Avrupa Devletlerinin Türkiye
politikası, kökleri eskiye giden ve çıkara dayanan saldırgan bir anlayışa
dayanır. 20.Yüzyıl başından bugüne dek çok şey değişmiş, ancak Avrupalıların
Kürt politikası değişmemiştir. İngiltere’nin 1920’lerdeki Kürt politikasını ele
alan Internationale Press gazetesi 5
Ağustos 1930 tarihli sayısında şunları yazıyordu: “Eğer bugün İngiliz ‘bilginleri’ dünya tarihinde önce Kürtlere karşı
‘adalet’ sağlanması gerektiğinden ve ‘gerçek Kürdistan’ın’ kurulmasına yardımın
zorunlu olduğundan dem vuruyorsa, doğrusu bu ‘adalet’in fazlasıyla petrol ve kan koktuğunu söylemek gerekir.”
“Türk Ordusu Yargılansın”
Avrupa Parlamentosu,
PKK terörünün tüm şiddetiyle sürdüğü 1992 yılında, “Kürtlerin Türkiye’deki
Durumu” ve “Kürt Halkının
Hakları” başlıklı iki karar aldı.
9 Nisan ve 7 Haziran tarihlerinde alınan kararlarda
şunlar söyleniyordu: “Türkiye’nin Güneydoğusu’ndaki savaş hali sürmektedir.
Nevruz kutlamalarında aşırı güç kullanıp masum vatandaşların temel insan
haklarını çiğneyen Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak Kürdistanı’nda da en az 60
sivilin ölümüne neden olmuştur. Sorumluların ortaya çıkarılması için
uluslararası bir soruşturma açılmalıdır. Avrupa Topluluğu organları, Kürt
sorununa nihai bir çözüm bulmalıdır... İran, Suriye ve Türkiye’de Kürtlerin
insan hakları bulunmamaktadır. Türk silahlı Kuvvetleri sivil halka karşı
cinayet işlemektedir (To cause to the death of–ölüme sebebiyet tanımı değil
doğrudan ‘murder’–cinayet tanımı kullanılıyor). Türkiye’de ölüm mangaları, özel
birlikler ve kontrgerilla örgütleri insan kaçırmakta, öldürmekte ve yok
etmektedir. Türk Hava Kuvvetleri, Türkiye’nin Güneydoğusunda ve Kuzey Irak’ta
Kürt köylerini bombalamaktadır...”1
“Yargısız İnfaz” ve “İdari Özerklik”
Avrupa Parlamentosu 17
Eylül 1992’de iki karar daha aldı. Bu kararlarda ise şunlar söyleniyordu: “Türk
güvenlik güçleri, 1992 yılında 205 kişiyi yargılamadan idam etmiştir
(execution–idam). Türkiye’nin Güneydoğusu’nda sürmekte olan olağanüstü hal
derhal kaldırılmalı, Türkiye’deki Kürt sorunu ile ilgili olarak bir
uluslararası konferans düzenlenmelidir”.2
Avrupa Parlamentosu, aynı yıl “Kürtlerle” ilgili
dördüncü kararını 22 Aralık 1993 tarihinde yaptığı toplantıda aldı. Bu kararda
şunlar söyleniyordu: “Türk Devleti’nin bütünlüğü, Kürtlerin kendi dillerini
kullanma ve öğrenmeleri, gelenek ve göreneklerini sürdürmeleri ve bunlara uygun
düzeydeki idari özerklikle uyumlu olabilmelidir”.3
Geçmişten Gelen
Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin tekçi yapısını doğrudan hedef alan bu kararlar ne yalnızca Avrupa
Parlamentosu ne de onu oluşturan Avrupa Birliği’yle sınırlıydı. Bu karar,
Avrupalıların Türkiye’ye yönelik politikalarına yön veren bir anlayışın
ürünüydü ve kökleri çok eskiye gidiyordu; 20.yüzyıl başından bugüne dek çok şey
değişmiş, ancak Avrupalıların Kürt politikası değişmemişti.
Bu gerçeği belki de en iyi, Enternasyonel’in yayın organı
International Press gazetesinin 5 Ağustos 1930 tarihli yayınındaki şu
yorum anlatmaktadır: “Irak’taki Kürtler, Musul petrol bölgesinde yaşamaktadırlar.
Temkinli adamlar olan İngilizler, bu bölgeleri gerektiğinden fazla güçlük
çıkmadan Irak’tan koparmak için buralarda bir çeşit ‘Kürt özerkliğini’
oluşturmuşlardır. Amaç; Kuzey Irak’ın yani bu ‘özerk’ Kürdistan’ın boyunduruk
altındaki Kürtlerin özlemini çekecekleri ve İngiliz propaganda ve istihbarat
servislerinin Türkiye, Suriye ve İran Kürtleri üzerinde çalışma yapabilecekleri
bir merkez oluşturmaktır”.4
Ortak Tavır
“Kürt hakları” ya da
“Kürt özerkliği” söylemleri 1990’dan sonra, AB organlarında ve politik
açıklamalarda daha çok yer almaya başladı. Körfez savaşından sonra özellikle
Kuzey Irak’ta ortaya çıkan yönetim boşluğu, silahlı Kürt kümelerinin terör
kaynaklı eylemlerini arttırmalarını sağladı. AB ve ABD’den destek alan PKK,
Türkiye’yi bir kan gölüne çevirdi.
AB üyesi ülkeler başta olmak üzere tüm Batılı devletler
PKK’ya yalnızca siyasi değil, silah başta olmak üzere her tür desteği verdiler.
Çekiç güç, PKK’ya malzeme taşıdı; Yunanistan, eğitim kampları açtı; İtalya,
parlamentosunu “Sürgündeki Kürt parlamentosu” toplantılarına açtı; ABD,
PKK’ya Washington’da büro açma izni verdi; Avrupa Parlamentosu, sürekli olarak
azınlıklar, insan “hakları” ve “soykırım” kararları aldı;
kararları, Türkiye’nin ulusal varlığına yönelen ve bütünlüğü olan bir politikanın
araçları durumuna getirdi. Batılılar o günlerde Türkiye’nin PKK ile
başedemeyeceğini ciddi olarak düşünüyor ve bu yönde açıklamalar yapıyorlardı.
“Yugoslavya Gibi Olun”
Almanya Dışişleri
Bakanı Hans Dietrich Genscher, Almanya’nın önemli gazetelerinden Süddeutsche
Zeitung’a 1992 yılında verdiği
demeçte: “Biz Yugoslavya’da yeni bir model oluşturduk, Türkler de Kürtlerle
buna benzer bir model üzerinde anlaşmalıdırlar” dedi.5
“Yugoslavya’da
oluşturulan yeni modelin” Yugoslavya’yı ne durumuna getirdiği
ortadayken; Türkiye’yi yönetenler, alınan kararlara ciddi bir tepki
göstermediler. Tam tersi, AB’nden gelen istekleri yerine getirmek için
birbirleriyle yarıştılar, yarışmayı sürdürüyorlar.
Avrupa Parlamentosu, PKK ile savaşımın sürdüğü 1996
yılında, PKK’yı meşrulaştırmaya yönelen, Türk Ordusu’nu kınayan ve ayrılıkçı
devinime (harekete) açıkça sahip çıkan bir dizi karar daha aldı.
Kararlar Dizisi
18 Ocak 1996’da,
Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne katılmasından altı ay sonra alınan kararda şunlar
söyleniyordu: “Avrupa Parlamentosu, Kürt vatandaşlarının Türkiye içinde bir
tür kültürel özerklik elde etmeleri için barışçıl yollardan çaba gösterme
haklarını tanır. Türkiye’de tüm ilgililere, Güneydoğu Bölgesindeki sorunların
şiddete dayanmayan ve siyasi bir çözüm bulma amacıyla, ulusal düzeyde bir
diyaloğu başlatmanın yol ve araçlarını düşünmeleri için çağrıda bulunur”.6
Avrupa Parlamentosu, bu
karardan beş ay sonra 20 Haziran 1996’da şu kararı aldı: “Avrupa
Parlamentosu, yeni hükümetten; düşüncelerini özgürce açıkladıkları ve insan
hakları ile çelişen yasalara göre suç işledikleri için hüküm giymiş olan
mahkumları serbest bırakacak bir genel af ilan etmesini ve halen yargılanmakta
olanların davalarına son verilmesini talep eder. Özellikle Bayan Leyla Zana ile
DEP’in diğer üç üyesinin derhal serbest bırakılması çağrısını yineler. Avrupa
Parlamentosu, askeri operasyonları durdurması ve tüm Kürt örgütleriyle
görüşmelere başlaması için Türk Hükümeti’ne çağrıda bulunur”.7
Avrupa Parlamentosu’nun 19 Eylül 1996 günü aldığı karar
ise şöyleydi: “Avrupa Parlamentosu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Türkiye’nin
Doğusunda kısa bir süre önce sürdürdüğü askeri operasyonlardan ve
Kürdistan’daki anlaşmazlığa barışçıl bir çözüm bulma yollarını reddetmesinden
büyük kaygı duymaktadır. Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta bir
güvenlik bölgesi yaratma niyetini mümkün olan en sert terimlerle reddeder ve bu
girişimi uluslararası hukuk ihlali olarak değerlendirir. Türkiye’yi bu plandan
vazgeçmeye ikna etmesi için AB Konseyi’ne çağrıda bulunur”.8
Doğan Güreş’in Söyledikleri
Avrupa Parlamentosu, bu kararları alırken,
Genel Kurmay eski Başkanı Orgeneral Doğan Güreş 3 Aralık 1996’da şu
açıklamayı yapıyordu: “İran, Irak; Suriye; Almanya, Fransa, Belçika, İsveç
ve ABD bölücü terör örgütü PKK’ya destek vermektedir. Suriye karargah
kurduruyor, Almanya görünüşte karşı çıkıp her türlü olanağı sunuyor, ABD ve
Belçika MED TV’nin yayınına olanak sağlıyor. Türkiye içten ve dıştan kuşatma
altında bulunmaktadır”.9
Yinelenen Kararlar
AB, “Parlamentosu”
aracılığıyla, etnik ayrımcılığı temel alan ve PKK’yı destekleyen kararlar
almayı sürdürdü. Alınan kararların hemen tümü aynı nitelikteydi ve doğrudan
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni hedef alıyordu. 02 Nisan 1998 tarihli kararda; “Nevroz’un
Kürt yeni yılı olduğu” belirtilerek “‘nevroz’ kutlamalarında Türk
güvenlik güçlerinin davranışı” kınanıyor; 17 Eylül 1998’de “Kürt
kimliğinin yasal olarak tanınarak PKK’nın ateşkes çağrısına uyulması” isteniyor
ve “Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’a girmesi işgal olarak tanımlanıp
‘lanetleniyor’ du”.10
Avrupa Parlamentosu
1998’den sonra, 22 Temmuz 1999, 06 Ekim 1999, 10 Şubat 2000 ve 15 Kasım 2000
tarihlerinde, Türkiye’deki Kürt “sorununa” yönelik birbirine benzeyen,
ancak biçemi (uslubu) sertleştirilerek kapsama alanı genişletilen başka
kararlar da aldı. Bu kararlardan 15 Kasım 2000 tarihinde alınanı şöyleydi: “Avrupa
Parlamentosu Türk yetkililerine, Kürt toplumunun siyasi temsilcileriyle,
özellikle de ülkelerinin güneydoğusundaki kentlerin belediye başkanlarıyla
diyaloğa girmeleri çağrısında bulunur. Avrupa Parlamentosu Sakharov ödülü
sahibi Leyla Zana’nın ve düşünceleri nedeniyle hapse atılmış
olan Kürt kökenli eski milletvekillerinin serbest bırakılmalarını talep
eder”.11
Avrupa Parlamentosu, 27 Şubat 2002’de,
HADEP’in kapatılması konusunda bir karar tasarısını ele aldı. Genişlemeden
sorumlu komser Günter Verheugen yaptığı konuşmada, HADEP’in
kapatılmasının, AB siyasi ilkelerine ters olduğunu söyledi. Parlamento’da görüş
bildiren tüm siyasi kümelerin sözcüleri, HADEP’e sahip çıkan konuşmalar
yaptılar. Karar tasarısında şu görüşler yer alıyordu: “Türkiye’nin AB adayı
sıfatıyla AB’ne karşı sorumluluk ve yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülükler
çerçevesinde Türk Devleti’nin, gelecekte Türkiye’deki bütün azınlıkların yasal haklarını
garanti altına alacağı umut edilmektedir”.12
Türkiye’yi Çökertmek
Bu tür kararlar birçok
insanımızın düşündüğü gibi, akla ve mantığa uymayan inanılması güç kararlardı,
ancak bu kararları alanlar ne akılsız ne de mantıksızdı. Anadolu’da güçlü bir
devlet istemiyorlardı ve bu ereğe ulaşmak için, geçmişte yaptıkları gibi
Kürtleri kullanıyorlardı.
Kavram kargaşası yaratan dayanaksız savlarla gerçekler
çarpıtılmakta ve düşünsel bir terör uygulanıyordu. Ortaya çıkan ulusçu tepkiler
işbirlikçiler aracılığıyla etkisizleştiriliyor; Türk toplumu alınan kararlarla
haklarına ve varlığına karşıt yaklaşımlara alıştırılıyordu. Bu amaçla, AB’ni
temsil eden görevliler Türkiye’ye geldiklerinde sıra dışı davranışlarda
bulundular ve saygısız davranışlarda bulunarak kabul edilmez sözler söylediler.
“Türkiye Büyükelçisi Leyla Zana”
AB İnsan Hakları
Komisyonu Başkanı Claudia Roth, 21 Kasım 2000’de Türkiye’ye gelerek
Diyarbakır’a gitti, Belediye Başkanı’nı “ziyaret” etti, yöreyi “gezdi”,
emniyet güçlerine “kızarak” onlarla iki kez tartıştı ve gazetecilere şu
açıklamayı yaptı: “Leyla Zana’nın Türkiye Büyükelçisi olarak
atanmasını istiyorum. Bu Türkiye için çok iyi olurdu. Belediye Başkanı Feridun
Çelik de çok iyi bir büyükelçi olabilir. Türkiye’de Kürt kimliği tanınmalı,
af cezaevindeki Kürtleri de kapsamalıdır... Kürt güneşi parlamakta. Bu Kürt
güneşinin ışıklarından birini cezaevindeki arkadaşım Leyla Zana’ya
göndermek istiyorum”.13
8 Mayıs’ta, İsveç Dışişleri Bakanı Anna Lindh,
KADEK’in terör örgütleri listesine alınmasına karşı çıkarak İsveç’in, “Kürtlerin
Hakları” için Avrupa Birliği organlarında çok güçlü bir destek
sağlayacağını açıkladı.14
“Kürdistan’lı” Türkiye Haritası
İsveç’in en çok satan Aftonbladet
gazetesi 12 Mayıs’ta, Turizm Bakanlığının katkısını alarak hazırladığı turizm
ekinde, Güneydoğu Anadolu Bölgesini Kürdistan olarak gösteren bir Türkiye
haritası yayınladı.
Bu tür haritaların Batı’da
yayınlanması artık “olağan” duruma gelmişti ancak Aftonbladet olayında
“olağan” olmayan, Turizm Bakanlığının bu gazeteye 46 bin kronluk (6.5
milyar lira) ilan vermesi ve Türkiye’nin İsveç Büyükelçisi Selim Kuneralp’in
konuyla ilgili söylediği sözlerdi.
İşgal İstanbul’unun işbirlikçi gazetesi Ali Kemal’in
torunu olan Selim Kuneralp, Kürdistanlı Türkiye haritasını “kaydadeğer”
bulmadı ve şunları söyledi: “O haritada Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı
yerler buralardır denmek isteniyor. Hukuki ya da siyasi geçerliliği olan bir
harita olarak yayınlanmıyor. Kaldı ki hukuki ve siyasi amaçlı yayınlasa bile ne
yapabiliriz bilemiyorum. Bu olayı mahkemeye götürsek sanırım burada kıyametler
kopar ve mahkeme Kürdistan bölgesidir diye karar bile verebilir”.15
“Olağanüstü Ülke: Kürdistan”
Avrupa Parlamentosu
Başkanı Joseph Borrel 2010’da
Diyarbakır’a geldi. Güneydoğu Bölgesi’nden Kürdistan
diye sözederek, “Kürdistan’ın
olağanüstü bir ülke” olduğunu söyledi. Kürtlerin kendi devletlerini kurması
gerektiğini ileri sürdü ve şöyle dedi: “Kürtlerin
kendi devletlerine sahip olmayı istemeleri, demokratik bir olgudur. Kürtler
ayrı bir kültürel kimliğe sahiptir. Devlet kurma konusundaki istekleri, doğal
ve demokratik bir çözüm olacaktır”.16
Avrupa Parlamentosu, Eylül 2014’de aldığı bir kararla,
Avrupa Birliği ülkelerini “Kürdistan
Bölgesi’ne” silah yardımı yapmasını desteklediğini açıkladı. Kararda şunlar
söyleniyordu: “Avrupa Parlamentosu, üye
ülkelerin Kürdistan Bölgesi’ne askeri yardım yapmasını, silah göndermesini
destekler. Avrupa Parlamentosu, Kürdistan Bölgesi’nin bölgeye sığınan
mültecilere yönelik insancıl ve cömert tavrından haberdardır. Ağır olan bu yükü
kaldırması için Avrupa Birliği ve bağlı kurumlara Kürdistan Bölgesi’ne yardımda
bulunması çağrısı yapar. Avrupa Parlamentosu, Suriye Kürtlerine özel yardım
yapılmasını ister”.17
“Türk Hükümeti PKK’yla Diyalog Kursun”
18 Haziran 2002’de Brüksel’de
toplanan AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu toplantısına sürgündeki Kürt
Parlamentosunun temsilcileri de alınmak istendi. Komisyon Eşbaşkanı Joast
Lagendijk, Türkiye’nin PKK ile diyalog kurması gerektiğini, bu
yapılmadığında “Kopenhag kriterlerinin yerine gelmemiş olacağını”
belirterek şunları söyledi: “Türkiye’de öyle bir hava estiriliyor ki, sanki
idam cezası kaldırılıp Kürtçe eğitime izin verilirse herşey tamam
olacak. Hayır öyle olmayacak”.18
Türk hükümetinin PKK’yla “diyalog” kurması yönündeki istem, 15 Kasım 2000 tarihindeki
karardan sonra ikinci kez dile getiriliyordu. Bu istemi, 2002’de yönetime gelen
AKP hükümetleri tarafından yerine getirildi ve bu girişime açılım süreci adı
verildi.
DİPNOTLAR
1 “Tunç
Bilget’in Parlamento Konuşması” TBMM Tutanak Dergisi, 11.11.1992,
sf.274–280, ak. Hülya Yalçınsoy–Adil Aşırım, “Türkiye’deki Siyasi
Partilerin Avrupa Birliğine Bakışı” SUDE AJANS Ekim 2000, sf.198–199
2 a.g.e. sf.200
2 a.g.e. sf.200
3 Ekonomic and
Social Committee of the European Communities, Opinion, Relations Between the
European Union and Turkey, CES 1314/93, Brüksel, 22 Dec. 1993, sf. 3; ak.
Türk–İş Yay., “Avrupa Birliği Türkiye’den Ne İstiyor” sf.6
4 “Bitmeyen Oyun” Metin Aydoğan, Umay Yay., Şubat- 2002, 8.Bas. sf.162-163
5 a.g.e. sf.84
6 Europaean Parliament,
Resolution on the Situation in Turkey and the offer of a cea sefire made by the
PKK (B4–0060, 0076, 0086 and 0089/96), 18.01.1996; ak. Türk–İş Yayınları “Avrupa
Birliği Türkiye’den Ne İstiyor?” sf.7
7 Europaean
Parliament, Resolution on human rights and the situation in Turkey (B4–0769,
0797, 0820 and 0828/96) 20.06.1996; ak. Türk–İş Yayınları “Avrupa Birliği
Türkiye’den Ne İstiyor?” sf.8
8 Europaean
Parliament, Resolution on the political situation in Turkey (B4–0986, 0987,
0988, 0989, 0990/96 and B4–0991/96) 19.09.1996; ak. a.g.e. sf.8
9 “Güreş : Terörü Amerika da
Destekliyor” Gözcü, 04.11.1996
10 “Avrupa Birliği Türkiye’den
Ne İstiyor?” Türk–İş Yayınları, sf.9
11 Europaean
Parliament, Europaean Parliament, Resolution on the 1999 Regular Report from
the Commission on Turkey’s progrress towards accession (COM–1999)
513–C5–0036/2000–2000/2014 (COS), 15.11.2000; ak. Türk–İş Yayınları “Avrupa
Türkiye’den Ne İstiyor?” sf.11
12 “Verheugen : HADEP’in
Kapatılması AB’ne Ters” Cumhuriyet 28.02.2002
13 “Sıktın Artık Cloudia Roth”
Hürriyet, 24.11.2000
14 “Olay Bakan KADEK’e Sahip
Çıktı”, Hürriyet, 09.05.2002
15 “Sefir Beyden Tuhaf Savunma”
Hürriyet, 13.05.2002
16 www.sondalga.com
18 “Terörle Diyalog da
Kriterlerden” Cumhuriyet, 19.06.2002
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder