Mustafa Kemal, İstanbul
direnişini örgütlerken her sınıf ve kesimden çok değişik insanla dolaylı ya da
doğrudan ilişki kurdu. İngilizler’in ünlü istihbaratçıları,
onun Saray’dan Sirkeci kayıkçıklarına, kadın örgütlerinden yurt dışı
yapılanmalarına uzanan bilgi toplama ağıyla baş edemiyordu. İşgal güçlerinin
koyduğu idam cezasına karşın, milliciler; “büyük
bir ustalıkla her yere sızıyor, Saray’dan girip elçiliklerden çıkıyor ve
İngilizler’in haber alma servisleriyle adeta alay ediyorlardı”. Hemen her
karşı girişimi, önceden öğrendiler, önlem alarak başarısız kıldılar.
Kendilerini, tümden davaya adamışlardı. Ulusal direnişe katılanlar, “Bizim vücudumuz millete aittir, biz ulusal
direnişin bir parçasıyız” diyordu.
Mim
Mim ve Silah Edinme
Ankara’nın
gereksinim duyduğu silahların önemli bir bölümü, işgalci güçlerin İstanbul’da
depoladığı silahlara el konularak sağlandı. Mustafa Kemal, kurdurup
yönlendirdiği Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin askeri kanadını,
başlangıçta İstanbul’un Müslüman halkını, Rum ve Ermeniler’in saldırılarından
korumakla görevlendirdi.
Kısa adı M.M.
(Mim Mim) olan bu örgütü, daha sonra Ankara’ya silah ve adam taşıma
işine verdi. Mim Mim’in başkanlığına, Çanakkale’de yanında onbaşı olarak
savaşan Topkapılı Mehmet Bey’i (Cambaz Mehmet) getirdi. M.M. İstanbul’da
kendisini korudu ve Rum saldırılarına karşı koymak için, hemen her semtte
örgütlendi.1 Ankara’ya geçtikten sonra, örgüt içinde, doğrudan
kendisine bağlı sekiz kişilik bir komite oluşturdu. Bu komite, belirlediği
kişileri Ankara’ya kaçırıyor, yol giderlerini ve gerekli belgeleri sağlıyordu.2
Mim Mim, baskınlarla ele geçirdiği 38 bin ton silah, cephane ve donanımı,
elinde hiçbir motorlu araç olmamasına karşın, kağnılarla, at, deve ya da
katırlarla Ankara’ya taşıdı.3 Bu yükün karşılığı; 56 bin süngü, 320
makineli tüfek, 1500 tüfek, bir batarya, 3 bin sandık cephane, 10 bin üniforma,
100 bin nal, 15 bin matara, bin değişik askeri donanımdı.4
Karakollardan,
kışlalardan, askeri depolardan silah ve malzeme “çalınıyor!” du. 1921
Mart’ında Davutpaşa Kışlası’ndan el bombaları ve makinelı tüfekler çalınmıştı. “Bir
eleverenin (muhbirin) bildirmesiyle (ihbarıyla)” İngilizler, Sarıyer
Karakolu’nda Anadolu’ya gönderilmeyi bekleyen 374 tüfek, 7 makinalı tüfek 25 el
bombası ve 35 kasa cephane bulmuştu.
“Ermeni yetimlerin
yerleştirilmesi” gerekçesiyle okullardan çıkarılan
Kuleli Askeri Lisesi’nin 800 öğrencisi, götürüldükleri Maçka Kışlası’nın
cephanesini neredeyse boşaltıp M.M.’e teslim etmişti. Aynı işi
Beylerbeyi Jandarma Okulu öğrencileri de yapmıştı. Yeşilköy Çobançeşme
cephaneliğinden 250 bin mermi, Haliç’teki Karaağaç silah deposundan 500 sandık
cephane ‘kaybolmuştu’.5
Bilgi
Toplama Başarısı
Fransız Yazar Berthe
Georges-Gaulis, İstanbul'daki milliciler için şu değerlendirmeyi yapar: “Türklerin
en sert ve acı tepkileri bile, görünürde bir kayıtsızlık perdesi arkasında
gizliydi. Sokakta, size bakmadan geçen bu insanları, herhangi bir direniş
yapamayacak durumda sanırdınız. Ama birdenbire ortaya çıkan sert olayları,
nedeni anlaşılamayan bu yangınları kimler çıkarıyor? Silah sesleri nereden
geliyor? Yönetim makinesinin çarkları arasında kayabilen bu kum taneleri
nereden çıkıyor? Avrupalılar, sorumluları gözle görülemeyen ve kavranamayan bu
olaylara akıl erdiremiyor. Onların kaba kuvveti, burada iş göremiyor...”6
Halkın
direncini kıramayan işgal yönetimi, yalnızca millicileri değil, onlara yardım
edenleri de ölüm cezasına çarptırmaya karar verdi ve bu kararı “İstanbul’un
her yerine yapıştırdığı ilanlarla” duyurdu.7
Bu duyuru da
etkili olmadı ve direniş yayılarak gelişti. Haberalma çalışmaları ve silahlı
eylemlerden ayrı olarak, mahallelerde, okullarda ve fabrikalarda, halkı
direnişe çağıran bildiriler dağıtıldı.
Amiral Bristol’un Mustafa Kemal’in kaleme
aldığını varsaydığı8 ve işçilere dağıtılan bir bildiride şunlar
yazıyordu: “Bir kısım vicdansız ve şerefsiz devlet adamları, yeşil çuhalı
masalarda, bize atalarımızdan miras kalan bu ülkeyi parçalamaya ve bölmeye
karar verdiler. Bununla yetinmedikleri gibi ölüm fermanımızı çıkardılar...
Üstümüze en menfur kavmi saldırttılar; öyle bir kavim ki, sevgili İzmirimiz’i
bizden söküp aldı. Şimdi aynısını Türklüğün beşiği Trakya’da yapmaya çalışıyor...
Düvel-i muazzama kökümüzü kazımaya karar verdi. (Ancak biz y.n.) Ülkemizin
mübarek köşelerini müdafaa etmek için, silahlar elimizde öleceğiz…”9
Millici
Kadınlar
Millici
kadınlar, yeraltı direnişinde bilgi toplama ağırlıklı olmak üzere, görev
aldılar ve çok başarılı oldular. Kazım (Orbay) Bey’in eşi, Enver Paşa’nın kızkardeşi Mediha Hanım,
Amiral de Robeck’in sözleriyle, “Türk kadınlar Derneği’yle bağlantılı
ve Kızılay Derneği’nin kadın üyeleriyle birlikte Anadolu’yla düzgün bir
haberleşme” düzeni kurmuştu.10
Polis şefi Azmi
Bey’in eşi, İtalyanlarla kurulan ilişkilerde görev almış, “sıkça Rodos’a
gidip geliyordu”.11
Eski
Sadrazamlardan Sait Halim Paşa’nın akrabası Prenses Nimet Muhtar,
Avrupa’daki Türk kadınlarını örgütlemiş, “Mustafa Kemal için çalışan bir
merkez durumuna getirilen Münih’te” çalışma yürütüyordu.12
Topkapılı Ebe Şahende
Hanım (CHP Genel Sekreteri Recep Peker’in kayınvalidesi), Şair Şüküfe
Nihal (Başar), Nakiye (Elgün) Hanım,
işgal İstanbulu’nda direnişe katılan ve gösterdikleri kararlılıkla herkese
örnek olan kadın önderlerdi. Şahende Hanım, gördüğü ağır işkenceye karşın, işgalci güçlere hiçbir bilgi
vermemişti.13
Mustafa Kemal bilgi toplamayı içeren gizli çalışmaya önem veriyor, bu işlerle doğrudan
kendisi ilgileniyordu. Kişisel ilişkileri dahil, her türlü olanağı bu yönde
kullandı. Sahip olduğu sıradışı bellek gücüyle adları, yerleri ve olayları asla
unutmuyor, halk örgütlerinden Saray’a dek her kesimden insanla, güvene dayalı
ilişkiler kuruyordu.
Prenses Mevhibe
Celalettin’i, İtalyan İşgal Kuvvetleri Komutanı Kolonel Roletto’nun
düzenlediği baloya göndermiş, katılımcılar ve oradaki konuşulanlar hakkında
bilgi almıştı.14 II.Abdülhamit’in Kızı Naime Sultan, V.Murat’ın
kızı Fehime Sultan, millici yeraltı direnişinin önemli bilgi toplama
kaynaklarıydı. Fehime Sultan, Damat Ferit’le Vahdettin’in
birlikte oluşturduğu, “halkla Kuvvayı Milliye arasında çatışma çıkarmayı
amaçlayan gizli planı” ortaya çıkarıp, M.M. aracılığıyla Ankara’ya
bildirmişti.15
Damat Ferit’in “ayaklanma çıkartmak amacıyla ayrılıkçı Kürt örgütleriyle”
İstanbul’da yaptığı görüşmeleri bildiren de oydu.16 Daha sonra,
Türkiye Büyük Meclisi’nde Tokat milletvekili olan Nazım Bey hakkında
M.M.’yi o uyardı. “Nazım Bey, Damat Ferit’in ajanıydı ve bir muhalefet
partisi kurması için kendisine 4500 lira ödenmişti. O da Halk İştirâküyyün
Fırkası adında bir parti kurmuştu”.17
Ordu
Denetmenliği (Müfettişliği)
İstanbul
günlerinin sonuna doğru, Anadolu’ya geçmeye hazırlanırken, 29 Nisan 1919’da,
geniş yetkilere sahip Ordu Müfettişi olarak Anadolu’da görevlendirildi.
Bu görevlendirilme, kendiliğinden gelen ve ‘şansa dayalı’ bir gelişme
değil, resmi-sivil görüşmelerin, dostluğa dayalı kimi özel ilişkilerin devreye
sokulmasıyla elde edilen bir atamaydı. Mustafa Kemal’e özgü
kararlılığın, yoğun çabasının ve ustalıkla kurulmuş ilişkilerin doğurduğu bir
sonuç, incelikli taktiklerle yaratılmış bir ‘şanstı’.
Yenilginin ve
ardından gelen işgalin neden olduğu yönetim boşluğu, her yerde olduğu gibi
Karadeniz’de yaşayan azınlığı yüreklendirmiş, bölge Rumları işgal güçlerinin
korumasına güvenerek silahlı eylemlere girişmişti. Bunlar, Türk köylerine
saldırılar düzenliyor, savunmasız insanları öldürüp mallarını yağmalıyordu.
Saldırılara karşı savunma tepkisi ve silahlı önlem gecikmiyor, İngilizleri
rahatsız edecek kadar güçlü bir Türk direnişi ortaya çıkıp bölgeye yayılıyordu.
Küçük ve devinimli
silahlı birimlerden oluşan halk güçlerini bastırmayı göze alamayan İngiliz
İşgal Komutanlığı, Padişah’a baskı yaparak, Türk direnişinin önlenmesini ve
yöre halkının silahsızlandırılmasını istedi. Yapılmaması durumunda, bu işi
doğrudan İngiliz birliklerinin yapacağını ve bölgeye asker gönderileceğini
bildirdi.
Bu kurusıkı (blöf)
davranışa boyun eğerek isteneni yapacağını bildiren Padişah ve Hükümet, bu işi
kendilerine önerilen ve “iyi bir komutan” olan Mustafa Kemal’e
yaptırmayı düşündüler. Anadolu’da silahlı direniş başlatmak için hazırlık yapan
ve oraya gitmek için gün sayan insana, başlamış olan silahlı direnişi
bastırma görevi verdiler. Benzeri herhalde olmayan bu çelişkiye, belki ‘şans’
ya da ‘yazgı’ da denilebilirdi.
Yetki veren-yetki alan arasındaki beklenti ayırımı ve bu ayırıma dayanan uzlaşmaz çelişki, yetki
veren için kuşkusuz bir yanılgı sorunuydu. Yetki alan içinse; parlak
bir başarıydı. Büyük Savaşın yenilmeyen tek komutanı, savaşın her türünü bilen
yetenekli bir askerdi. Dönemin günah keçisi ittihatçılarla ilişkisi
olmadığı gibi, onlarla karşıtlıklar içeren bir geçmişi vardı. İşgal gerçeğini
ve padişah yetkesini kabullenmiş görünüyordu. Karadeniz bölgesindeki ‘başıbozuk
ayaklanmaları’ durduracak en uygun kişi oydu.
Atanma
Biçimi
Uzun bir
uğraştan sonra atanacağını anladığı an, Harbiye Nazırlığı ve Başkumandanlık
Vekaleti’ndeki (Genelkurmay)
arkadaşları aracılığıyla atama sürecine dolaylı da olsa katıldı ve yetki
sınırını hemen tümüyle kendisi belirledi. Düzeni bozulmuş, işlemez durumdaki
yönetim yapısı işe yaramış, bu olanağı ona sağlamıştı.
Görevlendirme
yazısını doğal olarak Genelkurmay kaleme alacak ve Hükümetin onayına
sunacaktır. Genelkurmay İkinci Başkanı Kazım (İnanç) Paşa
arkadaşıdır. Yetki sınırını birlikte genişletirler. Harbiye Nazırı imza atmaya
cesaret edemez ancak mührünü vermeyi kabul eder. Kazım Paşa, odasında
mührü basar ve atama yazısını Mustafa Kemal’e verir.
O gün duyduğu
sevinç ve coşkuyu daha sonra şöyle dile getirecektir: “Talih bana öyle uygun
koşullar hazırlamıştır ki, kendimi onların kucağında hissettiğim zaman ne kadar
bahtiyarlık duyduğumu tarif edemem. Nezaretten çıkarken, heyecanımdan
dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kafes açılmış, önüne geniş bir alem
serilmişti. Kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibiydim”.18
Görevlendirme
yazısını, 5 Mayıs 1919’da aldı ve gidiş hazırlıklarını hızlandırdı. İngiliz
İşgal Komutanlığı, atamaya önce karşı çıktı. Onların gözünde, “çekinceli,
üstelik yetenekli bir kişiydi. İskenderun konusundaki tutumu unutulmamıştı”.19
Hükümet ise; eldeki en iyi komutanın o olduğunu, ülkedeki ünü nedeniyle
ayaklanmaları en iyi onun bastıracağını söylüyordu. İngilizler, onun hakkında, “tutuklanıp
Malta’ya sürülmesiyle, Padişah temsilcisi olarak Anadolu’ya gönderilmesi
arasında gidip gelen”20 ve günler süren bir ikilem yaşadılar.
Sonunda, Anadolu’ya gitmesine sessiz kalınması yönünde karar verildi ve adı “tutuklanacaklar
listesinden çıkarıldı”.21
Harbiye Nezareti, ona ve “kalabalık ekibine gerekli olan vize”22 için
İngiliz İşgal Komutanlığı’na başvurdu. Harbiye Nezareti’nde irtibat subayı
olarak görevlendirilmiş olan Bennett adlı İngiliz Yüzbaşı, Mustafa
Kemal’in karargahı için seçtiği 15’i subay 21 kişinin23 yüksek
niteliğinden kuşkulandı. “Bu kurul, bir barış misyonundan çok, bir savaş
komitesine benzemektedir”24 diyerek yola çıkmalarından bir gün
önce Genel Karargaha başvurdu. Komutan yerinde yoktu, kendisine vizeyi
verebileceği söylendi.25
Samsun’a
Gidiş
15 Mayıs’ta
Genelkurmay ve Babâili’ye, bir gün sonra Padişah’a veda ziyaretine
gitti. Gemisinin batırılacağı yönündeki bildirime aldırmayarak, 16 Mayıs akşamı
yola çıktı. Gece yarısına doğru Sadrazam Damat Ferit, Yüksek Komisyon’da
askeri danışman olarak görev yapan Wyndham Deedes’i ivedi olarak
görüşmeye çağırdı. Padişah, “Mustafa Kemal’in gizli direniş örgütleriyle
ilişkisi olduğu”26 ve “Samsun’a sorun çıkarma amacıyla”
gittiği27 yönünde yeni bir bildirim aldığını belirterek, geminin “ne
pahasına olursa olsun durdurulmasını” istedi.28
Ancak geç
kalmışlardı. Mustafa Kemal, Boğaz’dan çıkar çıkmaz, “geminin rotasını
değiştirmiş ve kıyıya yakın gidilmesini emretmişti”.29 Türlü
çekememezlikler içindeki işgal güçleri, deniz ulaşımında düzenli işleyen bir
denetim sağlayamamışlardı. Yolcu gemilerini İngilizler, Fransızlar ve
İtalyanlar, her biri ayrı ayrı denetliyordu. Görevlilerin yetki sınırları
belirsiz ve iç içe geçen bir karmaşa içindeydi. Geç kalınmış, “kuş kafesten
uçmuş”30, Mustafa Kemal, yalnızca birkaç saatlik bir
farkla Anadoluya gitmişti.
13 Kasım
1918’de, hasta ve yorgun olarak geldiği İstanbul’dan, altı ay sonra, hemen
hiçbir sağaltılmadan (tedavi görmeden), ölüm olasılığı içeren yeni gerilimler
ve yorgunluklarla dolu, çatışmalı bir geleceğe gidiyordu. Yenilgiyle sonuçlanan
kanlı bir savaştan sonra, başarı olasılığı yok gibi görünen, ‘umutsuz’
bir savaş başlatacaktı. Buyruğunda, güvendiği subaylardan oluşan karargahından
başka bir güç yoktu.
Ancak, şaşılacak düzeyde umutlu ve coşkuluydu. Kendi
gücüne ve kurtuluş kavgasına çağıracağı Anadolu halkına güveniyordu. Bandırma
Vapuru, Kızkulesi açıklarında düşman zırhlılarının arasından geçip Karadeniz’e
yöneldiğinde, güvertedeki arkadaşlarına, işgalcileri kastederek şunları
söylüyordu: “Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah gücüne
dayanırlar. Bildikleri tek şey yalnız maddedir. Bunlar hürriyet uğruna ölmeye
karar verenlerin gücünü anlamazlar. Biz, Anadolu’ya ne silah, ne cephane
götürüyoruz; biz ideali ve imanı götürüyoruz”.31
DİPNOTLAR
1
“Gaflet
Dalalet, Hiyanet” Yılmaz Dikbaş, Top.Dön.Yay., 8.Bas, İst-2003, sf.64
2
“İşgal Altında
İstanbul” B. Criss, İletişim Yay.,
3.Bas., 2000, sf.182
3
“İstiklal
Savaşı’nda Anadolu’ya Kaçırılan Muhimmat ve Askeri Eşya Hakkında Tanzim Edilmiş
Mühim Bir Vesika” Hüseyin Dağtekin, Tarih Vesikaları 1:16 (1955); ak. Bilge Criss, a.g.e. sf.184
4
“Milli
Mücadelede İttihatçılık” E.J.Zürcher, Bağlam Yay., 2.Bas., sf.129
5
“İşgal Altında
İstanbul” B. Criss, İletişim Yay.,
3.Bas, İst.-2000, sf.186
6
a.g.e. sf.32-33
7
“Mustafa Kemal”
Paul Dumont, Kültür Bak.Yay.,
2.Bas., 1994, sf.49
8
U.S. Records
867.00/1329, 19 Tem.1920, Bristol’dan Dışişleri Bakanı’na; ak. B. Criss
“İşgal Altında İstanbul 1918-1923”, İletişim Yay., 3.Bas., İst.-2000,
sf.135-136
9
a.g.e.
sf.135-136
10
FO371/5170,
16.09.1920, de Robeck’ten Curzon’a; ak. B. Criss sf.179
11
a.g.e. sf.179
12
a.g.e. sf.180
13
“Belgelerle
Kurtuluş Savaşı’nda Casusluk Örgütleri” Ergun Hiçyılmaz, sf.54-55; ak B. Criss, a.g.e. sf.18
14
“Atatürk’ün
İstanbul’daki Çalışmaları” S. Borak, Kaynak Yay., 2. Bas., İst.-1996, sf.225
15
“İşgal Altında
İstanbul” B.Criss, İletişim Yay.,
3.Bas. İst.-2000, sf.181
16
a.g.e. sf.
17
“Muhterem
Casuslar” Razi Yalkın, Tarih Dünyası
2:12-14 (1 Ekim-1 Kasım 1950); ak. B. Criss, a.g.e. sf.181
18
“Tek Adam”
Ş.S.Aydemir, I.Cilt, Remzi Kit.,
9.Bas., İst.-1983, sf.402
19
“Bozkurt”
H.C.Armstrong, Arba Yay.,
İst.-1996, sf.86
20
a.g.e. sf.86
21
a.g.e. sf.86
22
“Atatürk”
L.Kinros, Altın Kitaplar Yay.,
12.Bas., İst.-1994, sf.195
23
“Atatürk’ün
İstanbul’daki Çalışmaları” S. Borak, Kaynak Yay., 2. Bas., İst.-1996, sf.270-271
24
“Atatürk”
L.Kinros, Altın Kitaplar Yay.,
12.Bas., İst.-1994, sf.195
25
a.g.e. sf.195
26
“Mustafa Kemal”
Benoit Mechin, Bilgi Yay.,
Ank.-1997, sf.163-164
27
“Bozkurt”
H.C.Armstrong, Arba Yay., İst.-1996,
sf.87-88
28
a.g.e. sf.88
29
“Atatürk”
L.Kinros, Altın Kitaplar Yay.,
12.Bas., İst.-1994, sf.197
30
a.g.e. sf.197
31
“Kaynakçalı
Atatürk Günlüğü” U. Kocatürk, T.İş
Ban.Kül.Yay., sf.81
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder