“Ekonomi demek, herşey demektir. Yaşamak için, insanlık için ne gerekiyorsa, onların tümü demektir. Tarım demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, herşey demektir. Hayat demek, ekonomi demektir” Mustafa Kemal Atatürk
“Ekonomi Herşeydir”
1938
Ekim Sonu... Hastalık ilerlemiş, kaçınılmaz son yakınlaşmıştı.
Yerli ve yabancı hekimlerin tümü, tıbbın yapabileceği bir şeyin
kalmadığını ve “Gazi”nin
her an yitirilebileceğini söylemektedir. Karnında biriken su iki
kez alınmış, 27 Eylül’de birinci komaya girmiştir. Sıkıntı
içindedir ve güçlükle nefes almaktadır. Vasiyetini yazdırmış
ve yakın çevresine, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili öneri ve
uyarılarını yapmıştır. 29 Ekim’de Cumhuriyet’in 15.yılı
kutlanacak, hemen ardından, 1 Kasım’da TBMM 5.Dönem
çalışmalarına başlayacaktır.
Meclis’i
açış söylevini, hekimlerin yorulmama uyarısını dinlemeyerek,
ağır sağlık koşulları altında, yatakta hazırlamıştır.
Ekonomik
kalkınma
ve dış
siyaset
olmak üzere, iki ana konu üzerinde yoğunlaştırdığı bu söylev,
Meclis aracılığıyla, Türk ulusuna yapılan bir vasiyet
niteliğindedir ve şöyle başlar: “Dünya,
yeni bir savaşa hazırlanıyor. Ekonomik durumumuzu geliştirmek,
bunun için ekonomi planlarımızı aksatmadan yürütmek zorundayız.
Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı başarıyla tamamlanmak üzeredir.
Planlı tarım, köy kalkınması, madencilik, sanayileşme
konularındaki milli hedefler korunup geliştirilmeli; gerçeğe
dayanan denk bütçe, sağlam ödeme, vergileri azaltma ve milli
paranın istikrarını koruma tutumu sürdürülmelidir.”1
Ankara’ya
Gitmek
Aşırı
halsizlik nedeniyle güçlükle hazırladığı söylevi, Meclis’te
kendisi okumak istemektedir. Hastalığın düzeyini anlamış,
“Ankara’ya
gidelim, ne olacaksam orada olayım”2
diyerek ve “millete
son kez seslenmek için”
Başkent’e gitmek istemektedir. Ankara Belediyesi, Cumhuriyet
Bayramı’nda “geçit
töreninin yapılacağı Hipodrom’da, Şeref Tribününe, ivedi
olarak bir asansör yaptırmıştır.”3
Ancak, hekimler ve yakın çevresi bilmektedir ki, bu hazırlık
yararsızdır; Ankara’ya gitmesi olası değildir. Nitekim 16
Ekim’de, ikinci ve ağır komaya girer; 19 Ekim’de komadan çıkar.
Artık, ayağa kalkacak durumda değildir.4
Son
Söylev
Söylevi,
onun adına; “Cumhurreisimiz
Atatürk’ten aldığım emir üzerine, bu yıla ait söylevini
okuyorum”5
diyerek, Başbakan Celal
Bayar
okuyacaktır. Büyük bölümü ekonomik kalkınma sorunlarına
ayrılan söylev, ölümü bekleyen ağır bir hastadan çok, sanki
önünde uzun bir gelecek bulunan coşkulu bir yurtseverce yazılmış
gibidir.
Söylevin
Özgünlüğü
Ülkenin
ekonomik kazanımlarını ayrıntılı biçimde açıklar ve halkın
gönencini arttıracak önermelerde bulunularak şunları söyler:
“Devletin
ekonomik alandaki yapıcı ve yaptırıcı gücü, tarım işlerimizi
de kapsamına almış, buna bir örnek oluşturmak üzere, tüzel
kişiliği olan ‘Tarım İşletmeleri Kurumu’ kurulmuştur. Geçen
yılki söylevimizde dile getirdiğimiz gibi, milli ekonominin temeli
tarımdır. Bu nedenle tarımda kalkınmaya büyük önem veriyoruz.
Köylere dek yapılacak programlı ve uygulamalı çalışmalar, bu
amaca ulaşmayı kolaylaştıracaktır... Cumhuriyetin 15.yılı;
planlı, sistemli, tarım ve köy kalkınmasının başlangıcı
olmalıdır... Küçük ölçekli işletmelerin, Cumhuriyet rejiminde
hak ettiği yüksek seviyeye çıkarılması gerekir. Bunun için
teşvikler yapılmasını ve hazırlanmış olan teşvik tasarısının
bir an önce görüşülmesini gerekli bulurum. Sermayesinin tümü
devlet tarafından karşılanarak kurulan Kamu İktisadi
Teşekküllerinin, teşkilat, yönetim ve denetimleriyle ilgili
yasanın uygulanması için gerekli çalışmalar başlamıştır.
Ülkenin değişik yerlerinde, kredi ve satış kooperatiflerinin ve
birliklerin kurulmasına devam edilmiştir. Küçük esnaf ve küçük
sanayi ile uğraşan kişilere, gereken krediyi sağlamak üzere,
Halk Bankası ve Halk Sandıkları kurulmuştur. Meclis, Denizbank’ı
kurmakla, çok isabetli bir harekette bulunmuştur. Birinci beş
yıllık planımız başarıyla bitmek üzeredir. Buna ek olarak, üç
yıllık bir maden işletme programı planmış ve uygulanmaya
başlamıştır... Geçişe açılan büyük köprülerin, bu yıl
115’e varmış olduğunu belirtirken, bu sayının ihtiyaçla
orantılı olarak, süratle çoğaltılmasını dilemekteyim... Geçen
yıl Divriği’ye ulaştığını gördüğümüz demiryolunun, bu
yıl Erzincan’a vardığını ve önümüzdeki yıl içinde
Erzurum’a dek uzanacağını, kıvançla müjdelerim... Halkın ve
çiftçinin
vergi yükünü hafifletme yolunda, öteden beri güdülen ilkenin,
imkan oranında uygulanmasına, bu yıl da devam edilmiştir.
Vergilerde yapılan indirimlere karşın, elde edilen gelir, tahmini
gelirden 29 milyon liralık fazlalık göstermiştir. Çok kıymetli
ve nefis ürünlerimizden biri olan tütünün, ekim yöntemleri
düzeltilmiş, ekici, ürününü işlemek ve değer fiyatıyla
satmak bakımından aydınlatılıp korunmuştur. Tütünümüzü
dünya pazarına daha çok tanıtarak, ihracatını üst seviyeye
çıkarma yolundaki gayretler, iyi sonuçlar vermektedir. Sevgili
arkadaşlarım; yüksek öğrenim yapan gençlerimizin, istediğimiz
ve muhtaç olduğumuz gibi, milli bilince sahip, uygar ve kültürlü
olarak yetişmesi için; İstanbul Üniversitesi’nin gelişmesi,
Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Van Gölü çevresinde
kurulacak Doğu Üniversitesi’nin çalışmaları hızla ve önemle
devam etmektedir. Geçen yıl,
denemelerinin
ümit verici durumda olduğunu belirttiğim eğitmen okulları, çok
iyi sonuçlar
vermiş
ve
eğitim
kadrosuna, bu yıl 1500 kişi daha katılmıştır. Önümüzdeki
yıllar içinde, bunun daha da çoğalacağı kuşkusuzdur.”6
Yurt
ve Halk Sevgisinin Düzeyi
1
Kasım 1938 söylevi, ülkeye adanmışlığın, halk sevgisinin ve
kişisel özverinin, sıradışı bir örneğidir. Geleceğe yönelik
özlem ve öneriler, hazırlayanın içinde bulunduğu koşullarla
birlikte değerlendirildiğinde, yurtseverlikte erişilen düzey
açıkça görülecektir.
Ölümün
yakınlığı bilinip fiziki acı çekilirken, ulusu düşünmek ve
geleceğe yönelik umutlu öneriler yapmak, olağan insan istencini
(iradesini) aşmak demektir. Halkını ve ülkesini “ölene
dek”
düşünme, buna göre davranma anlayışına, 1 Kasım 1938
söylevinden daha iyi bir örnek, herhalde gösterilemez.
Ülke
Nasıl Yönetilmeli
Atatürk’ün
açıklamalarında; dayanağı olmayan söz vermeler, soyut amaçlar
içeren ya da halka hizmete yönelmeyen sözler yoktur. Ona göre;
ülkeyi yönetenler, yalnızca ulusa hizmet etmeli; ülkesinin
gelişimini, halkının gönencini yükseltmeliydi. Bu yöneliş;
açık, dürüst ve sonuç alıcı olmalıydı. Hangi adla yapılırsa
yapılsın, halk için siyaset, soyut bir ülkü değil, sorun
çözücü, elle tutulur sonuçlar getiren bir eylemdi. Ekonomiye
büyük önem vermesinin nedeni buydu.
Hükümetlerin
başarısını gösteren tek ölçütün, millet yararına iş
başarma becerisi olduğu, bu beceriyi gösteremeyen ya da
göstermeyen yöneticilerin, zaman yitirmeden değiştirilmesi
gerektiği görüşündedir. 1923’te, İzmit halkıyla yaptığı
söyleşide, bu görüşünü açıkça dile getirir: “Hepimiz
biliyoruz ki, hükümet kurmaktan amaç, o hükümeti kuran milletin
korunması, refah ve mutluluğunun sağlanmasıdır. Hangi hükümet,
yönettiği milletin varlığını korumuşsa, koruyorsa ve
koruyabilecekse; hangi hükümet, yönettiği milletin refah ve
mutluluğunu sağlamış ve sağlayabilme yeteneği göstermişse, o
hükümet, millet için iyidir... Milletin refah ve mutluluğunu
sağlayamayan hükümetler, zarar vericidir, kötüdür ve
değiştirilmesi gerekir.”7
Ekonomiye
Verdiği Önem
Ekonomiye
verdiği önem, doğrudan halkın mutluluğuna ve onu sağlayacak
ulusal kalkınmaya verdiği önemdir. Toplumsal yaşamı ayakta tutan
ana kaynağın, üretim olduğunu; ekonominin, eğitim ve kültür
başta olmak üzere insanla ilgili her olaya yön ve biçim verdiğini
söylüyordu. “Ekonomi
demek, herşey demektir. Yaşamak için, insanlık için ne
gerekiyorsa, onların tümü demektir. Tarım demektir, ticaret
demektir, çalışma demektir, herşey demektir”8
diyor; ekonomiyi yaşamla özleştirerek “hayat
demek, ekonomi demektir”
diye ekliyordu.9
“İmparatorluklar
kurarak, büyük savaşçılar yetiştiren”
Türk ulusunun, son dönemdeki güçsüzlüğünün ekonomik
nedenlere bağlı olduğunu, bilisizlik (cehalet) nedeniyle “basit
ve adi iş olarak kabul edilen ekonominin”,
kimi dönemlerde tümüyle savsakladığını (ihmal edildiğini)
açıklıyordu. Ekonomiyi savsaklama, “sanat
ve ticaretin, Türkiye’de azınlık unsurlara ve yabancılara
bırakılmasına yol açtı”,
bu durum kaçınılmaz olarak “bağımlılığı
ve yoksullaşmayı getirdi”
diyordu. Azınlıklara dayalı yabancı etkisinin yol açtığı
olumsuz durum içinse şöyle söylüyordu: “Azınlık
unsurlar ve yabancılar, asal unsurun (Türklerin y.n.) efendisi
olmuştu. Ülkemizi, sömürge yerine koymuşlar, çıkar sağlama
alanı olarak görmüşlerdi. Hem de ne sömürge! Kendi evladıyla
ve kendi parasıyla yönetilen bir sömürge...”10
Birinci
Sorun
Görüşlerini bıkmadan
yineleyerek, Türkiye’de yeterince bilinmeyen ekonomi konusunu,
gündemde tuttu; bu konuda, ulusal bilinç yaratmaya çalıştı.
Genç Cumhuriyetin, güçlenip varlığını koruması için, halkın
sorunlarını çözme yeteneğinin geliştirilerek, üretimin ve
ulusal varsıllığın arttırılması gerektiğini söylüyordu.
Ona göre; ekonomik bağımsızlık
ve ulusal üretim olmadan, büyük özveriler ve savaşlarla kan
pahasına kazanılan siyasi bağımsızlık korunamayacak ve eski
duruma geri dönülecektir. “Türkiye’nin
önde gelen sorunu politik değil, ekonomiktir”11;
“Hak ettiğimiz yere
gelmemiz için, kesinlikle ekonomimize birinci derecede önem
vermeliyiz”12;
“bütün dünyada
olduğu gibi ülkemizde de, en başta gelen iş, ekonomik
başarıdır”13
diyordu.
“Kılıç
ve Saban”
Toplumların
yükselme ve gerileme nedenleri arasında, “askeri
ya da toplumsal”
birçok etken bulunabileceğini ancak, “milletlerin
yükseliş ve gerilemesiyle ilgili”
ana nedenin, doğrudan ekonomi olduğunu sürekli yineledi. Askeri
gücü “kılıç”,
ekonomik gücü ise “saban”
diye tanımlayarak şunları söylüyordu: “Zafer
aracı yalnız kılıçtan ibaret kalan bir millet, girdiği
yerlerden bir gün kovulur; alçaltılır, yoksul ve perişan edilir.
Perişanlık o kadar büyük ve üzücü olur ki, insanlar kendi
ülkesinde bile tutsak duruma düşer. Gerçek fetihler, yalnız
kılıç değil, sabanla yapılandır. Milletleri vatanlarına
bağlamanın, millete istikrar sağlamanın aracı sabandır. Saban,
kılıç gibi değildir. O kullanıldıkça güçlenir. Kılıç
kullanan kol, çok geçmeden yorulur, saban kullanan kol, zaman
geçtikçe toprağın daha çok sahibi olur. Kılıç ve saban; bu
iki fatihten birincisi, ikincisine daima mağlup olmuştur. Tarihin
bütün olayları, hayattaki bütün gözlemler, bunu doğrular.”14
Ülke
savunmasının dayanağı ana gücün, silahtan önce ekonomi
olduğunu, bu nedenle ekonomik varlıkların dışa karşı
korunmasının bir ulusal güvenlik sorunu olduğunu söyledi ve
yaşamı boyunca bu söylem yönünde davrandı: “Devlet,
ülkenin asayiş ve müdafaası için; yollarla, demiryollarıyla,
limanlarla, deniz araçlarıyla, telgraf ve telefonla, tarım ve
hayvancılıkla, her türlü taşıma araçlarıyla, ülkenin yeraltı
yerüstü genel servetiyle yakından ilgilenmeli, onları
korumalıdır. Saydığım bu değerler, ülke yönetiminde ve
savunmasında toptan, tüfekten ve her tür silahtan daha önemlidir.
Özellikle milli para, her türlü aracın üstünde, bir varlık
silahıdır”
diyordu.15
DİPNOTLAR
- “Devletçilik İlkesi”, Prof.Dr. Afet İnan, TTK, Ank.-1972, sf. 7 ve 162
- “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Kit., 8.Baskı, İst.-1983, sf. 576
- a.g.e. sf. 557
- “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” Prof.U.Kocatürk, İş.B.Y., Ank.-tarihsiz, sf. 395
- a.g.e. sf. 397
- “Devletçilik İlkesi” Prof.Dr.Afet İnan, TTK, Ank.-1972, sf. 161-165
- “Eskişehir-İzmit Konuşmaları” Kaynak Yay., İst.-1983, sf.191
- “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” Cilt III, Türk İnk.Tar.Ens.Yay., Ank.-1954, sf. 110
- “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları” Arı İnan, TTK, Ank.-1982, sf. 113
- “Eskişehir-İzmit Konuşmaları” Kaynak Yay., İst.-1983, sf.223
- “The Saturday Evening Post” Dergisi’nde Isaac F.Marcosson’un “Atatürk ile Mülakatı (20.10.1923)” (38), sf. 143
- “Ülkü Dergisi” Cilt-XII, sayı 70, Ank.-1938 (99)
- “Atatürk’ten Düşünceler” Prof.E.Ziya Karal, İş.Ban.Yay., 1969 (18), sf. 105
- “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” Cilt II, Türk İnk.Tar.Yay., Ank.-1952 (407), sf. 117
- “Atatürk’ün Ekonomi Politikası” Prof.Mustafa A.Aysan, Top.Dön. Yay., 6.Baskı, İst.-2000, sf. 60
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder