Dünya’yı gelecekte nelerin beklediğini görmek istiyorsak
aranan yanıtı artık, NATO-Varşova, Arap-İsrail çatışmasında ya da Birleşmiş
Milletler görüşmelerinde bulamayız. Bunların yerine ABD-Japonya-Almanya-Çin ve
Rusya arasındaki ilişkilere ve bu ilişkilerin azgelişmiş ülkeler üzerindeki
etkilerine bakmamız gerekiyor. Sovyetler Birliği’nin dağılması, daha önce çok
az insanın düşündüğü bir gerçeği ortaya çıkardı. ABD’nin gölgesinde serpilip
gelişen Japonya ve Almanya ile Uzakdoğu’da büyüyen Çin, büyük bir ekonomik güce
ulaştı. Bu ülkeler, eriştikleri güce dayanarak artık dünya politikasına
ağırlıklarını koymak istiyor. Yeni bloklaşmalar oluşuyor. Sovyet etkisiyle
baskı altında kalan çelişkiler olgunlaşarak ortaya çıkıyor ve dünya adeta
20.yüzyılın başlarına geri dönüyor. Dünya etkinlik alanları için kıran kırana
bir savaşımın sürdüğü çok kutuplu politik yapıya geri dönüyor
Geleceği Görmek, Geçmişi Bilmek
Dünya 21.yüzyıla, yüzyıl
öncesindekine benzer koşullarla girdi. Yeniden çok kutuplu duruma gelen ve
emperyalist devletlerin azgelişmiş ülkeler üzerinde baskı kurduğu bir dünyada,
etkinlik alanları için savaşım giderek kızışıyor. ABD, Japonya ve Almanya
arasındaki ekonomik rekabet şiddetleniyor. Bu ülkeler azgelişmiş ülkelere karşı
birlikte hareket ediyor ancak kendi aralarındaki gerilimler de giderek
şiddetleniyor. Amerikalılar gelişmelerden rahatsız. Dünya liderliğini
yitirmekte olduğunu görüyor ve umarsız lıkır nedeniyle dünya önderliğini bir
oranda paylaşmaya razı. Küresel etkinlikte, tek başına girişimde
bulunamıyor, bağlaşıklarının yardımına
gereksinimi var.
Rusya ve Çin’i ayrı tutarak; ABD,
Japonya, Almanya ilişkilerinin günümüzdeki niteliği ve bunun gelecekte alacağı
biçimi inceleyen Amerikalı Yatırımcı, Banker ve Eski Hükümet Görevlisi Jeffry
E.Garten, şunları söylüyor: “Dünyanın 21.yüzyılda alacağı biçimi görmek
istiyorsanız, ABD, Japonya ve Almanya arasındaki ilişkilere bakmanız
gerekecektir. Soğuk savaş sırasında bu üç ulus arasındaki güç ilişkilerinin
nasıl değiştiğini ve nasıl değişmekte olduğunu incelemeniz gerekir… Üç
büyükler, ekonomi alanında amansız rakiplerdir. Kendi iç pazarları dahil aynı
pazarlar için rekabet edecekler. Sermaye dolaşımı için rekabet edecekler. Aynı
yüksek teknolojili endüstri dallarına hakim olmaya çalışacaklar… Ulusumuz,
1941’den bu yana (ABD–Japon Savaşı) görülen en şiddetli meydan okumayla
yüzyüzedir ve o döneme kıyasla bugün, böyle bir meydan okumaya tepki göstermek
için daha az hazırlıklı durumdayız”.1
Sıradan birçok insan; bu üç ülke
arasındaki gerilimlerin 2.Dünya Savaşı öncesiyle kıyaslanacak kadar
şiddetlendiğini söylemeyi, abartılmış bir sav olarak görebilir. Ancak, konuyu
araştırıp inceleyenler, bu ülkeleri yönetenler ve ekonomik veriler, çatışmanın
şiddetli olduğunu gösteriyor.
ABD’de geniş mali kaynaklara sahip 20.Yüzyıl Fonu
adlı kuruluşun başkanı Richard C.Leone şöyle diyor: “Yakın zamana
kadar, kollektivist ideolojiye hizmet edenlere karşı sürekli bir savaş
veriyorduk. Bu konuda umduğumuzdan daha başarılı olduk, çünkü Sovyetler
Birliği’nin maddi çöküşü bu yarışın muhtemel sonucuna dair en iyimser
görüşümüzü bile aştı. Ancak bugün nerede duruyoruz ve rakiplerimiz kim? Sanki
dönüp dolaşıp aynı yere geldik; bir kez daha, eski hasımlarımız ve bazen de
müttefiklerimiz olan Almanlar ve Japonlarla karşı karşıya geliyoruz. Bu
karşılaşma Sovyetler Birliği’yle olduğu gibi rakip ideolojiler arasında
olmuyor... Buradaki konu, Amerika’nın bağımsızlığıdır. Ekonomik rakiplerimizi
tehditkar hasımlara dönüştüren, insana savaşı hatırlatan benzetmelerden
geçilmiyor. Neredeyse ulusal seferberlik için savaş boruları çalınıyor”.2
Söyleme Dönüşen Çatışma
Politik liderlerin bu konudaki
görüşleri, ekonomistlerden ayrımlı değil. Kimi zaman bilinçli olarak, kimi
zaman da düşüncelerini saklamayı başaramayarak, diplomatik nezaketten uzak
açıklamalar yapılıyor. Fransa Başbakanı Edith Cresson 1991 yılında
şunları söylemişti. “Japonya oyunu kurallarına göre oynamayan bir düşmandır
ve dünyanın mutlak hakimi olmak istemektedir. Buna boyun eğmek için ya aptal ya
da kör olmak lazım”.3
Japonların ise kendilerine
güvenleri tam. Yanıtları sert ve kararlı. Japonya’nın ünlü enstitülerinden Numara
Securities, 1990 yılında yayınladığı araştırmada, 21.yüzyılın “Pasifik
Çağı” olacağını iddia ederek şunları söylüyor: “Dünya, pazar
savaşlarının aşırı derecede yoğunlaşacağı bir arenaya dönüşecektir”.4
Japon ekonomisti Şintaro
İşihara “The Japan That Can Say No” (Hayır Demesini Bilen
Japonya) adlı kitabında; “21. yüzyılda ekonomik savaş olacaktır. Bu
savaştan Japonya galip çıkacaktır” diyor.5
Sony’nin
Patronu ve Yönetim Kurulu Başkanı Morita’nın ABD’ne ait saptamaları
görüş bildirmekten çok, hakarete benziyor: “ABD çöküşe gitmektedir. Zira,
Japonya her yıl ABD’ye 50 milyar dolar daha fazla ihracat yapmaktadır. Amerika
boğazına kadar açgözlülük, küstahlık, ırkçılık ve tembelliğe batmış bir
ülkedir”.6
14–16 Kasım 1998’de Malezya’da
yapılan APEC toplantısına katılan Japonya Ticari Temsilcisi Mikie Kiyoi’nin,
Japonya’yı “Serbest ticaretin yayılmasında yıkıcı bir rol oynamakla”
suçlayan ABD Ticari Temsilcisi Charlene Barshefski’ye verdiği yanıt, Morita’nın
sözlerinden daha da sert: “Sizin şeytani bir ruhunuz olduğunu biliyoruz. Ama
lütfen başkalarının da, dünyaya aynı şeytani gözle baktığını düşünmeyiniz”.7
Almanya Başbakanı Helmut Kohl,
21.yüzyıl için ne Japonya’ya ne de Amerika’ya şans tanıyor. Her iki ülkeye de
ekonomik savaş ilan ederek şunları söylüyor: “Önümüzdeki yıllar
Avrupalıların yılları olacaktır. Japonların değil. ABD’nin bu yarışta yeri
olmayacaktır”.8
ABD Hükümetinin ‘şahinlerinden’
Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, bir cümleyle adeta ABD’nin
21.yüzyıl politikasını anlatıyor ve askeri gücüne güvenerek herkesi tehdit
ediyor: “Yeni ekonomik gruplaşmalar 21.yüzyılın askeri ittifaklarıdır”.9
Süreçler, Çelişkiler, Sonuçlar
ABD, Yeni Dünya Düzeni’nin hem kurucusu ve hem de elli yıllık
önderidir. Uluslararası politikaya yön veren ve bunun mali yükünü karşılayan
odur. Dünyaya istediği biçimi vermek için muazzam bir servet harcamıştır.
Savaştan yenik çıkan Almanya ve
Japonya ise uzun yıllar, herhangi bir askeri harcama yapmadan ABD’nin “kanatları
altına sığınmış” ve bütün olanaklarını yeniden büyümek için ekonomiye
ayırmıştır. Bu iki ülkenin, elli yıl içinde elde ettikleri ekonomik büyüme
olağanüstüdür. ABD bir anlamda çekindiği iki rakibini de kendisi yaratmıştır.
Gelişmiş büyük devletlerle azgelişmiş yoksul ülkeler,
yeniden ve yalnız olarak karşı karşıya kaldı. Zengin-yoksul,
gelişmiş-azgelişmiş ya da Kuzey-Güney olarak bölünen dünya; 20.yüzyılın
başlarında olduğu gibi; bu gruplaşmanın taşıdığı gerilim ve çatışmaların biçim
vereceği, yeni bir döneme girdi. Baskının, uluslararası şiddetin ve gücün
belirleyici olduğu ve 21.yüzyılı kapsayacak olan bu dönemde; yoksulluk, her
türlü çatışma ve sömürü yaygınlaşarak, dünya küresel bir kaos ortamına
sürüklenecektir.
Geleceğe Hazırlık
Dünyanın gelecekte alacağı biçimi
en iyi gören ve kavrayan ülkeler ‘üç
büyükler’dir. Dünyanın bugünkü durumunu, gelişme yönünü ve bu gelişme
içinde kendi konumlarını, alınması gereken önlemleri en iyi bilen onlardır.
Çatışmanın kaçınılmazlığını görüyorlar ve buna göre hazırlanıyorlar. Bu
hazırlık, sürdürdükleri korumacılığa yönelik politikalarda, ekonomik ve askeri
ittifaklarda ve dile getirilen görüşlerde açıkça görülüyor. “Serbest piyasa
ekonomisi”, “Liberal Ticaret”, “Küresel Uygarlık”,
söylemlerinin anlamı olmayan boş laflar olduğunu biliyorlar. Sahnesi dünya olan
ve sonu kavgayla bitecek bir oyun oynanıyor.
‘Üç büyüklerin’
21.yüzyıla yönelik büyüme stratejilerinde, artık ittifaklar ya da serbest bölge
çıkarları değil, dünya ekonomik sistemine egemen olma planları yer alıyor. Bu
amaca yönelik çatışma eğilimleri yetkili kişilerin açıklamalarında dile
geliyor.
Güce Uygun Etkinlik
Almanya ve Japonya, günümüz dünya
siyasetinde, eriştikleri ekonomik güce uygun düşen oranda söz sahibi olmak
istemektedirler. Ekonomik güçleri doğal olarak onları dünya siyasetinde
belirleyici olmaya zorluyor. Bunu da açıkça ifade ediyorlar.
Almanya Başbakanı Helmut Kohl
şöyle söylüyor “Eğer Almanya daha fazla sorumluluk alacaksa, Alman
görüşlerinin Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi kararlarında daha
ağırlıklı olarak ifade edilmesinin yolları bulunmalıdır”.10
Tokyo Bankası’nın Başkanı Yusuke
Kashiwagi’nin sözleri istekten çok Japonya’nın tavrını açıklıyor: “2000’li
yıllar, Japonya’nın sesini duyurmayı ve kendisini kabul ettirmeyi öğrenmek
zorunda kalacağı yıllar olacaktır”.11
Japon ve Alman isteklerinin muhatabının ABD olduğu
açıktır. Bu iki ülke, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, dünyada
kendilerine ayrımlı bir yer arıyor. Ayrımlı çıkar kaygıları içindeler. Küresel
finans kurumlarında, uluslararası örgütlerde, azgelişmiş ülkeler üzerinde ve
dünyanın kritik bölgelerinde etkilerinin daha fazla olmasını istiyorlar.
Geleceği Üretim Belirleyecek
ABD, 1955 yılında elektronik
ürünlerin yüzde 96’sını, 1965’de yüzde 30’unu üretiyordu. 1975’de ise bu oran
sıfıra yakındı.12 Televizyon üretiminin sonu da aynıdır. 1980’lerin
sonunda ABD televizyon endüstrisinden bir tek, yüzde 15 pazar payıyla Zenith
kalmıştı. O da 1991 yılında bir Güney Kore firması olan Goldstar’la geniş
kapsamlı bir teknoloji paylaşım anlaşması imzaladı.13
ABD ekonomisindeki üretim ve dış
ticaret sorunları, birkaç üretim alanıyla sınırlı değildir. Yapısal nitelikte,
genel bir sorundur. Dış ticaret açıklarındaki önlenemeyen artışlar, mali
sermaye kurumlarındaki ABD üstünlüğünü ortadan kaldırmış durumdadır.
1970’lerde her yıl yaklaşık 10
milyar dolar olan dış ticaret açığı, 1980’lerde yıllık 94 milyar dolara çıkarak
dramatik bir artış göstermiştir. Bu açığın, 40 milyar doları Japonya ile 10
milyar doları ise Almanya ile yaptığı ticarete aittir.14 Oysa daha
40 yıl önce Japonya, kullandığı otomobil ve kerestenin yüzde 80’ini, inşaat
malzemesinin yüzde 70’ini ve petrolün yüzde 50’sini ABD den satın alıyordu. O
dönemde Japonya, Amerika pazarına hemen sadece ipek verebiliyordu.15
Japonya, 1970 yılında ABD’nin
üretiminin ancak yüzde 50’sini üretebiliyorken, 1990’a kadarki 20 yıl gibi kısa
bir sürede, ABD’nin ulusal üretimini yüzde 22 oranında aştı.16
Japonya’nın yayılan üstünlüğü yalnızca üretim alanında değil mali piyasalarda
ve bankacılıkta da kendisini açıkça göstermektedir. 1970 yılında dünyanın en
büyük 15 bankası arasında hiç Japon bankası yokken, 1990 yılında dünyanın en
büyük 15 bankasından 10’u Japon’du ve ilk altı sırayı da Japon bankaları
alıyordu.17
1989 yılında Japon bankaları California’daki tüm
kredilerin yüzde 20’sini karşılıyordu.18 Finans piyasalarına
ağırlığını koyan Japon mali sermayesi Amerikalıları şaşkına çevirmişti. Bir ABD
uluslararası şirketi olan Board’ın başkanı; “Açıkça kendi ekonomik
kaderimiz üzerindeki kontrolümüzü yitirmek üzereyiz”19 derken
haklıydı. Reagan döneminde ABD bütçesinin verdiği yıllık açık miktarı
150-250 milyar dolara çıkmıştı.20 ABD bugün
dünyanın dış borcu en yüksek olan ülkesidir. 2013 yılında dış borcu 16 trilyon
dolardı.
Alman Başarısı
Almanya’nın ekonomik başarımı
(performansı) Japonya’ya oldukça benziyor. Almanya, Batı Avrupa ekonomilerinin
gerçekten bütünleştirilmesi, orta ve Doğu Avrupa ülkelerine gecikmeden yayılma,
Ortadoğu ve Avrasya’da etkinleşme gibi konularda bu güne dek önemli mesafe
aldı. Birçok alanda üstünlükleri var.
Herşeyden önce, uzun süreden beri
Batı Avrupa’nın ekonomik güç merkezidir ve artık en önemli siyasal güç haline
gelmiştir. 1990 yılında dünyadaki en geniş hacimli ticaret fazlasını
gerçekleştirdi; kişi başına düşen dış ticaret fazlalığı temel alındığında,
Japonya’nın elde ettiği ticaret fazlasının üç katına ulaşıyordu. Almanya,
tarihsel pazarları orta ve doğu Avrupa’da etkinliğini tamamlayıp Ortadoğu’ya
yayıldığında, çok daha heybetli bir görünüm kazanacaktır.
Alman sanayinin büyük bir kısmı, Federal Alman
Endüstrisi’nin (FAM-Bundesverband der Deutschen Industrie) ve Alman
Ticaret Odası’nın (DIH-Deutschen
Industrie und Handelstag) yönetimi altındadır. Alman şirketlerinin özellikle
dış rekabet güçlerini arttırmaları için şirketlere yardımcı olan, devletin de
desteklediği pek çok ticaret birliği vardır. Almanya’da, ekonomi ve ticaretteki
hızlı gelişme, böyle bir örgütsel yapı üzerine oturtulmuştur.
Askeri Güç
Japonya ve Almanya’nın gelişen
ekonomik gücüne karşılık ABD, üretim endüstrisi ve küresel ticarette
gerilemektedir. Ama o da dünyanın tek askeri süper gücü durumundadır. Muazzam
bir nükleer cephaneliği ve çıkarlarını korumak için hemen her yere askeri
birlik gönderme yeteneği vardır. Ekonomik yarışta geri kalmaya başlayan bir
ülkenin elinde böylesi bir gücün bulunuyor olması, kaygı verici bir
dengesizliği oluşturmaktadır. Bu dengesizliğin insanlığa karşı oluşturduğu
tehlikenin boyutu, teknolojik gelişmeler nedeniyle, hesap bile edilememektedir.
Amerikalılar’ın Almanya’dan en az
Japonya kadar çekindikleri biliniyor. Amerika’nın en çok satan yayın
organlarında, büyüyen Almanya’nın tarihindeki “karanlık yanların” ne
zaman “yeniden ele alınacağı” merakla bekleniyor. Times, 20 Kasım
1989 tarihli sayısında; “Almanya: Dünya endişelenmeli mi?” diye soruyor.
30 Temmuz 1990 tarihli Newsweek, “Almanya Durdurulabilir mi?”
başlığıyla çıktı. Amerikalıların endişe etmekte hakları var. Alman ekonomik
mucizesi (wirtschaftswunder) şaşırtıcı bir büyüme gerçekleştirdi. 1950 ile 1963
arasındaki yalnızca 13 yılda, toplam sanayi üretimi 3 kat, otomobil üretimi 20
kat arttı, dışsatım yükseldi ve kişi başına gelir katlandı.21
ABD-AB arasındaki ticari ilişkilerde ibrenin Avrupalılar
yararına dönmesi, ekonomik rekabeti, önceden imzalamış küresel anlaşmaları yok
sayacak kertede şiddetlendirmiştir. 1999’un başlarında ortaya çıkan “muz
savaşı” ve “sivil havacılık kavgası” bu tür çatışmaların ne ilkidir
ne de sonuncusu olacaktır. Avrupa Birliği’nin doların küresel tekeline karşı
Euro’yu ortaya çıkarması, ABD-AB arasında yeni bir çatışma kaynağıdır.
DİPNOTLAR
1 “Soğuk Barış” Jaffry Garten,
Sarmal Yay., sf. 19 ve 231
2 a.g.e. sf. 18
3 “The Fighter of
France” Steven Green House, The New York Times 16.05.1991 sf. 3 ak. Lester
Thurow “Kıran Kırana” Afa Yay., sf. 86-87
4 “Japan Can Say No” Nomura
Research Institute sf.1, ak. a.g.e. sf.27
5 “The Japon That
Can Say No” Şintaro Isıhara Why Japan Will Be First Among Equals (New
York:Simon&Schuster, 1991) sf.50 ak. Lester Thu-rov “Kıran Kırana”
AFA Yay., sf.27
6 “21Yüzyıl Ekonomik Guruplar
Çağı” Cumhuriyet 12.01.1998
7 “Los Angeles
Times” 14.11.1998 ak. Ergin Yıldızoğlu “Dikkatler Reel Ekonomiye
Dönerken” Cumhuriyet 16.11.1998
8 “Kohl to Reassure
Soviets on Unification” The Boston Globe, 09.02.1990, sf.2
9 “21Yüzyıl Ekonomik Guruplar
Çağı” Cumhuriyet 12.01.1998
10 “Soğuk Barış” Jeffry E.Garten
Sarmal Yay., sf.52
11 “Japan and Germany
Must Take Bigger Military, Policy-Making Roles in Word Affairs” Habart Rowen
The Washington Post 03.03.1991: P.H1; Yusuke Kashiwaqi, Japan Society,
New York, 11.07.1991 ak. Jeffry E.Garten “Soğuk Barış” Sarmal Yay.,
sf.52
12 “Kıran Kırana” Lester Thurow
Afa Yay., sf.200
13 “Goldstar’s Stake
in Zenith Involves Widespread Links” Davit E. Sanger, The New York Times,
26.03.1991 sf. D.1, D.10 ak. Lester Thurow Afa Yay., sf.201
14 “Soğuk Barış” Jeffry E.Garten
Sarmal Yay., sf.24
15 a.g.e. sf.81
16 OECD Main Economic
İndicators, Temmuz 1991, sf.102 ak. L.Thorow “Kıran Kıran” Afa Yay.,
sf.270
17 The Banker Haziran
1971, sf.663 American Banker 20 Temmuz 1991, sf.16.A. ak. a.g.e. sf.270
18 “Küresel Düşler”
R.J.Barnet-J.Cavanagh Sabah Yay., sf.319
19 New York Times 20.05.1987 ak. a.g.e.
sf.319
20 “Küresel Düşler” Richard J.Barnet
- John Cavanagh Sabah Yay., sf.319
21 a.g.e. sf.108
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder