şubat 2020 Çarşamba
ŞEYH SAİT AYAKLANMASI VE İNGİLİZLER
Şeyh Sait ayaklanması, 13 Şubat 1925 günü başladı 15 Nisan’da
bastırıldı. 49 Kişi asılarak idam edildi. Şeyh Sait’ten 6 ay önce,
Hakkâri’de yaşayan ve Nasturi papazlarından Nastoris tarafından kurulan Nastur
tarikatına bağlı Süryaniler ayaklanmıştı. Bu ayaklanma, İngiltere’nin Musul
sorununun ele alınması için Milletler Cemiyeti’ne başvurmasından bir gün önce
başlamıştı. İngiliz subaylar, Nastur halkını örgütlemiş, İngiliz uçakları
ayaklanmacıları desteklemişti. Şeyh Sait
ayaklanması ise, İngiliz işgal güçlerinin Kuzey Irak’ta sıkıyönetim ilan
ettiği, subay izinlerinin kaldırıldığı, birliklerini Musul’a taşıdığı günlerde
ortaya çıktı. O günlerde Büyük Britanya Sömürgeler Bakanı, Musul’a gelerek
denetlemelerde bulunmuş, güçlü bir İngiliz donanması Basra’ya hareket etmişti.
9 Şubat 2020 Pazar
MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ (MHP)
MHP, adını 9 Şubat 1969’da Adana’da yapılan CKMP Kurultayında aldı. 12
Eylül darbesinin kapattığı bu parti, 24 Ocak 1993’de yeniden bu adı aldı. MHP bugün, yöneticilerinin niteliği ve düşünsel yapısıyla
partiden çok; kişiye bağlı, ilkesiz ve eylemsiz bir örgüt durumundadır. Parti
çalışması, genel başkanlarının Meclis salonlarında yaptığı konuşmalar ve sözcüsünün
medyaya yaptığı açıklamalarla sınırlandırılmıştır. Yıllarca savunduğu Türk
milliyetçiliği saldırı altındayken, ülkede tehlikelerle dolu bir dönem
yaşanırken, parti örgütleri sessizlik içindedir. Ulusal değerlerin yok edilişi
olağan dışı bir edilgenlikle yalnızca izlenmektedir. Partilere yaşam veren
kitlesel eylem adeta yasaklanmıştır. Genel başkanın uygun göreceği yer ve
zamanda yapılacak ve yalnızca kendisinin konuşacağı mitingler, kitle eylemi
sayılmaktadır. AKP’nin yedek gücü haline gelen MHP bugünkü yapısıyla Türk
ulusunun gereksinimlerine yanıt verecek, Cumhuriyet’i savunabilecek bir parti
olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle geleceği yoktur, yok olması kaçınılmazdır.
4 Şubat 2020 Salı
ALTIOK
5 Şubat 1937’de Anayasa maddesi yapılan Altıok, yaymaca
amaçlı sıradan bir tanımlama değil; direniş içinde oluşan, yaşama bağlı ve
geleceğe yön veren ilkeler bütünüdür. Geri kalmışlıktan kurtularak gelişmek
isteyen bir ulusun, kalkınıp güçlenmek için izleyeceği yolu gösterir. Bu işin
nasıl yapılacağını açıklar. İnsanı esas alır, bilime ve gerçeklere dayanır.
Herşeyden önce, çok yönlü, ileri ve çağın gereklerine uygun belirlemeler; halka
verilen söz ve yükümlenmelerdir. Toplumsal gelişimi temel amaç sayan, kendine
güvenli ve devrimci bir yönetimin yapabileceği bir girişimdir. Türk ulusunun
buluşudur ve evrensel bir boyutu vardır.
3 Şubat 2020 Pazartesi
ARAPLAR VE TÜRK EGEMENLİĞİ
Türkiye’de, ulusçuluğu
yadsıyan ümmetçilik ya da ulusçuluğu ümmetçilikle kaynaştırmağa
çalışan siyasi girişimler, çok yönlü ve yaygın bir girişim olarak, yeni bir
aşamaya gelmiştir. Ümmetçiler ve Türk-İslam Sentezciler, Batıcılıkla
kolayca uyuşmaktadır. Uyuşmanın temelinde, Amerikalıların Ilımlı İslam
adını verdiği, ulusçuluğu ümmetçilik içinde eritmeyi amaçlayan ve
azgelişmiş ülkelere yönelen küresel politikalar vardır. Kavramlar üzerinde,
yaşanmakta olan yozlaşma ve bu yozlaşmanın devlet politikalarına
yerleştirilmesi, küresel bir girişimdir. Ancak, bu girişimi hazırlayan
düşüngüsel (ideolojik) temel, yüzlerce yıl işlenen Türk karşıtlığına dayanır.
İlk dönem Arap düşünürlerinin Türklere yönelik değerlendirmeleri, Batıdakiler
gibi bilim ve gerçeklerle ilgisi olmayan, karalamaya dayalı öznel yargılardır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)