06 Temmuz 2015 tarihinde yayınladığımız bu yazıyı
Ortadoğu’daki son gelişmeler nedeniyle yeniden yayınlıyoruz.
“Türkler bize ihanet
etti... Kürtler bize sadık... Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulmalıdır.
Kurulacak
bağımsız Kürt devleti; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den toprak almalıdır. Bu
devlet Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar uzanan bölgede en Amerikan yanlısı ülke
olacaktır”.
Ralph Peters -American Enterprise
lnstitute Üyesi
Armed
Forces Journal
Seçimlerden hemen sonra Türkiye’de yeni bir tartışma kampanyası başlatıldı.
Yazılı ve görsel basının seçim öncesi uyguladığı yayın politikası başarılı
olmuş; “yaşamsal önemde”, “kırılma noktası”, “özgürlük umudu” gibi
yaymacayla (propagandayla) seçime gidilmiş, seçmen etkilenerek, Kürt
ayrılıkçılığının yasal kolu HDP’nin barajı geçmesi sağlanmıştı. Seçimden sonra; Diyarbakır’da patlatılan
bomba, Doğu ve Güneydoğu’daki seçim güvenliği ya da seçmenlere uygulanan sandık
terörü üzerinde hiç durulmadı.
Seçim hedefine kolay ulaşanlar şimdi, Suriye’nin Kuzeyini, İŞİD’i, PYD’yi,
ABD’nin tavrını tartışıyor. Kitle etkileşiminde uzmanlaşmış profesyonel
televizyon konuşucuları, halkın kafasını karıştıran düzeysiz yorumlar yapıyor.
Dış isteklerin tümünü kabul edip uygulayan, bu nedenle gelinen noktanın
sorumluluğunu taşıyanlar, inandırıcılığı olmayan açıklamalar yapıyor. Yandaş
basın milliyetçi olmuş, ülke çıkarlarından, sınırdaki tehlikelerden söz ediyor.
Suriye sınırına askeri araçlar gönderiliyor. Yapılanlar ABD’ye bildiriliyor,
olası girişimler için izin isteniyor.
Bunlar ne anlama geliyor? Ortadoğu’da neler oluyor? ABD’nin amacı ne?
Medyada söylendiği gibi, ABD İŞİD’le mücadele edip bölgeye istikrar mı
getiriyor? Bölgede geçici olarak mı bulunuyor?
Soruların tasarlanmış ilkelliği nedensiz değil. Gerçeği gizleyip yanlışı
yaymanın etkili bir yöntemi bu. Ortadoğu’da olanları ve olacakları görmek için,
televizyonlardaki kahvehane sohbetlerine gerek yok. Fazla bilgili olmak
ya da “stratejist” olmak da
gerekmiyor. Yaşananları izlemek yeter.
Amerikalılar, Ortadoğu’ya nasıl baktıklarını ve ne yapacaklarını yirmi
yıldır açıklayıp duruyor. 1997’de hazırlanan ve gelecekteki yüz yılı kapsayan,
“Yeni Bir Yüzyıl İçin ABD Ulusal Stratejisi” (azgelişmiş ülkelere
ulusçuluğu yasaklayanlar kendilerine yüz yıllık ulusal strateji hazırlıyor),
Ortadoğu ve Pasifik’e yaşamsal düzeyde önem veriyor. ABD’nin (ve AB’nin)
Ortadoğu’ya yönelik tutumu, yüzyıllık emperyalist politikanın günümüzdeki
versiyonunu oluşturuyor. Şimdi belgenin içi dolduruluyor ve tasarımlar
izlenceye (programa) dönüştürülüyor.
ABD yöneticileri, Ortadoğu’ya yönelik görüşlerini, özellikle 2003’ten sonra
ard arda açıkladılar. Ulusal Güvenlik Danışmanı Condolezza Rice’ın
7 Ağustos 2003’te, Washington Post’ta yayımlanan yazısı, Dışişleri Bakanı
Colin Powel’in 3 Kasım 2003’te yaptığı açıklama, Başkan George W.Bush’un
6 Kasım 2003’te yaptığı, “Ortadoğu’yu Özgürleştirme Stratejisi” adlı
konuşma ve Dick Cheney’in Davos konuşması; uygulamalarına
başlanmış olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin dünyaya duyurulmasıydı.
Açıklamalardaki ortak görüş; “özgür olmayan, geri kalmış ülkelere
demokrasi götürmek, sınırlardaki hukuk ihlallerini ‘önlemek’”, “dinsel
ve ulusal azınlıkların kendi kaderini belirlemesini sağlamak”, “bölgeyi
zehirleyen yanlış ideolojileri bastırmak” ya da “geri kalmış ülkelerde
eğitimi geliştirmek”1 gibi, yaymaca amaçlı, bilinen Amerikan
söylemleriydi. Ortadoğu’ya refah ve uygarlık götürülecek, böylece
dünya barışına katkı sağlanacaktı.
Cheney’in söylemine göre; Ortadoğu’da
etnik kökenli yeni bölge ve devletler oluşturulacak, “Suudi Arabistan,
Suriye, Irak’ın bir bölümü ve Lübnan’ı” içine alan ve “Haşimi Krallığı”
adı verilen yeni bir “krallık” kurulacaktı. Sünni Ortadoğu Arapları bu
devlet içinde toplanacaktı. “Birinci Dünya Savaşı sonrasında belirlenen
yapay sınırları” ortadan kaldıran ve nüfusunun tümü Sünni olan bu türdeş
(homojen) devlet aynı zamanda “etnik sorunların çözme yeteneğinde” olacaktı.
“Irak Kürdistanı”’nda (Kuzey Irak) ilk aşamada etnik türdeşliğe
sahip bir “Kürt devleti yaratılacak”, bu devletin sınırları daha sonra “Suriye
ve İran’ın içlerine dek” uzanacaktır. İsrail, “olması gereken
sınırlara dek genişleyecek” yeni sınırlar içinde kalan Araplar,
kurallara uymak koşuluyla yerlerinde kalabilecek ya da “Haşimi Krallığı’na
giderek onun vatandaşı olacaklardır”2.
Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin Ortadoğu
politikası, özellikle Suriye’ye yönelik tutumları, Cheney’in sözünü
ettiği Sunni Krallık ereğiyle anlam bulmaktadır. BOP Eşbaşkanlığı, Sunni
terör kümelerine yardım, bunları eğitme, Esad’ı devirme türünden
girişimler; ABD’nin bölge için çizdiği etnik haritanın gerçekleştirilmesinde
görev almanın göstergeleridir.
“Ortadoğu'ya Hızlı Müdahale”
ABD Savunma Bakanlığı Müsteşarı Douglas Feith, 2
Temmuz 2004’te yaptığı açıklamada, Ortadoğu’ya daha çok askeri güç
ayıracaklarını söyleyerek, yalnızca İran ya da Suriye’ye değil, başta Türkiye
olmak üzere yardımını istediği bölge ülkelerinin tümüne gözdağı verdi. Feith,
Asya’ya yeni hava ve deniz birlikleri getirileceğini, var olan birliklerin
Avrupa’dakilerle birlikte özel olarak eğitileceğini ve bunların tümünün
Ortadoğu’ya yönlendirileceğini açıklıyor, şunları söylüyordu: “Asya’ya ek
deniz ve hava yetenekleri getirmeyi planlıyoruz. Japonya ve Kore’deki karargah
ve üslerimizi, etkinliklerini arttırarak, bölgesel ve küresel hareketlere
katılacak biçimde sürelerini uzatmayı tasarlıyoruz. Avrupa’daki konumlanmamız;
daha hafif ve kolay konuşlanabilir kara yeteneklerini, öncü hava ve deniz
güçlerini, gelişmiş eğitim yeteneklerini ve güçlendirilmiş özel operasyon
güçlerini kapsamaktadır. Bunların tümü, Ortadoğu ve diğer sıcak noktalara
hızla ulaştırılabilecek biçimde konumlandırılacaktır. ‘Sonsuz Özgürlük ve
Irak’ın Özgürleştirilmesi’ operasyonunda, ABD güçlerine yeni olanaklar sağlayan
Ortadoğu ülkelerinden sağladıkları olanakları genişleterek sürdürmelerini istiyoruz”.3
“Türkiye Merkez Üs”
Türkiye’nin BOP için giderek artan önemi, birçok ABD
yetkilisi tarafından kerelerce dile getirilmiştir. Bunlara 2004’te, NATO Genel
Sekreter Yardımcısı Jamie Shea da katıldı. Shea, 29 Haziran
2004’te Türk askeri yetkililerinin Büyük Ortadoğu Projesi’ne yönelttiği,
“Türkiye hedef ülkelerle değil, Avrupa ülkeleriyle birlikte
değerlendirilmelidir”4 eleştirisine yanıt niteliğinde bir
açıklama yaptı. Açıklamada, Türkiye’nin, “cephe ülkesi” değil, “köprülerin
inşa edildiği” bir yerde “merkez üssü” bir ülke olduğu ve Büyük
Ortadoğu Projesi’nin “Türkiye’siz kurulması” nın mümkün olmadığı
söyleniyordu. Shea şöyle diyordu: “Türkiye’ye ‘cephe ülkesi’ demek,
bölünmüş bir dünyanın ucunda olduğunu söylemektir. Bunun doğru bir benzetme
olduğunu düşünmüyorum. Türkiye için merkez üssü kavramını tercih ederim.
Türkiye, bölünmüşlük ifade eden duvarların sınırında bir ülke değil,
köprülerin inşa edildiği yerde bulunuyor. NATO’nun (ABD’nin diye
okuyunuz y.n.), dünyanın gerisiyle kurmak istediği köprüleri, Türkiye’siz
kurması mümkün değildir”.5
Emperyalizmin Ereği
ABD’nin amacı enerji kaynaklarını ve ulaşım yollarını ele geçirmek, bunun
için Ortadoğu’ya, bağlı olarak da dünyaya egemen olmaktır. Sözcüklerle
gizlenmeye artık gerek duyulmayan bu amaç, yarattığı sonuçlarla yaşanan
gerçeklik durumuna gelmiştir. Washington’un “nükleer füzyon ve elektrikle
işleyen arabalar petrolü tahtından indirene kadar stratejik önemini koruyacak” dediği
Ortadoğu’ya, ABD’nin kesin olarak gereksinimi vardır. Bu nedenle, Ortadoğu’ya
egemen olmak için her yolu deneyecek, şiddetin her türünü kullanacaktır.
ABD, Ortadoğu’ya olan gereksinimin 2050 yılına dek süreceğinin
açıklamıştır. Yeniden çizilen haritalar, savaşlar ve kitlesel kırımlar bölge
ülkelerini nelerin beklediğini göstermektedir. Ortadoğu’ya; “diplomatik
antlaşmalarla”, olmazsa “askeri yöntemlerle” ve “işbirlikçi
ülkeler ya da kümeler” kullanılarak egemen olunacaktır. “Demokrasi ve
insan haklarını geliştirme”, geri kalmış Müslüman ülkelere “eğitim ve
uygarlık götürme” söylemleriyle yapılacak yıkıcı girişim, yüzlerce yılda
oluşan toplumsal dengeleri bozacak, yeraltı yerüstü varsıllığına elkonulan
ülkelere, yoksulluk ve acıdan başka birşey getirmeyecektir. Tasarlanan
egemenlik gerçekleştirilirse, bu ülkeleri işbirlikçiler aracılığıyla yönetmek, onlar
göre Amerika’yı yönetmekten daha kolay olacaktır.
İşbirlikçi olmayan ve ekonomik bağımsızlığı amaçlayan
ülke yöneticileri, ABD’ye göre, etkisizleştirilmesi gereken “istikrarsızlık
unsurları” ya da “terör destekçileridir.” İstihbarat örgütlerince el
altından desteklenip beslenen ve gerektiği zaman kullanılan “terör”,
büyük devlet politikalarındaki önemli yerini korumakta ve azgelişmiş ülkelere
saldırı gerekçesi olarak geliştirilmektedir.
İsrail ve Türkiye
Amerikalı yetkililer, Türkiye’yi o denli dirençsiz, kendilerini o denli
egemen görmektedirler ki, Ortadoğu’ya, bağlı olarak Türkiye’ye yönelik
düşüncelerini açıklamaktan çekinmemektedirler. Gerçek amaçlarını diplomatik
söylemler içinde artık gizlemiyor, olduğu gibi söylüyorlar. ABD Başkanı George
W.Bush’un danışmanı, ünlü stratejist James Blackwel bunlardan
biridir.
Blackwel, ABD Senatosu’nda Ortadoğu ile
ilgili yaptığı konuşmada, buradaki ülkelerini Güliver (büyükler) ve Liluputlar
(cüceler) benzetmeleriyle ikiye ayırıyor ve şunları söylüyor: “Baylar,
Büyük Ortadoğu Projesi’ni size hepimizin bildiği bir masaldan esinlenerek
anlatacağım. Ortadoğu Güliver ve Liluput ülkelerden oluşmaktadır. Liluput
ülkeleri; korku ve endişe içindeki Katar, Küveyt, Bahreyn, BAE ile arzu ve ümit
sahibi Suudi Arabistan, Libya, Fas, Tunus, Cezayir olarak ikiye ayrılır.
Ortadoğu’daki Güliver ülkeler ise; İsrail, Türkiye, Mısır, Suriye, İran ve
Irak’tır. Birleşik Devletlerin menfaatı için bölgede tek bir Güliver
bırakılmalı, o da İsrail olmalıdır. Mevcut diğer beş Güliver ülkesi etnik ve
dini temelde bölünmeli ve ana gövdeleri ikinci gurup ülkeler, parçaları ilk
gurup ülkeler haline getirilmelidir".6
“En Amerikan Yanlısı Devlet”: Kürdistan
Kürt devletinin kurulmasına Batının verdiği desteğin amacı ve beklentisi
konusunda pek çok açıklama ve uygulama vardır. Bunlardan yalnızca Ralph
Peters’ın açıklamalarına bakmak, emperyalizmin bölgeye yönelik Kürt politikasını
görmek için yeterlidir.
Ralph Peters, sıradan bir Amerikalı değildir.
ABD hükümetlerine danışmanlık yapan, Pentagon’un resmi yayın organı Armed
Forces Journal’da araştırmaları yayınlanan, American Enterprise
lnstitute üyesi emekli bir subaydır. “Türkler bize ihanet etti...
Kürtler bize sadık... Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulmalıdır”7 diyen
Ralph Peters, Armed Forces Journal’da Ortadoğu’yu 22 yeni devlete
bölen ünlü haritayı yayınlıyor ve “Kanlı Sınırlar” başlıklı bir yazı
kaleme alarak, kurulacak Kürt devletinin niteliği konusunda şunları söylüyor: “Kurulacak
bağımsız Kürt devleti; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den toprak almalıdır. Bu
devlet Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar uzanan bölgede en Amerikan yanlısı ülke
olacaktır”.8
Türkiye ve Gelecek
Türkiye, yalnızca yakın çevresi ve bölgesi için değil “küreselleşen
dünya” için de önemli bir ülkedir. Coğrafyası ve sahip olduğu değerleriyle,
Doğu-Batı ilişkilerine, geçmişte olduğu gibi bugün de yön verme konumundadır.
Güçlü bir ülkedir ancak gücünü kendisi için kullanamamaktadır. ABD ve AB, bu
gücü en ucuz biçimde kullanmanın peşindedir. Batı, son bin yıldır kendisi için “sorun
olan ve ne zaman ne yapacağı belli olmayan” Türklerin Anadolu’daki
egemenliğinden kurtulmak istemektedir. Bu istek basında, “Türkiye Türkler’e
bırakılmayacak kadar değerli bir ülkedir” diye yer almıştır.9
Sözdinlerlik ve tek yanlı bağlılık Batıya artık
yetmemektedir. Türkiye’nin, 776 bin kilometrekare toprağı ve ulus-devlet
yapısıyla varlığına son verilmek istenmektedir. Bu amaç yönünde oldukça yol
alınmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde olduğu gibi, parçalanma
koşulları olgunlaşmaktadır. Dağılmanın en zahmetsiz olacağı anda uygulamaya
geçilecektir. Büyük Ortadoğu Projesi, bu gidişin en önemli aşamasıdır.
Ülkeyi Yönetenler
Parçalanmanın ön uygulamaları başlamıştır. Türkiye Washington ve
Brüksel’den yönetilen bir ülke durumuna gelmiştir. Dış istekler, sorgulanmadan
ve tümüyle yerine getirilmektedir. Ulusların kaderlerini tayin hakkı yerine
halkların ve toplulukların kaderlerini tayin hakkı yasalaştırılmıştır
(İkiz Yasalar). İktidar ve muhalefet AB Özerklik Şartındaki çekincenin
kaldırılacağını söylemektedir.
Doğu ve Güneydoğu adeta terkedilmiş, ordu kışlasından çıkamamaktadır.
Kurmaca bir seçim yapılmış, milyonlarca insan silahlı korkutmayla sandığa
götürülmüştür. Limanlar ve hava alanlarında yabancıların silahlı güç
bulundurması kabul edilmiştir. Suriye’yi kana bulayan terör kümeleri
eğitilmekte ve silahlandırılmaktadır. Yabancıların toprak satınalması hızla
sürmektedir.
Ayrılıkçı devinim siyasileşmiştir. Doğuda mahkemeler
kurulup vergi toplanmaktadır. Ordunun küçültülmesi, yerel yönetimcilik, “Ilımlı
İslam”, devlet biçiminin değiştirilmesi tartışmaları, gelinen yeri açıkça
ortaya koymaktadır. Türkiye, eğer önlem alınmazsa, kısa bir süre içinde, ulusal
direncini tümüyle yitirecek ve belki de dış karışmaya bile gerek kalmadan
kendiliğinden dağılacaktır.
Sorunu Yaratan Sorun Çözemez
Büyük Ortadoğu Projesi’ne destek vermenin Türkiye’nin
karşısına çıkaracağı sorunlar, sorumluluğunu hiçbir kişi ya da kurumun
yüklenemeyeceği kadar ağırdır. Türkiye’nin gücünü, hangi gerekçeyle olursa
olsun, ABD ve İsrail politikalarına alet edenler, Türk halkının olduğu kadar
bölge halklarının da nefretini kazanacaktır. Türkiye, Ortadoğu’nun yoksul
Müslüman halklarına yönelen emperyalist saldırıya katılır ya da destek olmayı
sürdürürse, yalnızca toplumsal değerlerini değil, onunla birlikte, emperyalizme
karşı savaşımıyla elde ettiği ulusal varlığını da yitirecektir.
Son günlerde dile getirilen; “Türkiye’nin Güneyinde devlet kurulmasına
bedeli ne olursa olsun izin vermeyiz” türünden sözlerin bir değeri yoktur.
Yandaş medyadaki söylem değişikliği, sınıra araç gönderme ve hatta sınır dışı
küçük bir eylemce (harekat) iç politikaya yönelik göstermelik girişimlerdir.
Mecliste azınlığa düşen AKP, olası bir yolsuzluk soruşturmasından kurtulmak
için, sınırdışı bir eylemceyi gündeme getirmektedir. Oysa gelinen noktanın
sorumlusu AKP'dir. Bitirilmiş olan ayrılıkçı terörü canlandıran politikalar
yürütmüş, askeri kışlasına kapatmış, çözüm süreci adını verdiği uygulamalarla
bugünü hazırlamıştır. Sorunu yaratan, sorun çözücü olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu çok tehlikeli bir durumdur.
Türkiye, varlığıyla ilgili ağır bir tehdit altındadır.
Batının, özellikle ABD’nin Ortadoğu’dan uzak durması mümkün değil. Bu bölgede
bağımsız ülke olarak politika yürütmek, güçlü olmayı ve ödünsüz yurtsever
olmayı gerektirir. Bölge ülkeleriyle birlikte davranmayı zorunlu kılar. "Ülkeyi
satmakla mükellefim" diyenlerin, iç politika unsuru olarak girişeceği
ABD'den izinli bir dış karışma, üniter devlet yapısı için sonun başlangıcı
olacaktır. Ulusal eylem, özellikle askeri girişim, niteliğine uygun önderlik
gerektirir. Emperyalizme direnmek ve politikasını geçersiz kılmak, yüksek yurt
sevgisi, kararlılık ve anti-emperyalist bilinç ister. İşbirlikçinin,
işbirlikçiliğini yaptığı güce karşı direnmesi, şimdiye dek görülmedi.
Türkiye’yi içinde bulunduğu tehlikeden, günümüz koşullarını bilen,
Atatürkçülüğü kavramış kadrolar kurtarabilir. Sorun çözecek dış eylemi ancak
onlar başarabilir.
DİPNOTLAR
1 “Büyük
Ortadoğu Projesi” K.Evcioğlu, 2.Bas., Umay Yay., İzmir-2005, sf.115
2 a.g.e.
sf. 116
3 “Washington
Dünyayı Kontrol Edecek” a.g.g. 03.07.2004
4 Cumhuriyet,
07.04.2004
5 “Türkiye
Merkez Üs” Nilgün Cerrahoğlu, a.g.g. 30.06.2004
6 httb:
// www.İnternetajans . com/default.asp NİD
7 “Parçalama
Planı”, Cumhuriyet 07.07.2006
8 a.g.g.
07.07.2006
9 Posta
Gazetesi, 13.01.2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder