ABD bugün; KDP, PKK, KYB, PYDİ, KDP, YPG,
Gorran gibi, varlıkları onun yardım ve desteğine bağlı Kürt örgütlerinin tümü
üzerinde etkilidir. Ortadoğu’da yürüttüğü politikanın gereklerine uygun
olarak, bunları dilediği biçime getirir
ve amacı yönünde kullanır. Kurulup gelişmelerini sağladığı için, bunu yapacak
yaptırım gücüne sahiptir. Bu örgütler, ABD’nin bölgedeki politikasına uyum
gösterdiği sürece ayakta kalabilir. Kürtler, onun İsrail’den sonra Ortadoğu’daki
tek müttefikidir.
Tanı ve Gelecek
Türkiye’nin içinde
bulunduğu Ortadoğu’da, kan ve acıyla dolu karmaşık bir dönem yaşanıyor. Atatürk’ün bölgeye getirdiği barış ve
erinçli ortam tarih oldu. Sadakat Paktı sanki
hiç yapılmadı, insanlar burada sanki hiç dost olmadı. Ortadoğu şimdi kan gölü.
Ortadoğu’da olanları Türkiye
açısından değerlendirmek için; herşeyden önce, emperyalizmin işbirlikçisi
konumundaki Kürt örgütlerini ve ilişkilerini ele almak gerekir. Türkiye-Barzani,
Barzani-ABD, PKK-Barzani ve ABD-PYD ilişkileri ne durumdadır, bu
ilişkilerin geleceği etkileme gücü nedir?
Türkiye-Barzani İlişkileri
Türkiye’nin Mesut Barzani’yle ilişkisi; PKK’nın
ortaya çıkışından, özellikle de ABD’nin Irak karışmasından sonra iyinin de
ötesine geçtiği biliniyor. AKP hükümetleri, “Kuzey Irak Kürt Bölgesini” neredeyse tanımış durumda. Petrol başta
olmak üzere akçalı ilişkiler içindeler. “Türk”
işadamları yatırım yapıyor, Türkiye ucuz elektrik veriyor. Barzani sıkça Türkiye’ye geliyor, devlet başkanı gibi
karşılanıyor.
Dışişleri Bakanı, Ferudun Sinirlioğlu, 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra Erbil’e
giderek Barzani’yle basına kapalı
görüşmeler yaptı. Türkiye’nin, Kuzey Irak Kürt Bölgesini; “kalkınmanın, ilerlemenin ve istikrarın faktörü” olarak gördüğünü
söyledi.1 Barzani’ye
ABD’yle yapılan anlaşma konusunda “bilgi
verdi.” Neler konuşulduğunu Kürtlerin resmi sitesi yayınladı.
Türkiye’nin, Mesut Barzani’nin reisi olduğu Nakşibendi Barzan Aşireti’yle ilişkisi 20.yüzyıl başına dek gider. Barzanlar, 1909’da Osmanlı’ya karşı
ayaklanmış, bu ayaklanma 5 yıl sürmüştü. Daha sonra, Türkiye’deki kimi Kürt
ayaklanmalarını desteklemişler, bu nedenle Cumhuriyet hükümetleri tarafından
tehdit unsuru olarak görülmüşlerdir. 1932 yılında Türkiye’ye sığındıklarında
gereksinimleri karşılayıp kalmalarına izin verilmiş ancak, ayrı illere
yerleştirilerek denetim altında tutulmuşlardı.
Türkiye’nin Kuzey Irak’a gösterdiği dikkat ve
duyarlılık, ABD ve İsrail’in Kürt hareketine yön vermeğe başladığı 1967’den
sonra değişmiş, tehdit algısı gözyumma
ve giderek destek politikasına
dönüşmüştür. Bu destek bugün; Recep
Tayyip Erdoğan’ın Mesut Barzani’yle Diyarbakır’da ortak miting
yapmasına ya da Dışişleri Bakanı’nın Kuzey Irak’ı, “ilerlemenin ve istikrarın faktörü”
ilan etmesine dek gelmiştir.
ABD-Barzani
İlişkileri
ABD’nin
Kürtlerle kurduğu ilişki, 200 yıllık Batı politikalarından ayrımlı değildir.
20.Yüzyıl’ın başlarındaki İngiliz etkisinin yerini, 2.Dünya Savaşı’ndan sonra,
özellikle de Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra ABD etkisi almıştır. ABD’nin
politikası, Ortadoğu’daki çıkarlarına ve Anadolu’daki Türk egemenliğinin
kırılmasına, bağlı olarak Kürtlerin kışkırtılmasına dayalıdır. Barzani’yle
kurduğu ilişki, bu politikanın gereklerine uygun olarak gelişmiştir.
Mesut Barzani’nin yıldızı, CIA ve MOSSAD’la çalışmaya başladığı
1967’den sonra parlamaya başladı. ABD’nin Ortadoğu’ya verdiği öneme bağlı
olarak Kürtlerle ilişki giderek öne çıktı, MOSSAD’ın dolaysız ilişki kurduğu Barzani önemsenmeye başlandı. Kürt
politikasını Dışişleri Bakanı Henry
Kissinger yürüttü.
Barzani,1980’de başlayan Irak İran Savaşı’yla bölgede
oluşan karmaşık ortamdan yararlandı ve partisi KDP’nin Kuzey Irak’ta
güçlenmesini sağladı. Irak merkezi yönetimine karşı ayaklandı. Savaş bitince,
Irak Ordusu’nun Kuzey’e girmesiyle güç durumda kaldı. Ancak ABD’nin
36.Paralel’in Kuzey’ini uçuşa yasak bölge
ilan etmesiyle koruma altına alındı ve kurtarıldı.
İkinci Körfez Savaşı’yla ABD’nin Irak’ı işgal
etmesinden sonra, KDP öncülüğünde, Irak
Kürdistan Özerk Bölgesi adıyla, gelecekte devlete dönüştürülecek bir yönetim
birimi oluşturuldu. Barzani, Haziran
2005’te, Irak Kürdistan Özerk Bölge
Meclisi tarafından Başkan seçildi.
ABD, Mesut
Barzani’yi, Ortadoğu’da kurulacak Batı
yanlısı Kürt devletinin güvenilir önderi olarak görmektedir. Babası Molla Mustafa Barzani, 1976’da ABD’ye yerleşmiş, 3 yıl sonra orada
ölmüştür.
ABD-PYD İlişkileri
PYD (Demokratik Birlik Partisi), 2003 yılında
kuruldu. Abdullah Öcalan, 2001 yılında, yayınladığı “Bir Halkı Savunmak” adlı kitapla,
PKK’lılardan demokratik konfederalizm adını
verdiği farklı bir örgütlenmeye gitmelerini istedi. Türkiye, Suriye, Irak ve
İran’da kurulacak ve onun tanımıyla “demokratik
İslam esprisiyle” çalışacak bu örgütler, daha sonra bir üst örgütte
biraraya gelerek Kürt Konfederasyonu’nu
oluşturacaklardı. PYD ve YPG (Halk Koruma Birlikleri) bu istek üzerine kuruldu.
Öcalan, “demokratik
federalizm” önerisiyle; Suriye’de PYD, İran’da PJAK, Türkiye ve Irak’ta
PKK’yla, geniş sınırlı bir Kürt devleti düşlüyor, bu yolla Barzani’ye karşı üstünlük sağlamayı hedefliyordu. PKK yayınları bu
öneriyi, “çok ciddi, kesin ve tarihsel
bir politika değişikliği” olarak açıklamıştı.
“Yeni
politika”, 2005 yılında oluşturulan KKK (Kürdistan Demokratik
Konfederalizmi) örgütlenmesiyle uygulamaya sokuldu ve 4 ülkedeki (Türkiye,
Suriye, Irak, İran) Kürt hareketlerinin eşgüdümünü sağlamaya çalışıldı. Bu
örgüt, 2007’de KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) adını aldı. Murat Karayılan Yönetim Kurulu Başkanlığına, Abdullah Öcalan, Onursal Başkanlığa getirildi.2
ABD, PYD’yle Suriye’de iç savaşın başladığı
2011’den sonra özel olarak ilgilenmeye başladı. Para ve silahla desteklediği
terör grupları, Esad’ı deviremiyor,
kendisi de asker getiremiyordu. BOP Projesi’nin önemli bir parçası olan, Kuzey
Irak’ı Akdeniz’e bağlama hedefi yani Büyük
Kürdistan projesinde PYD’yi kullanmaya karar verdi. Suriye’nin yoksul
Kürtlerini, eğitip silahlandıracak ve “kara
gücü” olarak kullanacağı askeri bir güç durumuna getirecekti.
PYD, hızla güçlendi ve bugün, ileri teknoloji
silahlarıyla donatılarak savaşa sürülecek küçük bir ordu haline getirildi. Güçlenmesine AKP hükümetinin de katkısı
oldu. “Peşmerge eğitimi” adıyla Kuzey
Irak’ta, bir bölümü Suriye’den gelen Kürt militanlarını eğitti. Bunların, “Kobani’ye yardım” diye Türkiye
topraklarından silahlarıyla birlikte geçişine izin verdi. PYD Başkanı Salih Müslim’i kerelerce Türkiye’de
ağırladı. Hükümet yetkilileri, onunla meşrulaşmasını sağlayan görüşmeler yaptı.
Şimdi, yüz seksen derecelik bir dönüşle, PYD’nin
terör örgütü olduğu söyleniyor. Bu söylemle, önceki dönemde bir terör örgütü olan PYD’nin güçlenmesine yardımcı olduğunu kabul edilmiş oluyor.
ABD, PYD ve YPG’nin terör örgütü olduğunu
kabul etmiyor, Suriye’deki müttefiki olduğunu söylüyor. PKK’yı terör örgütleri
listesine koyuyor ancak Savunma Bakanı Ashton
Carter’ın YPG-PKK arasında ilişki bulunduğunu açıklamasına karşın, PYD’nin müttefiki olduğunu açıklıyor. Obama’ya en yakın düşünce kuruluşu olan
Center for American Progress’in
Türkiye uzmanı Michael Werz, “PYD Amerika’nın müttefiki, Türkiye buna
göre hareket etmeli” diyor.3
ABD Suriye’de, PYD’yle gireceği yere önce
IŞİD’i saldırtıyor, ardından bombalıyor, daha sonra PYD’liler oraya kolayca
girip alanlarını genişletiyor.
ABD’nin PYD üzerindeki egemenliği kesin ancak
bu örgütü yanına çekip kullanmak isteyen başka ülkeler de var. AB ülkeleri, Salih Müslim’e schengen vizesi verip başkentlerinde görüşmeler yapıyor. PYD’yi,
CHP’nin de üye olduğu Sosyalist
Enternasyonal Danışma Kurulu üyesi yaptılar. Rusya, ilişki geliştirmeye
çalışıyor. Moskova’da “Batı Kürdistan
Temsilciliği” adıyla büro açmalarına izin verdi. İsrail yardım ediyor.
Suriye yönetimi bile eski bağlarını yeniden kurmak istiyor. “Kürt koridoru” girişimi, silahlı güç olarak bölgede öne çıkan
PYD’yi değerli kılıyor. Kuzey Suriye’de, ilginç bir işbirlikçi edinme yarışı var.
PKK-Barzani
İlişkileri
Kürt aşiretleri arasındaki bitmez-tükenmez çatışmanın en
şiddetlisi, güçlü olmaları nedeniyle Barzani
ve PKK arasında yaşanıyor.
PKK’nın, 4 ülkede yaşayan Kürtleri birleştirme amacı, Kuzey Irak’ta etkili olan
Barzani’yle çatışmayı zorunlu
kılıyor.
KDP ve PKK,
Kürtçülük hareketi içinde farklı anlayış ve geleneği temsil ediyor. Her ikisi
de ABD’nin denetimi altında ancak egemenlik alanı konusunda çelişkileri var.
Düşünsel ve inançsal ayrılıklar içindeler. KDP, aşiret geleneğine dayalı daha
muhafazakâr bir yapı olarak görünürken, PKK Talabani’nin KYB’siyle (Kürdistan Yurtseverler Birliği) birlikte,
geçmişte “Marksist” olduğunu
söylüyor. Benzer coğrafyada aynı halk kitlesini yönetme savında oldukları için,
aralarında doğal ve sürekli bir siyasi gerilim bulunuyor. Kimi zaman silahlı
çatışmaya dönüşen bu gerilim; Kürtlerin yaşadığı her bölgede ve bütün Kürt
kümelerinin arasında yaygın.
Uluslararası
medyada, Barzani’nin, “PKK’dan Kürdistan’tan tamamen çekilmesini
istediği, Kürdistan’ı PKK için daha
az barınılır hale getirmeye çalıştığı” yönünde yazılar çıkıyor. PKK’nın, Irak’ın önde gelen Kürt
partileriyle sıkıntılı bir ilişki içinde olduğu biliniyor. New York Times, 3 Ağustos 2015’te yayınladığı yorum yazısında; “Barzani’nin PKK’yı bölgeden çıkarma gücüne
sahip olup olmadığı belli değil” diyor.4
Batı’lılar;
PKK’nın bölgede güçlenmesini, “Barzani’nin
liderlik vasfına darbe” olarak görüyor ve güçlerini Suriye’ye kaydırmasını
istiyor.5 Barzani,
Türkiye’nin 1993 yılında PKK’ya karşı yürüttüğü sınır ötesi operasyonda Türk
Ordusu’nun yanında yer aldı. PKK, 1994’te başlayan KDP-KYP savaşında Talabani’yi destekledi.
PKK, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta Peşmerge eğitmesi nedeniyle Barzani’yi tehdit etti ve “katleden
bir güç (Türkiye) Kürdistan’ın Güney’inde
KDP peşmergelerini eğitiyorsa halkımız bunu da değerlendirecektir” diye
açıklama yaptı.
Barzani, Kuzey Irak’ta günü gelmesine karşın seçim
yapmıyor. Başkanlık seçimlerini iki kez erteletti. Kürt grupları ve aşiretler
durumdan rahatsız. Barzani’nin “ya ben ya kaos” tehdidinde bulunduğu,
koltuğunu “kan aksa bile” bırakmayacağı
söyleniyor.
Son operasyonlarda Türkiye’nin yanında görünen
ve PKK’nın aleyhinde açıklamalarda bulunan Barzani;
PKK’nın eylemlerini eleştiriyor, özellikle de petrol kaynaklarına yönelik
saldırı ile büyük maddi zarara yol açmasına sert tepki gösteriyor.6
Barzani’nin, Türkiye’nin başlattığı silahlı mücadeleden hemen sonra, PKK’ya
karşı olağanın ötesinde sert çıkması, dikkat çekici bir durum yaratıyor. Ne
oldu da aniden bu düzeyde bir sertleşme yaşandı. Geçtiğimiz dönemlerde,
hastahanelerini PKK’lı teröristlerin tedavisi için açan; PKK’yı zaman zaman
Türkiye’ye karşı koruyan Barzani,
tutumunu hangi nedenle değiştirdi?
ABD’nin Tutumu
ABD bugün için doğru adımın, Barzani’yi güçlendirmek ve Kuzey Irak’ı Akdeniz’e bağlamak olduğuna inanıyor ve
bunu yapıyor. PKK’nın 4 ülke
politikasının, bu aşamada başarı şansı olmayan erken bir girişim olarak
değerlendiriyor. PKK’dan, Türkiye’deki güçlerini çekerek; Irak’ta Musul
operasyonuna katılmasını ve Suriye’de IŞİD’e karşı savaşmasını istiyor.7
PKK’nın Türkiye’de güç yitirmesine şimdilik göz yumuyor. Tutumu
geçicidir. PKK’yı canlı tutacak, uygun zamanda uygun biçimde ve farklı konumda
yeniden güçlendirecektir. Bu yüzden ABD
açısından PKK’nın anlamı ve değeri vardır.8
Türkiye Ne Yapıyor?
Türkiye, yönetimde
bulunanların niteliği nedeniyle, ülke dışındaki gelişmelere etki yapacak
durumda değil. Olaylar, yalnızca izleniyor ve kimsenin ciddiye almadığı
açıklamalar yapılıyor. Yaptırım gücünden yoksunluk nedeniyle yapılan tek şey
halka konuşmak oluyor. Recep Tayyip
Erdoğan, “ey Amerika! Size kaç
kere söyledim. Siz bizimle beraber misiniz yoksa bu terör örgütü PYD ve YPG ile
mi berabersiniz?...” biçiminde açıklamalar yapıyor.9
Hükümet sözcüleri;
ABD’nin “Kürt koridorunu” tamamlayacak
Ceraplus-Azez arasındaki bölgeyi
PYD’ye vermeyeceği konusunda Türkiye’ye söz verdiğini açıkladılar. Bu sözün ne anlama geldiğini, Suriye’de
önemli muhalif gruplardan Şam Cephesi’nin
sözcüsü Muhammed el-Ahmed
açıklamasında buluyoruz. El-Ahmet,
ABD’nin, 90×35 kilometrelik bu bölgeyi; “PYD’ye
sözverdiğini” söylüyor10 AKP hükümeti, bu bölgeye girişi kırmızı çizgiyi ihlal olarak ilan etmiş,
kurusıkı açıklamalar yapmıştı.
ABD, PYD adına koridoru
tamamlayacak askeri harekat yürütürken, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, şu ilginç sözleri
söyledi: “ABD’ye ortak operasyon yapma
teklifini ilettik, teklif masada”. Aynı günlerde, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklaması ise,
siyasi çöküşün ve teslimiyetin itirafı gibi: “Azez-Cerablus hattındaki operasyona Türkiye havadan destek verebilir”.11
Ortadoğu, ABD ve
Rusya
ABD’nin uzun
erimli Ortadoğu politikası, Büyük
Ortadoğu Projesi ile açıklanmıştır. Bu politikanın temelinde; ülkeleri
bölmek, yeni ve etkisiz küçük devletler oluşturmak ve İsrail’in yanında yer alacak büyük bir
Kürt devleti kurmak vardır. Bu amacı gerçekleştirmek için, Kürtleri örgütleyip
onları vurucu güç olarak kullanıyor.
Önümüzdeki yılların sıcak
konusunu, Ortadoğu’ya yeniden biçim verme girişimi
ile bu girişime karşı bölge ülkelerinin tepkisi oluşturacak. ABD ve AB,
Ortadoğu’nun zenginliğine el koyma konusunda kararlılar ve birlikte hareket
ediyorlar.
Katar doğalgazının Avrupa’ya ulaştırılmasını
önlemeye çalışan ve Doğu Akdeniz’e yerleşmek isteyen Rusya dolaysız, petrolün en
büyük alıcısı Çin ise dolaylı olarak işin içinde. Çin’in Rusya’yla Doğu
Akdeniz’de yaptığı ortak askeri tatbikat ve ilk kez yayınladığı, “Arap Politika Belgesi” soruna yeni bir
boyut kazandırıyor.
Uluslararası ilişkilerin ve
paylaşım çelişkilerinin karmaşık ilişkisi, konuyu çok bilinmeyenli denklem
durumuna getiriyor. Emperyalist saldırganlığı ve uygulamalarını çözümlemek
önemli. Ancak, bu saldırıya bölge ülkelerinin; Türkiye, Irak, Suriye ve İran’ın
ne yapacağı daha önemli.
Ne Oluyor, Ne Olacak?
Ortadoğu, büyük
çıkarların, soygun ve talanın, paylaşım çatışmalarının kan gölüne çevirdiği bir
arena durumunda. Dünyanın egemenleri, sınır tanımayan bir saldırganlık içinde,
bu zengin topraklarda yoksulluk içinde yaşayan halklara acı çektiriyor.
İnsanlığın en gelişkin çağında, 21.yüzyılda,
bir insanlık dramı yaşanıyor.
Ortadoğu’ya dolaylı ya da
dolaysız karışmayan gelişmiş ülke kalmamış gibi. ABD, 2050’ye dek Ortadoğu’dan
vazgeçmeyeceğini BOP ile açıklamış; AB’yi, İsrail’i, Türkiye’yi, kimi küçük
Arap ülkelerini ve Kürtleri yanına alarak Ortadoğu’ya yerleşmiştir. Buna karşın
Rusya; İran Suriye, Lübnan ve dolaylı biçimde Çin’le birlikte hareket
etmektedir. ABD’nin hedefi; petrolü denetlemek, Katar doğalgazını Avrupa’ya
ulaştırmak ve bu stratejik bölgenin denetimini elinde tutmaktır. Bunun için, Büyük Kürdistan Devleti’ni kuracak, bu
devleti İsrail’le birlikte bölgenin iki güçlü devletinden biri yapacaktır.
Rusya ise, bu plana karşı çıkarak; bölgeye yerleşmek, Katar doğalgazını önlemek
ve dinci terörü Kafkasya’dan uzak tutmak istemektedir.
DİPNOTLAR
1 “Suriye’ye Giriyor muyuz?: Cevabı Cumhurbaşkanlığı’ndan”, Veda Özer, www. hurriyet.
com.tr ve “Sinirlioğlu Barzani’yle
Görüştü” Al Jazeera Türk, www.aljezeera. com.tr
2 “İkibuçuk Yıldır Gündemdeki ‘KCK’ Nedir” Biz net. com
3 Obama’nın Düşünce Kuruluşu:
Türkiye İstese de İstemese de PYD ABD’nin Müttefiki
4 3 Ağu 2015 - New
York Times, ak. www.gercekgundem.com ›
dunya › barz...
5 www.ajanshaber.com
› barzani-pkk-iliski...
6 www.ajanshaber.com
7 “PYD: ABD PKK’yı Suriye’de İstiyor” www.aljazeere.com.tr
8 “PKK-ABD-IRAK üçgeni” www.birgün.net
9 “Türkiye-ABD Söz Düellosunun Perde Arkası” www.bbc.com
10 “ABD PKK’YA Bölgesini Sözü Verdi” www.haberyakala.
com
11 “Son Dakika Cerablus Harekatı” www.sondakika.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder