Kemalist
politikanın ödünlerle başlayıp karşı devrimle sonuçlanan uzun
bir süreç sonunda uygulamadan kaldırılması, sanıldığı gibi
1950’lerde değil, 11 Kasım 1938’de yani Atatürk’ün
ölümüyle birlikte başlamıştır. Bu, öznel bir yargı değil
hükümet uygulamalarının ortaya koyduğu bir olgudur. Yaşananlar,
şaşırtıcıdır ancak gerçektir. Şaşırtıcı olan, İnönü
gibi her zaman Atatürk’ün
yanında yer alan, Kurtuluş Savaşı ve devrimlerde büyük hizmeti
bulunan bir kişinin, geri dönüş sürecinin başlamasında
birincil düzeyde sorumlu olmasıdır. Bu konu ve nedenleri,
ülkemizde yeterince tartışılmamış, böyle bir tartışma
İnönü’ye
saygısızlık olarak görülmüştür. Oysa, olaylar ve sonuçları
ortadadır. Bunları inceleyip, günümüze ve geleceğe yönelik
ders çıkarmak bizim sorumluluğumuzdur. İnönü
gibi, Devrim
’de
yer alan, katkısı olan bir önderin, tarih açısından içine
düştüğü durumun açıklanması gerekir. Emperyalizmi
kavrayamamanın yol açtığı Batı hayranlığının nelere yol
açacağını görmek ve geleceğe yönelik kendimize çizeceğimiz
yolu aydınlatmak zorundayız. Geçmişten ders almalıyız.
Politika
Değişimi
Atatürk’ün
ölümünden bir gün sonra, 11 Kasım 1938 günü toplanan TBMM,
İsmet
İnönü’yü
oybirliğiyle Cumhurbaşkanı seçti. Bu oylar İnönü’nün
Cumhurbaşkalığı için Meclis’te aldığı ilk oylar değildi.
1923 yılındaki ilk Cumhurbaşkanlığı seçiminde de kendisine bir
oy çıkmış, bu oyu Mustafa
Kemal
vermişti.
Türk
kamuoyunda ‘en uygun seçim’ olarak değerlendirilen
Cumhurbaşkanı seçiminden sonra, Celal Bayar Hükümeti usulen
istifa etti. Ancak İnönü,
hükümeti kurmakla yine Celal
Bayar’ı
görevlendirdi. Kurulan yeni hükümette, Atatürk’ün
en yakın çalışma arkadaşlarından İçişleri Bakanı Şükrü
Kaya
ile Dışişleri Bakanı Tevfik
Rüştü Aras
yoktu. Cumhuriyet devrimlerinin uygulanmasında en önde görev almış
bu iki inançlı insana, İsmet
İnönü’nün
isteği üzerine yeni hükümette görev verilmemişti.
Celal
Bayar,
25 Ocak 1939 da usulen değil bu kez gerçekten istifa etti. Dr.Refik
Saydam
hükümeti kurmakla görevlendirildi. İnönü,
hükümeti yeniledikten sonra Meclis’i de değiştirmeye karar
verdi. Mart 1939 da yapılan erken seçimlere katılacak CHP
milletvekili adaylarının tümünü kendisi seçti.
Adaylar
üzerinde yaptığı seçim, Atatürk
döneminde politikalarda değişiklik olacağının habercisiydi.
Milletvekili adayları incelendiğinde, iki eğilim açıkça
görülüyordu. Birincisi, Atatürk’ün
güvendiği yakın çevresi ve devrimci kadrolar milletvekili
yapılmamıştı. Şükrü
Kaya,
Tevfik
Rüştü Aras,
Kılıç
Ali
gibi isimler önde gelen örneklerdi. İkincisi ise Cumhuriyet
devrimlerinin gerçek boyutunu kavrayamayarak bunlara karşı çıkan,
ulusal ekonomik kalkınma yerine “liberalizmi”
savunan “halkın
dini duygularına saygılı olunacaktır”
diye parti kuran ve Atatürk’le
ciddi siyasi çatışma içine giren; Ali
Fuat Cebesoy,
Refet
Bele,
Fethi
Okyar,
Hüseyin
Cahit Yalçın
gibi isimler aday yapılmıştı.
Bu
tutum daha sonra daha da ileri götürülmüş, İzmir suikastı
davasında hapis cezasına çarptırılan Rauf
Orbay,
Adnan
Adıvar’la
aynı davada yargılanan ancak beraat eden Kazım
Karabekir
önemli görevlere getirilmiştir. Ali
Fuat Cebesoy
ve Kazım
Karabekir
Meclis Başkanlığı’na dek yükselmiştir.
“Yeni
Politika”
İnönü,
bu yöndeki karar ve davranışını şöyle anlatmıştır;
“İçişlerinde
yeni bir politika gerekli idi. Bu politika gerginlikleri ciddi olarak
giderme veya yumuşatma yönünde olacaktı. Eski küskünlükleri
kaldırmak için, ciddi olarak çalışmak kararındaydım... Eski
küskünlük dediğim zaman, Terakkiperver ve Serbest Fırka
teşebbüslerinden kalan huzursuzlukları murat ediyorum.”1
Bu
sözlerin taşıdığı anlam, sonraki politik uygulamalarda
somutlaşacaktır. Türk toplumu 1923-1938 arasında, olağanüstü
devrimci bir dönem yaşamıştır. Böyle bir dönemde devrim
karşıtı eğilimlerin ve bunların örgütsel tepkilerinin oluşması
kaçınılmazdır. Karşı-devrimci tepkileri, ‘iç politika
gerginlikleri’ olarak gören ve bu tepkileri; giderme ve yumuşatma
adıyla, Terakkiperver ve Serbest Fırka yöneticileri ile uzlaşmaya
varan anlayışın, devrimcilikten, bağlı olarak da
Atatürkçülük’ten uzaklaşmayla sonuçlanması kaçınılmazdı.
Nitekim 1939-1950 döneminde bu tür ‘gerginlik giderme’
uygulamaları sıkça yapılmıştır.
Atatürk
döneminde Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliği, Milli Eğitim
Bakanlığı yapmış ve ilk ‘İnkilap
Tarihi’
derslerini vermiş olan Prof.Hikmet
Bayur’un
Atatürk’ün
ölümünden sonraki uygulamalar için görüşleri şöyledir: “...
Atatürk ölür ölmez, Atatürk aleyhine bir cereyan başlatılmıştır.
Mesela Atatürk’e bağlı olan bizleri İnkılâp derslerinden
aldılar. Kendi adamlarını koydular. O dönemde Atatürkçülüğü
övmek ortadan kalkmıştı.”2
Gerginliği gidermek savıyla yeni gerginlikler yaratılıyor ancak
bu kez gerilen taraf Atatürk’ün
yakın çevresi ve Atatürkçü kadrolar oluyordu.
Atatürkle
“Araya Mesafe Koyma”
Atatürk’ün
yakın çevresinin yönetimden uzaklaştırılmasıyla başlayan
süreç, açıkça söylenmeyen ve yazılmayan ancak davranış
biçimleriyle ortaya koyulan dizgeli (sistemli) bir politikaya
dönüştürüldü. Bu politikanın somut sonucu; devlet
politikalarında Atatürk
ve Atatürk dönemiyle “araya
mesafe koyma”
eğilimiydi.
İnönü
milli şefti ve herşeyi o belirliyordu. Devlet kadrolarında
yükselmek isteyenler günün gereklerine uymak durumundaydılar.
Atatürk’ün
yakın çevresi gözden düşmüştü. Onlarla birlikte görünmek,
yükselmeyi önleyen bir etkendi. İlk kadın milletvekillerinden
Fakihe
Öymen,
Afet
İnan’ın
kendisini sıkça ziyaret etmesi nedeniyle kimi milletvekillerince
uyarılmış ve Atatürk’ün
yakını olan bu kişiyle fazla görüşmemesi önerilmişti.3
Din
eğitimi almış ve faşist eğilimler içindeki Şemsettin
Günaltay,
İnönü
Cumhurbaşkanı olduğunda, Atatürk
dönemini karalayan ve Atatürk’ü
dolaylı olarak aşağılayan; “İnönü
devri başlıyor, fazilet devri başlıyor”4
demiş ve ileride başbakan yapılmıştı.
Pullar,
Paralar
İnönü
döneminin biçimsel gibi görünen ancak bilinçli olarak yapılmış
uygulamalarından biri de, pul ve paralardan Atatürk’ün
resimlerinin kaldırılarak yerine İnönü’nün
resimlerin bulunduğu pul ve paraların piyasaya sürülmesidir.
Kamuoyunda
derin tepki uyandıran bu uygulamanın amacına yönelik bir açıklama
yapılmamıştır. Ancak, uygulamanın siyasi bir anlayışa
dayandığı, yönetim değişimini ve bu değişimin gücünü halka
göstermeyi amaçladığı yönünde değerlendirmeler yaygındır.
Laiklikten
Ödün
1939-1950
döneminde en çekinceli ödünler, henüz tam olarak yerleşmemiş
olan laiklik konusunda verilmiştir. Dinsel inançların siyasi çıkar
için kullanılmasının 1950’den sonra başladığı yönünde
yaygın bir kanı vardır. Oysa bu tür uygulamalar Atatürk’ün
ölümünden hemen sonra başlar.
Sandıkta
yarışın sözkonusu olmadığı tek parti döneminde, laiklikten
verilen ödünlerin hangi somut amaca yönelik olduğunun mantıksal
bir açıklaması bugüne dek yapılamamıştır. DP’nin
uygulamaları, kendinden önce başlatılan bir süreci, yoğunluğunu
arttırarak sürdürmesinden başka birşey değildir.
İlk
kadın milletvekillerinden Fakihe
Öymen’in
konuyla ilgili olarak, döneme ve dönemin Cumhurbaşkanı İnönü’ye
eleştirileri oldukça serttir; “...
İnönü bütün hareketlerinde Atatürk’ün üstünlüğünü
silmek için elinden gelen gayreti sarfetti. Bunu genel bir fikir
olarak söyleyebilirim. Atatürk’ün yolunda yürümüş olsaydı,
herşey başka türlü olacaktı. Atatürk öldükten sonra birçok
dostumuz var ki İsmet paşa zamanında oruç tutmaya, namaz kılmaya
başladılar. Kusurumuz, laikliği memlekete yayamamaktır. Onun için
ben şahsen, İnönü’nün Anıtkabire defnedilmesini bile
istemedim.”5
Prof.Hikmet
Bayur’un
bu konuyla ilgili olarak aktardıkları, ödünlerin verilmesinin
1940’lı yılların başlarına kadar gittiğini gösteriyor.
Hikmet
Bayur
şunları söylüyor: “Atatürk
öldükten sonra biz seçim bölgelerimize gittik. Bir müddet sonra,
galiba yeni seçimlerden sonra baktım her mahallede bir kuran kursu
açılmış. Bunlar yoktu eskiden. İnönü Cumhurbaşkanı ve Recep
Peker’de İçişleri Bakanı ki, Recep Peker de bu softaların
şiddetli aleyhindeydi. Gittim Ankara’ya, Recep Peker’e dedim ki,
Ne hâl bu? Ne yapayım dedi emir en büyük yerden geliyor. Yani
İnönü din düşmanlığı yapmadı, dincilik yapıyor. Daha sonra
İlahiyat Fakültesini açtı. Sonra İmam Hatip okulları açtı.
İmam Hatip okullarına Fıkıh dersi koydurdu. Fıkıh dersine hiç
lüzum yok. Çünkü fıkıh demek şeriattan doğma yani Kuran’dan
ve peygamberin davranışlarından çıkarılan hükümlere göre
yapılmış kanunlar demektir.”6
Falih
Rıfkı Atay’ın
görüşleri de benzer niteliktedir. Bilindiği gibi Atay,
Atatürk’ün
yakın çevresinde bulunmuş ve Cumuriyet’in hemen tüm dönemlerini
yaşamış bir insandır. “Atatürkçülük
Nedir?”
adlı kitabında şunları yazıyor: “Atatürk
öldükten sonra CHP merkezi ve Çankaya çevresini, Atatürk’ün
yaptıklarına daha o sağ iken inanmamış olanlar sarmıştı.
Kurultaylarda pek nüfuzlu kimselerden Kemalizm ve lâisizm
deyimlerinin tüzükten çıkarılması istenmişti.
(1953 Kurultayında Kemalizm CHP programından çıkarılmış yerine
Atatürk yolu diye bir kavram getirilmiştir y.n.)...”7
Falih
Rıfkı
bir başka kitabı, Bayrak’ta
konuyla ilgili olarak şunları yazar: “Atatürk’ün
CHP’ye bıraktığı gerçek miras devrimleri idi. Bu devrimlerin
iki esas temeli, Laisizm ve eğitim birliği, CHP idaresi devrinde
temelinden sarsılmıştır. CHP İmam-Hatip okullarına fıkıh
dersi koymakla eğitim birliğini yıkmıştır. O vakitten beri CHP
Atatürk’ün değil İnönü’nün partisidir.”8
Siyasi
ve Ekonomik Ödünler
Gericiliğe
verilen ödünler, Kemalist devrim anlayışına uygun düşmeyen
uygulamaların bir bölümüydü. Ekonomik kalkınma, dış siyaset
ve ulusal bağımsızlık gibi temel ilkelerde verilen ödünler daha
etkili ve kalıcı olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Bu tür ödünler
gerek Kemalizmin
özüne, gerekse İnönü’nün
kimi önemli girişimlerine aykırı düşüyordu.
Eğitim
seferberliği için köy enstitülerini yaşama geçirilip toprak
sorununu çözüme ulaştıracak Toprak
Yasası
çıkarılırken, bu girişimlere beklenmedik bir biçimde son
veriliyor ve o güne dek yaratılmış değerler yok ediliyordu.
1937
yılında altı ok anayasa maddesi yapılırken, on yıl sonra
devletçilik ve devrimcilikten vaz geçiliyordu. Projeleri
hazırlanmış olan Demir-Çelik, Genel Makina ve Elektrolitik Bakır
gibi yatırımlar izlenceden çıkarılıyor, sanayileşmeyle
bağdaşmayan yeni kalkınma planları yapılıyordu.
Çelişkili
Dönem
1939-1950
arasındaki 11 yıl, Kemalist atılımların durdurulduğu, geri
dönüş sürecinin başladığı, çelişkilerle dolu bir dönemdir.
Bu dönemde, hem henüz etkisini yitirmemiş olan devrim ilkeleri hem
de geri dönüş uygulamaları varlığını sürdürmüştür.
Batıyla uzlaşma ve giderek emperyalizmin etkisine girmekle
sonuçlanan bu süreç; İngiltere ve Fransa ile yapılan Üçlü
Bağlaşma Antlaşması’yla
başlamış, çeşitli aşama ve yoğunluklardan geçerek günümüze
dek sürmüştür.
İsmet
İnönü
1960’larda, Abdi
İpekçi
ile yaptığı bir konuşmada şöyle söylüyordu; “Demokratik
rejime karar verdiğimiz zaman, büyük otorite ile büyük
reformların hemen yapılabileceği dönemin değiştiğini,
değişmesi gerektiğini kabul etmiş oluyorduk.”9
Değerlendirmedeki
dikkat çekici yan, “büyük
otorite ile büyük reformların yapılması döneminin”
yalnızca değişmiş olması yönündeki saptama değil, “değişmesi
gerektiği”
yönündeki kabuldür. Burada devrimci dönemin, nesnel koşullar
nedeniyle sona erdiği söylenmiyor, devrimcilikten vazgeçildiği
kabul ediliyor. Oysa Kemalist
düşünce ve eylem, sürekli devrimi kabul ediyor ve “Hiçbir
gerçek devrim, gerçeği görenlerin dışında çoğunluğun oyuna
başvurularak yapılamaz”10
“Devrimler
yalnızca başlar, bitişi diye bir şey yoktur”
diyordu.11
Görüşler
arasındaki niteliksel karşıtlık, dünya görüşlerine dayanan
yapısal bir ayrım mı, yoksa zaman içinde yeni koşulların neden
olduğu düşünce değişikliği miydi? Bu sorunun yanıtını,
İsmet
İnönü’nün,
Mustafa
Kemal’e
1919 yılında, henüz İstanbul’dayken yazdığı mektupta aramak
gerekir; “Bütün
memleketi parçalamadan ülkeyi bir Amerikan denetimine bırakmak,
yaşayabilmek için tek uygun çare gibidir.”12
1945
Sonrası ve ABD
1945
sonrasında artan ABD etkisi ve girişilen seçim yarışı,
Atatürkçülükten verilen ödünlerin miktar ve kapsam olarak
önemli miktarda artmasına yol açtı. 1930 Serbest
Fırka
girişimini kendine örnek alan DP ve CHP, bu konuda birbirleri ile
yarışır duruma geldi. Yönetimdeki parti olarak CHP’nin
eylemleri, somuta yönelik olduğu için daha etkin ve kalıcı oldu.
DP, ‘ödün verme yarışının’ bayrağını 15 Mayıs 1950 de
devraldı.
Devrimcilik
ve Laiklik ilkelerine bağlılıkları tartışma konusu olan bir
küme CHP milletvekili 1946 ve 1950 seçimlerinde, DP’nin en güçlü
yanının; “halkın
dini hislerini okşamak”
ve “milli
ahlaka uygun hareket etmek”
olduğunu ileri sürerek, bu silahların artık kendileri tarafından
kullanılacağını açıkladılar.
Bu
anlayış en üstten en alta dek hemen tüm CHP örgütlerini sardı.
Milli eğitime din dersleri sokuldu, köy enstitüleri kaldırıldı.
Köylerde yeni yöntemlerle girişilen ilköğretim devinimine son
verildi. Medrese eğitimini örnek alan İmam hatip ve sübyan
okulları yaygınlaştırıldı. Devlet okullarında din dersleri
okutulması için yasa çıkaran CHP hükümeti, ödün sınırını,
Ticani Tarikatı’yla işbirliği yapmaya dek götürdü. Cumhuriyet
tarihinde tarikatlarla ilk kez işbirliği yapılıyordu.
Verilen
ödünler zaman zaman Celal
Bayar’ı
bile rahatsız ediyordu. Seçimler öncesinde iki parti başkanı bir
araya gelerek parti çalışmalarında din sömürücülüğü
yapılmaması konusunda anlaşmıştı. Ancak, bu anlaşma hiçbir
zaman yaşama geçmemişti. Örneğin, Celal
Bayar
Bursa’da yaptığı bir seçim konuşmasında, ağırlığı
laikliği savunan görüşlere vermiş ve bu yüzden Sebilürreşad
adlı şeriatçı bir dergi tarafından dinsizlikle suçlanmıştı.
CHP bu dergiden binlerce satın alarak, tüm Türkiye’ye
dağıtmıştı. Celal
Bayar
konuyu İnönü’ye
ilettiğinde aldığı yanıt; “Ne
yapalım bizim arkadaşlar senin bir zaafından istifade etmişler”
olmuştur.9
DİPNOTLAR
1 “İkinci
Adam” Şevket Süreyya Aydemir,
Remzi Yay., 2.Cilt, sf.45
2 “Tarihe
Tanıklık Edenler” Arı İnan
Çağdaş Yay., sf.364
3 a.g.e.
sf.364
4 a.g.e.
sf.365
5 “Tarihe
Tanıklık Edenler” Arı İnan,
Çağdaş Yay., 1957, sf.373
6 a.g.e.
sf.336
7 “Atatürkçülük
Nedir ?” Falih Rıfkı Atay
Bates Yay., sf.44-45
8 “Bayrak”
Falih Rıfkı Atay
Bates Yay., sf.121
9 “Milli
Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu,
3.Cil sf.696
10 “Atatürk
Antolojisi” Yusuf Çotuksöken,
İnkilap ve Aka Yay., sf.36
11 “Atatürk
İlkeleri ve Türk Devrimi” Hacı Angı,
Angı Yay., sf.93
12 “Milli
Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu,
3.Cilt, sf 1696
13 “Politikada
45 Yıl” Y.Kadri Karaosmanoğlu,
İletişim Yay., sf.192-195
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder