Osmanlı Devleti’nin 1920 yılında imzaladığı
Sevr; Türklere Orta Anadolu’da 120 bin kilometrekarelik bir bölgeyi
bırakıyordu. Bugün, yabancılar Orta Anadolu dahil Türkiye’nin her yerini
kullanabiliyor. Toprak satın alıyor; madenlere, akarsulara ve limanlara sahip
olabiliyorlar. Sevr’de oluşturulan ve Türkiye’nin maliyesini düzenleyen
‘Mali Komisyon’un işlevini; bugün,
İMF ve Dünya Bankası yerine getiriyor. Sevr’de, ‘Garanti Sistemi’ adıyla uygulanan mali ayrıcalıklar, Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”yla yasalaşmış durumda. Sevr’de,
hükümet kendi gümrük vergilerini, Avrupalı devletlerle birlikte belirlemeyi
kabul etmişti. Bugün, AB’nin üçüncü ülkelerle (tüm dünya ülkeleri) yaptığı ve yapacağı bütün anlaşmaları önceden kabul etmiş durumda. Sevr’de, azınlıklar; okul,
kimsesizler yurdu, hastane, kilise, havra gibi toplumsal ve dinsel kuruluş
açmada, mülk edinmede denetim dışında
tutuluyordu. Bugün, aynı haklara hükümet kararlarıyla kavuşmuş durumdalar.
Sevr’de, ordu tasfiye ediliyordu ama subay tutuklamaları yer almıyordu. Şimdi,
hem toplu subay tutuklamaları yapılıyor, hem de ordu tasfiye ediliyor.
Değerli Ganimet
Birinci Dünya Savaşı’ndan yengiyle çıkan Devletler, 10
Ağustos 1920’de Paris’in banliyölerinden porselen fabrikasıyla ünlü Sévres’de,
bir araya geldiler. Osmanlı Devleti’ne, kendi varlığına son veren bir barış
anlaşması imzalatılacak ve toprakları nüfuz bölgelerine ayrılarak
paylaşacaklardı. Hindistan ve Çin’e ulaşan ana ulaşım yolu üzerindeki
Mezopotamya, Filistin ve Suriye ele geçirilecek, kapitülasyonlar (yabancılara
verilen ayrıcalıklar) genişletilecek ve Boğazlar denetim altına alınacaktı.
Osmanlı İmparatorluğu savaşın en değerli ganimetiydi.
Stratejik konumu dışında; el değmemiş petrol yataklarına, bakır, gümüş, demir
başta olmak üzere bilinen hemen tüm değerli madenlere ve“hidroteknik
mühendislerinin yardımıyla muazzam ölçüde ürün verebilecek, olağanüstü verimli
tarım arazilerine”1 sahipti.
“Emperyalist Çözüm”
Amerikalı tarihçi Prof. Paul C.Helmreich, Paris’ten
Sevr’e (From Paris to Sévres) adlı yapıtında, Sevr Antlaşması için, “19.yüzyıl sömürgeciliğini izleyen, mükemmel
bir emperyalist çözüm” der ve o günlerdeki Türkiye için şu değerlendirmeyi
yapar: “Herkesin Türkiye’de bir çıkarı
vardı; olmayanlar da icat ediyordu. Bir anlamda, çıkar çatışmalarının da
ötesine geçilmiş, yıllara yayılan ‘uyutma antlaşmaları süreci’, yerini açık
olarak yürütülen ‘nefret’ tutumuna bırakmıştı. ‘Barbar bir ulus’ olan
Türkler’i, Avrupa’dan kovma fırsatı kaçırılmamalıydı. Lloyd George, sezgi
gücünü yitirmiş; Türkler’in İstanbul’dan çıkarılmasında diretiyordu. Türkiye
topraklarında, neredeyse akla gelebilecek bütün azınlıklar için birer ülke
planlanıyordu. Büyük güçler, kamp ateşinin çevresinde, aç gözlerle fırsat
kollayan kurtlar gibiydi. Çünkü; Türkiye, doğası gereği zengin ve emperyalizm
oburdu”.2
Anlaşmalar Seti
Anlaşma (İtilaf) Devletleri, Osmanlı topraklarını
savaştan hemen sonra işgal etmiş, eylemsel olarak aralarında paylaşmışlardı.
İstanbul’da askeri bir yönetim oluşturulmuş, Meclis dağıtılmış, Hükümet her
söyleneni yerine getiren bir kukla durumuna getirilmişti. Toprak
paylaşımının biçim ve miktarı, savaş içinde gizli-açık 9 uluslararası
antlaşmayla önceden belirlenmişti.3
Yemen’den Balkanlar’a, Kafkasya’dan Ege
adalarına dek büyük bir coğrafyada sınırlar yeniden çizilmişti. Rusya’nın
devrim nedeniyle paylaşım dışı kalması üzerine, San Remo’da gözden geçirilen
yeni düzenleme, şimdi Sévres’de uluslararası bir
antlaşmaya dönüştürülecek ve uygulanacaktı.
Anadolu’nun Paylaşımı
Sevr Anlaşması’nda; Kars, Erzurum dahil, ülkenin Doğusu tümüyle Bağımsız
Ermeni Cumhuriyeti adıyla Ermenilere veriliyor (88-94.Madde), Fırat
Nehri’nin doğusundaki topraklar Özerk Kürt Ülkesi yapılıyordu. (62-64.
Madde)
Suriye’den sonra İskenderun, Adana, Mersin ve Çukurova’yı
içine alan Fransız nüfuz bölgesi, Sivas’ın Kuzeyine dek uzanıyordu (Ek
Protokol).
Antalya merkez olmak üzere, Bursa’dan Kayseri’ye çekilen,
Afyonkarahisar’dan geçen hattın Güneyinde kalan tüm Güneybatı Anadolu ve Onikiada,
İtalyan nüfuz bölgesi oluyordu (Ek Protokol).
Yunanistan; İzmir’le birlikte Batı
Anadolu’yu, Edirne ve Gelibolu dahil, tüm Trakya’yı ve Ege adalarını alıyordu
(84-87.Madde). İstanbul, Marmara Denizi ve Çanakkale, Türk askerinden arındırılıyor,
Anlaşma (İtilaf) Devletleri’nin denetimine veriliyordu.4
Ordu Dağıtılıyor
Anlaşma Devletleri, Türklere, “ekonomik değeri ve
gelişme olasılığı bulunmayan”5 topraklar olarak kabul ettikleri,
Orta Anadolu’da 120 bin kilometrekarelik bir bölgeyi bırakıyordu. Ordu
dağıtılıyor, yerine 50 700 kişiyle sınırlandırılan ve subay kadrosu içinde
1500 yabancı denetmenin (müfettişin) görev yapacağı bir jandarma örgütü
kuruluyordu.
Askerlik yükümlülüğü kaldırılarak, ordunun
silah donanımı Anlaşma Devletleri’ne devrediliyor; silah üretim ve dışalımı
yasaklanıyor; deniz birliklerindeki gemi sayısı, 6 torpido ve 7 hücumbot ile
sınırlanıyordu.6
Ekonomik Tutsaklık
Ekonomik, siyasi ve hukuki ayrıcalıklardan oluşan
kapitülasyonlar, sınırları genişletilerek yeniden düzenleniyor, Garanti
Sistemi adıyla yeni ayrıcalıklar getiriliyordu (261.Madde). Demiryolları,
limanlar, su yolları, gümrükler ve ormanlarla özel ve devlet okulları,
uluslararası komisyonların denetimi altına alınıyordu. (Madde 328 -360).7
Devlet bütçesi; İngiltere, Fransa ve İtalya’dan
oluşan bir kurul tarafından düzenlenecekti. Kurula katılan Türk
temsilcinin oy hakkı bulunmayacak, yalnızca danışma niteliğinde görüş
bildirecekti. Türk Hükümeti, kurulun onaylamadığı herhangi bir
akçalı (mali) düzenlemede bulunamayacak, Gümrükler Genel Müdürü, bu
kurul tarafından atanacak ya da görevden alınacaktır.
Türk Devleti’nin para politikası, Osmanlı Bankası
ve Düyunu Umumiye İdaresi ile birlikte çalışacak bir Mali
Komisyon tarafından belirlenecekti.
Komisyon, devletin
gelirleri ile; önce işgal güçlerinin giderlerini ve savaş ödencesini
(tazminatı) ödeyecek, sonra geri dönen azınlıkların giderlerini karşılayacak,
kalanını Türk halkının gereksinimleri için kullanacaktı (Madde 231-266).8
Büyük devletlere tanınmış olan kapitülasyon
ayrıcalıklarından, Yunanistan ve kurulacak olan Ermenistan yurttaşları da
yararlanacak, herhangi bir ticari kısıtlamaya bağlı olmadan ülkenin her
yerinde çalışabileceklerdi. Yabancı kargo ve posta kuruluşları yeniden
açılacaktı. Konsolosluk Mahkemeleri, gelişkin yetkilerle yeniden
kurulacak, Türk Mahkemeleri yabancıları yargılayamayacaktı.9
Azınlıklar Egemenliği
Sevr; azınlıklar, dinsel
özgürlükler ve demokratik haklar konusunda, özellikle Rum ve Ermeniler’e,
Türkler’in yararlanamayacağı geniş haklar getiriyordu. Savaş nedeniyle
yerlerinden ayrılan azınlıklar, hiçbir koşula bağlı olmaksızın geri
dönebilecekler ve komisyona bildirdikleri maddi zararları, Türk maliyesinden
alabileceklerdi.
Azınlıklar; okul, kimsesizler yurdu,
hastane, kilise, havra gibi toplumsal ve dinsel kuruluş açmada, mülk
edinmede tümüyle özgür olacaklar, hiçbir denetime bağlı kalmayacaklardı.10
“Utanç Belgesi”
Anadolu’daki Türk egemenliğini kesin biçimde sona erdiren
Sevr, onu imzalayanlar için “sonsuz bir utanç belgesiydi”.11
En küçük ayrıntıya dek yüzlerce maddeyle belirlenen parçalama girişimi,
birkaç tümceyle özetlenirse, ortaya çıkan somut gerçek şuydu: “Osmanlı
Padişahı ve bütün İslamların Halifesi olan Sultan Mehmet Vahdettin”12,
dedelerinin Selçuklular’dan devralarak büyük bir imparatorluğun ana yurdu
yaptığı Anadolu’yu, hiç direnmeden, üstelik direnenlere karşı direnerek elden
çıkarıyordu.
İşin acı yanı, “mahvolmak istemeyen ve
Anavatanı’nı her türlü fedakarlığa katlanarak savunmaya karar veren Türk
milletine, tutsaklık ve utanç zincirini takmak için, büyük devletler ve
Yunanlılarla birlikte saldırıyor, bu saldırıda silah dahil, her şeyi
kullanıyordu”.13
Sevr’den
Günümüze
Sevr’de
oluşturulan ve Türkiye’nin maliyesini düzenleyecek ‘Mali Komisyon’un
işlevini; bugün, İMF ve Dünya Bankası yerine getiriyor. Sevr’de, “Garanti Sistemi” adıyla uygulanan mali
ayrıcalıklar, Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”yla
yasalaşmış durumda. Yabancılar, bugün Türkiye’de Türk yurttaşlarının ödediği; kira
geliri, hazine bonosu ve devlet tahvili faiz geliri, serbest meslek kazancı, banka
faiz geliri, ücret kazancı ve repo geliri gibi
kazançlarda vergi ödemiyor. 1838 Türk-İngiliz Serbest Anlaşması’nda
(Baltalamaya Anlaşması) bile, Türk tüccarlar yüzde 12 vergi öderken, yabancılar
yüzde 5 vergi ödüyordu.
Sevr’de,
hükümet kendi gümrük vergilerini, Avrupalı devletlerle birlikte belirlemeyi
kabul etmişti. Bugün ise, AB’nin üçüncü ülkelerle (tüm dünya ülkeleri) yaptığı ve yapacağı bütün anlaşmaları önceden kabul etmiş durumdadır.
Sevr’deki
“Mali Komisyon”, savaş tazminatları ve borç ödemelerine öncelik
vermişti. Bugün dış borç ödemelerine kaynak ayırmak için, Kemal Derviş’in
çıkarttığı Merkez Bankası Yasası kullanılıyor ve “faiz dışı fazla”
peşinde koşuluyor. AKP hükümetleri, dış borç bulmak için Hazine altınlarını
rehin veriyor; devlet işletmelerini, Varlık Fonu adını verdiği şirkete
devrederek borç garantisi olarak kullanıyor.
Sevr’de,
Demiryolları, limanlar, su yolları, gümrükler ve
ormanlarla özel ve devlet okulları,
uluslararası komisyonların denetimi altına alınıyordu. Bugün, bunların büyük
bölümü devlet yönetiminden çıkmıştır. Limanlar satılmış, akarsular HES’lerle
doldurulmuş durumdadır.
Sevr’de, azınlıklar; okul,
kimsesizler yurdu, hastane, kilise, havra gibi toplumsal ve dinsel kuruluş
açmada, mülk edinmede denetim dışına çıkarılmışlardı. Sevr’in bu maddeleri, Avrupa Birliği
isteklerine bağlı kalınarak, 57. Hükümet ve sonraki AKP hükümetleri tarafından,
uygulanmıştır. Cumhuriyet döneminden sonra bugün yeniden özgür kılınmışlardır.
Eski mülklerine kavuşmuşlar ve yoğun bir çalışma içine girmişlerdir.
Sevr’de, yabancılar kendi nüfuz alanlarında, maden arama ve
işletmede serbesttiler. Şimdi Türkiye’nin büyük bölümünde, kiralamalar ya da
satın almalarla arama ve işletme haklarına sahiptirler.
Duyunu
Umumiye’nin reji idaresinden alınıp devlet tekeli
haline getirilen tütün üretim ve işletmeciliği, bugün yeniden yabancı sigara
şirketlerinin tekeline verildi. Pancarın yerini mısır ve yapay tatlandırıcılar
aldı. Tütün ve pancarın ekim alanları sınırlandırıldı. Düyunu Umumiye
İdaresi ve Osmanlı Bankası’nın yerini alan milli bankalar artık yok. Milli
bankaların yerini, uluslararası bankalar aldı.
Sevr’de, Anadolu Avrupa devletlerinin nüfuz bölgelerine
ayrılmıştı, şimdi Türkiye’nin tümü yabancıların açık pazarı durumunda.
Sevr’de, ordu tasfiye
edilmişti ama subay tutuklamaları yapılmamıştı. Şimdi, toplu subay
tutuklamaları yapılıyor. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra çıkarılan
kararnamelerle, ordu polis gücüne dönüştürülüyor okulları kapatılıyor, hastaneleri ve mahkemeleri elinden alınıyor.
DİPNOTLAR
1 “Woodrew Wilson, Dünya Savaşı, Versailles
Barışı” R.S.Becker, sf.96; ak. A.M. Şamsutdinov,
“Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923” Doğan Kitap,
İstanbul-1999, sf.39
2 “Sevr Entrikaları” P. C.Helmreich, Sabah Kit., İstanbul-1996, sf.22
3 Ana Britannica, 27.Cilt, Ana Yay. A.Ş.
İstanbul-1994, sf.361
4 “Mustafa
Kemal” B.Méchin, Bilgi Kit., Ankara-1997, sf.192
5 a.g.e. sf.192
6 “Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi
1918-1923” A.M. Şamsutdinov, Doğan Kitap, İstanbul-1999, sf.241
7 “Kurt ve Pars” Benoit Méchin, Kum
Saati Yay., İst.-2001, sf.156-157
8 “Mustafa Kemal” B.Méchin, Bilgi Kit.,
Ankara-1997, sf.195-196
9 “Türkiye Ulusal
Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923” A.M. Şamsutdinov, Doğan Kitap, İstanbul-1999, sf.242
10 Büyük Larousse, Gelişim Yayınları, sf.10403
11 “Kemalist Eğitimin
Tarih Dersleri-IV” Kaynak Yay., 3.Bas., 2001, sf.64
12 a.g.e. sf.65
13 a.g.e. sf.65
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder