30 Ağustos
Zaferi’nden bir gün sonra 1 Eylül’de; orduya, Akdeniz’i ilk hedef gösteren ünlü
bildirisini yayınladı. Subay ve erlerine duyduğu sevgi ve güveni yansıtan bu
bildiride ordusuna; “zalim ve mağrur bir
ordunun asli unsurlarını, inanılamayacak
kadar kısa bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve soylu milletimizin fedakârlıklarına
layık olduğunuzu kanıtlıyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk milleti,
geleceğinden emin olmakta haklıdır. Savaş alanlarındaki ustalık ve
fedakarlığınızı yakından görüyor ve izliyorum... Bütün arkadaşlarımın ilerlemesini
ve herkesin; akıl gücü, kahramanlık ve yurtseverlik kaynaklarını yarıştırarak
kullanmaya devam etmesini isterim” diyor ve “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri !” buyruğunu veriyordu.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
29 Ağustos 2017 Salı
25 Ağustos 2017 Cuma
26 AĞUSTOS BAŞKOMUTANLIK MEYDAN SAVAŞI
25 Ağustos akşamı, Anadolu’nun dış
dünyayla haberleşmesini tümüyle kesti. Karargahını Şuhut yakınlarındaki dağlık
bölgeye, oradan Kocatepe arkasındaki bir tepeye taşıdı. 26 Ağustos sabahı, gün
doğumuna bir saat kala, savaşı yöneteceği Kocatepe’ye geldi. ‘Düşüncelerine gömülmüş, konuşmuyordu.
Durmadan Doğu’ya, güneşin doğacağı ufka bakıyordu. Orada kızıl pırıltı belirip,
Anadolu yaylasına güneş doğarken birden, gürüldeyen bir gök gibi, topçu baraj
ateşi başladı. Yunan Ordusu uykusundan uyandı. Birçok komutan, o gece Afyon’da
gittikleri balodan ancak iki saat önce dönmüştü’.
22 Ağustos 2017 Salı
ATATÜRK’TEN İNÖNÜ’YE
Amerikan
donanmasının Missouri Zırhlısı, 5
Nisan 1946 günü İstanbul’a geldi ve büyük törenlerle karşılandı. Karaköy’deki genelevlerde boya badana
yapıldı, eğlence yerlerine Amerikalı askerlere iyi davranmaları için talimat
verildi, cami minarelerine welcome yazan mahyalar asıldı. Aynı günlerde,
Meclis’te ulusal onuru zedeleyen konuşmalar yapılıyordu. CHP’li Başbakan Şükrü Saraçoğlu, Türkiye’nin ABD’ne
olan 4,5 milyon dolarlık borcun ödenmesi nedeniyle yaptığı konuşmada şunları
söylüyordu: “Hepimiz inanıyoruz ki
Amerika Birleşik Devletleri’ne bu parayı vermekle borcumuzun yalnız maddi
kısmını ödüyoruz. ABD’ne bir de manevi borcumuz var ki onu da özgürlük,
eşitlik, bağımsızlık ve insanlık davalarında Amerika’nın bulunduğu saflarda
bulunmak suretiyle ödeyeceğiz”. CHP Bursa milletvekili M.Baha Pars ise şunları söylüyordu: “Bugün bu büyük milletin, Amerika’nın; insanlığa yaptığı yardımı
hatırlayıp teşekkür ederken, peygamber gibi temiz ve kusursuz Roosevelt’i, onun
halefi olan kıymetli devlet ve millet adamı Truman’ı hürmetle selamlarım”.(×)
16 Ağustos 2017 Çarşamba
DEVLET İŞLETMELERİ KAÇA SATILDI?
Türkiye’de son 20
yılda yoğun biçimde özelleştirme yapıldı yani kamu malları satıldı. Bunu
yapanlar; ulusal çıkarları ve kamu yararını gözetmediler. Büyüğüne küçüğüne
bakmadan, üretim yapanlar dahil 890 kamu malını, değerlerinin çok altında
sattılar. Bunu yaparken, verilen bir görevi yerine getirir gibiydiler. Söz ve
davranışlarına sınır koymuyor, uyarıları dinlemiyorlardı. ANAP’ın Devlet Bakanı
Eyüp Aşık, “TEKEL’i çöpüne kadar satacağız” derken; 57.Hükümet’in
Devlet Bakanı Yüksel Yalova, “özelleştirmeye
inanmayan genel müdürü görevde tutarsam vatana ihanet
etmiş olurum” diyordu.
AKP’li Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, “Babalar gibi satarım,
parayı veren düdüğü
çalar. Sümerbank’ı
tarihten sildik” gibi sözler söylüyordu.(x)
14 Ağustos 2017 Pazartesi
AKP’NİN KURULUŞU
ABD
ve AB, yeni yüzyıla girerken Türkiye’yi “içine
kapalılıktan” kurtararak “dünyaya
açacak” ve “global liberalizmi”
tam olarak uygulayacak “cesur önderlere”
gereksinim duyuyordu. Kemal Derviş’in
“Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”, ancak
böyle uygulanabilirdi. Recep Tayyip Erdoğan,
bu “cesareti” göstereceğini söylüyor ve
dış çevrelerle, özellikle ABD’yle ilişkiye geçiyordu. İlişkisi Fazilet Partisi üyesi
olduğu günlere dek gidiyordu. AKP’yi kurmadan önce; Nisan-1995 ile Temmuz 2001 arasında
6, kurduktan sonraki bir yıl içinde 2 olmak üzere 8 kez ABD’ye gitti. Aralık 2002
gidişinde, sıra dışı bir uygulamayla, resmi bir sıfatı olmamasına karşın Bush tarafından kabul edildi. Erdoğan’ın görüştüğü kişiler içinde üç isim
dikkat çekiyordu. Bunlar; Ilımlı İslam Modeli’nin kuramcısı Graham Fuller, daha sonra “AKP ile TSK’yı kafesledik” diyecek olan
CIA Türkiye Uzmanı Henri J. Barkey ve
“Karanlıklar Prensi” sanlı Richard Perle
idi.
9 Ağustos 2017 Çarşamba
SEVR, YENİDEN (10 Ağustos 1920 -10 Ağustos 2017)
Osmanlı Devleti’nin 1920 yılında imzaladığı
Sevr; Türklere Orta Anadolu’da 120 bin kilometrekarelik bir bölgeyi
bırakıyordu. Bugün, yabancılar Orta Anadolu dahil Türkiye’nin her yerini
kullanabiliyor. Toprak satın alıyor; madenlere, akarsulara ve limanlara sahip
olabiliyorlar. Sevr’de oluşturulan ve Türkiye’nin maliyesini düzenleyen
‘Mali Komisyon’un işlevini; bugün,
İMF ve Dünya Bankası yerine getiriyor. Sevr’de, ‘Garanti Sistemi’ adıyla uygulanan mali ayrıcalıklar, Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”yla yasalaşmış durumda. Sevr’de,
hükümet kendi gümrük vergilerini, Avrupalı devletlerle birlikte belirlemeyi
kabul etmişti. Bugün, AB’nin üçüncü ülkelerle (tüm dünya ülkeleri) yaptığı ve yapacağı bütün anlaşmaları önceden kabul etmiş durumda. Sevr’de, azınlıklar; okul,
kimsesizler yurdu, hastane, kilise, havra gibi toplumsal ve dinsel kuruluş
açmada, mülk edinmede denetim dışında
tutuluyordu. Bugün, aynı haklara hükümet kararlarıyla kavuşmuş durumdalar.
Sevr’de, ordu tasfiye ediliyordu ama subay tutuklamaları yer almıyordu. Şimdi,
hem toplu subay tutuklamaları yapılıyor, hem de ordu tasfiye ediliyor.
6 Ağustos 2017 Pazar
“SIFIR SORUNLU” DIŞ POLİTİKA
Son dönemde, “sıfır Sorunlu Dış Politika” tanımı sıkça kullanılır oldu. Yönetim gücünü
elinde bulunduranlar; Türkiye’nin sorun yaşamadığı ülke neredeyse kalmamışken,
dünyayla alay eder gibi, bu tanımı kullanıyor ve “sıfır sorundan” söz ediyor. Bu tanım, bugün yaşanmakta olan
gerçeğin tersini anlatıyor ama acaba Türkiye’nin tarihinde, komşularıyla “sıfır sorunlu” bir dönemi oldu mu?
Böyle bir olgu yaşandı mı? Bunun yanıtını yazıyı okuyunca bulacaksınız.
3 Ağustos 2017 Perşembe
OHAL UYGULAMALARINDAN YAŞ KARARLARINA
Türk halkı, YAŞ
toplantılarına; TSK’ya kumpas saldırılarının başladığı 2007 yılından beri,
eskisi kadar ilgi göstermiyor. 10 yıllık baskı sürecinde orduya sokulan
siyaset, TSK'yı Atatürk’ün ordusu olmaktan çıkardı. Halkın alınan kararlara ve komutan terfilerine
yönelik ilgi azalması buradan geliyor. Orduya siyaset sokmak, üstelik dinci
siyaset sokmak, art arda darbeler alan bu büyük kurumu ilerde; emir-komuta
zinciri bozulmuş, savaşkanlık ruhunu yitirmiş, disiplinsiz bir insan kalabalığı
haline getirecektir. Yönetime gelen her parti, orduya kendi adamlarını ve
politik farklılıklarını taşıyarak, orduyu ordu olmaktan çıkaracaktır.
Osmanlının son döneminde yaşananlar yeniden yaşanacaktır. Abdulhamit, cahil
“alaylı subayları” paşa yaptı; Enver Paşa ordunun komutasını Almanlara verdi;
Menderes NATO’ya teslim etti. Ancak, orduya en büyük zarar son on yılda
verildi, aceleyle çıkarılan kararnameler ordunun niteliğini değiştirdi.
Aşağıdaki yazıyı, uyarımızı yapıp tarihe not düşmek için yayınlıyoruz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)