Bugün,
kendi ülkelerinde devleti sürekli büyütenler, Türkiye gibi
azgelişmiş ülkelerden zaten küçülmüş olan devletin daha da
küçültülmesini istiyor. Türkiye’ye ve tüm az gelişmiş
ülkelere kredi açmak için tarım desteklerinin kaldırılmasını
şart koşanlar, kendi tarımlarına büyük fonlar ayırıyor. ABD,
1991 yılında 200 milyar doların üzerinde devletleştirme
gerçekleştirdi. 2008 akçalı (mali) bunalımını aşmak için
devlet hazinesini sonuna dek kullandı. Fransa’da bünyelerinde 1,5
milyon işçi çalıştıran 2498 devlet şirketi var. (1995)
Japonya’da değil devlet kuruluşları, birçok özel şirketin
bile hisseleri, serbestçe alınıp satılamaz. Fransa’da
yabancılara yüzde 20’den çok hisse satışı yasaktır.
İngiltere’de yüzde 10’dan çok hisse yabancılara satılamıyor.
Almanya’da yabancı bir şirketin herhangi bir Alman şirketini güç
durumda bırakarak satın alması yasaktır.
Büyük
Devlet Politikası
Küresel
egemenlik peşindeki büyük devletler, siyasi yaşamı
dolaylı-dolaysız denetim altına aldıkları az gelişmiş
ülkelere, dışsatıma (ihracata) dayalı kalkınma yöntemleri,
serbest piyasa ekonomisi, özelleştirme izlenceleri (programları),
korumacı yasaların kaldırılmasını ve böylece devletin
küçültülmesini öneriyor (artık dayatıyor). Yapılan tüm
uluslararası tecimsel (ticari) ve ekonomik anlaşmalar bu tür
bağlayıcı başlamlarla (maddelerle) dolu.
Gelişmiş
ülkeler, azgelişmiş ülkelerin bu önermelere tam olarak uymasını
istiyor ancak kendilerini bunun dışında tutuyor. Anlaşmalara
uymadıkları gibi kendi ulusal pazarlarını, tarife dışı
engeller ve sınırlamalarla koruma içine alıyorlar.
Korumacılık
ABD,
Latin Amerika ülkelerinin dışsatımladığı (ihraç ettiği) 1051
adet üründen 400’üne, AB ise 479 tür üründen 100’üne
tarife dışı engeller koymuştur.1
1980-1983 arasında ABD’nin korumacılık uygulamaları yüzde 100,
AB’nin uygulamaları ise yüzde 387 oranında artmıştır.2
ABD Temsilciler Meclisi’ne yalnızca 1985 yılında, 400 adet
korumacı yasa önerisi verilmiştir.3
OECD
ülkelerinde ortalama üreticilere yapılan devlet desteği 1979–1981
döneminde yüzde 32 iken, 1986-1987 yıllarında yüzde 50’ye
çıkmıştı. Aynı ülkelerde tarıma aktarılan bütçe gideri,
1979-1981 döneminde 61 milyar dolarken, 1988 yılında 270 milyar
dolara yükselmişti.4
AB
Komisyonu Başkanı Jacques
Santer,
9 Şubat 1999 günü Strasbourg’ta yaptığı basın toplantısında,
tarım destekleme uygulamalarının daha da artırılması
gerektiğini açıklayarak şunları söylüyordu: “Tarım
ürünlerimizin küresel pazarda rekabet edebilmesi için fiyatların
düşürülmesi, buna karşılık çiftçilerimizin kazançlarının
arttırılması için telafi edici yardımlar yapılması
gerekiyor.”5
Fiat’ın
Başkanı Umberto
Agnelli;
“Beş
kıtada iş yapsa da, hiçbir şey büyük bir Japon firması kadar,
salt Japon ve az ‘global’ olamaz. Ulusal endüstriyel ve ticari
stratejilerinin altında fetih zihniyetiyle karar verenler Japon,
hissedarlar Japon, organizasyonlar, araştırma ve geliştirme
birimleri hep Japon... Bu süreç içinde Avrupa’nın kapılarını
serbest rekabete açık tutmak, Amerikalıların yaptığı ve hala
sıkıntılarını çektiği hataya düşmek demektir...”6
Japonlar
ise Avrupa için aynı şeyleri söylüyorlar. Japon ekonomist Taşıro
Tamaka;
“Avrupalılar
şiddetli
rekabet
ortamında ulusal pazarlarını korumakta kararlılar. Avrupa’nın
gerçek amacı bu...”
diyor.7
Uygulamalar
Ulusal
pazarını koruyan yalnızca Avrupalılar değil kuşkusuz. Bütün
gelişmiş ülkeler korumacı uygulamalar içindedir.
Gelişmişliklerini bu uygulamalara borçlu olduklarını biliyorlar.
Gelişmiş ülkelerde ulaşım,
iletişim,
enerji,
madencilik,
çelik,
bankacılık
ve kamu
hizmet sektörleri
gibi geniş bir yelpazede yer alan işletmeler ya devlete aittir ya
da dolaylı-dolaysız devlet denetim ve desteği altındadır.
Bunun
yanısıra, 1930’larda temeli atılan sosyal
devletin
öngördüğü toplumsal erekler, son otuz yılda daralmış olsa da
korunmaya çalışılmaktadır. Sağlık,
eğitim,
konut,
çıraklık
ücreti,
emeklilik,
işsizlik
sigortası,
hastalık
ve kaza sigortaları
büyük oranda kamu kurumlarınca gerçekleştirilmektedir.
Bu
tür uygulamalar, özellikle savaştan yenik çıkan Japonya
ve Almanya’nın
kalkınmasına önemli katkıda bulundu. ABD Başkanı Clinton
Ocak 1999’da Amerikan halkı için öngördüğü yasal önlemleri
sıralarken; “Sosyal
güvenlik sisteminin kurtarılacağını, yaşlılar ve özürlüler
için Federal Sağlık Sigortası’nın getirileceğini ve işsizlere
iş olanağı yaratmak için kamu yatırımları yapılacağını,
yoksul çocuklar için eğitim olanakları sağlanacağını”
söylüyordu.8
Japon
Korumacılığı
Japonya’da,
devlet ile iş çevreleri ayrılmaz bir bütünlük içindedirler.
Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı,
ekonomiye yön veren ve iş çevreleriyle oluşturulan hemen tüm
ekonomik birimde etkin olarak vardır. Bu bakanlıklardan emekli
olanlar, devlet tarafından denetlenen firmalarda önemli görevlere
getirilirler.
Japonya’nın
büyük firmaları için bir tür Ticaret Odası olan ‘Ekonomik
Örgütler Federasyonu’
(Keidanren) ile tüm Japon işadamlarının örgütü ‘İş
Adamları Örgütü’
(Nikkeiren), devlet siyasetinin belirlenmesinde Japon endüstrisine
her alanda yön veren, ‘Kabine
Danışma
Konseyleri’,
‘Endüstriyel
Rasyonalizasyon Konseyleri’,
‘Müzakere
Konseyleri’,
‘Endüstriyel
Yapı Konseyleri’
gibi örgütlerin tümünde devletin vazgeçilmez bir yeri vardır.
Ayrıca
çelik, gemi yapımı, elektronik gibi önemli kesimlerde temel
kararlar, devlet yetkilileri, iş çevreleri, işçi temsilcileri ve
akademisyenlerin oluşturduğu kurullar tarafından alınır. Tümünün
amacı Japonya’nın dış yarışta (rekabette) güçlü kılınması,
ulusal çıkarların savunulmasıdır.9
Japonya’da
değil devlet kuruluşları, birçok özel şirketin bile hisseleri,
serbestçe alınıp satılamaz. Herhangi bir satış sözkonusu
olduğunda, şirketin yüzde 60 ile yüzde 70’i öteki Japon
şirketlerine satılır ya da Japon Merkez Bankası tarafından
alınır.
Yabancı
şirketlerin herhangi bir üretim dalında etkinlik kurmasına yol
açacak bir şirket satışı mümkün değildir. Japonya’da bir iş
kolunda dünyaya açılmış büyük bir uluslararası Japon şirketi
yoksa, o iş kolunda yabancı sermaye yatırımına izin verilmez.
Bir şirket devri söz konusu olduğunda; çalışanların hakları,
alıcının konumu, satışın ulusal çıkarlara etkisi gibi birçok
olasılık, en ince noktasına kadar gözönüne alınır.
Avrupa’nın
Tutumu
Fransa’da
yabancılara yüzde 20’den fazla hisse satışı yasaktır.
İngiltere’de yüzde 10’dan fazla hisse yabancılara
satılamıyor.10
Almanya’da yabancı bir şirketin herhangi bir Alman şirketini güç
durumda bırakarak satın alması yasaktır.
1991
yılında İtalyan Pirelli,
Almanya’nın en büyük araba lastiği firması olan Continental
A.G.’yi
almaya giriştiğinde hiç düşünmediği engellerle karşılaştı.
Almanya’nın üst düzey sanayicileri bir araya gelerek, bu satışa
karşı çıktılar. Deutsche
Bank
karşı çıkışı örgütledi. Birçok büyük Alman şirketi bir
araya gelerek Continental
A.G.’i
aldı.
Almanya’da
devlet, sanayi alanında önemli hisselere sahiptir. Yalnızca
batıdaki kamu kuruluşları bütün Alman hisse senetlerinin yüzde
7’sini elinde tutar. Alman
Hava Yolları
Lufthansa’nın
yüzde 52’si (1999) devlete aittir. Aşağı
Saksonya’da
Volkswagen’in
yüzde 20’si devletindir.11
Devlet
mülkiyetinin yoğunluğu Almanya’nın doğusunda daha çoktur.
Alman firmalarının dışa karşı yarışma gücünü arttırmak
için, şirketlere yardımcı, pek çok ticaret birliği vardır.
Almanlar tıpkı Japonlar gibi kamu kurumlarına büyük saygı
duyar. Alman
Merkez Bankası
akçalı piyasalara tam olarak egemendir. Demiryolları
(Bundesbahn)
ile iletişimin
(telekom)
önemli bölümü devletindir.12
Devletleştirmeler
Az
gelişmiş ülkelere devletin küçültülmesini, IMF
ve Dünya
Bankası
aracılığıyla olmazsa olmaz biçimde dayatan ABD, 1991 yılında
200 milyar doların üzerinde devletleştirme gerçekleştirdi. 2008
mali bunalımını aşmak için devlet hazinesini sonuna dek
kullandı. Emeklilik fonları büyük oranda devlet şirketlerinin
elindedir. Bir kamu kuruluşu olan Resolution
Trust Corporation
ABD’nin en geniş mal varlığı olan kuruluşudur.
Emekli
maaşlarının ödenmesini güvence altına alan Pension
Benefit Guaranty Corporation
hükümete ait bir fondur. Emeklilik fonları hükümete ait
‘esrarengiz’
fonların yalnızca yüzde 30’udur.
Eyalet
yönetimleri sigortacılık kesiminin garantörü durumundadır. 1991
yılında eyalet hükümetleri, batma noktasına gelen bütün özel
sigorta şirketlerini devletleştirdi. Massachusetts
Eyaleti,
kendi sigorta şirketini kurdu.13
Amerika’daki
yatırım bankalarının büyük bölümü devlet güvencesi
altındadır.14
Fransa’da
bünyelerinde 1,5 milyon işçi çalıştıran 2498 devlet şirketi
vardır (1995). Bu şirketlerin 17’si tarım, 341’i endüstri ve
2140’ı ticaret, ulaşım, finansman, sigorta ve hizmet sektöründe
faaliyet göstermektedirler. Tarımda ONF,
otomotiv’de Renault,
havacılıkta Air
France,
Aeroport,
demiryollarında SNCF,
bankacılıkta GAN,
AGF
ve Banque
de France,
iletişimde La
Poste,
France
Telecom,
Radio
France,
France
2
ve 3 devlet şirketleridir.15
Devlet
Desteği
Gelişmiş
ülkelerde toplumsal yaşamı dolaysız ilgilendiren ve kamu
haklarını temsil eden, stratejik önemi olan KİT’ler,
özelleştirilmediği gibi korunup geliştirilirler. Özellikle
mikroelektronik,
biyoteknoloji,
yeni
ağır sanayi,
sivil
havacılık,
telekomünikasyon,
robotlar
ve imalat aletleri,
kimya
sanayi,
bilgisayar
ve bilgisayar programları
gibi ileri teknoloji alanlarıyla stratejik üretim dalları devletin
koruma ve desteği altındadır. Bu alanlara çok büyük fonlar
ayrılmaktadır.
Dünyadaki
bütün ülkelere özelleştirme politikaları öneren ABD, kendi
ülkesinde ekonomik sorunları gerekçe göstererek değişik
alanlarda geniş kapsamlı devletçi uygulamalar yapmaktadır.
