Atatürk’ün ölümünden yalnızca altı ay sonra Türkiye; 12 Mayıs
1939’da İngiltere, 23 Haziran 1939’da Fransa ile iki ayrı bildiriye
(deklarasyona) imza attı. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, İngiltere
Büyükelçisine bu anlaşmalarla ilgili olarak, “Türkiye’nin bütün nüfuzunu Batı devletlerinin hizmetine verdiğini”
söyledi. Anlaşma yapılan İngiltere ve Fransa, daha 20 yıl önce; Türkiye’yi yok
edeceklerini, Türklerin vahşi talancılar olduğunu ve Anadolu’dan
uzaklaştırılacağını söylüyordu. 1930 yılına dek süren Kürt ayaklanmalarının
hemen tümünü kışkırtıyor ve Musul’u almak için Türkiye karşıtı her türlü eylem
içine giriyorlardı. Türkiye bu ülkelerle, üstelik dünya savaşı sürerken
bağlaşma anlaşması yapıyordu.
Devrimin
Dayanağı
Türk Devrimi’nin
gerçekleştirilmesi; Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk halkı üzerindeki
etkisine, devrimci kararlılığına, örgütsel yeteneğine ve eriştiği yüksek
bilince dayanmıştır. Mustafa Kemal, Meclis içindeki tutucu karşıtçılığın
arttığı günlerde, 3 Mart 1925’de parti kümesinde yaptığı uzun konuşmasını şu
cümleyle bitirmişti. “Devrimi, başlatan tamamlayacaktır”.1
Devrim kendisini koruyacak kadroları tam olarak
yetiştiremeden Atatürk 1938 yılında
öldü. Atatürk’ün yerine, getirilecek en uygun kişi olarak İsmet İnönü
Cumhurbaşkanı seçildi. İsmet İnönü’nün, 1938-1950 arasındaki, milli
şef konumu ve geniş yetkilerle sürdürdüğü yönetim dönemi, Atatürkçü
politikanın temel ilkeleriyle çelişen uygulamaların yer aldığı bir dönem oldu.
Atatürkçülükten geri dönüş süreci, 1950’de değil, bu dönemde başladı.
Emperyalizme Yanaşma; İngiltere ve Fransa’yla Üçlü
Bağlaşma
Atatürk’ün
ölümünden yalnızca altı ay sonra Türkiye; 12 Mayıs 1939’da İngiltere, 23
Haziran’da da Fransa ile iki ayrı bildiriye (deklarasyona) imza attı. Türkiye
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, İngiltere Büyükelçisine bu
anlaşmalarla ilgili olarak, “Türkiye’nin bütün nüfuzunu Batı devletlerinin
hizmetine verdiğini” söyledi.2 Deklarasyonlara göre taraflar; “Akdeniz
bölgesinde savaşa yol açabilecek bir saldırı halinde, etkin bir biçimde
işbirliği yapmayı” kabul etti.
Anlaşma üzerine İngiltere Başbakanı Arthur
Chamberlain, Avam Kamarası’nda
yaptığı konuşmada “erkek millet” diye Türkiye’yi övdü. Alman gazeteleri
ise “Nankör Millet Türkiye” başlıklarıyla çıktı. Bu iki bildiri, daha
sonra 19 Ekim 1939 tarihinde Üçlü Bağlaşma (İttifak) Anlaşması
haline getirildi. Bu anlaşmanın yapıldığı günlerde, İngiltere ve Fransa,
Almanya ile savaş durumundaydı ve 2.Dünya Savaşı hızla yayılıyordu.
Kuşkulu
Gelecek
Atatürk,
gerçekleştirilen devrimin kendisinden sonra korunup geliştirilmesi konusunda
yaşamı boyunca sürekli kaygı duymuştur. Çevresindeki kadronun yetersizliğini
bildiği için; geleceğe yönelik kaygısını, olası gelişmeleri ve alınmasını
düşündüğü önlemleri sıkça dile getirmiştir. Günümüz koşulları göz önüne
alındığında, kaygı ve uyarılarındaki haklılığı açıkça görülmektedir.
2.Dünya Savaşı’nın yaklaştığı ve hastalığının ilerlediği
günlerde Ali Fuat Cebesoy’a şunları söyler: “Fuat Paşa, pek yakında
dünya durumu Mütareke yıllarından çok daha ciddi olacak ve karışacaktır...
Avrupa’da birkaç maceracı, Almanya ve İtalya’nın başında zorla bulunuyorlar.
Karşı karşıya geldikleri zayıf devlet adamlarının aczinden cesaret alıyorlar.
Bunlar birgün dünyayı kana bulamaktan çekinmeyeceklerdir. Eski dostumuz Rus
Sovyet Hükümeti, acizlerle maceracıların yanlış hareketlerinden yararlanmasını
bilecektir. Bunun sonucunda, dünyanın durum ve dengesi tamamen
değişecektir. İşte bu dönem sırasında doğru hareket etmesini
bilmeyip en küçük bir hata yapmamız halinde, başımıza Mütareke yıllarından daha
çok felaketlerin gelmesi mümkündür. Bu ikinci dünya savaşı beni yataktan
kımıldatmayacak bir durumda yakalayacak olursa, memleketin durumu ne olacaktır?
Ben devlet işlerine mutlaka müdahale edecek bir duruma gelmeliyim. Bizde hiçbir
şeyin yataktan yönetilemeyeceğini bilirsiniz. Mutlaka işin başına geçmek gerek”.3
Yaşamsal
Önermeler
Ölümüne birkaç ay kala
Almanya’nın Türkiye’ye yaptığı bağlaşma önerisini, Başbakan Celal Bayar
ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras (kısa bir süre önce Atatürk, İsmet İnönü’yü Başbakanlıktan almış yerine Celal Bayar’ı getirmişti) kendisine ilettiklerinde, öneriyi uygun
görmemiş ve “Türkiye, tarafsız kalmalıdır, bir ittifak içine girmemelidir”4
demiştir.
Bu konuda, Başbakan ve Dışişleri Bakanı’na görüşünü
iletmekle yetinmeyen Atatürk vasiyetini yazdırdığı gün, dış politika
konusunda şunları söyleyecektir: “Bizim şimdiye kadar izlediğimiz açık,
dürüst ve barışçı politika memlekete çok yararlı olmuştur. Arkadaşlar da buna
alıştılar. Gerçek ve yaşamsal zorunluluklar dışında bu politikamız devam eder
gider”.5
İnönü'nün Uygulamaları
İsmet İnönü,
Cumhurbaşkanı olduktan sonra Atatürk’ün yakın çalışma kadrosunu etkin
görevlerden uzaklaştırdı. Atatürk döneminin değişmez Dışişleri Bakanı Tevfik
Rüştü Aras da bunlardan biridir. Yeni hükümette Aras’a görev
verilmedi, yerine getirilen Şükrü Saraçoğlu’na, İngiltere ve Fransa’yla
yapılan Üçlü İttifak Anlaşması imzalatıldı. Tevfik Rüştü Aras
konuyla ilgili olarak daha sonra şunları söyleyecektir: “İkinci Dünya Savaşı
içinde tarafsız kalmak, mümkündü. İngiltere ve Fransa ile ittifakın gereğini,
yararını ve kimlere karşı olduğunu hala anlamış değilim. Zararları ise meydanda
idi”.6
Bu gelişmeden sonra Hitler Türkiye’yi “ikinci
derecede işgal edilecek ülkeler” arasına
aldı ve Türkiye yöneticileri için şu yakışıksız sözleri söyledi: “Türkiye’yi,
Mustafa Kemal’in ölümünden sonra, budala ve aptallar yönetmektedir”.7
İngiliz
Politikası
Türkiye, İngiltere’ye
güvenerek yansızlıktan ayrılmış, İngiltere’nin safına geçmiş ve Almanya’yı
karşısına almıştı. Ancak, savaş anında yardım sözü veren İngiltere, Türkiye’ye
yardım yapacak durumda değildi. İngiltere’nin amacı Almanya’nın düşmanlığını
Türkiye, Balkanlar ve Sovyetler Birliği’ne çekmekti. Anlaşmaya önem vermesinin
gerçek nedeni, Türkiye’nin askeri gücünden yararlanmak değil, Almanya’nın saldırı
alanını genişleterek Doğu’da yeni bir cephe açmasını sağlamaktı.
İngiltere’nin savaş ve savaş sonrası gelişmelerle amacına
ulaştığı görülecektir. Hitler Türkiye’ye yapılan mal karşılığı silah
satışlarını durdurur ve komutanlarına Türkiye’yi elegeçirme (işgal) planı
hazırlatır. Ancak, Kuzey Afrika’da beklediği başarıyı sağlayamayınca bu plan
uygulanmaz.
Sovyet
Tepkisi
Anlaşmaya bir tepki de,
Atatürk’ün, karşılıklı güven ve iyi ilişkilerin korunmasına büyük önem
verdiği Sovyetler Birliği’nden geldi. Sovyetler Birliği emperyalist kuşatma
altında olduğuna inanmakta ve Fransa’yla İngiltere’ye hiç güvenmemektedir.
Yaklaşan savaşın
sanayileşmiş Batı ülkeleri arasındaki çıkar çatışmasına dayandığını saptamış ve
bu savaşta taraf olmamayı hedeflemişti. İngiltere ve Fransa, Sovyetler
Birliği’nin Almanya’ya petrol satmasını kendileri için çekinceli görüyor ve
1940 yılında Bakü’nün Türkiye’deki üslerden havalanacak uçaklarla bombalanacağına,
buna Türkiye’nin onay verdiğine yönelik uydurma haberler yayıyordu. Türk
Hükümetinin böyle bir durum olmadığını sürekli açıklamasına karşın, Sovyetler
Birliği bu açıklamaları inandırıcı bulmuyordu.
Üçlü İttifak Anlaşması’ndan sonra Sovyetler Birliği ile Türkiye; güvenli komşular olmaktan
çıkacak ve birbirlerine karşı tehdit oluşturan düşman iki ülke durumuna
gelecektir. Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Molotov, üçlü bağlaşmayı
kınarken; “Türkiye ihtiyatlı tarafsızlık politikasını bir yana iterek Avrupa
Savaşı çerçevesine girdi. Sovyetler Birliği, elini serbest tutmayı ve tarafsız
politikasına sürdürmeyi yeğ tutmaktadır... İngiltere ve Fransa en yüksek sayıda
tarafsız ülkeyi savaşa sürüklemeye çalıştıkları için herhalde hoşnutturlar.
Türkiye’nin bir gün pişman olup olmayacağını ise ileride göreceğiz”8
diyecektir.
Dış
Siyaset Karmaşası
Anlaşma Türkiye’nin
başına daha başka karışık sorunlar da çıkardı. İngiltere Türkiye’ye herhangi
bir yardım yapmadığı gibi, 10 Haziran 1940’ta İtalya’nın Fransa’ya savaş ilan
etmesi üzerine, bağlaşma anlaşmasının ikinci maddesi gereğince, Türkiye’nin
İtalya’ya savaş ilan etmesini istedi.
İngiltere’nin
Türkiye’yi savaşa sokma baskısı sürerken, 28 Ekim 1940’da İtalya Yunanistan’a
saldırdı. İngiltere, Türkiye’nin 9 Şubat 1933’de Yunanistan ile yapmış olduğu
dostluk anlaşmasını ileri sürerek Türkiye’nin savaşa girmesini bir kez daha
yineledi.
Oysa, bu anlaşmaya göre
Türkiye Yunanistan’ı bir Balkan devletinin özellikle de Bulgaristan’ın
saldırması durumunda savunacaktı. İngiltere bu maddeyi, Almanların
Bulgaristan’ı elegeçirip Yunanistan’a girmiş olması nedeniyle, Yunanistan’ın
Bulgaristan’dan gelen bir saldırıyla elegeçirildiğini (işgal edildiğini), buna
bağlı olarak Türkiye’nin Yunanistan’ı savunması gerektiği biçiminde
yorumluyordu.
Türkiye, yaptığı anlaşmanın doğurduğu sıkıntılardan
bunalmışken, Fransa Almanya tarafından işgal edilerek savaş dışı kaldı ve
İngiltere’yle ilişkisi kesildi. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bunu fırsat
bilerek, bu durumun kendisine yansız kalma hakkı verdiğini ileri sürdü.
Türkiye, kendisinin yaptığı anlaşmadan kurtulmak istiyordu. Ancak, bu artık
kolay bir iş değildi. İngiltere bu isteği görüşmedi bile. Üstelik Türkiye’yi,
Alman ya da Sovyet saldırısına uğradığında yardım yapmamakla tehdit etti.
Almanya’ya
Yanaşma
Almanya’nın Batı Avrupa
ve Balkanlardaki başarıları Türkiye’yi bu kez Almanya ile anlaşma yolları
aramaya sürükledi. 18 Haziran 1941 günü Türk-Alman Saldırmazlık Paktı
imzalandı, üçlü bağlaşmaya karşın, Almanya ile yapılan anlaşma aykırı bir durum
yaratıyordu.
Türkiye içinde
bulunduğu bağlaşmaya karşı, savaşan bir başka ülkeyle saldırmazlık anlaşması
imzalamıştı. Ölüm-kalım savaşına girmiş olan hem İngiltere’nin hem de
Almanya’nın “bağlaşığıydı”. Örneği
olmayan bu ilginç durum, Türkiye’yi çekinceli bir açmaz içine sokmuştu. O
günlerde İngiltere, savaştığı Almanya ile saldırmazlık antlaşması bulunan
Sovyetler Birliği’ne tepki duyuyordu. Türkiye ise, İngiltere ile bağlaşık
(müttefik) olduğu için, hem Almanya’dan hem de Sovyetler Birliği’nden tepki
alıyor, Almanya ile anlaştığı için de İngiltere’ye yaranamıyordu.
Türk-Alman saldırmazlık
antlaşmasından dört gün sonra, Almanya Sovyetler Birliği’ne saldırdı ve
dost-düşman ilişkileri daha da karışık duruma geldi. Rusya’ya yönelen Alman
saldırısı, Almanya’yla savaşan İngiltere’yi Sovyetler Birliği’nin “dostu” yaptı; Almanya’yla saldırmazlık
anlaşması olan Türkiye’yi, Sovyetler’in güvenilmez komşusu durumuna getirdi.
Sovyetler Birliği ile
savaşa giren Almanya, aynı İngiltere’nin yaptığı gibi, haber ve propaganda
araçlarını etkili bir biçimde kullandı ve Türkiye’yi Bolşevik Ruslar’ın “kötü
amaçları” konusunda ‘bilinçlendirmeye’
girişti. Rusların Boğazları istediğini, Führer’in vermediğini yaydı.
1915’de olduğu gibi, İngiltere’nin Rusya ile birleşerek İstanbul Bölgesini
Ruslara vereceğini ileri sürdü.
1941 Temmuz ve Ağustos
aylarında Alman ve İtalyan yardımcı savaş gemileri Montreux anlaşmasına
karşın, boğazları geçerek, Karadeniz’e açıldı. Bu eylem savaş sonrasında
Sovyetler Birliği’nin, Türkiye’den boğazlar konusunda isteklerde bulunmasına
gerekçe oluşturacaktır.
Almanya, yüksek
kaliteli çelik yapmak üzere silah karşılığında Türk kromu istiyordu, oysa 1939
yılında Türkiye tüm kromunu İngiltere’ye satmayı kabul etmişti. Bu koşula ve
anlaşma süresinin dolmamasına karşın Türkiye Almanya’ya krom sattı. Türkiye
Almanya’nın, İran ve Afganistan’a, Türkiye üzerinden askeri malzeme, Suriye’ye
de uçak benzini taşımasına gözyumdu.
Savaşın Almanya aleyhine döndüğü anlaşıldığında bu kez
Almanya’ya karşı tavır aldı. Türkiye’deki Alman yandaşları tutuklandı, Alman
elçisine suikast düzenleme gerekçesiyle tutuklanmış olan iki Sovyet diplomatı
serbest bırakıldı. Daha sonra Almanya’ya savaş ilan edildi.
Emperyalizme
Bağlanma Süreci
1939 İngiltere-Fransa
anlaşmasının üzerinde bu denli durulması, yalnızca savaş dönemindeki
gelişmeleri incelemek değildir. Konuya verilen önem bu antlaşmayla girilen
yolun, Türkiye’nin bugünkü duruma gelmesine yol açan bir süreci başlatmış
olmasıdır.
Üçlü ittifak Anlaşması,
Türkiye’nin yalnızca Atatürk tarafından çizilen dış politikanın
bırakılması değil, daha önemli olmak üzere, emperyalizmle uzlaşma sürecinin
başlangıcı olmasıdır. Bu anlaşmanın doğurduğu sonuçlar önemlidir.
20 yıl önce, silahlı
savaşım ile yenilen ve Türkiye’yi yok etmede kararlılığını açıkça ortaya koyan
emperyalist devletlere, hiçbir haklı gerekçesi olmadan bağlanma yoluna
gidilmiştir. Sovyetler Birliği ve Balkan ülkeleriyle ilişkiler bir daha
düzelmeyecek biçimde bozulmuştur. Türkiye, savaş sonrasında, Batı’nın kendisine
biçtiği elbiseyi giymekten başka umarı (çaresi) olmayan bir konuma düşmüştür.
Savaşarak kazandığı ulusal bağımsızlığını koruma ve buna bağlı olarak toplumsal
kalkınmayı kendi öz gücüne dayanarak gerçekleştirme yolundan vazgeçmiştir.
Türkiye’nin sorunlarına başkalarının karışmasına izin verilmiştir.
Üçlü İttifak Anlaşması’yla, Mustafa Kemal Atatürk’ün; “... Bir ulus yalnız kendi
gücüne dayanarak varlığını ve bağımsızlığını sağlayamazsa, şunun bunun oyuncağı
olmaktan kurtulamaz”9 sözlerinde karşılığını bulan ulusal
bağımsızlık anlayışına sadık kalınmamıştır.
DİPNOTLAR
1 “Milli Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu 3.Cilt, sf.1516
2 a.g.e. sf.1482
3 “Siyasi Hatıralar” Ali Fuat Cebesoy 2.Cilt, sf.252
4 “İkinci Dünya Savaşına Ait Gizli Belgeler” Cüneyt
Arcayürek Hürriyet 07.12.1972
5 “Atatürkten Hatıralar” Hasan Rıza Soyak 2.Cilt,
sf.759
6 “Milli Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu İst.Mat.,
1974, 3.Cilt, sf.1489
7 “Olaylarla Türk Dış Politikası” Siyasal Bilgiler
Fakültesi Yay., sf.150, ak. D.Avcıoğlu “Milli Kurtuluş Tarihi” 3.Cilt,
sf.1487
8 “Milli Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu 3.Cilt,
sf.1504
9 “Milli Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu 3.Cilt,
sf.1618
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder