Amerikan
donanmasının Missouri Zırhlısı, 5
Nisan 1946 günü İstanbul’a geldi ve büyük törenlerle karşılandı. Karaköy’deki genelevlerde boya badana
yapıldı, eğlence yerlerine Amerikalı askerlere iyi davranmaları için talimat
verildi, cami minarelerine welcome yazan mahyalar asıldı. Aynı günlerde,
Meclis’te ulusal onuru zedeleyen konuşmalar yapılıyordu. CHP’li Başbakan Şükrü Saraçoğlu, Türkiye’nin ABD’ne
olan 4,5 milyon dolarlık borcun ödenmesi nedeniyle yaptığı konuşmada şunları
söylüyordu: “Hepimiz inanıyoruz ki
Amerika Birleşik Devletleri’ne bu parayı vermekle borcumuzun yalnız maddi
kısmını ödüyoruz. ABD’ne bir de manevi borcumuz var ki onu da özgürlük,
eşitlik, bağımsızlık ve insanlık davalarında Amerika’nın bulunduğu saflarda
bulunmak suretiyle ödeyeceğiz”. CHP Bursa milletvekili M.Baha Pars ise şunları söylüyordu: “Bugün bu büyük milletin, Amerika’nın; insanlığa yaptığı yardımı
hatırlayıp teşekkür ederken, peygamber gibi temiz ve kusursuz Roosevelt’i, onun
halefi olan kıymetli devlet ve millet adamı Truman’ı hürmetle selamlarım”.(×)
Yönetim'de Değişim
Atatürk’ün ölümünden bir gün
sonra, 11 Kasım 1938 günü toplanan TBMM, İsmet İnönü’yü oybirliğiyle
Cumhurbaşkanı seçti. Seçimden sonra, Celal Bayar Hükümeti, once usulen sonar gerçekten istifa
etti; yerine Refik Saydam hükümeti kuruldu. Hükümet kurulduktan sonra, İnönü Meclis’i de
değiştirmeye karar verdi. Mart 1939’da yapılan erken seçimlere katılacak CHP
milletvekili adaylarının tümünü kendisi seçti.
Adaylar üzerinde yaptığı seçim, Atatürk döneminde
politikalarda değişiklik olacağının habercisiydi. Cumhuriyet devrimlerinin
gerçek boyutunu kavrayamayarak bunlara karşı çıkan, ekonomide ulusal kalkınma
yerine “liberalizmi” savunarak Atatürk’le siyasi çatışma içine
giren; Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Fethi Okyar, Hüseyin
Cahit Yalçın gibi isimler aday yapılmıştı.
Bu uygulama daha sonra genişletildi. İzmir suikastı
davasında yargılanan; Rauf Orbay, Adnan Adıvar, Kazım Karabekir gibi
isimler önemli görevlere getirildi. Ali Fuat Cebesoy ve Kazım
Karabekir Meclis Başkanlığı’na dek yükseldi.
Politika'da Değişim
İnönü, Cumhurbaşkanı olduğu dönem için söylediği şu sözler,
Atatürkçü politikadan ayrıldığını kabulü ve ilanı niteliğindedir: “İçişlerinde
yeni bir politika gerekiyordu. Bu politika gerginlikleri ciddi olarak giderme
veya yumuşatma yönünde olacaktı. Eski küskünlükleri kaldırmak için, ciddi
olarak çalışma kararındaydım”,1 “benim
için en büyük tehlike, onun (Atatürk’ün yn.) gölgesi altında erimek ve
ezilmekti. Devlet icraatının bütün sorumluluğu bana ait olmalıydı. Bunun için
de, kudretim neyse benim damgamı taşıyacak bir dönemin başladığının
belli olması gerekiyordu”.2
Atatürk döneminde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Milli Eğitim Bakanlığı
yapmış ve ilk ‘İnkilap Tarihi’ derslerini vermiş olan Prof.Hikmet
Bayur’un Atatürk’ün ölümünden sonraki uygulamalar için görüşleri
şöyledir: “... Atatürk ölür ölmez, Atatürk aleyhine bir cereyan
başlatılmıştır. Mesela Atatürk’e bağlı olan bizleri İnkılâp derslerinden
aldılar. Kendi adamlarını koydular. O dönemde Atatürkçülüğü övmek ortadan
kalkmıştı”.3 Gerginliği gidermek savıyla yeni gerginlikler
yaratılıyor ancak bu kez gerilen taraf Atatürk’ün yakın çevresi
ve Atatürkçü kadrolar oluyordu.
Milli Şef
İnönü milli şefti ve herşeyi o belirliyordu. Devlet
kadrolarında yükselmek isteyenler günün gereklerine uymak durumundaydılar. Atatürk’ün
yakın çevresi gözden düşmüştü. Onlarla birlikte görünmek, yükselmeyi önleyen
bir etkendi. İlk kadın milletvekillerinden Fakihe Öymen, Afet İnan’ın
kendisini sıkça ziyaret etmesi nedeniyle kimi milletvekillerince uyarılmış ve Atatürk’ün
yakını olan bu kişiyle fazla görüşmemesi önerilmişti.4
Din eğitimi almış tutucu bir milletvekili olan Şemsettin
Günaltay, İnönü Cumhurbaşkanı olduğunda, Atatürk dönemini
karalayan ve Atatürk’ü dolaylı olarak aşağılayan; “İnönü devri
başlıyor, fazilet devri başlıyor”5 demiş ve ileride başbakan
yapılmıştı.
Laiklikten Ödün
1939-1950 döneminde en
aykırı ödünler, henüz tam olarak yerleşmemiş olan laiklik konusunda
verilmiştir. Din inancının siyasi çıkar için kullanılmasının, 1950’den sonra
başladığı yönünde yaygın bir kanı vardır. Oysa bu tür uygulamalar Atatürk’ün
ölümünden hemen sonra başlamıştır.
Fakihe Öymen’in konuyla ilgili olarak, döneme ve dönemin
Cumhurbaşkanı İnönü’ye eleştirileri oldukça serttir; “... İnönü bütün
hareketlerinde Atatürk’ün üstünlüğünü silmek için elinden gelen gayreti
sarfetti. Bunu genel bir fikir olarak söyleyebilirim. Atatürk’ün yolunda
yürümüş olsaydı, herşey başka türlü olacaktı. Kusurumuz, laikliği memlekete
yayamamaktır. Onun için ben şahsen, İnönü’nün Anıtkabire defnedilmesini bile
istemedim”.6
Prof.Hikmet Bayur’un bu konuyla ilgili olarak
aktardıkları, ödünlerin verilmesinin 1940’lı yılların başlarına kadar gittiğini
gösteriyor. Hikmet Bayur şunları söylüyor: “Atatürk öldükten sonra
biz seçim bölgelerimize gittik. Bir müddet sonra, galiba yeni seçimlerden sonra
baktım her mahallede bir kuran kursu açılmış. Bunlar yoktu eskiden. Ankara’ya
gittim, Recep Peker’e bu ne hal dedim? Ne yapayım dedi emir en büyük
yerden geliyor. Yani İnönü din düşmanlığı yapmadı, dincilik yapıyor. Daha sonra
İlahiyat Fakültesini açtı. Sonra İmam Hatip okulları açtı. İmam Hatip
okullarına Fıkıh dersi koydurdu”.7
Siyasi ve Ekonomik Ödünler
Gericiliğe verilen
ödünler, Kemalist devrim anlayışına uygun düşmeyen uygulamaların bir bölümüydü.
Ekonomik kalkınma, dış siyaset ve ulusal bağımsızlık gibi temel
ilkelerde verilen ödünler, daha etkili ve kalıcı bozulmalara yol açmıştır.
Atatürk’ün sağlığında, 1937 yılında altı ok anayasa maddesi yapılırken, on yıl
sonra devletçilik ve devrimcilikten vazgeçildi. Projeleri hazırlanmış olan
Demir-Çelik, Genel Makina ve Elektrolitik Bakır gibi yatırımlar programdan
çıkarıldı. Sanayileşmeyle bağdaşmayan yeni kalkınma planları yapıldı.
Batı’yla Bütünleşme
1939-1950 arasındaki
11 yıl, Kemalist atılımların durdurulduğu, geri dönüş sürecinin başladığı,
çelişkilerle dolu bir dönemdir. Batı’yla uzlaşma ve giderek emperyalizmin
etkisine girmeyle sonuçlanan bu süreç; 1939 yılında İngiltere ve Fransa ile
yapılan Üçlü İttifak, ABD’yle yapılan Ticaret Antlaşması’yla
başlamış, çeşitli aşama ve yoğunluklardan geçerek günümüze dek sürmüştür.
Atatürk’ün
ölümünden yalnızca altı ay sonra Türkiye 12 Mayıs 1939’da İngiltere, 23
Haziran’da da Fransa ile iki ayrı deklarasyona imza attı. Sovyetler Birliği’nde
büyük rahatsızlık yaratan bu deklarasyonlar, 19 Ekim 1939 tarihinde İngiltere,
Fransa ve Türkiye arasındaki Üçlü İttifak
Anlaşması’na dönüştürüldü. Anlaşmanın yapıldığı günlerde Almanya, İngiltere
ve Fransa ile savaş halindeydi ve bu anlaşma, Hitler’in Türkiye’yi işgal planı içine almasına neden olmuştu.
Antlaşmadan sonra, Sovyetler Birliği ile ilişkiler
bozulmuş, Almanya’nın tepkisi çekilmiş ve hemen hiçbir şey kazanılmamıştı.
Ancak çok önemli bir şey yitirilmişti. Onbeş yıl boyunca uygulanan, sınır
komşuları dahil dünyanın tüm ülkelerine güven veren, bağımsız ve bağlantısız
Kemalist dış politikadan vazgeçilmiş ve yeniden “Batı’ya bağlanma” sürecine girilmişti. Atatürk’ün ölümüne dek yaptığı uyarılar ve bıraktığı siyasi vasiyet
yerine getirilmemişti.
Batı’ya
bağlanma eğilimi, İnönü için hata
değil, bilinçli bir seçimdi. Bu gerçek, daha sonraki uygulama ve açıklamalarla
açık olarak ortaya çıkacaktı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birliği
ile sorun yaşandığı günlerde Amerikalı bir gazeteciye şunları söylemişti: “Eğer Rusya gelip de aradaki anlaşmazlıklara
olumlu biçimde çözme teklifinde bulunsa bile ben Türk siyasetinin Amerikan
siyasetiyle el ele gitmesi taraftarıydım”.8
Ekonomik ödünler
İsmet
İnönü, Türkiye’nin yalnızca siyasette değil ekonomide de “Amerika’yla el ele gitmesi taraftarıydı”.
Bu “taraftarlığını”, Cumhurbaşkanı
seçildikten 4,5 ay sonra göstermişti.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti yabancı bir ülkeye imtiyaz
tanıyan ilk anlaşmayı 1 Nisan 1939 günü yaptı. 5 Mayıs 1939 günü yürürlüğe
giren bu anlaşmaya göre, Türkiye ABD’ne “Gerek
ithalat ve ihracatta ve gerekse diğer tüm konularda en ziyade müsaadeye mazhar
ülke statüsü” tanıdı. Ayrıca, ABD sanayi malları için yüzde 12 ile yüzde 88
arasında değişen oranlarda gümrük indirimleri sağlandı.9
ABD’ne, ticaret başta olmak üzere “tüm konularda” imtiyazlar tanıyan 1 Nisan 1939 anlaşması
imzalandığında, Atatürk’ün ölümünden
yalnızca 140 gün geçmişti. Atatürk, 1920 yılında yani Kurtuluş Savaşı
sürerken, bu tür anlaşmalara imza atan Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey’i derhal görevden almıştı.
1
Nisan 1939 Ticari İmtiyaz Anlaşması, 12 Mayıs–23 Haziran 1939 Deklarasyonları
ve 19 Ekim 1939 “Üçlü İttifak Anlaşması”,
yaşamını bu tür anlaşmalara karşı savaşıma adamış olan Mustafa Kemal’in ölümünden sonraki bir yıl içinde yapılmıştı.
DİPNOTLAR
(×) “CHP
1919–1999” Hikmet Bila, Doğan Kitapçılık,
sf.118
1 “İkinci
Adam” Şevket Süreyya Aydemir, Remzi Yay., 2.Cilt, sf.45
2 “Milli Şefin Paradoks Gerçeği” httb:blog.milliyet,com.tr
3 “Tarihe
Tanıklık Edenler” Arı İnan Çağdaş Yay., sf.364
4 a.g.e.
sf.364
5 a.g.e.
sf.365
6 “Tarihe
Tanıklık Edenler” Arı İnan, Çağdaş Yay., 1957, sf.373
7 a.g.e.
sf.336
8 “Politikada
45 Yıl” Y.Kadri Karaosmanoğlu, İletişim Yay., sf.192-195
9 Ulus Gaz.10.05.1939, ak. Hikmet
Bila “CHP 1919–1999” Doğan Kit., 2.Baskı, sf.89
İsmet adının geçtiği yerlere Recep Tayyip koyarsak ,aralarında hiçbir fark olmadığını daha net anlayabiliriz. Tüm acı ve gerçek tarihi bilgiler için teşekkürler hocam.
YanıtlaSilinönü hemen yapmış RTE ihtiyaç olunca fark bu
SilSağol Meltem.
YanıtlaSilBence saffi ve tarafi belli olanlari bir kenara birakalim ya Günümüzde en tehlikeli olanlar saffi ve tarafi belli olmayanlar mesela KILICDAROGLU soyadi bile degistirilerek hazirlandigi görevi oyunu iyi oynuyor TÜRKIYENIN en aydin kesimini elinde tutuyor ana muhalefet lideri sifati ile idari ve hukiki yapabileceklerini yapmiyor birileride durmuyor yola devam ediyor akillara zarar bir durum bu...
YanıtlaSilbize erken cumhuriyet dönemleri ile lgili kitaplar önerir misiniz?
YanıtlaSil"Atatürk ve Türk Devrimi", "Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye", "Bitmeyen Oyun". Bunlar benim kitaplarım."Tek Adam", "Suyu Arayan Adam"-Şevket Süreyya Aydemir; "Karşı Devrim"- Çetin Yetkin ve Falih Rıfkı Atay'ın kitapları. Benim kitapları bulamazsan bana bildir, armağan olarak göndereyim Sayın Unknown.
YanıtlaSilBenim anlamadığım inönü birden bir banu avar tarafından neden kötülendi...
YanıtlaSilYazı bana ait. Banu Avar'ın bununla ne ilgisi var Unknown.
YanıtlaSilBanu avar twitter adresinden paylaşmış bu yazıyı
SilBu nasil bir hasettir ki cephede omuz omuza savastigin en yakin yol arkadasin omrunu tamamlar tamamlamaz emanetine hiyanet edesin? Cok ama cok aci. Bu donemlerin musebbibi de o donemki Inonu politikalaridir
YanıtlaSilGercekleri tekrar bize hatirlattiginiz icin tesekkurler
Kutlu Kurtuluş Mücadelesi'ne başlarken, 'Amerikan mandasına girmeyi' arzu edenlerden değil miydi İnönü?!.. İşte o isteğine Atatürk'ten hemen sonra kavuşmuş oldu!! Millete ise, o emperyalizm altında yıllarca inlemek zilleti kalacaktı !!!
YanıtlaSilMustafa Kemal'den dönüşün İnönü'yle başladığı olgusunu, başka detaylarla destekleyen yine güzel bir yazı olmuş. Zamanında benim bu olguyu anlamamda büyük katkınız var. Bunun için tekrar teşekkür ederim.
YanıtlaSilBiz en ufak dahi olsa bir şeyleri değiştirebilmek için buradan başlamak zorundayız. Yoksa iktidar olup ya da belediye başkanı olup hiç bir etkin, vizyoner faaliyetin yapılmadığı rutin sefillik tekrar edip duracak.