Antik
Ege uygarlığı, her uygarlık gibi kendisinden öncekilerden etkilenerek ortaya
çıkmış; sanat, siyaset, edebiyat,
felsefe alanlarında sorgulayıcı bir anlayışla ileri ürünler vermiştir. Yönetim
biçimini belirleyen siyasal düzen konusunda gerçekleştirdiği dikkat çekici
gelişme, soyluerki (aristokrasi) egemenliğinin bireysel diktatörlükle değil,
beysoyluların (aristokratların) tümünün katıldığı bir düzenle sürdürülmesiydi. Katılımcılığa
dayanan demokratik işleyiş, siyaset düzeninin bünyesine sokulmuş, ancak bu
işleyiş, nüfusun küçük bir bölümünü oluşturan soylular sınıfının kullandığı bir
ayrıcalık olmaktan ileri gidememişti.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
31 Ocak 2014 Cuma
20 Ocak 2014 Pazartesi
KÜRESELLEŞME VE İLETİŞİMİN GÜCÜ
Günümüzün sorunu
olan küreselleşmenin gerçek sahiplerinin, uluslararası şirketler olduğu artık
herkesin bildiği bir gerçektir. Büyük devlet politikası konumuna gelen ve
şirket çıkarlarını temsil eden küresel politikanın belirlenip uygulanmasında,
askeri ve ekonomik güç yanında çok önemli bir üçüncü güç vardır. Bu iletişim
gücüdür. İletişim, günümüzde o denli etkili duruma gelmiştir ki, o olmasa
küresel düzeyde politika yürütmek neredeyse mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, egemenler
iletişim konusunda çok duyarlıdırlar. Sermaye güçleri, haberlerin kendi
çıkarları yönünde oluşturulması için, medyayı ya doğrudan satın almıştır ya da
ekonomik ve siyasi güçle denetim altında tutmaktadır. Küresel çarşıya
dönüştürülen dünyanın istenilen biçime getirilmesi için, teknolojisi yüksek
muazzam bir iletişim ağı örülmüştür. Bu büyük ve etkili güç, “kültürel soykırım” aracı olarak
kullanılmaktadır.
13 Ocak 2014 Pazartesi
TÜRKİYE’DE ÖZELLEŞTİRME VURGUNU
Özelleştirme
uygulamaları Türkiye’de, geri dönüşün, dışa bağımlılığın ve politik çöküşün
kuramsallaştırıldığı; bilinçli ve planlı anti-ulusçu bir programın en son ve en
üst aşamasıdır. Toplumsal yaşamı ulus birliği temelinde sürdürüp geliştirmenin
gerçek unsurları olan kamusal işletmeler, azgelişmiş ülkeleri ayakta tutan
ekonomik güç merkezleridir. Bu merkezleri elden çıkarmanın, ulus-devlet
varlığının temel dayanaklarını ortadan kaldırma anlamına geleceği açıktır. Özelleştirme
uygulamalarının, ulusal çözülmenin yolunu açan ve bu uygulamaları ister istemez
ulus karşıtlığına götüren bir eylem olmasının nedeni budur.
9 Ocak 2014 Perşembe
TEKKE VE TARİKATLARIN KALDIRILMASI
13
Aralık 1925’te çıkarılan Tekke ve Zaviyeleri kaldıran yasa gereği; şeyhler,
dervişler, tekkelerini kapatmakla kalmadılar, yan örgütleri durumundaki
derneklerini dağıttılar. Kendilerine ayrıcalık sağladığına inandıkları biçimsiz
giysilerini çıkardılar. Herkes gibi; ceket, iskarpin, pantolon, kasket ya da
şapka giydiler, kravat taktılar. Sokakta hiç kimse, onları artık diğer
insanlardan ayıramıyordu. “Başkasının sadakasıyla geçinen” insanlar
ortadan kalkmıştı. Belki de yaşamlarında ilk kez, “emekleriyle geçinmek
için” çalışmaya başlamışlar, halk içinde yaşayan emekçiler haline gelerek
kişiliklerini bulmuşlardı. Onlar, artık Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşları,
eşit haklara sahip bireyleriydi. Bunların bir bölümü, okul ya da camilerde
kapıcılık, bekçilik gibi hizmet görevi yapan devlet görevlileri, bir bölümü
zanaatlar, bir bölümü de, “keçi kılından şapka örüp satan” esnaf haline
geldiler.
7 Ocak 2014 Salı
TÜRKİYE NEREYE
Yarattığı Kemalist eylemle 20.yüzyıl
dünya politikalarına biçim veren Türkiye, aynı potansiyeli, 21. yüzyıla
girerken de taşımaktadır. Bugün, Kemalizm ve Yeni–Osmanlıcılık’la bir
yolayrımına getirilmiş olan Türkiye; Kemalist yolu seçebilir ve tüm az gelişmiş
ülkelere ‘küreselleşmeye’ karşı örnek olabilecek güncel bir model
oluşturabilir. Bu olasılık Türkiye üzerindeki Batı kaynaklı global baskıyı
arttıracak ve bu baskı, Türkiye’nin Kemalist politikalara yönelmesi oranında
radikalleşecektir. 1920’deki Ankara-İstanbul çatışmasının yerini, gizli ya da
açık, yumuşak ya da sert; yurtsever-işbirlikçi mücadelesi alacak ve bu
mücadelenin somut ifadesi olan küresel hegomonya–ulus devlet çatışması
derinleşecektir.
3 Ocak 2014 Cuma
OSMANLI'DA YABANCILAŞMANIN KÖKLERİ: ENDERUN DEVŞİRMELERİ
Türkiye’de bugün
yaygın ve yoğun bir kimliksizleşme yaşanıyor. Yetki ve güç sahipleri, aynı
yerden buyruk almışçasına, etkili donanınlarıyla toplumu ayakta tutan değerlere
sınır tanımaksızın saldırıyor. Bu tutum, kalıcılığı olan politik işleyiş
durumuna getiriliyor. Yozlaşma ve yabancılaşmanın geçerliliği olan bir istem
haline getirilmesinin bir nedeni olmalıdır. Yaşananlar, tarihte kayıtlı
süreçler toplamı ve bu toplamın günümüzdeki uygulamalarında saklıdır. Dışa
bağlanmanın ve kendine yabancılaşmanın yaygınlığına yanıt arayan her çaba,
ister istemez Osmanlı devşirmeciliğine ve onun yarattığı kapıkulu çıkarcılığına
gidecektir. Aşağıdaki çalışmayı bu nedenle yayınlıyoruz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)