Hukukçularımızın 10 Temmuz Dünya Hukukçular Günü
kutlu olsun.
Eski
Türklerin hukuk düzeninde, ayrımsız herkesin sorumlu olduğu ceza yasaları vardı
ve yasalar, disiplinli bir güvenlik örgütü aracılığıyla ödünsüz uygulanırdı.
Hızlı ve adil karar veren mahkemeler, suçluları ayırım gözetmeden yargılardı.
Gözaltı süresi on günden çok olamazdı. Vatana ihanet, savaşta
gevşeklik, ülke çıkarlarını yabancı ülkelere karşı korumama, elçilik
görevlerinde kusur, ağır siyasi suçlardı ve cezası ölümdü. Cinayet, ırza
geçme, bağlı atı çalma, soygun, ağır adi suçlardı ve
bunların da cezası ölümdü.
Eşitlikçi
Anlayış
Orta Asya Türkleri, çok eski zamanlardan beri, yargıda eşitliği
temel alan, hızlı işleyen, kolay anlaşılır, eşitlikçi bir hukuksal düzen kurmuştur.
Uluslararası hukuktan, aile ve mülkiyet hukukuna dek, toplumun tüm sorunlarını
kapsayan yasal düzenlemeler (töreler), kendi dönemi kadar, sonraki
dönemleri de etkilemiş ve hemen tüm Türk toplumlarına esin kaynağı olarak,
köklü bir toplumsal ahlak anlayışı oluşturmuştur.
Orta Asya’da, toplumun genel çıkarını etkileyen alanlarda kamu
mülkiyeti yaygındı ancak yerleşik bir kişisel mülkiyet kavramı da vardı.
Otlaklar ortak, hayvanlar ve bahçeler, evler, zenaat araçları kişisel
mülklerdi. Hayvanlara vurulan damgalar, onların sahiplerini belli ederdi.
Mülkiyet’i ilgilendiren konularda bir sözleşme (bıçgas) yapılır ve
taraflar bu sözleşmeye kesinlikle uyardı. Sözleşmeler, törenle yapılan, özgür
istence dayanan yükümlenmelerdi; bu yükümlenmeye ant denilirdi.1
Türkler ant koşullarına ve baçığ
adı verilen uluslararası sözleşmelere çok önem verirlerdi. Sözünü yerine
getirmeme, yani baçığlarla kabul edilen yükümlülüklere uymama, asla
düşünülmezdi, en büyük ayıp sayılırdı.
Hızlı ve Adil Karar
Eski Türkler’in hukuk
düzeninde, ayrımsız herkesin sorumlu olduğu ceza yasaları vardı; yasalar, disipline
bağlı bir güvenlik örgütü aracılığıyla ödünsüz uygulanırdı. Hızlı ve
adil karar veren mahkemeler, suçluları ayırım gözetmeden yargılardı. Gözaltı
süresi on günden çok olamazdı. Vatana ihanet, savaşta gevşeklik, ülke
çıkarlarını yabancı ülkelere karşı korumama, elçilik görevlerinde
kusur, ağır siyasi suçlar; cinayet, ırza geçme, bağlı
atı çalma, soygun, ağır adi suçlar’dı ve cezası ölüm’dü.
Genç kızları aldatanlar, yüksek mal ve tazminat ödemeyle cezalandırılır;
adam yaralayanlar, yaranın durumuna göre ceza öder; bağlı
olmayan atı çalanlardan, çaldığı at sayısının on katı ceza alınırdı. Bu
suçlar hafif adi suçlar’dı.2
Hakimlerin
Niteliği
Yasama
yetkisini kullanan hakimler ve uygulamada görev yapan güvenlik görevlileri,
toplumun en saygın kişileriydi; yetkileri ve sorumlulukları yüksekti. Karar
vermede özgürdüler ancak düzenli bir denetim altındaydılar. Devletin iç
güvenliği her boyutuyla düşünülmüş ve iyi işleyen örgütlenmeye gidilmiştir.
Toplum düzenini ve toplumsal huzuru sağlayan gerçek güç, bireylerin edinmiş
olduğu ve köklü geleneklere dayanan toplumsal alışkanlıklar, insanların
birbirlerine gösterdikleri saygıdır.
Adli önlemlere, kolluk
güçlerine çoğu kez gerek duyulmaz, toplum kendi dengesini kusursuz bir biçimde
korurdu. Venedik’in İstanbul Elçisi Marcantonio Barbara bu dengeyi,
16.yüzyıl Osmanlı toplumu için şöyle anlatıyordu: “Geceleri kent
güvenliğinin sağlanması için, bir elinde bir sopa, diğer elinde bir fener bulunan,
tek bir görevli bile yeterli olmaktadır... Geceleyin evim soyulacak korkusu olmadan
güven içinde uyuyabilirsiniz. Zira o sopalı, fenerli adam tek başına, örneğin
Paris’ teki gece polisi yüzbaşısından ve onlarca yardımcısından daha çok güven
vermektedir. Böyle bir güvenli sakinliğe, görmeden inanmak pek mümkün değildir”.3
Uluslararası
Anlayış
Eski
Türkler, ilkeleri ve kendine özgü kuralları olan, gelişkin bir kamu hukukuna
sahipti. Uluslararası anlaşmalara çok önem verilir, bu anlaşmaların devletin
çıkarları ve iç hukukla çelişmemesine özen gösterilirdi. Bu konuda, o dönem
için oldukça ileri bir anlayışları vardı. Uluslararası ilişkiler anlaşmalarla
belirlenir ve bunlara kesinlikle uyulurdu. Anlaşmaya uymak ahlaki bir
borçtu. Yerine getirmeyen ya da bozan devletler, cezalandırılırdı.
Uluslararası
anlaşmalarda, anlaşma yapıldıktan sonra ortaya bir köpek salınır ve hayvan
kemiğinin kırılmasına asla izin vermeyen bir geleneğe sahip olunmasına karşın,
köpek kılıçla parçalanır ve “her kim ki anlaşmaya sadık kalmazsa, yazgısı bu
köpek gibi olur” denirdi.4 Kemiği kırılan varlığın bir daha dirilemeyeceğine
inanıldığından, onlara göre bu, çok büyük bir bedeldir. M.S.578’de tahta çıkan
Bizans İmparatoru Tiberius’un, önceki anlaşmalara uymaması nedeniyle
bozulan ilişkileri düzeltmek için gönderdiği kurula, Göktürk Devletini temsil
eden Uçbeyi Tarhan şunları söylemişti: “Yaptığımız anlaşmalara
uymuyorsunuz. Siz ve sizi gönderen İmparatorunuz, bizi aldatmak amacındasınız;
açık konuşacağım, çünkü yalan söylemek, yapılan anlaşmaya uymamak bizim
âdetimiz değildir. Bize sürekli barıştan, dostluktan söz ediyorsunuz ama bize
isyan eden Avarhunitler’le ittifak yapıyorsunuz. Anlaşmaya uymamanın hesabını
İmparatorunuz’dan soracağız”.5
Anlaşmalara uymak eski
Türkler’ de o denli önemlidir ki, onların anlayışına göre; “barış esastır ve
savaş her zaman, anlaşmaların bozulması nedeniyle ortaya çıkan bir olaydır”.
Devletler hukukunu ülke adına temsil eden elçiler, çok önemli görevlilerdir;
onların güvenliği her koşulda ve eksiksiz sağlanmalıdır. Elçiyi korumak, bir
devletin namusudur. Öyle ki, “elçiye zeval olmaz” özdeyişi, atasözü
halini alarak bugüne dek gelmiştir ve hâla kullanılmaktadır.
Ülke
Çıkarını Savunmak
Devletler hukuku anlayışının
temel ve değişmez kuralı, ülke çıkarlarının korunmasıdır. Yabancı ülkelere
gönderilen elçiler, önem verilen ve saygı gösterilen görevlilerdir. Ancak, ülke
çıkarlarını dışa karşı korumada savsaklama ya da güveni kötüye
kullanma içine girerlerse, ölümle cazalandırılırlar.
Herşey ülke ve vatan
içindir; kutsal bir kavram olan vatan için, yaşam dahil “tüm sevgili
varlıklar” feda edilir. İl yani millet, Gök Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi,
vatan da bu gölgenin yaşadığı topraktır. Türkler nereye
giderlerse gitsinler, vatanlarını asla unutmazlar; yaşam biçimlerini, iç
hukuklarını ve kimliklerini olağanüstü bir yetenekle korurlar; en zor koşullarda
bile töreyi yaşatmanın bir yolunu bulurlar.
DİPNOTLAR
1
“Tarih I-Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yay.,
4.Bas.-2000, sf.46
2
“Türk Tarihinin Ana
Hatları” Kaynak Yay., 2. Basım 1956,
sf.349
3
“Türkler”, Stéphane
Yerasimos, Doruk Yay., 2002, sf.28
4
“Kök Türkler” Sencer
Divitçioğlu, YKY, İstanbul 2000, sf.72
5
“Tarih II-Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri”, Kaynak Yay., 4.Bas.
2000, sf.47
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder