20. Yüzyıl’a, ‘Emperyalizm
ve Ulusal Kurtuluş Savaşları çağı’da denir. Bu çağı, başardığı
anti-emperyalist savaşla Türkiye başlatmıştır. Türkiye’nin başardığı Devrimi’nin önemi, 21. yüzyıl’a
girerken daha çok öne çıkıyor. Bu önem, azgelişmiş ülkelerin kurtuluştan sonra ulusal
haklarından ödün vermeden, nasıl ve ne biçimde kalkınacağını göstermede
yoğunlaşıyor. Türk Devrimi; azgelişmiş
bir ülkenin; tekelci bir dünyada, doğal ömrünü tamamlamış liberalizme
takılmadan kalkınabilmesinin yolunu gösteriyor. Kemalist kalkınma yöntemi, Atatürk’ün ölümünden sonra uygulamadan
kaldırıldı ve Devrim karşı devrimcilerin yönetimde etkin hale
gelmeleriyle sona erdi. Çin ise, 1976’dan sonra Atatürk’ün uyguladığı yöntemi kullandı ve bugünkü gücüne ulaştı. Türk
Devrimi’yle başlayan Çin Devrimi’yle süren bağımsız kalkınma
uygulamaları, geri kalmış ülkelere emperyalizm çağındaki kalkınma yöntemini göstermiştir.
Emperyalizm var olduğu sürece bu yöntem geçerliliğini sürdürecektir.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
23 Ocak 2019 Çarşamba
16 Ocak 2019 Çarşamba
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA ARAPLAR
Türk Ordusu,
1914’de başlayan Birinci Dünya Savaşı’nda, Çanakkale’den Hicaz’a (Arabistan’ın
Batısı), Kafkasya’dan Basra’ya dek geniş bir coğrafyada çok ağır bir savaşa
girdi. Yetersiz bütçe ve eksik donanımla girilen, yükünü Anadolu’daki 12
milyonluk Türk nüfusun çektiği bu savaşta, dünyanın en büyük askeri gücü olan
İngiltere, Fransa ve Rusya’yla savaşıldı. Türk Ordusu, bu büyük savaşta kimsenin
ummadığı bir direnç gösterdi. Çanakkale’de İngilizler ve bağlaşıklarını
yendi, Bağdat’ı almaya kalkan İngiliz Kolordusu’nu Kutü’l-Amare’de
teslim aldı. Dört yıllık ağır ve kanlı savaş süresince Türk Ordusu, emperyalist
kışkırtmaya dayalı üç ihanet hareketiyle arkadan vuruldu. Doğu’da Ermeniler, Batı’da
Rumlar ve Güney’de Araplar; düşmanla anlaşarak ayaklandılar. Yüzlerce yıl Türk
yönetimi altında özel ayrıcalıklarla yaşayan insanların, özellikle de aynı dine
sahip Arapların girişimleri; savaş kurallarını çiğneyen, tarihsel olduğu kadar
insanlık açısından da kabul edilemez nitelikteydi.
8 Ocak 2019 Salı
20.YÜZYILIN SORGULANMASI
Dünya’nın bugünkü durumunu izlemek, yüz
yıllık eski bir fotoğrafa bakmak gibidir. Etkinlik bölgeleri için çatışma,
ülkeler ve bölgeler arası gerilim, askeri ve ekonomik savaşım, dün olduğu gibi
bugün de yaşanıyor. Gücün belirleyiciliği, geçerli kural olmayı sürdürüyor. Yüzyıl
başındaki İngiltere’nin yerini bugün ABD aldı. İngiltere–Fransa sömürgeciliğine
karşı Alman tepkisinin yerinde şimdi, ABD–Japonya–Almanya çekişmesi var. Yüzyıl
başında dünyanın temel paylaşım alanları ve çatışma bölgeleri, Ortadoğu ve
Balkanlar (Türkiye) ile Uzak-Doğu (Çin) idi. Şimdi Çin’in yerini Batı Asya
ülkeleri aldı. Türkiye kendisini Çin’den daha önce kurtarmıştı, ancak bugün
aynı yere geri döndü.
5 Ocak 2019 Cumartesi
ARAPÇA YAZIP TÜRKÇE KONUŞMAK
Arap
abecesi, yapısı gereği Türk yazım kurallarını kendi ses yapısına uydurmaya
çalışan, bu yönde zorlayan bir özelliğe sahipti. Bu durum, sözcük yazımında
sorun yaratıyor, öğrenme güçlüğüne neden oluyordu. Türk ve Arap abeceleri
arasında, ‘kaynağını dillerin toplumsal ayrılığından alan çelişkiler’ ve
‘ses boşlukları’ vardı. Osmanlı Türkleri, eğitim görmüş de olsa, çok
kere yazım (imla) yanlışı yapmaktan kurtulamazdı. Toplumda, iki tür dil
oluşmuştu. Bir yanda, ‘enderun devşirmelerinin kullandığı, yazılan ama
konuşulmayan saray dili’ öbür yanda ‘kitlelerin kullandığı, konuşulan
ama yazılamayan halk dili’ vardı. Halkı yazılı edebiyata uzak kılan bu
durum, halkla aydınları da birbirinden uzaklaştırmış, Türkiye, aydını olmayan
bir halktan ya da halksız aydınlardan oluşan, düşünsel çoraklık içinde bir ülke
haline gelmişti.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)