“Herkesin Türkiye’de bir çıkarı vardı; olmayanlar da icat ediyordu. Bir
anlamda, çıkar çatışmalarının da ötesine geçilmiş, yıllara yayılan ‘uyutma
antlaşmaları süreci’, yerini açık olarak yürütülen ‘nefret’ tutumuna
bırakmıştı. ‘Barbar bir ulus’ olan Türkler’i, Avrupa’dan kovma fırsatı
kaçırılmamalıydı. Lloyd George, sezgi gücünü yitirmiş; Türkler’in İstanbul’dan
çıkarılmasında diretiyordu. Ateşli politikacılar, ‘Türkler’in İstanbul’u
almasıyla bir çağ kapandı, şimdi İstanbul Türkler’den alınarak bir başka yeni
çağ açılacak’ diyordu. Türkiye üzerinde, büyük güçler için nimetleri
sömürülecek imtiyaz alanları ve neredeyse akla gelebilecek bütün azınlıklar
için birer ülke planlanıyordu”. (×) Prof.Paul C.Helmreich
Değerli Ganimet
Birinci Dünya Savaşı’ndan yengiyle çıkan Devletler, 10 Ağustos 1920’de
Paris’in banliyölerinden porselen fabrikasıyla ünlü Sévres’de,
bir araya geldiler. Osmanlı Devleti’ne, kendi varlığına son veren bir barış
anlaşması imzalatılacak ve toprakları nüfuz bölgelerine ayrılarak
paylaşacaklardı. Hindistan ve Çin’e ulaşan ana ulaşım yolu üzerindeki
Mezopotamya, Filistin ve Suriye ele geçirilecek, kapitülasyonlar (yabancılara
verilen ayrıcalıklar) genişletilecek ve Boğazlar denetim altına alınacaktı.
Osmanlı İmparatorluğu savaşın en değerli ganimetiydi.
Stratejik konumu dışında; el değmemiş petrol yataklarına, bakır, gümüş, demir
başta olmak üzere bilinen hemen tüm değerli madenlere ve“hidroteknik
mühendislerinin yardımıyla muazzam ölçüde ürün verebilecek, olağanüstü verimli
tarım arazilerine”1 sahipti.
Anlaşmalar Seti
Anlaşma (İtilaf) Devletleri, Osmanlı topraklarını savaştan hemen sonra
işgal etmiş, eylemsel olarak aralarında paylaşmışlardı. İstanbul’da askeri bir
yönetim oluşturulmuş, Meclis dağıtılmış, Hükümet her söyleneni yerine getiren
bir kukla durumuna getirilmişti. Toprak paylaşımının biçim ve miktarı,
savaş içinde gizli-açık 9 uluslararası antlaşmayla önceden belirlenmişti.2
Yemen’den Balkanlar’a, Kafkasya’dan Ege
adalarına dek büyük bir coğrafyada sınırlar yeniden çizilmişti. Rusya’nın
devrim nedeniyle paylaşım dışı kalması üzerine, San Remo’da gözden geçirilen
yeni düzenleme, şimdi Sévres’de uluslararası bir antlaşmaya
dönüştürülecek ve uygulanacaktı.
“Emperyalist Çözüm”
Amerikalı tarihçi Prof.Paul C.Helmreich,
Paris’ten Sevr’e (From Paris to Sévres) adlı yapıtında, Sevr Antlaşması
için, “19.yüzyıl sömürgeciliğini izleyen, mükemmel bir emperyalist çözüm” der
ve o günlerdeki Türkiye için şu değerlendirmeyi yapar: “Türkiye’nin toprakları
elinden alınmış, müttefikleri yenilmiş ve Hint Müslümanları dışında, İslam
dünyasında bile dostu kalmamıştı. İstanbul, savaşı kazananların eline geçmiş,
Türkiye düşmanları tarafından kuşatılmıştı. Büyük güçler, kamp ateşinin
çevresinde, aç gözlerle fırsat kollayan kurtlar gibiydi. Çünkü; Türkiye, doğası
gereği zengin ve emperyalizm oburdu”.3
Anadolu’nun Paylaşımı
Sevr’e göre; Kars, Erzurum dahil, ülkenin Doğusu
tümüyle Bağımsız Ermeni Cumhuriyeti adıyla Ermenilere veriliyor
(88-94.Madde), Fırat Nehri’nin doğusundaki topraklar Özerk Kürt Ülkesi yapılıyordu.
(62-64. Madde)
Suriye’den sonra İskenderun, Adana, Mersin ve Çukurova’yı içine alan
Fransız nüfuz bölgesi, Sivas’ın Kuzeyine dek uzanıyordu (Ek Protokol).
Antalya merkez olmak üzere, Bursa’dan Kayseri’ye çekilen,
Afyonkarahisar’dan geçen hattın Güneyinde kalan tüm Güneybatı Anadolu ve Onikiada,
İtalyan nüfuz bölgesi oluyordu (Ek Protokol).
Yunanistan; İzmir’le birlikte Batı
Anadolu’yu, Edirne ve Gelibolu dahil, tüm Trakya’yı ve Ege adalarını alıyordu
(84-87.Madde). İstanbul, Marmara Denizi ve Çanakkale, Türk askerinden
arındırılıyor, Anlaşma (İtilaf) Devletleri’nin denetimine veriliyordu.4
Ordu Dağıtılıyor
Anlaşma Devletleri, Türklere, “ekonomik değeri ve gelişme olasılığı
bulunmayan”5 topraklar olarak kabul ettikleri, Orta Anadolu’da
120 bin kilometrekarelik bir bölgeyi bırakıyordu. Ordu dağıtılıyor, yerine 50
700 kişiyle sınırlandırılan ve subay kadrosu içinde 1500 yabancı denetmenin (müfettişin)
görev yapacağı bir jandarma örgütü kuruluyordu.
Askerlik yükümlülüğü kaldırılarak, ordunun silah donanımı Anlaşma
Devletleri’ne devrediliyor; silah üretim ve dışalımı yasaklanıyor; deniz
birliklerindeki gemi sayısı, 6 torpido ve 7 hücumbot ile sınırlanıyordu.6
Bu maddelerin kabul edilmesinden sonra, İngiltere
Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Türkler’in artık askerlik yapamayacağını
söylüyor ve alaylı bir dille; “Türkler için, askerlik mesleği tümüyle
kapanmıştır. Kuşkusuz, Türkler askerlik yapmak isterlerse, başka bir yere
gidebilirler. Fransız lejyonu onları kabul edecektir. Ancak, İngiltere buna
bile karşıdır. Çünkü Türkler öteki düşmanlarımızdan farklıdır, başka bir yerde
bile askerlik yapmaları iyi değildir. Türkiye’ye dönüp yeni bir askeri dönem
başlatabilirler” diyordu.7
Ekonomik Tutsaklık
Ekonomik, siyasi ve hukuki ayrıcalıklardan oluşan kapitülasyonlar,
sınırları genişletilerek yeniden kuruluyor, ayrıca Garanti Sistemi adıyla
yeni ayrıcalıklar getiriliyordu (261.Madde). Demiryolları, limanlar, su
yolları, gümrükler ve ormanlarla özel ve devlet okulları, uluslararası
komisyonların denetimi altına alınıyordu. (Madde 328 -360).8 Devlet
bütçesi; İngiltere, Fransa ve İtalya’dan oluşan bir kurul
tarafından düzenlenecekti. Kurula katılan Türk temsilcinin oy hakkı
bulunmayacak, yalnızca danışma niteliğinde görüş bildirecekti. Türk Hükümeti,
kurulun onaylamadığı herhangi bir akçalı (mali) düzenlemede
bulunamayacak, Gümrükler Genel Müdürü, bu kurul tarafından atanacak ya
da görevden alınacaktır.
Türk Devleti’nin para politikası, Osmanlı Bankası ve Düyunu
Umumiye İdaresi ile birlikte çalışacak bir Mali Komisyon tarafından belirlenecekti.
Komisyon, devletin
gelirleri ile; önce işgal güçlerinin giderlerini ve savaş ödencesini
(tazminatı) ödeyecek, sonra geri dönen azınlıkların giderlerini karşılayacak,
kalanını Türk halkının gereksinimleri için kullanacaktı (Madde 231-266).9
Büyük devletlere tanınmış olan kapitülasyon
ayrıcalıklarından, Yunanistan ve kurulacak olan Ermenistan yurttaşları da
yararlanacak, herhangi bir ticari kısıtlamaya bağlı olmadan ülkenin her yerinde
çalışabileceklerdi. Yabancı kargo ve posta kuruluşları yeniden
açılacaktı. Konsolosluk Mahkemeleri, gelişkin yetkilerle yeniden
kurulacak, Türk Mahkemeleri yabancıları yargılayamayacaktı.10
Azınlıklar Egemenliği
Sevr; azınlıklar, dinsel özgürlükler ve
demokratik haklar konusunda, özellikle Rum ve Ermeniler’e,
Türkler’in yararlanamayacağı geniş haklar getiriyordu. Savaş nedeniyle
yerlerinden ayrılan azınlıklar, hiçbir koşula bağlı olmaksızın geri
dönebilecekler ve komisyona bildirdikleri maddi zararları, Türk maliyesinden
alabileceklerdi.
Azınlıklar; okul, kimsesizler yurdu,
hastane, kilise, havra gibi toplumsal ve dinsel kuruluş açmada, mülk
edinmede tümüyle özgür olacaklar, hiçbir denetime bağlı kalmayacaklardı.11
“Utanç Belgesi”
Anadolu’daki Türk egemenliğini kesin biçimde sona erdiren Sevr,
onu imzalayanlar için “sonsuz bir utanç belgesiydi”12 En
küçük ayrıntıya dek yüzlerce maddeyle belirlenen parçalama girişimi, birkaç
tümceyle özetlenirse, ortaya çıkan somut gerçek şuydu: “Osmanlı Padişahı ve
bütün İslamların Halifesi olan Sultan Mehmet Vahdettin”13,
dedelerinin Selçuklular’dan devralarak büyük bir imparatorluğun ana yurdu
yaptığı Anadolu’yu, hiç direnmeden, üstelik direnenlere karşı direnerek elden
çıkarıyordu.
İşin acı yanı, “mahvolmak istemeyen ve
Anavatanı’nı her türlü fedakarlığa katlanarak savunmaya karar veren Türk
milletine, tutsaklık ve utanç zincirini takmak için, büyük devletler ve
Yunanlılarla birlikte saldırıyor, bu saldırıda silah dahil, her şeyi
kullanıyordu”.14
Sevr’den Lozan’a
Sevr, imzalandı ama uygulanamadı. Anadolu’da yükselen ulusal Kurtuluş
Savaşı, Sevr’in kağıt üzerinde kalmasını sağladı; güçlü ve bağımsız yeni bir
ülke yarattı.
Zaferden sonra gidilen Lozan’da esas mücadele, Sevr’de kabul
ettirilen ekonomik ayrıcalıklar yani kapitülasyonlar konusunda
oldu. Sınırlar, Türk ordusu tarafından belirlenmişti ve kimsenin bu eylemli
duruma karşı çıkacak gücü yoktu. Görüşmelerin 8 ay sürmesinin tek nedeni,
Ankara’ya, başka bir adla da olsa ekonomik ayrıcalıkları kabul ettirmek
istenmesiydi.
Lozan’da, ekonomik
ya da hukuki hiçbir ayrıcalık kabul edilmedi. Yeni Türkiye’nin genç önderi,
ekonomik tutsaklığın, yokoluşla sonuçlanacağını biliyordu. Her türlü olumsuz
sonucu göze alarak direndi ve ekonomi başta olmak üzere; hukukta, siyasette,
askerlikte ve kültürde tam bağımsız Türkiye’yi Avrupa’ya kabul ettirdi.
Geri Dönüş
İngiltere Dışişleri Bakanı ve Lozan
görüşmelerinde İngiliz kurulunun Başkanı Lord Curzon, İsmet İnönü’ye
ekonomik koşulları kast ederek Lozan’da şunları söylemişti: “Aylardan
beri müzakere ediyoruz. Arzu ettiklerimizden hiçbirini vermiyorsunuz. Ancak, ne
reddettiyseniz cebimize atıyoruz. Ülkeniz yoksulluk içindedir. Yarın
geleceksiniz, kalkınmak için bizden yardım isteyeceksiniz, borç isteyeceksiniz.
O zaman cebime koyduklarımdan herbirini birer birer çıkarıp önünüze koyacağım”.15
Batılılar, Atatürk ölene dek, “ceplerinden
bir şey” çıkaramadı. Ancak, ölümünden henüz 5 ay geçmişken, 1 Nisan
1939’da, ABD’ye “ticarette en çok kayırılacak ülke” statüsü verildi.
Amerikan malları, ithalattan alınan vergilerin tümünden muaf tutuldu. Bu tutum,
açık bir kapitülasyon uygulamasıydı ve o günden sonra, kapsamı ve
yoğunluğu arttırılarak günümüze dek gelen devlet politikası olacaktı.
Osmanlı’dan Gelen
Türkiye’nin;
ekonomik, siyasi, hukuki ve askeri alanda bugün geldiği yer, Lord Curzon’un
öngörülerinin ötesindedir. Bu, kanıtsız bir sav değil somut bir gerçekliktir.
Üstelik bu gerçeklik yalnızca Sevr’e ait 96 yıllık bir sorun değildir. Fatih
döneminde başlayıp 500 yıl süren Osmanlı imtiyazlarına dek giden eski bir
öyküdür.
Osmanlılar, serbest ticaret ve imtiyaz verme anlayışını, Selçuklular ve
Anadolu beylikleri döneminden alarak neredeyse doğal bir kuralmış gibi
sürdürmüştür. Geniş kapsamlı ilk imtiyaz,
Fatih Sultan Mehmet döneminde Venedik’lilere verildi.16 Oğlu
2.Bayezit’in Floransa Dükalığı’na verdiği imtiyaz, bugünkü doğalgaz
anlaşmaları ya da İzmit Osman Gazi
Köprüsü anlaşması gibiydi. Bayezit’in Kapitülasyonunda, Floransa
kumaşının ülkeye gümrüksüz olarak sokulması kabul ediliyor, üstelik yılda elli
bin parça kumaşın, satılmasa da alınması yükümleniliyordu.17
Sevr’den
Günümüze
Sevr’de oluşturulan ve Türkiye’nin
maliyesini düzenleyecek “Mali Komisyon”un işlevini; bugün, İMF ve Dünya Bankası yerine getiriyor. Sevr’de,
“Garanti Sistemi” adıyla uygulanan mali ayrıcalıklar, Kemal Derviş’in
“Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”yla
yasalaştırılmıştır. Yabancılar Türk yurttaşlarının ödediği; kira geliri,
hazine bonosu ve devlet tahvili faiz geliri, serbest meslek kazancı, banka
mevduat faizi geliri, ücret kazancı ve repo geliri gibi
kazançlarda vergi ödemiyor. 1838 Türk-İngiliz Serbest Anlaşması’nda
(Baltalamaya Anlaşması) bile, Türk tüccarlar yüzde 12 vergi öderken, yabancılar
yüzde 5 vergi ödüyordu.
Sevr’de, hükümet kendi gümrük vergilerini,
Avrupalı devletlerle birlikte belirlemeyi kabul etmişti. Bugün ise, AB’nin
üçüncü ülkelerle (tüm dünya ülkeleri) yaptığı
ve yapacağı bütün
anlaşmaları önceden kabul etmiş durumdadır.
Sevr’deki “Mali Komisyon”, savaş
tazminatları ve borç ödemelerine öncelik vermişti. Bugün dış borç ödemelerine
kaynak ayırmak için, Derviş’in çıkarttığı Merkez Bankası Yasası
kullanılıyor ve “faiz dışı fazla” peşinde koşuluyor.
Sevr’de, Demiryolları,
limanlar, su yolları, gümrükler ve ormanlarla özel ve devlet okulları, uluslararası komisyonların denetimi altına alınıyordu.
Bugün bunların büyük bölümü devlet yönetiminden çıkmış durumda. Limanlar
satılmış, akarsular HES’lerle doldurulmuş durumda.
Sevr’de, azınlıklar; okul,
kimsesizler yurdu, hastane, kilise, havra gibi toplumsal ve dinsel kuruluş
açmada, mülk edinmede denetim dışına çıkarılmışlardı. Cumhuriyet
döneminden sonra bugün yeniden özgür kılınmışlardır. Eski mülklerine
kavuşmuşlar ve yoğun bir çalışma içine girmişlerdir.
Sevr’de, yabancılar kendi nüfuz alanlarında,
maden arama ve işletmede serbesttiler. Şimdi Türkiye’nin büyük bölümünde,
kiralamalar ya da satın almalarla arama ve işletme haklarına sahiptirler.
Duyunu Umumiye’nin reji idaresinden
alınıp devlet tekeli haline getirilen tütün üretim ve işletmeciliği, bugün
yeniden yabancı sigara şirketlerinin tekeline verildi. Pancarın yerini mısır ve
yapay tatlandırıcılar aldı. Tütün ve pancarın ekim alanları sınırlandırıldı. Düyunu
Umumiye İdaresi ve Osmanlı Bankası’nın yerini alan milli bankalar artık yok.
Milli bankaların yerini, uluslararası bankalar aldı.
Sevr’de, Anadolu Avrupa
devletlerinin nüfuz bölgelerine ayrılmıştı, şimdi Türkiye’nin tümü Avrupa
Birliği’nin açık pazarı durumunda.
Sevr’de ordu, adı var kendi yok duruma
getirilmişti, bu gün etkisiz bir kolluk
gücü haline getiriliyor.
DİPNOTLAR
(×) “Sevr Entrikaları” P. C.Helmreich, Sabah
Kit., İstanbul-1996, sf.22
1 “Woodrew Wilson, Dünya Savaşı, Versailles
Barışı” R.S.Becker, sf.96; ak. A.M. Şamsutdinov, “Türkiye
Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923” Doğan Kitap, İstanbul-1999, sf.39
2 Ana Britannica, 27.Cilt, Ana Yay. A.Ş.
İstanbul-1994, sf.361
3 “Sevr Entrikaları” P. C.Helmreich,
Sabah Kit., İstanbul-1996, sf.22
4 “Mustafa Kemal” B.Méchin, Bilgi Kit.,
Ankara-1997, sf.192
5 a.g.e. sf.192
6 “Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi
1918-1923” A.M. Şamsutdinov, Doğan Kitap, İstanbul-1999, sf.241
7 “Milli Kurtuluş Tarihi” D.Avcıoğlu, I.Cilt,
İst.Bas., İst.-1974, sf.106
8 “Kurt ve Pars” Benoit Méchin, Kum
Saati Yay., İst.-2001, sf.156-157
9 “Mustafa Kemal” B.Méchin, Bilgi Kit.,
Ankara-1997, sf.195-196
10 “Türkiye Ulusal Kurtuluş
Savaşı Tarihi 1918-1923” A.M. Şamsutdinov, Doğan
Kitap, İstanbul-1999, sf.242
11 Büyük Larousse, Gelişim Yayınları, sf.10403
12 “Kemalist Eğitimin Tarih
Dersleri-IV” Kaynak Yay., 3.Bas., 2001, sf.64
13 a.g.e. sf.65
14 a.g.e. sf.65
15 “Tek
Adam” Şevket Süreyya Aydemir, 3.Cilt, sf.115
16 “Histoire du Commerce du L’evant au Moyen Age” W. Heyd, 2.C. Paris 1923, ak;S.Yerasimos, “Azgelişmişlik Sürecinde
Türkiye” 1.Cilt, 7.Bas.,
17 “Histoire du Commerce du L’evant au Moyen
Age” W.Heyd, 2.Cilt, Paris 1923, ak; S.Yerasimos, “Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye” 1.Cilt, 7.Bas.,
sf.377
Hocam çok doğru.Peki ne yapcaz , sayın hocam, siz söyleyin biz yapalım nasıl örgütlenelim ve yahutta, mevcut örgütlenmiş kişileri nasıl destekleyelim.Siz bu konuda bize yardımcı olun yol gösterin. Yani bu kitleye bir önderlik yapın. Bana göre önce siz ulusalcı, aydınlar bir araya gelin ve bir önder seçin, sonra biz o Önder'in arkasından dalga dalga gelelim, yani yol haritasını siz çizin.Okumuş yazmış dünyayı gezmiş sizlersiniz, bizim pek vaktimiz olmadı çalışmaktan, okumaya yazmaya araştırmaya gezmeye (dünyayı).Zaten işin doğrusu, bizim araştırma dediğimiz şey, sizin yazılarınızı okumak, en azından % 90'mız böyle.Gerçekçi olmak lazım, zaten aydın'da, değiliz esnaf, çiftçi,sanatkar,işçi,memuruz biz buyuz yani. Biz sizi anlamaya inanın çalışıyoruz, sizde bizi anlarsanız, işte o zaman, gerçekten bir yerden başlarız. Bana göre, saygılar.
YanıtlaSil""Yabancılar Türk yurttaşlarının ödediği; kira geliri, hazine bonosu ve devlet tahvili faiz geliri, serbest meslek kazancı, banka mevduat faizi geliri, ücret kazancı ve repo geliri gibi kazançlarda vergi ödemiyor. 1838 Türk-İngiliz Serbest Anlaşması’nda (Baltalamaya Anlaşması) bile, Türk tüccarlar yüzde 12 vergi öderken, yabancılar yüzde 5 vergi ödüyordu."" bu doğru mu ?! Allah belalarını versin..
YanıtlaSilSevgili Gerçek, duyarlı duruşun için seni kutlarım.Bu ülke, topluma yön verecek önderler çıkaracaktır. Bunun doğum sancısını yaşıyoruz.
YanıtlaSilNe yapmak gerektiği konusundaki görüşlerimi bu sitede, "Ne Yapmalı" başlıklı bir yazıyla açıkladım. Okuyabilirsin. Ayrıca kitap haline de getirdim.Bir adres verirsen, kitabı da armağan olarak gönderebilirim.
Sayın metin bey sevgili gercegin cok samimi bir aciklama yaptigina inaniyorum ama ben size ve sizin uazilarin8zi okuyup takip ediyorum bir lider secin takip edelim demek yani dogruyu arastirmadan gercegi kendimiz bulmadan baskasinin buldugu gercegi alip benimsemek Atatürk'ten sonra ki enbuyuk hatamiz bu degil miydi?
SilHaklısın Sevgili Unknown.
YanıtlaSil