Arap düşünür Ebû Yusuf el-Kindi (800-872), “akılla imanı uzlaştırmaya” çalışan ve “imanın en önemli öğesinin bilgi” olduğunu
kabul eden, Mutezile akımına bağlı ilk
büyük İslam düşünürüdür. Felsefenin yanı sıra gökbilim, tıp, aritmetik ve gıda bilimi
dallarında da döneminin en yetkin uzmanıydı... Bilimde İlk Öğretmen (Hace-i Evvel) kabul edilen Aristo’dan sonra, İkinci Öğretmen
(Hace-i Sani) kabul edilen Türk düşünürü Farabi (870-950), yalnızca Doğu’nun değil, dünya bilim tarihinin en
büyük bilim insanlarından biridir. Türkistan’ın Farabi kentinde doğan, “kitapları arasında sessiz ve üretken, alçak gönüllü
bir yaşam süren, ölene dek Türk kılığıyla
gezen” ve “bilimin hemen her dalıyla ilgilenen”
bu büyük bilgin; Doğu biliminde olduğu kadar, belki de ondan daha çok, Batı
biliminde etkili olmuştur.
Dönemini
Aşan Bilim
Doğu’da,
9. ve 14.yüzyıllar arasında, alanlarında doruğa çıkan çok sayıda bilim adamı yetişti.
Bu insanlar, yaptıkları çalışmalarla dönemlerini aştılar ve dünya bilimine
ölümsüz yapıtlar armağan ettiler; yapıtlarıyla bilimsel gelişmeye çok uzun bir
süre yön verdiler, çağdaş bilimin temellerini attılar.
Düşünceye
sınır koyan hiçbir engeli tanımadılar; araştırdılar, incelediler ve deneylerle
kanıtladıkları yeni buluşlarıyla olağandışı bir gelişme sağladılar.
Geliştirdikleri kuramlarla gerek çağdaşlarının gerekse kendilerinden sonraki
bilim adamlarının öğretmeni oldular. Büyük bir alçak gönüllülükle binlerce
öğrenci yetiştirdiler. Sayıları ve yaptıkları, o denli çok ve değerliydi ki,
bunların tümünün bugüne aktarılamamış olması büyük bir kültürel yitiktir.
Doğu aydınlanmasında
yer alan bilim adamlarının tümünü, yapıtlarıyla birlikte ve gerçek boyutuyla
ele alıp incelemek; çok güç, belki de olanaksız bir iştir. İnsanlığın ortak
kalıtı (mirası) olan bu konuyla, ilerde kuşkusuz daha çok ilgilenilecek ve
tarihin karanlığında yitirilmiş gibi görünen konuyla ilgili birçok yeni bilgi,
gün ışığına çıkarılacaktır.
Bu işin başarılmasının
sorumluluğu, doğaldır ki, önce bu kalıtın varisleri olan doğulu bilim
adamlarına düşecektir. Burada, Doğu
aydınlanmasıyla ilgili bir bakış oluşturması amacıyla, en dikkat çekici
olan birkaç düşünür, çok özet olarak ele alınmakla yetinilecektir.
Doğu
Bilimi ve Felsefe
Doğu’da bilim,
her yerde olduğu gibi, “bilimlerin
bilimi” felsefenin gelişmesiyle yükselmeye başladı. Felsefe pozitif
bilimleri, pozitif bilimler de felsefeyi geliştirdi. Birbiri içine giren ve
olumlu bir bütünlük oluşturan bu ilişki; özdek (madde), doğaötesi (metefizik)
ve mantık alanındaki sorunların çözümüne giden yolu açıyordu.Gökbilim,
matematik, tıp ve başka bilimler bu ayrılmazlığın doğal ürünleriydi.
Felsefeyle başlayan düşünsel berraklık, nesnel bilimlere,
oradan da dil bilgisi, edebiyat, müzik ve başka dallara yayılıyordu. Her bilim
adamı, bilimin birden çok dalında uzmanlaşıyor ve iyi bir fizikçi aynı zamanda
iyi bir matematikçi, gökbilimci ya da tıpçı olabiliyordu. Bilim adamları aynı
zamanda, bir dil bilimci ve birçok dil bilen usta çevirmenlerdi. Dokuzuncu
yüzyılda yetişen; Yahya İbn Maseveyh,
Musa bin Şakir ve matematikçi üç
oğlu, gökbilimci Harranlı Sabii;
10.yüzyılda filozof Luka el-Baalbekki,
mantıkçı Matta bin Yunus; bu tür
bilim adamlarının ilk örnekleriydi.1
El-Kindi’nin
Önemi
Arap
düşünür Ebû Yusuf el-Kindi
(800-872), “akılla imanı uzlaştırmaya”
çalışan ve “imanın en önemli öğesinin
bilgi” olduğunu kabul eden, Mutezile
akımına bağlı ilk büyük İslam düşünürüdür. Felsefenin yanı sıra gökbilim, tıp,
aritmetik ve gıda bilimi dallarında da döneminin en yetkin uzmanıydı. Nitelikli
bir çevirmendi. Aristo çevirilerinin
tümünü denetledi, Platon’u
incelemişti.
Mutezile
akımını 8.yüzyılda Abbasi Devleti’nin resmi görüşü yapan halifeler Memun ve Mutasım’ın koruması altında, verimli bir bilimsel yaşamı oldu ve
270 yapıt kaleme aldı. Aristo’yu
İslam düşünce yaşamına o soktu. “Evrende
herşey birbirine neden-sonuç ilişkisiyle bağlıdır. Bu nedenle varlıklardan
birinin tam olarak bilinmesi, öbürlerinin de bilinmesini sağlar... Dünyada
değişmeyen, kalıcı hiçbir şey yoktur, yalnızca akıl dünyasında süreklilik
vardır. Bu nedenle insan; aklın nimetlerine, Tanrı inancına, bilime ve iyi
edimlere yönelmelidir” diyordu.2
Bu
görüşler, o dönemde düşünsel gerilik içindeki Avrupa’da, ileri sürülmesi bir
yana, akla bile getirilemeyecek denli ileri düşüncelerdir. El-Kindi’nin başlattığı düşünce akımı (Meşşaiyye); Ahmet Serakhsi, Belkhi
ve İbn Sina’ya esin kaynağı olmuş ve
onlar tarafından geliştirilmiştir.3
El Kindi,
Doğu aydınlanmasının öncülerindendi ve dönemin ortak özelliği olan bilimde çok
yönlülüğe, erişmişti. Onun ve bir kuşak sonraki Farabi’nin müziğe yaptığı katkı ve bu katkının Avrupa’ya etkisi,
bugün ne yazık ki unutulmuş ya da unutturulmuş ve buluşlarına başkalarınca el
konulmuştur.
Örneğin,
müzik notalarının adları olarak kullanılan do,
re, mi, fa, sol,
la, si hecelerinin İtalyan Arezzo’lu
Guido tarafından bulunduğu ve Havari
Johannes için yazılmış bir ilahinin, ilk satırlarının baş hecelerinden
alınmış olduğu ileri sürülmüştür. Oysa, bu ilahinin, nota adlarının
kullanıldığı tarihten sonra bestelendiği daha sonra ortaya çıkmış ancak
yanlışlık düzeltilmemiştir.
Alman
araştırmacı Sigrid Hunke’ye göre
Avrupalılar nota hecelerini olasılıkla; Arapça’da aynı amaçla kulanılan; dâl, râ,
mim, fâ, sat, lâm, sin harflerinden almışlardır. Nitekim bu
harfler 11.yüzyılda yazılan ve içinde birçok Arapça sözcük bulunan bir Latince
müzik yapıtında görülmüştür.4
Doğu
biliminde İlk Öğretmen (Hace-i Evvel)
kabul edilen Aristo’dan sonra, İkinci Öğretmen (Hace-i Sani) kabul
edilen Türk düşünürü Farabi (870-950),
yalnızca Doğu’nun değil, dünya bilim tarihinin en büyük bilim insanlarından
biridir.
Türkistan’ın Farabi
kentinde doğan, “kitapları arasında
sessiz ve üretken, alçak gönüllü bir yaşam süren, ölene dek Türk kılığıyla gezen” ve “bilimin hemen her dalıyla ilgilenen” bu büyük bilgin; Doğu
biliminde olduğu kadar, belki de ondan daha çok, Batı biliminde etkili
olmuştur.
Farabi'nin Büyüklüğü
İslam
dünyasında bilimsel düşünceyi başlatan ilk düşünürün, el-Kindi olduğu kabul edilir ve bu doğrudur. Ancak Farabi’nin bilimsel düzeyi o denli
yüksektir ki, el-Kindi’den sonra
gelmesine karşın, O’na “ilk İslam
düşünürü” adı verilir ve bu tanıma herhangi bir karşı çıkış olmaz.5
Farabi,
bilimin hemen her alanında ürün vermiştir. Ancak, gerçek ününü; felsefi
görüşlerinden, özellikle de felsefe-din ilişkilerini sorgulayan, bunları
bütünleştirmeye çalışan görüşlerinden almıştır. Sınır koymadığı düşüncelerinde
o denli özgürdür ki; görüşleri, bilime saygı duyulan o günkü ortamda bile kimi
çevrelerde tepki çekmiştir.
“Batı Aydınlanmasının
Tohumları”
Dinsel
konuların; “nesnelerin gerçek niteliği
bilinmeden, bir takım benzetmeler ve yerini bulmamış uyumsuz yaklaşımlarla”
ele alındığını söylemesi, büyük sorun yaratmıştı.6 Ünlü araştırmacı Brockelman Gall’e göre Farabi; felsefe, siyaset, toplumbilim,
fizik, canlıların evrimi, mantık ve müzik alanlarındaki yapıtlarıyla “Batı aydınlanmasının tohumlarını atan”
düşünürdür.7
Yapıtlarında,
anadili Türkçe’den başka Arapça, Farsça ve Süryanice kullandı. Antik Çağ
Yunancasını iyi bildiği için, o dönemde yazılan kitapları kaynağından okudu; Aristo’dan çeviriler yaptı, yapılmış
çevirileri gözden geçirdi.
Kitab-ül
Musiki adlı yapıtıyla, müziğin kurallarını ve kuramını yazdı;
kitabı, 17.yüzyıla dek Avrupa müziğine yön veren temel kaynaklardan biri oldu.
Batıya, üçlü biçimin majördeki oranının 5/4, minördeki oranının 6/5 olduğunu Farabi ve onun izleyicisi İbn-Sina öğretti. Üçlü biçimin
uzlaşmazlık (dissonance) yapısını gidererek onu, günümüzdeki kulakların alışık
olduğu ahenkli ses birliği haline getiren de oydu. Günümüzdeki piyanonun “dedesi” sayılan kanunu Farabi bulmuştu.8
Bilimde
Erişilen Düzey
Farabi yapıtlarıyla,
yalnızca İbn-Sina, Miskaveyh, İhvanüssefa gibi Doğu düşünürlerine değil, pek çok büyük Batı
düşünürüne de öncülük etti. Siyaset bilimini, insancı (hümanist) yaklaşımlarla,
eşitliğe dayandıran Macchiavelli’den
(1469-1520) altıyüz yıl önce o geliştirdi.
İnsanların
mutluluk içinde yaşayacağı, eşitliğe dayanan toplum önermesini, Tommaso Campanella’dan (1568-1639) yedi
yüz, Thomas Moore’dan (1478-1668)
altı yüz yıl önce o savunmuş, “tek
dünya devleti” düşüncesini o ileri sürmüştü.
Canlıların
evrimi konusunu, Charles Darwin’den
bin yıl önce, üstelik üstün bir kavrayışla o ele aldı.
Deneyciliği
ve nesnelliği bilime katmada eriştiği düzeye, Thomas Hobbes (1588-1679) ancak yedi yüz yıl sonra ulaştı; önerdiği
“toplumsal sözleşmeyi”, Jean-Jacques Rousseau (1712-1778) dokuz
yüz yıl sonra kaleme aldı.9
Farabi’nin
geliştirdiği bilimin yüksek düzeyi, birçok insana inanılmaz gibi gelebilir
ancak Farabi bilimi, somut bir
gerçektir. O, çoğu yitmiş olsa da, yapıtlarıyla bilim tarihinde her türlü
saygıyı hakeden bir yere oturmuş ve geçmişte görmüş olduğu saygıyı gelecekte de
görecek olan, büyük bir bilgindir.
İngiliz bilimcisi T.J.Boer’in O’nun için yaptığı şu
değerlendirme, Farabi düşüncesinin niteliğini ortaya koymaktadır: “Farabi, ayrı yasalardan çok tüm evrende
geçerli olan tek bir yasanın gerekliliğine inanıyordu. Farabi’nin bu inancı,
yüzlerce yıl sonra büyük fizikçi Einstein’in ‘birleştirilmiş alan’ kavramını
gerçekleştirmeye çalışırken öngördüğü düşüncenin aynısıdır”.10
DİPNOTLAR
1 Büyük Larouuse,
İletişim Yay., 10. Cilt, sf.5800
2 Ana Britannica,
Ana Yayıncılık A.Ş. 19.Cilt, sf.86-87
3 “Felsefe
Ansiklopedisi-Düşünürler Bölümü” O.Hançerlioğlu, 1 Cilt, Rem-zi Kit., 1985, sf.144
4 “Allah’ın
Güneşi Avrupa’nın Üzerinde” S.Hunke Altın Kit.Yay., 2001, sf.314
5 a.g.e. sf.157
6 “Tarih Boyunca
İlim ve Din” A.A.Adıvar, Remzi Kit.,
5.Bas. 1994, sf.80
7 “Düşünce
Tarihi” O.Hançerlioğlu, 5.Bas. 1993
Remzi Kit., sf.157, “Felsefe Ansiklopedisi-Düşünürler Bölümü”, 1.Cilt,
Remzi K.-1985, sf.158
8 “Allah’ın
Güneşi Avrupa’nın Üzerinde” S.Hunke Altın Kit. Yay., 2001, sf.313
9 “Felsefe
Ansiklopedisi-Düşünürler Bölümü”, O.Hançerlioğlu 1.Cilt, Remzi Kit.-1985, sf.158
10 “TheHistory of
Philosophy in İslam” T.J. Buer sf. 109; ak. O. Hançerlioğlu “Felsefe Ansiklopedisi-Düşünürler
Bölümü” 1.Cilt, Remzi Kit., 1985, sf.158
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder