İngiliz
Sömürge İmparatorluğu, 1920’lerden sonra hızla dağıldı. Kemalizmin dağılmaya etkisi belirleyici boyuttaydı. Beklenmeyen
Türk başarısı, önceden saptanmış dengeleri bozdu ve gelişmiş ülkeleri yeni
politika arayışlarına yönelmek zorunda bıraktı. Askeri işgale dayanan
egemenlik, artık yürümüyordu.
İzmir’in
kurtuluşundan hemen sonra Ekim 1922’de, İngiltere Başbakanı Llyod George’un en büyük destekçisi Observer gazetesi yazarı Garwin şunları yazıyordu: “... Şu katı gerçeği kabul etmek zorundayız.
İngiliz hükümeti Doğudaki büyük savaşı dört yıl geçtikten sonra, dönüşü olmayan
bir biçimde ve perişanca yitirmiştir. Diplomatik Sevr porseleni tuzla buz oldu.
Sonuç olarak hükümet Doğuda ne Gladstone gibi Rusya’ya, ne de Beaconsfild gibi
Türkiye’ye dayanmasını bilmiştir.
Bakanların becerebildikleri tek şey,
eski siyasi çizgilerin bütün hatalarını birleştirmek olmuştur. Yağmurdan
kaçarken doluya tutuluyoruz. Türkiye ile Rusya’nın aynı anda damarına basacak
yerde, Fransa’yla, İtalya’yı itecek yerde üstelik bütün İslam dünyasını
karşımıza alarak imparatorluğumuzun temellerini kendi ellerimizle sarsacak
yerde, artık şu kör siyasetler ve hatalarla dolu trajedi kitabını kapatalım.
Yalnızca bu siyasete yön veren ruhu ve yöntemleri terk etmek yetmez, asıl
yapmamız gereken bugüne değin gittiğimiz yoldan vazgeçmektir. Çünkü bu yolda
ilerlemeye devam edersek, çok geçmeden İmparatorluk bugüne dek görülmemiş
boyutlarda ölümcül tehlikelerle karşı karşıya gelecektir.”1
Sömürgeci Politika Çöküyor
İngiliz
Sömürge İmparatorluğu, 1920’lerden sonra hızla dağıldı. Kemalizmin dağılmaya etkisi belirleyici boyuttaydı. Beklenmeyen
Türk başarısı, önceden saptanmış dengeleri bozdu ve gelişmiş ülkeleri yeni
politika arayışlarına yönelmek zorunda bıraktı. Askeri işgale dayanan egemenlik,
artık yürümüyordu. Rus devriminin etkili isimlerinden Karl Radek Aralık 1922’de, Türk devriminin Avrupa’ya etkisini şu
biçimde açıklıyordu: “Türkiye’deki
devrimci devinim ve desteklemeğe söz verdiğimiz Türkiye halk kitlelerinin
savaşımı, Sevr anlaşmasını yırtıp attı. İkinci ve ikibuçukuncu sosyalist
enternasyonalin kapitalizm karşısında tümüyle bir hiç olmasına karşılık,
Türkiye’nin bu savaşımı Batı Avrupa’nın dengesini baştan aşağıya sarstı”.2
III.Enternasyonal
5.Balkan Konferansına 6 Ocak 1923 günü sunulan H.Kabakciyef’e ait yazanakta (raporda) şunlar söyleniyordu: “Türk Ordusu’nun başarıları İngiltere’nin
sömürgeler üzerindeki egemenliğini sarstı, tüm Doğu halklarının özgürlük
savaşımını canlandıran itici bir güç oldu. Anadolu’da Avrupa emperyalizmine
karşı savaşım, Balkan halklarının doğal bağlaşığı (müttefiki) olacak bağımsız
bir Türkiye’nin kurulması, Avrupa emperyalizminin sömürgeleştirdiği Balkan halklarının son derece yararınadır”.3
Akçalı (Mali) ve Yönetimsel Egemenlik
Denizaşırı
egemenlik alanlarında askeri işgal yerini, giderek artan biçimde akçalı ve
yönetsel egemenliğe bıraktı. Bu yöntemle; gerek silahlı güce karşı oluşan
ulusçu tepkiden gerekse askeri eylemin doğurduğu akçalı ve toplumsal
sorunlardan kurtulmaya çalışıldı. Dışarıya gönderilen sermayenin yerel
pazardaki gereksinimlerine destek olması için işbirlikçi sınıf yetkinleştirilip
güçlü kılındı. Böylece, emperyalizm azgelişmiş ülkelerde dış olgu olmaktan
çıkarak içsel bir güç durumuna geldi.
Bu biçimle,
ulusal tepkilerden gizlenmenin en başarılı yöntemi geliştirilmiş oldu. Yirmi
yıl önce silah gücü ile bastırılan bağımsızlık istemleri, özellikle 2.Dünya
Savaşından sonra, ‘görüşmelerle’, ‘barış içinde’ kabul edilmeğe başlandı.
Görünüşte bağımsız yüzden fazla yeni ülke ortaya çıktı. Asker ve silahın yerini
ağırlıklı olarak para ve politik ayrıcalıklar aldı. Yerel ulus güçleri;
ekonomik bağımlılıklar, ‘uzman’ ve ‘danışman’ yönlendirmeleri ve yönetimsel
değişikliklerle denetim altına alındı. Küresel ölçekli yeni bir uluslararası
politika geliştirildi.
Ancak, bu
değişiklikler doğal olarak bir anda gerçekleşmedi. Zorunluluklar yeni
yönelişleri, yönelişler de yeni uygulamaları geliştirdi. Sömürgecilik dönemi
sona erdi. İngiltere gerek sömürge imparatorluğunu gerekse dünya önderliğini
yitirdi. 2.Dünya Savaşı’ndan süper güç olarak çıkan ABD, yeni dünya düzeninin
öncüsü olarak gücünü dünyanın her yanına yaydı.
Yeni
Yöntem
Denizaşırı
güç dengelerinde ve politik ilişkilerde meydana gelen değişim, azgelişmiş ülkelere
yönelik büyük devlet etkinliklerinin, ‘barış’
ve ‘demokrasi’ kılıfıyla örtülmesi
gereğini doğurdu. Sömürgecilik döneminde dolaysız silah gücünün sağladığı ‘yönetim biçiminin’ yerini, ekonomik,
askeri ve siyasi ilişkilerin bütününü kapsayan ve sabırla uygulanan
uluslararası stratejik izlenceler aldı. Silah gücü, belirli ülkeler ve bölgeler
dışında, askeri işgal için değil daha çok ekonomik egemenliğin sürdürülmesini
sağlayacak caydırıcı güç olarak kullanıldı.
Bağımsızlığına
kavuşan azgelişmiş ülkelerin önemli bir bölümü, geliştirilen bu yeni düzene
karşı kendilerini güçlü kılacak kalıcı ve kapsamlı kalkınma politikaları
üretemedi. Bir bölümü dış kaynaklı düşüngüsel (ideolojik) yaklaşımların
etkisinde kalarak kendilerini sınırladı ve yeterince gelişemedi. Bir bölümü,
ekonomik yetmezliğin zorlamasıyla borçlandı ve ister istemez yeni düzenin etki
alanına girdi. Başka bir bölümü ise kendi gücüne dayanarak, ulusal
bağımsızlıktan ödün vermeden kalkınma yoluna yöneldi.
Değişim
sürecinin başlamasına neden olan Kemalizm, kendi ülkesinde 15 yıl yönetimde
kaldı. Sağlanan siyasi ve ekonomik bağımsızlık, uygulanan kalkınma yöntemi ve
gerçekleştirilen devrimler; bu kısa süre içinde kendisini koruyacak kadroyu
yeterince yetiştiremedi. 1938’den sonra başlayan anti-Kemalist süreç, Dünya’nın
ilk ulusal kurtuluş savaşını veren Türkiye’yi kurtuluştan 16 yıl sonra
emperyalizmin etki alanına sokmaya başladı.
Bu etki Kemalizmin, kendi ülkesinde baskı altına
alınmasına yol açtı. Ancak, Türk Devrimi’nin
etkileri, özellikle ulusal bağımsızlık savaşına girişmek zorunda kalan
azgelişmiş ülkelerde sürdü. Kemalist kalkınma yöntemini başarıyla uygulayan
ülkeler oldu. 21.yüzyıla girilirken azgelişmiş ülkeler açısından geçerliliğini
sürdüren Kemalist yöntem, 20.yüzyıl başındaki toplumsal koşullara geri dönen
Türkiye’de yeniden “keşfedilmeye”
başlandı.
DİPNOTLAR
1 “Protokoll der Kommunistischen Internationale 4. Weltkon-gress”
sf.560-590, ak. “Komintern Belgelerinde
Türkiye-1” Kaynak Yay. 1993 sf.106
2 “Doğu Sorunu Üzerine Tartışma” Komünist Enternasyonal Dördüncü
Kongresi, ak. a.g.e. sf.138
3 “Balkanlarda Durum” H.Kabakçiyef,
6.Ocak.1923, ak. a.g.e. sf.154
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder