Sovyetler Birliği’nin
dağılıp soğuk savaşın bitmesiyle, NATO kendisinin gölgesi olmuş; Sovyetler’e
karşı yürütülen savaşın en önemli bağlaşıkları Japonya ve Almanya, Amerikan
endüstrisi ve finans dünyası için çekince oluşturacak denli güçlenmişti. ABD,
denetleyemediği ve büyük güce ulaşan bu ülkeler karşısında yalnız kalmaktan
çekiniyor, ülkesine akan Japon ve Avrupa sermayesini durduramıyordu. Japonya’yla
Çin’in ekonomik gelişiminden duyulan kaygı ve 370 milyon varlıklı “müşterinin” yaşadığı AB’nin gücü, ABD
hükümetlerini Amerika kıtasında benzer bir oluşum gerçekleştirmeye yöneltti.
700 milyon kişiyi kapsayacak ABD ağırlıklı bir ekonomik-siyasi blok,
süreğenleşen sorunlara kesin çözüm olmasa da, geçici bir yumuşama getirecekti.
NAFTA bu amaçla kuruldu.
Kuzey
Amerika Serbest Ticaret Anlaşması - NAFTA
ABD,
dünyadaki hemen tüm ekonomik ve askeri anlaşmalarda denetimi elinde tutmasına
karşın, 1990’lı yıllara alışık olmadığı çok yönlü sorunlarla girdi. Sürekli
artan ekonomik sıkıntılar, çözümü güç toplumsal sorunlar ve karşılanamayan
gereksinimler; Amerikalıları sorunlu bir yaşam ortamına sürükledi. Mutlu günler
geride kalmıştı, Amerikan rüyası, Hollywood filmlerinde bile artık yer
almıyordu.
ABD
yönetimi bir yandan IMF, Dünya Bankası ve GATT uygulamalarının
kendisine sağladığı olanaklardan yararlanırken bir başka yandan, AB ve
Japonya’nın artan ekonomik gücüne karşı, Kuzey
Amerika Serbest Ticaret Bölgesi kurma girişimini başlattı.
ABD’nin, dünyadaki
hemen tüm serbest bölge kuruluşunda imzası ve etkisi vardı. AB dahil tümünden
dolaylı ya da dolaysız yararlanıyordu. Ancak, ekonomik çıkarları aşan ve siyasi
birliğe yönelen bir girişimi bulunmuyordu. Uluslararası tecimin önündeki
engeller ne denli kaldırılmış olursa olsun, sağlanan serbestlik Amerikalılara
yetmiyordu. Japonya ve Çin’in artan ekonomik gücünden duyulan kaygı ile 370
milyon varlıklı “müşterinin” yaşadığı
AB, ABD hükümetlerini Amerika kıtalarında benzer bir oluşum gerçekleştirmeye
zorluyordu. 700 milyon kişiyi kapsayacak ABD ağırlıklı bir ekonomik-siyasi
blok, süreğenleşen sorunlara kesin çözüm olmasa da, geçici bir yumuşama
getirecekti.
Soğuk Savaş Sonrası
Sovyetler
Birliği’nin dağılıp soğuk savaşın bitmesiyle, NATO kendisinin gölgesi olmuş;
eskiden Sovyetler’e karşı yürütülen savaşın en önemli bağlaşıkları, Japonya ve
Almanya artık Amerikan endüstrisini ve finans dünyası için çekince oluşturacak
kadar güçlenmişti. ABD, denetleyemediği ve büyük güce ulaşan bu ülkeler
karşısında yalnız kalmaktan çekiniyor, ülkesine akan Japon ve Avrupa
sermayesini durduramıyordu.
Tayvan,
Kore ve Japon firmaları Meksika’ya girmiş, beyzbol şapkasından oyuncağa,
mobilyadan bisiklete dek her şeyi üreten fabrikalar kurmuşlardı. Nissan, Meksika’nın en büyük otomobil
üreticisi olurken, 100 kadar Uzakdoğulu firma, elektronik aletler üretmek üzere
ABD sınırının hemen öte yanına yerleşmişti.1
Meksika’da gelişen
çekince, Kanada’ya sıçramak üzereydi. ABD’nin bu iki pazarı denetim altına
alması gerekiyordu. Her iki ülkeyle de eskiye dayanan ikili antlaşmalar
olmasına karşın, Kuzey Amerika Serbest
Ticaret Antlaşması (NAFTA) bu tür gereksinimlerin giderilmesi amacıyla ve
hızlı bir biçimde uygulamaya konuldu.
Eskiden
Gelen
ABD’nin,
Kanada ile arasındaki gümrük uygulamalarının kaldırılması girişimleri, 1947
yılında başlamıştır. Yıllar süren görüşmeler, yapılan antlaşmalar ve ön
uygulamalarla amaç doğrultusunda önemli gelişmeler elde edilmişti.
Konu,
1975 yılından sonra daha kapsamlı bir biçimde ele alındı ve 1985 Mart’ında ABD-Kanada Serbest Ticaret Antlaşması
görüşmeleri başladı. Ocak 1988 tarihinde yürürlüğe giren bu anlaşma, ikili
bölgesel antlaşmalar içinde en kapsamlı olanıydı ve ABD’ye çok önemli
ayrıcalıklar sağlamıştı.
Bu anlaşmaya karşı
Kanada’da, güçlü bir karşıtçılık oluştu. Güçsüz ortakların güçlüler tarafından
ezileceğine inanan Kanadalılar, geniş ve bakir alanları olan ülkelerinde doğal
çevrenin kirleneceğini, kültürel kimliklerinin yitirileceğini görerek tepki
gösterdi. Antlaşmanın imzalandığı 1988’den sonraki dört yıl içinde, yabancı
şirket yatırımlarının bulunduğu bölgelerde çevre kirliliği olağandan çok
artmış, iş yaşamında yeni sorunlar ortaya çıkmıştı. Üretim kesiminde çalışan
Kanadalıların sayısı yüzde 15 azalmıştı.2
Meksika
ABD, Kanada’dan sonra,
azgelişmiş bir ülke olan Güney komşusu Meksika’ya yöneldi. Meksika, 1986’da
GATT’a girerek, uzun yıllar başarıyla sürdürdüğü bağımsız kalkınma yolundan
ayrılmış ve küresel örgüt ağına yakalanmıştı. ABD, GATT koşullarının özendirici
ilkelerine dayanarak, 1987’de Meksika ile bir çerçeve antlaşması imzaladı. ABD-Meksika Ticaret ve Yatırım İlişkilerine
Dair Danışma Prensipleri ve Uygulamaları Çerçeve Antlaşması adını taşıyan
ve 1989 yılında yürürlüğe giren bu antlaşma, Kanada ile yapılan anlaşma ile
birlikte, tüm Kuzey Amerika kıtasını kapsayan ‘Serbest Ticaret Bölgesi’nin temelini oluşturdu.
Ortak Pazar Kuruluyor
12
Ağustos 1992’de imzalanan NAFTA antlaşması, dönemin ABD Başkanı Bush tarafından Eylül ayı başında, özel
ilgi gösterilmesi koşuluyla (fast track process-hızlandırılmış uygulama), Senato
ve Temsilciler Meclisine gönderildi. Buna göre, antlaşmanın 90 gün içinde
incelenmesi, 3-8 ay içinde geciktirilmeden ve değiştirilmeden onaylanması
isteniyordu.
Ancak, 1991
bunalımının baskısı altındaki ABD yönetiminin NAFTA’ya çok ivedi gereksinimi vardı.
Nitekim bürokratik işlemler hızla tamamlandı ve NAFTA Antlaşması, bu tür oluşumlar için rekor sayılabilecek bir
sürede imzalandı. NAFTA, parlamentolarda onaylanarak 01.01.1994 tarihinde
yürürlüğe girdi.
Aynı Öykü
‘Ekonomik birleşme modellerinin oluşturulması’, ‘serbest
ticaretin avantajlarından en yüksek düzeyde yararlanılması’, ‘bölge ülkelerinin
gönenç düzeylerinin arttırılması’, ‘geniş pazar olanaklarının yaratılması’
vb. anlaşmanın amaç bölümünde yer alan, bilinen söylemlerdi. Doğaldır ki bu amaçlar
tam anlamıyla ABD yararına işlemiş; özellikle Meksika’nın ekonomisi, tarımdan
endüstriye, tecimden bankacılığa dek her alanda yapısal sorunlarla karşılaşmış
ve tükenme noktasına gelmiştir.
Ortak
Pazarın Meksika’ya Yaptığı
Meksika
1940’dan 1960’a dek gıda konusunda kendi kendine yeten, ender ülkelerden
biriydi. Gıda üretimini, son derece yüksek olan nüfus artış hızının iki katı
bir hızla arttırabiliyordu. Meksika hükümetleri ulusçu bir ekonomik politika
izliyor, yabancı sermaye yatırımlarını sıkı bir biçimde denetliyordu.
NAFTA’ya
girdikten sonra Meksika’nın durumu değişti. Endüstrileşme hemen hemen durmuş,
endüstrileşme olarak adlandırılan üretimin büyük bölümü, Amerikan şirketlerinin
bölgeye kaydırdığı yatırımlardı.3 Petrol gönenci sona ermişti. Enflasyon
durdurulamıyordu.
Uluslararası büyük
sermaye güçleri Meksika’ya acı bir oyun oynamıştı. Dış ticaret açıkları
durmadan artmış, gerçek işsizlik oranı yüzde 50’lere varmış4,
ücretler 1979-1989 arasında yüzde 40 oranında düşmüştü.5
Tarım Sorunları
Amerikalı
‘tarım uzmanları’ Meksika hükümetine
verdikleri ‘tarım geliştirme raporlarıyla’, Meksika
tarımının temel ürünleri olan mısır, fasulye, şeker pancarının, dışalım
listelerine alınmasını, tarım destekleme alımlarının durdurulmasını önerdi.
Öneriye,
istekle katılan hükümet (o günlerin devlet başkanı, mafya ilişkileri nedeniyle
daha sonra tutuklandı), tarım destekleme fonlarını yüzde 70 oranında azalttı,
hemen tümü ABD’den gelen, mısır, fasulye ve şeker dışalımına, “serbest piyasa” gereği izin verdi.
1990 yılında,
Meksikalılar yedikleri fasulyenin yüzde 40’ını, mısırın yüzde 25’ini ve şekerin
yüzde 30’unu dışalımlar duruma gelmişti. Taze süt tüketimi yüzde 21, et
tüketimi de yüzde 30 azalmıştı. Satınalma güçleri yüzde 60 oranında azalan
Meksikalılar, artık bir zamanlarki günlük yiyeceklerini satın alamıyordu.6
Meksika’nın kırsal kesimlerindeki çocukların yüzde 50’i beslenme bozukluğu
içindeydi.7 Tarım işçilerinin yüzde 30’u topraktan koparak, ilkel
koşullarda yaşanan kent varoşlarına gitmişti.8
Yoksullaşma
Meksika’da
yabancı şirket ve yerli ortakların ulusal gelirdeki payı 1980’li yılların
başında yüzde 55 iken, sonunda yüzde 71 olmuştu. IMF, borcunu ödeyemez duruma
düşen hükümete sert önlemler aldırmış, yoksul çoğunluğun durumunu daha da
kötüleştiren bu önlemler nedeniyle; sağlık hizmetleri, eğitim, iş olanakları,
gelir düzeyleri, gözle görülür biçimde bozulmuştu.9
ABD’nde
imalat sektöründeki işçilerin saat ücretleri 15 doların üzerinde iken,
Meksikalı işçiler 1,21 dolara çalışıyordu (1997). İşçi ücretlerindeki gerileme
NAFTA döneminde sürekli duruma geldi. Günlük 3,4 dolarlık asgari ücretin
altında çalışan işçi sayısı, 1993 yılında 6 milyon 186 bin iken bu sayı 1997
yılında 7 milyon 771 bine çıkmıştı.
Bir pazar filesinin
dolum ederi Aralık 1995 ile Temmuz 1997 arasında yüzde 212 artmıştı. 1995
yılında, Meksika halkının yüzde 90’ı NAFTA’nın baş destekçisi Devlet Başkanı Salinas’ın Vatan hainliği ile
yargılanması gerektiğine inanıyordu.10
Yalana Dayalı Siyaset
Oysa,
başlangıçta, Meksika Yeni Dünya Düzeni
ideolojisinin ve serbest piyasa ekonomisinin parlak örneği olarak
gösteriliyordu. Bütçesi fazla açık vermiyordu. Binden fazla kamu kuruluşu
özelleştirilmişti. Uluslararası kredi puanlarının yüksekliğiyle övünülüyordu.
Yabancı Sermaye Meksika’ya akın ediyordu. Başkan Carlos Salinas bütün ekonomi dergilerinin kapağında resmi basılan
bir kahramandı.
Bu ‘mutlu’ tablo uzun sürmedi. 1995’te
Meksika büyük bir çöküş içindeydi. 500 bin işçi işini yitirmişti. Ortalama
satın alma gücü yüzde 30 düşmüştü. Salinas
yine dergi kapaklarındaydı. Ancak, bu kez yetersizlik, kokuşmuşluk ve
uyuşturucu tüccarlarıyla işbirliğiyle suçlanan biri olarak.11
Yabancıya Toprak Satışı
ABD’li yatırımcılar
sınıra yakın tarıma elverişli Meksika topraklarını satın aldı ya da kiraladı.
Hiçbir denetimi kabul etmeyen bu yatırımcılar, çevre kirlenmesine aldırış
etmeden kullandıkları toprakları verimsizleştirdi. Yeraltı sularını
kiraladıkları topraklarda kullanarak hem toprağın aşırı kireçlenmesine yol
açtılar ve hem de Meksika’da her zaman önemli bir sorun olan su sıkıntısının
artmasına neden oldular.
Kaliforniya’da 9 dolar
saat ücreti ödedikleri tarım işçilerine Meksika’da yalnızca 4,28 dolar
ödüyorlardı. ABD Batılı Tarım Üreticileri
Birliği’nin bir üyesi “Pesonun değeri
o denli düşük ki bu işte nerede ise hazır bir kâr var” diyordu.12
Tepkiler
ve Önlem
NAFTA’nın,
uluslararası şirketlerin özellikle ABD’li olanların gereksinimlerini karşılayan
işleyişi, Kanada ve ABD’de çalışan kesimden tepki çekti. Kanada İnsan Hakları Komisyonu İşçi Komitesi artan işsizliğe karşı
kampanya başlattı. Küreselleşme karşıtı kitle eylemleri arttı.
Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşması’nın
iş hacminin daralmasına neden olan uygulamalarına karşı yerel tepkilerin
artması, hükümetleri baskıya dayalı siyasi önlemler almaya yöneltti. Meksika
hükümeti işçi sendikalarını yasadışı ilan etti ve yöneticilerini tutuklayarak
yargı önüne çıkardı. Yargıç Abraham Polo
hükümetin baskı uygulamasına karşı direnince, “faili meçhul” bir cinayete kurban gitti.13
Güçlünün Egemenliği
NAFTA
sözleşmesi, on yılda gümrüklerin sıfırlanması koşuluyla üye ülkelere, üçüncü
ülkelere karşı kendi gümrük bildirmeliklerini uygulama ve birtakım tarım
ürününü birbirlerine karşı koruma hakkı tanımıştı. Bu hakkı ABD sonuna dek
kullanırken, ekonomik gücü bu tür hakları kullanmaya yetmeyen Meksika,
korunmayan açık pazar durumuna geldi.
Amerikan hükümeti,
antlaşma dışına çıkarak kotalar, dışalım tekbiçimleri (standartları), özel
tüketim vergileri gibi ek önlemler geliştirdi. Amerikalı şirketler
antlaşmalarda yer alan çevre koruma kurallarına Meksika’da uymadı. Geniş bir
ülke olmasına karşın, topraklarının büyük bölümü yalnızca kaktüs yetiştirmeye
elverişli olan Meksika’da, tarıma elverişli toprakların üçte ikisinde ağır
aşınım (erozyon) sorunları ortaya çıkmıştı.
Ortak Pazarı Büyütmek
Altı trilyon dolarlık
toplam GSMH’sı ile NAFTA, ABD’ne yeterli gelmemektedir. Pazar sınırlarını Güney
Amerika’yı da kapsayacak biçimde genişletmek için, Brezilya, Arjantin,
Paraguay, Uruguay, Bolivya, Ekvador, El Salvador, Şili, Venezüella, Kosta Rika,
Peru ve Kolombiya ile çeşitli Ticaret ve
Yatırım Çerçeve Antlaşmaları imzalamıştır.
ABD’nin amacı ‘yeterince serbestleşmediğine’ inandığı
bu ülkeleri de NAFTA’ya katarak, Kanada’dan Arjantin’e dek çok büyük bir ortak
pazar yaratmaktır. Bu ülkeler üzerinde kurmuş olduğu güçlü etkiyi bu amaç için
kullanmaktadır. NAFTA’nın bugünkü toprak büyüklüğü 21,3 milyon kilometrekare,
nüfus toplamı ise 368 milyondur. Yapılan çerçeve antlaşmalarıyla yarı bağımlı
duruma getirilmiş yukarıdaki ülkelerin de katılımıyla bu pazar, 38,7 milyon
kilometrekareye ve 656 milyon nüfusa ulaşacaktır.
DİPNOTLAR
1 “Küresel
Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh, Sabah Yay., 1995, sf.280-281
2 “What
Price Economic Grawth” Jonathan Schlefer, The Atlantic Monthly, Aralık 1992,
sf.115, ak. a.g.e. sf.281
3 “America
: What Went Wrong?” Barlet - Steele, sf.31 sk. a.g.e. sf.281
4 “Küresel
Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh, Sabah Yayınları, 1995, sf.200
5 a.g.e.
sf.281
6 a.g.e.
sf.200
7 “Mexico
: A Country Guide” Tom Barry (Albuquerque, N. Mex: İnter - Hemispheric
Education Resource Center 1992) sf.163 ak. a.g.e. sf.200
8 “Mexico
Business Monthly” Temmuz 1991, sf.4 ak. a.g.e. sf.200
9 “Küresel
Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh, Sabah Yayınları, 1995, sf.200
10 “NAFTA 5
yılda Neler Getirdi Neler Götürdü” Cum., 1 Nisan 1999
11 “Kapitalizmin
Geleceği” Lester C.Thurow, Sabah Kitapları, 1997 sf.2
12 “Küresel
Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh, Sabah Yay., 1995, sf.201
13 “NAFTA’da
İşsizler Ordusu” İldeniz Kurtulan, Cum. 7 Ocak 1996
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder