29 Ağustos 2017 Salı

30 AĞUSTOS’TAN 9 EYLÜL’E



30 Ağustos Zaferi’nden bir gün sonra 1 Eylül’de; orduya, Akdeniz’i ilk hedef gösteren ünlü bildirisini yayınladı. Subay ve erlerine duyduğu sevgi ve güveni yansıtan bu bildiride ordusuna; “zalim ve mağrur bir ordunun asli unsurlarını, inanılamayacak kadar kısa bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve soylu milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu kanıtlıyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk milleti, geleceğinden emin olmakta haklıdır. Savaş alanlarındaki ustalık ve fedakarlığınızı yakından görüyor ve izliyorum... Bütün arkadaşlarımın ilerlemesini ve herkesin; akıl gücü, kahramanlık ve yurtseverlik kaynaklarını yarıştırarak kullanmaya devam etmesini isterim” diyor ve “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri !” buyruğunu veriyordu.

25 Ağustos 2017 Cuma

26 AĞUSTOS BAŞKOMUTANLIK MEYDAN SAVAŞI


25 Ağustos akşamı, Anadolu’nun dış dünyayla haberleşmesini tümüyle kesti. Karargahını Şuhut yakınlarındaki dağlık bölgeye, oradan Kocatepe arkasındaki bir tepeye taşıdı. 26 Ağustos sabahı, gün doğumuna bir saat kala, savaşı yöneteceği Kocatepe’ye geldi. ‘Düşüncelerine gömülmüş, konuşmuyordu. Durmadan Doğu’ya, güneşin doğacağı ufka bakıyordu. Orada kızıl pırıltı belirip, Anadolu yaylasına güneş doğarken birden, gürüldeyen bir gök gibi, topçu baraj ateşi başladı. Yunan Ordusu uykusundan uyandı. Birçok komutan, o gece Afyon’da gittikleri balodan ancak iki saat önce dönmüştü’.

22 Ağustos 2017 Salı

ATATÜRK’TEN İNÖNÜ’YE


Amerikan donanmasının Missouri Zırhlısı, 5 Nisan 1946 günü İstanbul’a geldi ve büyük törenlerle karşılandı.  Karaköy’deki genelevlerde boya badana yapıldı, eğlence yerlerine Amerikalı askerlere iyi davranmaları için talimat verildi, cami minarelerine welcome yazan mahyalar asıldı. Aynı günlerde, Meclis’te ulusal onuru zedeleyen konuşmalar yapılıyordu. CHP’li Başbakan Şükrü Saraçoğlu, Türkiye’nin ABD’ne olan 4,5 milyon dolarlık borcun ödenmesi nedeniyle yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Hepimiz inanıyoruz ki Amerika Birleşik Devletleri’ne bu parayı vermekle borcumuzun yalnız maddi kısmını ödüyoruz. ABD’ne bir de manevi borcumuz var ki onu da özgürlük, eşitlik, bağımsızlık ve insanlık davalarında Amerika’nın bulunduğu saflarda bulunmak suretiyle ödeyeceğiz”. CHP Bursa milletvekili M.Baha Pars ise şunları söylüyordu: “Bugün bu büyük milletin, Amerika’nın; insanlığa yaptığı yardımı hatırlayıp teşekkür ederken, peygamber gibi temiz ve kusursuz Roosevelt’i, onun halefi olan kıymetli devlet ve millet adamı Truman’ı hürmetle selamlarım”.(×)

16 Ağustos 2017 Çarşamba

DEVLET İŞLETMELERİ KAÇA SATILDI?

Türkiye’de son 20 yılda yoğun biçimde özelleştirme yapıldı yani kamu malları satıldı. Bunu yapanlar; ulusal çıkarları ve kamu yararını gözetmediler. Büyüğüne küçüğüne bakmadan, üretim yapanlar dahil 890 kamu malını, değerlerinin çok altında sattılar. Bunu yaparken, verilen bir görevi yerine getirir gibiydiler. Söz ve davranışlarına sınır koymuyor, uyarıları dinlemiyorlardı. ANAP’ın Devlet Bakanı Eyüp Aşık, “TEKEL’i çöpüne kadar satacağız” derken; 57.Hükümet’in Devlet Bakanı Yüksel Yalova, “özelleştirmeye inanmayan genel müdürü görevde tutarsam vatana ihanet etmiş olurum”  diyordu. AKP’li Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, “Babalar gibi satarım, parayı veren düdüğü çalar. Sümerbank’ı tarihten sildik” gibi sözler söylüyordu.(x)

14 Ağustos 2017 Pazartesi

AKP’NİN KURULUŞU


ABD ve AB, yeni yüzyıla girerken Türkiye’yi “içine kapalılıktan” kurtararak “dünyaya açacak” ve “global liberalizmi” tam olarak uygulayacak “cesur önderlere” gereksinim duyuyordu. Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”, ancak böyle uygulanabilirdi. Recep Tayyip Erdoğan, bu “cesareti” göstereceğini söylüyor ve dış çevrelerle, özellikle ABD’yle ilişkiye geçiyordu. İlişkisi Fazilet Partisi üyesi olduğu günlere dek gidiyordu. AKP’yi kurmadan önce; Nisan-1995 ile Temmuz 2001 arasında 6, kurduktan sonraki bir yıl içinde 2 olmak üzere 8 kez ABD’ye gitti. Aralık 2002 gidişinde, sıra dışı bir uygulamayla, resmi bir sıfatı olmamasına karşın Bush tarafından kabul edildi. Erdoğan’ın görüştüğü kişiler içinde üç isim dikkat çekiyordu. Bunlar; Ilımlı İslam Modeli’nin kuramcısı Graham Fuller, daha sonra “AKP ile TSK’yı kafesledik” diyecek olan CIA Türkiye Uzmanı Henri J. Barkey ve “Karanlıklar Prensi” sanlı Richard Perle idi.

9 Ağustos 2017 Çarşamba

SEVR, YENİDEN (10 Ağustos 1920 -10 Ağustos 2017)


Osmanlı Devleti’nin 1920 yılında imzaladığı Sevr; Türklere Orta Anadolu’da 120 bin kilometrekarelik bir bölgeyi bırakıyordu. Bugün, yabancılar Orta Anadolu dahil Türkiye’nin her yerini kullanabiliyor. Toprak satın alıyor; madenlere, akarsulara ve limanlara sahip olabiliyorlar. Sevr’de oluşturulan ve Türkiye’nin maliyesini düzenleyen ‘Mali Komisyon’un işlevini; bugün, İMF ve Dünya Bankası yerine getiriyor. Sevr’de, ‘Garanti Sistemi’ adıyla uygulanan mali ayrıcalıklar, Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”yla yasalaşmış durumda. Sevr’de, hükümet kendi gümrük vergilerini, Avrupalı devletlerle birlikte belirlemeyi kabul etmişti. Bugün, AB’nin üçüncü ülkelerle (tüm dünya ülkeleri) yaptığı ve yapacağı bütün anlaşmaları önceden kabul etmiş durumda. Sevr’de, azınlıklar; okul, kimsesizler yurdu, hastane, kilise, havra gibi toplumsal ve dinsel kuruluş açmada, mülk edinmede denetim dışında tutuluyordu. Bugün, aynı haklara hükümet kararlarıyla kavuşmuş durumdalar. Sevr’de, ordu tasfiye ediliyordu ama subay tutuklamaları yer almıyordu. Şimdi, hem toplu subay tutuklamaları yapılıyor, hem de ordu tasfiye ediliyor.

6 Ağustos 2017 Pazar

“SIFIR SORUNLU” DIŞ POLİTİKA




Son dönemde, “sıfır Sorunlu Dış Politika” tanımı sıkça kullanılır oldu. Yönetim gücünü elinde bulunduranlar; Türkiye’nin sorun yaşamadığı ülke neredeyse kalmamışken, dünyayla alay eder gibi, bu tanımı kullanıyor ve “sıfır sorundan” söz ediyor. Bu tanım, bugün yaşanmakta olan gerçeğin tersini anlatıyor ama acaba Türkiye’nin tarihinde, komşularıyla “sıfır sorunlu” bir dönemi oldu mu? Böyle bir olgu yaşandı mı? Bunun yanıtını yazıyı okuyunca bulacaksınız.

3 Ağustos 2017 Perşembe

OHAL UYGULAMALARINDAN YAŞ KARARLARINA


Türk halkı, YAŞ toplantılarına; TSK’ya kumpas saldırılarının başladığı 2007 yılından beri, eskisi kadar ilgi göstermiyor. 10 yıllık baskı sürecinde orduya sokulan siyaset, TSK'yı Atatürk’ün ordusu olmaktan çıkardı.  Halkın alınan kararlara ve komutan terfilerine yönelik ilgi azalması buradan geliyor. Orduya siyaset sokmak, üstelik dinci siyaset sokmak, art arda darbeler alan bu büyük kurumu ilerde; emir-komuta zinciri bozulmuş, savaşkanlık ruhunu yitirmiş, disiplinsiz bir insan kalabalığı haline getirecektir. Yönetime gelen her parti, orduya kendi adamlarını ve politik farklılıklarını taşıyarak, orduyu ordu olmaktan çıkaracaktır. Osmanlının son döneminde yaşananlar yeniden yaşanacaktır. Abdulhamit, cahil “alaylı subayları” paşa yaptı; Enver Paşa ordunun komutasını Almanlara verdi; Menderes NATO’ya teslim etti. Ancak, orduya en büyük zarar son on yılda verildi, aceleyle çıkarılan kararnameler ordunun niteliğini değiştirdi. Aşağıdaki yazıyı, uyarımızı yapıp tarihe not düşmek için yayınlıyoruz.