30 Ağustos
Zaferi’nden bir gün sonra 1 Eylül’de; orduya, Akdeniz’i ilk hedef gösteren ünlü
bildirisini yayınladı. Subay ve erlerine duyduğu sevgi ve güveni yansıtan bu
bildiride ordusuna; “zalim ve mağrur bir
ordunun asli unsurlarını, inanılamayacak
kadar kısa bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve soylu milletimizin fedakârlıklarına
layık olduğunuzu kanıtlıyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk milleti,
geleceğinden emin olmakta haklıdır. Savaş alanlarındaki ustalık ve
fedakarlığınızı yakından görüyor ve izliyorum... Bütün arkadaşlarımın ilerlemesini
ve herkesin; akıl gücü, kahramanlık ve yurtseverlik kaynaklarını yarıştırarak
kullanmaya devam etmesini isterim” diyor ve “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri !” buyruğunu veriyordu.
30 Ağustos’a Doğru
Mustafa Kemal, 17 Ağustos 1922 günü Ankara’dan ayrıldı ve Konya üzerinden
cepheye gitti. Orduyu Büyük Taarruza hazırlarken, kötümser muhalefeti yatıştırmak için kısa bir önce cepheden Ankara’ya gelmişti.
Cepheye gidip geldiğini, gizlilik gereği çok az insan biliyordu.
İstanbul gazetelerine ve yabancı haber
ajanslarına, sürekli olarak, ordunun saldırıya henüz hazır olmadığı söylentisi
yayılıyordu. Çankaya’daki nöbetçiler kimseyi içeri sokmuyordu. “Gazi’nin işi vardı!” Gazeteler, onun ertesi
günü Çankaya’da bir ziyafet vereceğini
yazmıştı”.1
Özgüven
Yaptığı hazırlığa ve ordusuna o denli güveniyordu
ki, utkuyu kesin gören bir ruh sağlamlığı içindeydi. Ankara’dan ayrılacağı
akşam, Keçiören’de yakın arkadaşlarıyla birlikteydi. Bunlardan biri, “Paşam ya başaramazsanız?” dediğinde, “Ne demek istiyorsun? Taarruz emrini
aldığınızda hesap ediniz. On beşinci gün İzmir’deyiz” yanıtını almıştı.
Zafer’den sonra Ankara’ya
döndüğünde, o gece beraber olduğu arkadaşlarına, “İzmir’e on dört günde girdik. Bir günlük yanılgım var, ama kusur bende
değil, Yunanlılar’da” diyecektir.2
Yanıltma
Yunanlılar, ana saldırıyı, geniş boyutlu yığınak
yapılan Kuzey’den, Eskişehir’den bekliyordu. Düşüncelerinde haklıydılar. Türk
Ordusu’nun ana gövdesi oradaydı. İngiliz istihbaratçıları, “bölgedeki Türk birliklerinin yoğun bir hareketlilik içinde”
olduğunu bildiriyordu.3
Ancak, O, İzmir demiryoluna hakim durumdaki Afyon’a
saldırmaya karar vermişti. Yunanlılar bu bölgeyi o denli iyi tahkim etmişlerdi
ki, İngiliz mühendisleri burayı, Fransızlar’ın Almanlara karşı on ay
direndikleri Verdun savunma hattına
benzetiyorlardı.
Bir ay boyunca, ordunun büyük bölümünü, belli
etmeden Güney cephesine çekmeyi başardı. Birlikler, geceleri, ‘kimi zaman düşmanın birkaç yüz metre
yakınından’ sessizce geçerek; gündüzleri ‘keşif uçaklarından gizlenip, köylerde ya da ağaç altlarında dinlenerek’4
Afyon ovasına kaydırıldılar. Eskişehir cephesinde, düşmanı yanıltmak için;
gereksiz yerlerde yol yapıyormuş gibi davranılıyor, geceleri geniş bir alana
yayılarak ateşler yakılıyor ve gündüzleri süvariler, büyük bir ulaşım hareketi
varmış gibi, atlarına iple bağladıkları çalıları sürükleyerek yapay toz
bulutları çıkarıyordu.
Baskın
Ana saldırıya kısa bir süre kala; Eskişehir yönünde göstermelik oyalama saldırısı,
Aydın yönüne doğru yanıltıcı bir süvari harekatı yaptırdı. Sınırlı uçak
sayısına karşın, pilotlara, düşman uçaklarının ne pahasına olursa olsun, Türk
cephesi üzerine sokulmaması buyruğunu verdi.
Eğitimleri bile tamamlanmamış Türk pilotlar, bu buyruğu
şaşılacak bir başarıyla yerine getirdiler ve düşman uçaklarını cephe hava
sahasına sokmadılar. Büyük Taarruz’un
zamanını öyle hesaplamıştı ki; “Rumların
Yunan Ordusu’nu beslemek için ektiği ekinler büyümüş, ancak biçilmemiş olacak;
ayrıca derelerin suyu çekilmiş olacağı için” süvari birlikleri hızla
ilerleyebilecekti.5
Kesin Zafer
25 Ağustos
akşamı, Anadolu’nun dış dünyayla haberleşmesini tümüyle kesti. Amacı, savaşı bir tek darbeyle
bitirmekti. Sabah güneş doğarken hücum buyruğunu verdi ve çok kanlı bir savaş
başladı. Sabah dokuz buçukta, yani birkaç saat içinde, iki tepe dışında tüm
hedefler ele geçirilmişti. Ani vuruş tam olmuştu. Yunan Ordusu’nun yapacak
birşeyi kalmamıştı.
Dört gün sonra, 30 Ağustos’ta, büyük saldırı
tamamlandığında, Anadolu’daki Yunan Ordusu’nun yarısı, yani yüz bin asker yok
edilmiş ya da esir alınmıştı. Ordu Komutanı General Trikopis karargâhıyla
birlikte, tutsak edilmişti. Ordu’nun diğer yarısı, “köyleri, kentleri, ekinleri yakarak; erkek, kadın, çocuk önüne gelen
herkesi öldürerek bir sürü halinde”6 İzmir’e doğru kaçıyordu.
Görüşme İstekleri
İtilaf Devletleri, 4 Eylül’de gönderdikleri bir
telgraf yazısıyla, İzmir konsoloslarının Mustafa Kemal’le görüşmek için
yetkili kılındığını, görüşmenin nerede ve ne zaman yapılabileceğini sordu.
Amaçları, ateşkes sağlayarak, Yunan Ordusu’nun yok olmasını önlemekti.
Savaşın sonucu belli, bitiş günü ise
henüz belli değildi. Alaycı bir yanıt verdi. Konsoloslarla, 9 Eylül günü Nif’de
(Kemalpaşa) görüşebileceğini bildirdi. Bu konuda daha sonra şunları
söyleyecektir:“Ben, dediğim gün gerçekten
Kemalpaşa’da bulundum. Ancak, görüşme isteyenler orada değildi. Çünkü
ordularımız İzmir rıhtımında, verdiğim hedefe, Akdeniz’e ulaşmış bulunuyordu”.7
Kanlı Hafta
Kaçış durumundaki Yunan çekilişi, bir hafta sürdü.
Bu bir hafta, Batı Anadolu’nun uzun tarihi içinde yaşadığı, her halde en kanlı
haftaydı. Yunan askerleri, özellikle Anadolu’da yaşayanları, önlerine çıkan
bütün canlıları, hareket eden herşeyi öldürüyordu. Türk Ordusu, ‘kızıl bir ölüm alevi gibi’ bütün Batı
Anadolu’yu kan ve ateşe boğan Yunan birliklerinin önüne geçmek, vahşeti
durdurmak için hızla ilerliyor, Yunan Ordusu ise sanki ‘işlediği suçlardan kurtulmak ister gibi’ kaçıyordu.
Afyon İzmir arasındaki 350 kilometre
adeta bir sürek avı alanı haline gelmişti. Türk piyade birlikleri, aşırı sıcak
altında zaman zaman koşuyor, cinayetleri önlemek için kimi zaman verilen
emirleri bile duymuyordu. Ancak, bütün çabalarına karşın, yol üzerinde
dumanları tütmekte olan kent ya da köylerin yıkıntılarına yetişebiliyorlardı. “Uşak’ın üçte biri yok olmuş, Alaşehir’den
geriye, dağın yamacında yanık bir çukurdan başka bir şey kalmamıştı. Tarihi
kent Manisa’nın on sekiz bin yapısından, yalnızca beş yüzü ayakta kalmıştı”.8
Kurtuluş
31 Ağustos’ta Uşak, 2 Eylül’de Alaşehir, 5 Eylül’de
Turgutlu, 6 Eylül’de Manisa yakıldı. Türk Ordusu, bütün çabasına karşın, birer
gün arayla bu kentlere yetişti. 4 Eylül’de Söğüt, Buldan, Kula, Alaşehir; 5
Eylül’de Bilecik, Bozüyük, Simav, Demirci, Ödemiş, Salihli; 6 Eylül’de Akhisar
ve Balıkesir; 9 Eylül’de İzmir, 10 Eylül’de Bursa kurtarıldı.
8 Temmuz 1920’de, Bursa’nın işgali nedeniyle,
Meclis kürsüsüne örtülen ve ancak kurtuluştan sonra kaldırılmasına karar
verilen siyah matem örtüsü, duygulu
bir törenle “gözyaşları arasında” kaldırıldı.9
Vahşet
Yunan askerleri, aldıkları emre uyarak “Hıristiyan aileleri de önlerine katıp
götürmüş, Türkler’in elinde tek bir sağlam dam bırakmamak için, evlerin
tamamına yakınını yok etmişti.” Dizginlenemeyen bir kin ve düşmanlık
içinde, denetlenemez bir vahşetle “yakma,
yıkma, yağma, ırza geçme, ne varsa hepsini yaptılar”.10
İngiltere Yüksek Komseri Rumbold, İzmir Konsolosundan aldığı rapora
dayanarak, Lord Curzon’a, “birbirlerini
bile parçalayacaklar. Yaşananlar, insanı tiksindiren bir barbarlık ve
canavarlık rekorudur” diyordu. Türkler’e barbar diyen Yunanlılar, “bütün barbarlık ölçülerini aşmışlardı”.11
Uygulanan vahşet o denli insanlık
dışıydı ki, yuvaları yakılan ana baba, kardeş ya da çocuklarını yitiren Türk
halkı, çaresiz bir öfke içinde büyük bir acı yaşıyordu. Her zaman sevecen, 'yumuşak yürekli ve merhametli' Anadolu
kadınları, esir kafilelerinin peşine düşüyor, Türk askerlerine, 'hiç olmazsa birini verin, öldüreyim' diye yalvarıyordu.12
DİPNOTLAR
1 “Nutuk” M.K.Atatürk, II.C., T. T. K. Yay.,
4.Bas., 1989, sf. 899
2 “Çankaya” F.R.Atay, Betaş A.Ş.
İst.-1980, sf. 309
3 “Atatürk” L.Kinross, Altın Kit. Yay.,
12 Bas., İst.-1994, sf. 366
4 a.g.e. sf. 367
5 a.g.e. sf. 367
6 a.g.e. sf. 370
7 “Nutuk” M.K.Atatürk, II.C., T. T. K.
Yay., 4.Bas., 1989, sf.903
8 “Atatürk” L.Kinross, Altın Kit. Yay.,
12 Bas., İst.-1994, sf. 375
9 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.C., Remzi
Kit., 8.Bas., 1981, sf. 538-539
10 “Atatürk” L.Kinross, Altın Kit. Yay.,
12 Bas., İst.-1994, sf. 376
11 a.g.e. sf. 376
12 “Çankaya” F.R.Atay, Betaş A.Ş.
İst.-1980, sf. 332
Hacı anestı ve barbar yunan uşakları bu utancı binlerce yıl yaşayacaklar..
YanıtlaSilAmin
YanıtlaSil