1993–1998 yılları arasındaki beş yılda ABD hiç özelleştirme
yapmazken, aynı dönemde, ulusal geliri ABD’nin
ulusal gelirinin yüzde 2,4’ü olan Türkiye’de
2,23 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı;16
bu
miktar 2014 yılına dek 59,3 milyar dolara çıktı.17
Devletin
Ekonomideki Payı
En
gelişmiş 11 OECD
ülkesinde, 1960 yılında yüzde 28 olan kamu giderlerinin ulusal
gelir içindeki payı, 1973’de yüzde 32,9, 1988’de yüzde
40,2’ye çıktı.18
IMF
ve OECD
verilerine
göre, devletin ekonomideki payı 1937–1997 yılları arasında;
ABD’nde
yüzde 8.6’dan yüzde 32.3’e, İngiltere’de
yüzde 30’dan yüzde 41’e, Almanya’da
yüzde 42.4’den yüzde 49’a, Fransa’da
yüzde 29’dan yüzde 54.3’e, Japonya’da
ise yüzde 25.4’den yüzde 35’e çıkmıştır. Oysa Türkiye’de
devletin ekonomideki payı, 1937 yılında yüzde 80’ler düzeyinde
iken 1997 yılında yüzde 26.6’ya düşmüştür.19
Büyüyenler
Küçültüyor
Bugün,
kendi ülkelerinde devleti sürekli büyütenler, Türkiye gibi
azgelişmiş ülkelerden, zaten “küçük” olan devletin daha da
küçültülmesini istiyor. Türkiye’ye ve tüm az gelişmiş
ülkelere kredi açmak için tarım desteklerinin kaldırılmasını
şart koşanlar, kendi tarımlarına büyük fonlar ayırıyor.
ABD’nde
tarıma verilen devlet desteği 1980 yılında 2,7 milyar dolarken,
bu miktar 1986 yılında 25.8 milyar dolar oldu. AB üyesi ülkeler
bu desteği aynı süre içinde 6.2 milyar dolardan 21.5 milyar
dolara çıkardı.20
Az gelişmiş ülkelerde ulusal sanayi ve tarım yok olurken,
gelişmiş ülkeler bugün, yalnızca tarım ürünü
dışsatımlayabilen bu ülkelere tarımsal ürün satıyorlar.
Devlete
Çalışanlar
Son
yirmi yıllık süre içinde ve başta Türkiye olmak üzere, denetim
altına alınmış tüm azgelişmiş ülkelere; kamu kuruluşlarında
çalışan insan sayısının çok olduğu, bu durumun ekonomik
kalkınma önündeki en büyük engeli oluşturduğu, bu nedenle
kamudaki çalışan sayısının azaltılması gerektiği söylendi.
IMF, Dünya Bankası ya da AB kararları hep bundan söz ediyordu.
‘Devletin
küçültülmesi’
olarak açıkça dile getirilen anlayışa bağlı olarak, kamu
düzenini işlemez duruma getirecek olan çalışan indirimi, kredi
alabilmenin neredeyse önkoşulu durumuna getirilmişti.
Oysa
söylenenler doğru değildi ve azgelişmiş ülkelerin ulus–devlet
yapılarını güçsüzleştirmeyi amaçlıyordu. Bu çok açık ve
somut bir gerçekti. Büyük devletlerde, kamu çalışanı sayısının
hem nüfusa hem de toplam çalışanlara göre oranı azgelişmiş
ülkelerden daha çoktu. Bu gerçeği Batılıların kendi kaynakları
ortaya koyuyordu.
Ekonomik
Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün
(OECD), 2000 yılı verilerine göre, ABD’nde devlet örgütlerinde
20 milyon 572 bin çalışan vardır ve bunların nüfusa oranı
yüzde 7.46’dır. Devlete çalışanların toplam nüfusa göre
oranları; Fransa’da
yüzde 8.18, Almanya’da
yüzde 5.27, İtalya’da
yüzde 3.95, Hollanda’da
yüzde 5.2 ve Kanada’da
yüzde 8.15’dir. Bu oran, Türkiye’de
ise yalnızca yüzde 3.34’dür. Kamu çalışanlarının toplam
çalışanlara payı; ABD’nde
yüzde 14, Fransa’da
yüzde 24.8, Almanya’da
yüzde 15.6, İtalya’da
yüzde 16.1, Kanada’da
yüzde 19.6 iken, bu oran Türkiye’de
yüzde 14.2’dir.21
Ulusal
Pazarını Korumak
Hiroşima’nın
su
dağıtım ağındaki iyileştirme için açılan ihaleyi Japon Fujitsi
firması, Amerikan IBM
’i
safdışı bırakmak için, yalnızca 1 (bir) yenlik teklif vererek
aldı.22
ABD’ndeki
telekomünikasyon şebekesinde yabancı sermaye ve yerli ortaklarının
hisse satın almaları üzerine, Amerikan
Federal Soruşturma Bürosu
(FBI) Direktörü Louis
Freeh,
yönetim birimlerini uyararak, ABD iletişim ağındaki yabancı
sermaye paylarının kabul edilmez boyuta geldiğini bildirdi. Freeh,
ABD Kongresi Temsilciler Meclisi Ticaret Komitesine yazdığı uyarı
mektubunda şunları yazıyordu: “Birleşik
Devletlerdeki iletişim ağında yabancıların denetiminin giderek
artması,
haberleşme
ile ulusal güvenlik için riskler ve tehditler oluşturmaktadır.”23
Amerikalılar,
telekomünikasyon ağında yabancı sermaye paylarına bu kadar
duyarlı iken Türkiye’de bunun tam karşıtı uygulamalar
yapılıyor. Telekom yabancılara satılıyor; Turkcell,
Telsim,
yabancılaşıyor.
DİPNOTLAR
1 “Migration
of Financial Resources” Dilip K. Das
sf.61, ak. Neşecan
Balkan “Kapitalizm ve Borç Krizi”
Bağlam Yay.,1994, sf.111
2 “Dünya
Bankası Raporu”
sf.40 ak. a.g.e. sf.111
3 “Dünya
Bankası Raporu”
sf. 40 ak. a.g.e. sf.111
4 World
Bank 1992 ak. Renee
Prendergast–Frances Stewart “Piyasa Güçleri ve Küresel
Kalkınma”
Y.K.Y. 1995, sf.48–49
5 Cumhuriyet,
11.02.1999
6 “Thinking
Big as Frontiers Tumble” Umberto Agnelli
The Times Higler Education Supplement sf.25 ak. Lester
Thurow “Kıran Kırana”
Afa Yayınları, 1994, sf.83
7 “European
Community and Japan: Countdawn to 1992”Toşiro Tanaka,
Japon Review of International Affairs, Sonbahar/Kış 1989: 219 ak.
a.g.e. sf.87
8 “Clinton’ın
İki Yüzü” Şükran Soner,
Cumhuriyet 16.01.1999
9 “Soğuk
Barış” Jeffry E. Garten,
Sarmal Yay., sf.127
10 “KİT
Gerçeği ve Özelleştirme” A.B.Kafaoğlu
Alan Yay., 2.Bas., sf.155
11 “Soğuk
Barış” Jeffry E. Gerten
Sarmal Yay., sf.128
12 “Bonn
Is Urged to Sell Assets to Finance Union”
The Internasional Herald Tribune 03.10.1990 sf.11 ak. Jeffry
E. Garten “Soğuk Barış”
Sarmal Yay., 1994, sf.128
13 “Kıran
Kırana” Laster Thurow
Afa Yay., sf.15
14 “Kıran
Kırana” Laster Thurow
Afa Yay., 280, 1994 sf.15
15 I.N.S.E.E.
(1995) sf.137 Tablo 14.5
16 “Financial
Market Trends”
(OECD) ak. Cum. 29. Mart 1999
18 “Piyasa
Güçleri ve Küresel Kalkınma” Renee Prendergast–Frances
Stewart
Yapı Kredi Yayınları, 1995, sf.48
19 IMF,
Economik Outlook, June 1998; OECD, Analytical Databank, OECD, ak.
Bildiren Dergisi, Nisan 2001, Sayı 9 sf.33
20 “Dairy,
Praire”
The Economist, 15.11.1986 ak. Tür. Çevre Sorunları Vak.; “Ortak
Geleceğimiz”
D.Çevre ve Kalkınma Kom. sf.160
21 “OECD’ye
Göre Memur Sayımız Fazla Değil”,
Hürriyet 12.11.2001
22 “The
Economist”
24.08.1991 sf.21 ak. L.Thurow
“Kıran Kırana”
Afa Yay., 1994, sf.145
23 “FBI
Yabancı Hisse İçin Yönetimi Uyardı”
Cumhuriyet 03 06 1995
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder