Türk toplumunda binlerce yıla dayanan ve
kimi zaman tutkunluğa varan bir müzik sevgisi vardır. Toplumsal bir alışkanlık
halinde kuşaktan kuşağa geçen bu tutku, çok eski ezgilerin bile yitmemesini ve
günümüze dek gelmesini sağlamıştır. Bu şaşırtıcı bir durumdur. Hemen hiçbir
toplum, eski ezgileri Türkler kadar koruyup güncele taşıyamamıştır. Örneğin
eski Yunan ve Roma’dan günümüze herhangi bir ezgi gelememiştir.
Yaşam ve Müzik
Orta Asya bilginleri Farabi ve İbn
Sina’nın, teknik kurallarını geliştirerek çağdaş anlamda temelini attığı
müzik, Türkler için, çok eskiden beri yaşamın ayrılmaz bir parçası, belki de
yaşamın kendisi gibidir; müziğe bu denli önem verirler. Atatürk’e, “müziğin
yaşamdaki önemi nedir?” diye
sorulduğuna; “müziğin yaşamda yeri yoktur, çünkü yaşamın kendisi müziktir” yanıtını
vermiştir.
Farabi ve İbn
Sina’ya gelene dek, Türk toplumlarında eskiden gelen zengin bir müzik
birikimi vardı ve bu birikim onlardan sonra da etkisini sürdürmüştür. Anadolu
insanı, bugün bile eski Oğuz geleneğini sürdürür, varsılı ya da yoksulu hiçbir
zaman ve hiçbir koşulda müziksiz kalmaz. Üstelik yalnızca dinleyici olmakla
yetinmez, telli saz başta olmak üzere çalmayı da öğrenmek ister.
Türkmenler çocuklarının saz öğrenmesine özel önem verirler, genellikle birer
halk ozanı olan öğreticiler’e
büyük saygı gösterirler.
Müziğe
Tutkunluk
Türk toplumunda binlerce yıla dayanan ve kimi zaman
tutkunluğa varan bir müzik sevgisi vardır. Toplumsal bir alışkanlık halinde
kuşaktan kuşağa geçen bu tutku, çok eski ezgilerin bile yitmemesini ve günümüze
dek gelmesini sağlamıştır. Bu şaşırtıcı bir durumdur. Hemen hiçbir toplum, eski
ezgileri Türkler kadar koruyup güncele taşıyamamıştır. Örneğin eski Yunan ve
Roma’dan günümüze herhangi bir ezgi gelememiştir.
Hiçbir kayıt aygıtının
olmadığı bir ortamda, şarkı ve türkülerin sazdan saza, sözden söze
bugüne aktarılması; kuşkusuz gelişkin ve yaygın bir müzik kültürünü gerekli
kılar. Doğaya ve yaşama dair her şeyin yansıtıldığı ve bilgelikle yorumlanan
halk türküleri, bunun canlı kanıtıdır. Müziğin yaygınlığı, etkili bir eğitim
aracı olarak kullanıldığının da göstergesi sayılmalıdır.
Müzik ve Eğitim
Eski Türklerde, en az bir
müzik aleti çalamamak gerilik kabul edilirdi. Müzik aletlerini tanımamak,
ezgileri bilmemek düpedüz kusur sayılır, müzikle ilgilenmeyen birine, hiç
eğitim almamış kişiymiş gibi davranılırdı.
Müzik aletleri, sürekli olarak
geliştirilir, kusursuzluk arayışı hiç bitmez, yeni çalgılar bulunur ya
da eski çalgılardan yeni sesler elde etme çabası hiç eksilmezdi. Saz,
harp ve flüt en tutulan müzik aygıtlarıydı. Vurmalı çalgılar,
orkestralarda büyük yer kaplar; tamburlar, ziller, büyük
davullarla ritm tutturulurdu. Bestesi olanlar çabuk ünlenir ve toplumda
saygı görürlerdi.
Müziğe ve müzik kültürüne
verilen önem o denli yüksekti ki; birçok besteci, flütçü, davulcu,
udi ya da saz ustasının adları günümüze dek gelmiştir. Timurlular
döneminde, kulağı çok hassas olduğu için ilk notadan yapıtın bestecisinin
kim olduğunu anlayan insanların bulunduğundan söz edilirdi.1
Müzikte
Batıyı Etkileme
Türk müziği, sürekli geliştirdiği yeni çalgılar ve
usullerle, yalnızca Arap ya da İran müziğini değil, bugün klasik olarak
adlandırılan Batı müziğini de, üstelik güçlü bir biçimde etkiledi.
Osmanlılar’ın geliştirdiği vurmalı
çalgıların (perküson) orkestrada kullanımı, 18.yüzyıl başından 19.yüzyıl
ortalarına dek Avrupa saraylarında tartışılan en önemli müzik konularından
biriydi. Soyluların koruması altındaki Avrupalı müzikçiler, bu çalgıların
seslerini yapıtlarında kullanmak için, birbirleriyle yarışıyor 2;
zil, kös, nekkare, davul, üçgen, def
ve çevgan zillerini öğrenerek bu çalgılara yapıtlarında yer
veriyorlardı.
Lehistan Kralı II.Augustus
(1697-1736) mehter müziğini o denli beğenmişti ki, III.Ahmet
(1673-1736) kendisine armağan olarak 15 müzikçiden oluşan bir mehter takımı
göndermişti. Rus Çariçesi, Prusya Kralı, Avusturya İmparatoru, müzikçilerinin
tümünün İstanbul’dan getirtildiği birer mehter takımı edinmişlerdi.3
Tempo tutmak için mehterbaşı
tarafından taşınan topuz uçlu asa, Avrupa’da zamanla tören aracı haline
geldi. Günümüzde, bandoların ya da trampet takımlarının önünde yürüyen
öncülerin havaya attıkları baton’lar,
Batı’ya Türklerden geçen uygulamalardı.4
Mehter
Müziği ve Etkisi
Mehter müziği, orkestra sınırlarını aşarak klasik Batı
müziğinin içine girdi. Baethoven’in Dokuzuncu Senfonisi’nin son bölümünde yeniçerilerin
yürüyüşünü çağrıştıran bir pasaj vardır. Brahms’ın Dördüncü Senfoni’sinde, Haydın’ın Askeri
Senfoni’sinde, Rossini’nin
Guillaume Tell uvertüründe ve Wagner’in Tannhövser
Operasının marş bölümünde de Türk müziğini duymak olanaklıdır. Mozart’ın
La Majör Piyano Sonatı’nda
işlediği ünlü Rondo alla Turca teması, daha sonra Dave Brubeck ve
Ahmet Jamal gibi müzisyenlerce Amerikan caz müziğine de
taşınmıştır.5
DİPNOTLAR
1
“Orta Asya” Jean Paul
Roux, Kabalcı Yay., 2001, sf.360
2
“Osmanlı
İmparatorluğu”, Donald Quataert, İletişim
Y., İst.-2002, sf.35
3
a.g.e. sf.36
4
a.g.e. sf.36
5
a.g.e. sf.36
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder